KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAVA KONUSU ALACAKTAN FAZLA TEDBİR KARARI VERMEK HÂKİMİN TAZMİNAT SORUMLULUĞUNU DOĞURMAZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2025/2-54
Karar No       : 2025/182

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                          : 01.10.2024
SAYISI                          : 2024/6 E., 2024/15 K.

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 2. Hukuk Dairesince davanın reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 05.03.2015 tarihinde kesinleşen karar ile eski eşinden boşandığını, hemen akabinde eşi tarafından mal rejimi nedeniyle 100.000,00 TL bedel gösterilerek belirsiz alacak davası açıldığını ve tedbir talebinde bulunulduğunu, Bakırköy 8. Aile Mahkemesince 07.01.2015 tarihli tensip zaptı düzenlenerek, müvekkili adına kayıtlı ve İstanbul’da bulunan altı ayrı taşınmaz üzerine tedbir konulduğunu, tedbirin hâlen devam ettiğini, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda müvekkili adına kayıtlı taşınmazların toplam değerinin 8.375.000,00 TL olarak belirlendiğini, davacının muhtemel alacağının ise 5.900.000,00 TL olarak tespit edildiğini, buna karşın yedi kez dilekçe ile olmak üzere çeşitli defalar talep edildiği hâlde ölçüsüz olan tedbirin kaldırılmadığını, müvekkilinin işlerinin durma noktasına geldiğini, kredi borçlarını ödeyemediğini, davacının mülkiyet hakkının bizzat ilgili mahkeme hâkimi tarafından ihlâl edildiğini, yargılamada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46/1(a), (c) ve (e) fıkralarına açıkça aykırı kararlar verildiğini ileri sürerek, uzun süreden beri devam eden ihtiyatî tedbir nedeniyle müvekkilinin uğramış olduğu zararlara karşılık gelmek üzere fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 25.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığı gibi yargılama henüz sonuçlanmadan dava açılmasında hukuki yarar da bulunmadığını, iddia edilen zarar ile yargılama faaliyeti arasında illiyet bağı olmadığını, 6100 sayılı Kunun’un 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk şartlarının oluşmadığını bu nedenle davanın reddi ile aynı Kanun’un 49. maddesi gereğince davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Özel Daire Kararı

6. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 01.10.2024 tarihli ve 2024/6 E., 2024/15 K. sayılı kararı ile;

“… Dava, fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydı ile HMK. 46. maddesi gereğince 25.000 TL. tazminat talebinden ibarettir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46/1 maddesinde; hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;

Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması, farklı bir anlam yüklenmeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması, duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması, duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözü hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması, hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.

Somut olayda, HMK. nun 46.maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisinin mevcut olmadığı sonuç ve kanısına varılarak davanın reddine ve HMK.49 maddesi gereğince takdiren 2.500 TL disiplin para cezasına karar vermek gerekmiştir.       

H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

Davanın REDDİNE,

HMK. 49 maddesi gereğince takdiren 2.500 TL disiplin para cezasının davacıdan alınmasına,

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. maddesinin 3 numaralı bendi gereğince 32.000,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınıp kendisini vekil ile temsil eden Maliye Hazinesine verilmesine,

Harçlar peşin alındığından ayrıca harç alınmasına yer olmadığına ve yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

7. Özel Daire kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II.GEREKÇE

8. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.

10. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46. maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

III. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

26.03.2025 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

İÇTİHAT YORUMU : “Asıl davadan çıkacak hukukî korumanın güvence altına alınması amacıyla ihtiyatî tedbir yoluna başvurulduğuna göre, ihtiyatî tedbirin de bu menfaatin sınırları içinde kalması gerekir. Tehlike ya da tehdit ne kadar büyük olursa olsun, maddî hukuka göre asıl davanın davacıya kazandıramayacağı hukukî korumaya tedbir yolu ile ulaşılamaz. Maddî hukuk, tedbir talebinde bulunanın iddia ettiği talebin asıl davada hüküm altına alınmasına ve bu talebin icra edilmesine ne ölçüde izin vermişse, tedbir kararı da bu sınır içinde verilebilir. Tedbir kararından sonra açılacak asıl davada davacı tamamen haklı bulunsa da tedbirden elde ettiğinden daha azına kavuşabilecekse, tedbir yargılamasında sınırın aşıldığı ve caiz olmayan bir tedbir kararı veriliğinden söz edilebilir. Sonuç itibariyle, maddî hukuk ve onun doğal uzantısı hukukî korunma hedefi, tedbir kararının içeriğinde sınır teşkil etmektedir ve bu sınırı aşan tedbir kararı verilmemelidir.

İhtiyatî tedbir, asıl dava ile karşılaştırıldığında, içerik itibariyle prensip itibariyle daha azını (minus) teşkil etmelidir. Teminat tedbirleri, talebin güvence altına alınmasına hizmet ettiğinden, doğası gereği asıl davada elde edilecek hukukî korumayı aşmaya muktedir değildir. Buna karşılık, asıl dava sonucunu öne çekme etkisine sahip eda tedbirlerinde, asıl hukukî koruma sonucunun aşılması tehlikesi vardır. Örneğin, para alacağı söz konusu olduğunda, alacağı aşan miktarda tedbir kararı verilemez. (ERİŞİR, Evrim, Geçici Hukukî Korumanın Temelleri ve İhtiyatî Tedbir Türleri, İstanbul, 2013, s. 533, 534)

“Belirsiz alacak davası şeklinde açılan davada, ihtiyatî haciz talep edildiğinde koşulları mevcutsa, dava dilekçesindeki geçici değer üzerinden ihtiyatî haciz kararı verilmesinde tereddüt edilmemesi gerekir. Devamında, belirsiz alacak davası şeklinde açılan davada, ihtiyatî tedbir talep edildiğinde de koşulları mevcutsa (para alacağı açısından kural olarak ihtiyatî tedbir kararı verilemeyeceğini de belirterek), dava dilekçesindeki geçici değer üzerinden ihtiyatî tedbir kararı verilmeli ve geçici hukukî koruma tedbirlerinin ana ilkelerinden birisi olan “ölçülük” ilkesi göz ardı edilmemelidir.” (KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 10. Baskı, Ankara, 2025, s. 1042)

Yukarıda belirtilen doktrin görüşleri uyarınca, 100.000 TL bedel gösterilerek açılan belirsiz alacak davasında, geçici talep sonucunun 83 katı oranında bir malvarlığına tedbir konulması ilk bakışta bile geçici hukukî koruma tedbirlerinde ölçülülük ilkesinin göz ardı edildiğini ortaya koymaktadır. Devamında, bu aşama atlansa bile davacının muhtemel alacağının ise 5.900.000 TL olarak tespit edilmesine rağmen ihtiyatî tedbir şerhi bulunan taşınmazların değerinin 8.375.000 TL olduğu göz önüne alındığında 2.475.000 TL tutarına tekabül eden veya edebilecek bir malvarlığı üzerinde ihtiyatî tedbir şerhinin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirdi.