KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/yargitay-kararlari/ internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAVACININ TALEBİNİ AÇIKLAYARAK DAVA DEĞERİNİ ARTTIRDIĞINI SÖZLÜ VEYA YAZILI OLARAK BİLDİRDİĞİ ANDA YAPILAN ISLAH GEÇERLİDİR VE HUKUKÎ SONUÇ DOĞURUR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2024/6-91
Karar No       : 2025/398

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 20.09.2023
SAYISI                          : 2023/2001 E., 2023/2321 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 08.06.2023 tarihli ve 2022/1274 Esas,
                                        2023/2273 Karar sayılı Bozma kararı

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince icra inkâr tazminatına yönelik başvurunun esastan kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne ve icra inkâr tazminatının asıl alacak üzerinden hesaplanmasına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında 07.06.2012 tarihli Akşehir, Beyşehir, Bozkır, Ermenek, Ilgın, Karaman, Nevşehir, Seydişehir il ve ilçelerinde elektrik sayaçlarının endeks okuma işine dair sözleşme imzalandığını, sözleşmeye göre endeksör cihazlarını davalının temin edeceğini, dava konusu endeksör cihazlarının maliyetinin ilgili kamu kurumu EPDK, TEİAŞ, TEDAŞ vs. tarafından davalı şirkete ödendiği hâlde, davalının bedelini aldığı ve kendisine maliyeti olmayan endeksör cihazları için müvekkilinden kira talep ederek haksız kazanç elde ettiğini, davalının müvekkiline endeksör kira bedeli adıyla faturalar düzenleyerek bu bedeli hakedişlerden tahsil ettiğini, müvekkilinin ekonomik olarak zayıf durumda olduğu için kesintilere itiraz edemediğini, müvekkilinin 15.03.2014 tarihli dilekçe ve 07.08.2014 tarihli ihtarname ile endeksör kiraları için kesilen bedelin iadesini istediğini, ancak davalının kira bedellerini iade etmediğini, bunun üzerine davalı aleyhine Konya 5. İcra Müdürlüğünün 2015/11.97 Esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını, davalının haksız olarak takibe itiraz ettiğini ileri sürerek dava değerini 15.000,00 TL gösterip bu tutar üzerinden harç yatırmak suretiyle fazlaya ilişkin hakları ve ıslah hakkı saklı kalmak kaydıyla itirazın iptali ve takibin devamına, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiş; 05.12.2016 tarihli duruşmada eksik harcı tamamlamak için süre isteyerek itirazın kısmen değil tamamen iptalini talep ettiklerini belirtmiş; mahkemece takip konusu 112.592,33 TL üzerinden eksik harcı tamamlaması için davacıya bir ay kesin süre verilmiş, davacı tarafından 02.01.2017 tarihinde ıslah harcı yatırılmıştır.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın itirazın iptali davası olduğunu ve mahiyeti gereği kısmi dava olarak açılamayacağını, davacının sözleşme ile endeks okuma işi için gerekli olan makine, teçhizat ve sarf malzemelerini temin etmeyi üstlendiğini, bu yükümlülüğünü yerine getirmek için de mülkiyeti müvekkiline ait olan endeksör cihazlarını kira bedeli karşılığında kullandığını, müvekkilinin davacıdan kira almakta haklı olduğunu, davacının imzaladığı sözleşmeye uymakla ve basiretli tacir gibi davranmakla yükümlü olduğunu, hakedişleri ihtirazı kayıt ileri sürmeksizin imzalayan davacının sonradan bu hakedişleri eksik aldığına ya da hakedişlerden haksız kesinti yapıldığına yönelik itirazda bulunmayacağını, davacının icra takibinde haksız ve kötüniyetli olduğunu belirterek davanın reddini ve davacının %20’den az olmamak üzere müvekkiline tazminat ödemeye mahkûm edilmesini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 11.04.2019 tarihli ve 2019/8 Esas, 2019/227 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki sözleşmede endeksör cihazlarının işin ifası için davacı tarafından kullanılması nedeniyle davalıya kira bedeli ödeneceğine dair herhangi bir hüküm bulunmadığından davalı şirketin davacıdan endeksör cihazı kirası isteyemeyeceği, bu amaçla tahsil ettiği bedelleri iade etmesi gerektiği, davacının alacağı 105.586,40 TL olduğu hâlde icra takibinde 101.527,70 TL istenildiği, talepten fazlasına karar verilemeyecek olması nedeniyle 101.527,70 TL’lik asıl alacak yönünden talebin kabulüne karar verilmesi gerektiği, asıl alacak olan 101.527,70 TL’ye temerrüt tarihi 07.08.2014 ile takip tarihi 23.10.2015 dönemi için resen yasal faiz hesabı yapılarak işlemiş faizin takip talebinde istenildiği gibi 11.065,13 TL olduğunun hesaplandığı, takip öncesi döneme ait faiz yönünden de davacının talebinin kabulü gerektiği, alacağın miktarı belirli ve belirlenebilir olup bu hâliyle likid olduğundan, hükmedilen meblağ üzerinden icra inkâr tazminatına karar vermek gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının takibe itirazının iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, toplam takip miktarının %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 26.11.2021 tarihli ve 2019/1361 Esas, 2021/3019 Karar sayılı kararıyla; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, ancak icra takibine konu asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, toplam takip miktarının %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesinin usul ve yasaya uygun bulunmadığı gerekçesiyle bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne, sair istinaf başvurusunun reddine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/1/b/2. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, davalının takibe itirazının iptaline, takibin kaldığı yerden devamına, icra takibine konu 101.527,20 TL asıl alacağın %20’si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 08.06.2023 tarihli ve 2022/1274 Esas, 2023/2273 Karar sayılı kararı ile,

“… Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı yüklenici vekilinin tüm, davalı iş sahibi vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

Davacı yüklenici tarafından 23/10/2015 tarihli takip talebi ile 101.527,20 TL asıl alacak ve 11.065,13 TL işlemiş faiz olmak üzere toplamda 112.592,33 TL üzerinden takibe geçilmesine ve davalı iş sahibince 06/11/2015 tarihli itiraz dilekçesi ile borcun tamamına itiraz edilmesine rağmen huzurdaki itirazın iptali davası - görevsiz mahkemeye - 25/12/2015 tarihinde 15.000,00 TL üzerinden kısmi dava şeklinde açılmıştır. Her ne kadar davalı borçlunun itirazı davacı alacaklıya 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 67/I gereğince tebliğ edilmemişse de, davacı alacaklı işbu itirazın iptali davasını 25/12/2015 tarihinde açtığından kanunda öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin de 25/12/2015 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağının kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Davacı alacaklı vekili yargılama sırasında takibe giren ve davada talep edilmeyen bakiye alacağa ilişkin olarak 02/01/2017 tarihinde ıslah harcı yatırmak suretiyle harç ikmalinde bulunmuşsa da, işbu harç ikmalinin 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra yapıldığı anlaşılmıştır. Hak düşürücü süre, itiraz niteliğinde olup hakim tarafından re'sen dikkate alınması gerektiği gibi davalı yanca da bu itirazın istinaf ve temyiz sebebi olarak ileri sürüldüğü görüldüğünden, mahkemece ıslah harcı ile artırılan kısım dikkate alınmadan dava dilekçesi ile 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde talep edilip de harçlandırılan dava değeri olan 15.000,00 TL üzerinden davanın kabulüne ve kabul edilen 15.000,00 TL'lik dava değeri üzerinden davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olduğundan hükmün davalı iş sahibi yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, somut olayda davalı borçlunun takibe itirazının davacı alacaklıya tebliğ edilmediği, itirazın iptali davasının 25.12.2015 tarihinde açıldığı ve kanunda öngörülen bir yıllık hak düşürücü sürenin 25.12.2015 tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı, davacı tarafça 05.12.2016 tarihli celsede bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde icra takibine yapılan itirazın kısmen değil tamamen iptaline karar verilmesinin istendiği ve mahkemece verilen sürede de harç ikmalinin yapıldığı, ıslah hâlinde harcın tamamlanması için mahkemece süre verilerek usulî işlemlerin yerine getirilmesinin sağlanması gerektiği, davacının talebini açıklayarak dava değerini arttırdığını sözlü ya da yazılı olarak bildirdiği anda ıslahın geçerli olduğu ve bu talebin yapıldığı tarih itibariyle bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı, mahkemece belirlenen sürede de harcın tamamlandığı, mahkemece verilen sürede üzerine düşen yükümlülüğü yerine getiren davacıya herhangi bir kusurun yüklenemeyeceği, aksinin kabulü hâlinde mahkeme kararına güvenerek kararda gösterilen süre içinde yükümlülüğünü yerine getiren tarafın hak kaybına sebep olunacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde; davacı tarafından yapılan icra takibine müvekkili şirketin 06.11.2015 tarihinde itiraz ettiğini, eldeki davanın en geç 07.11.2016 tarihinde ıslah edilmesi gerektiğini, ancak davacının süresi içinde ıslah talebinde bulunmadığını, mahkemece ıslahın süresinde olmadığının kabulü gerekirken bir yıllık hak düşürücü sürede ıslah yapıldığı kabul edilerek önceki kararda direnilmesinin doğru olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; itirazın iptali istemiyle açılan eldeki davada, ıslah yönünden davacı vekilinin beyanda bulunduğu 05.12.2016 tarihinin mi, yoksa mahkemece verilen süre içinde noksan harcın yatırıldığı 02.01.2017 tarihinin mi esas alınması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre davacı tarafından yapılan ıslahın bir yıllık hak düşürücü süre içinde yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 176, 177 vd. maddeleri

2. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesi

2. Değerlendirme

1. Bilindiği üzere ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltmesine denir (HMK m.176). (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C: IV, İstanbul 2001, s. 3965). Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir.

2. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176. maddede taraflardan her birinin, yargılama usulüyle ilgili yapmış olduğu usul işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı davada tarafların yalnızca bir kez ıslah yoluna başvurabileceği; 177/1. maddesinde ise, ıslahın tahkikata tâbi olan davalarda tahkikatın bitimine (sona ermesine) kadar yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

3. Anılan düzenlemelere göre ıslah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Türk Hukuk Lûgatında da; İddianın ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnası olan ıslah, taraflardan her birinin, davada yapmış oldukları usul işlemlerini bir defaya özgü olmak üzere, kısmen ya da tamamen değiştirmesi ya da düzeltmesi şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 515).

4. Islah, mahkemeye yöneltilen tek taraflı ve açık bir irade beyanı olduğundan, yasal şartları yerine getirildiği takdirde karşı tarafın ya da mahkemenin kabulüne bağlı olmaksızın yapılabilir. İddia ve savunmayı değiştirme ya da genişletme sayılmayan hâllerde veya karşı tarafın genişletme ve değiştirmeye rıza gösterdiği hâllerde ıslaha başvurmaya gerek olmadığı açıktır.

5. Islah davanın tamamen ıslahı ve kısmen ıslahı olmak üzere ikiye ayrılır. Zira HMK’nın 176. maddesinin birinci fıkrasında Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir şeklindeki hüküm ile bu husus düzenlenmiştir. Dava dilekçesinin verilmesi dâhil, tüm usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğuran ıslaha davanın tamamen ıslahı; buna karşılık tarafın, teşmil edeceği noktadan itibaren usûl işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğuran ıslaha ise kısmen ıslah denir. Davacı taraf, iddiasını yani dava sebepleriyle talep sonucunu değiştirmek istiyorsa, yapacağı ıslah davanın tamamen ıslahı olacaktır. Buna karşılık iddianın yani dava sebepleriyle talep sonucunun değiştirilmesi değil de, genişletilmesi isteniyorsa, müracaat edilebilecek olan ıslah türü, davanın kısmen ıslahıdır (Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2023 tarihli ve 2022/3-1078 Esas, 2023/986 Karar sayılı kararı).

6. Islahın konusu tarafların yaptıkları kendi usul işlemleridir. Taraflar ıslahla, dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu, talep sonucunu değiştirebilirler. Islahın amacı yargılama sürecinde şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için ıslahın konusu olamaz (Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2021 tarihli ve 2018/(15)6-984 Esas, 2021/1182 Karar sayılı kararı).

7. Islah işleminin ne şekilde yapılacağı HMK’nın 177. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Buna göre; “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir.”. Görüldüğü üzere ıslah işleminin gerçekleştirilmesi için HMK’da herhangi bir şart öngörülmemiş, ıslahın sözlü veya yazılı olarak yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

8. Gelinen aşamada uyuşmazlığın çözümü için itirazın iptali davasıyla ilgili açıklama yapılmasında fayda vardır.

9. İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından (süresi içinde) ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı bu davada, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini ve istiyorsa, borçlunun icra inkâr tazminatına mahkûm edilmesini talep eder (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 251).            

10. İcra ve İflas Kanunu'nun 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davası bir süreye tabi olup alacaklı, bu davayı, itirazın kendisine (varsa vekiline) tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açabilir.             Bir yıllık süre içinde açılan dava, teknik anlamda bir itirazın iptali davasıdır ve ancak bir yıl içinde açılan davanın kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine, alacaklı, itiraz ile durmuş olan icra takibine devam edilmesini (yani haciz) isteyebilir. İcra inkâr tazminatına da, yalnız bir yıl içinde açılmış olan itirazın iptali davasında hükmedilebilir.                            

11. Alacaklı bir yıl içinde itirazın iptali davası açmazsa, yaptığı ilamsız takip düşer. Alacaklı tarafından itirazın iptali davasının, borçlunun icra dosyasına yaptığı itirazın tebliğ tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması zorunludur.       

12. İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesinde itirazın iptali davası açmak üzere öngörülen süre, hak düşürücü süredir. Hak düşürücü süre; hak sahibinin hakkın korunması için kanun veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir.

13. Başka bir anlatımla hak düşürücü süre, bir hakkın kullanılmasına ilişkin olarak yasayla, sözleşmeyle ya da mahkeme kararıyla kesin olarak belirlenen ve bu süre içinde kullanılmadığında hakkın varlığını sona erdiren süredir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 450).

14. Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Tarafların sözleşme ile hak düşürücü süreleri belirlemeleri, bu süreleri değiştirmeleri veya ortadan kaldırmaları olanaksızdır. Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden, düşüren sürelerdir. Hak sahibi alacaklı kanunla veya sözleşme ile belirlenen süre içerisinde öngörülen eylem veya işlemleri yapmadığı takdirde o hak tamamen ortadan kalkmakta, silinmekte düşmektedir. Artık o hakkın istenmesi, dava ve takip edilmesi mümkün değildir.

15. Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın borçlunun bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak düşürücü süre geçmekle kendiliğinden son bulur. Hak düşümü (sukutu hak) süresinin geçmesiyle hak tamamen silinip ortadan kalktığı için, artık geride eksik bir borcun kalması da söz konusu olmaz (Sermet, Akman/ Halûk, Burcuoğlu /Atillâ, Altop/ Selâhattin Sulhi, Tekinay, Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 1032).

16. Hak düşürücü süreler itiraz niteliği taşırlar ve kamu düzenine ilişkindir. Taraflar hak düşürücü süreyi davanın her aşamasında hatta kararın bozulmasından sonra da ileri sürebilirler. Ayrıca hak düşürücü sürelerin incelenmesi tarafların iradelerine bırakılmamıştır. Hâkim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması, araştırma ve inceleme konusu yapılması gerekmektedir (Hukuk Genel Kurulunun 16.09.2020 tarihli ve 2017/(19)11-949 Esas, 2020/621 Karar sayılı kararı).

17. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki itirazın iptali davasına konu icra takibinde, davalı takip borçlusu tarafından icra takibine yapılan itirazın davacı takip alacaklısına tebliğ edilmediği, bir yıllık hak düşürücü sürenin davanın açıldığı 25.12.2015 tarihinden başladığı konusunda mahkeme ve Özel Daire arasında ihtilâf bulunmadığı görülmektedir. Dolayısıyla bir yıllık hak düşürücü süre hem mahkeme hem de Özel Daire tarafından davanın açıldığı 25.12.2015 tarihinden başlatılmıştır. Uyuşmazlık davacı takip alacaklısı tarafından yapılan ıslahta, beyanda bulunulan 05.12.2016 tarihinin mi, yoksa ıslah harcının yatırıldığı 02.01.2017 tarihinin mi esas alınacağından ve ıslahın bir yıllık hak düşürücü süre içinde yapılıp yapılmadığından kaynaklanmaktadır.

18. Yukarıda ayrıntılı biçimde açıklandığı üzere HMK'nın 177/3. maddesi gereğince ıslah sözlü ya da yazılı olarak yapılabilir ve davacının talebini açıklayarak dava değerini arttırdığını sözlü veya yazılı olarak bildirdiği anda yapılan ıslah geçerlidir ve hukuki sonuç doğurur. Somut olayda davacı vekili 05.12.2016 tarihli celsede alınan beyanında itirazın kısmen değil tamamen iptalini istediklerini belirterek eksik harcı tamamlamak için süre talep etmiş, davacının bu beyanı mahkemece duruşma tutanağına yazıldıktan sonra davacı tarafa takip konusu alacağın toplam tutarı olan 112.592,33 TL üzerinden eksik harcı tamamlaması için bir ay kesin süre verilmiş, mahkemece verilen süre içinde davacı tarafından 02.01.2017 tarihinde ıslah harcı yatırılmıştır.

19. Özel Dairenin bozma kararında, ıslah harcının yatırıldığı 02.01.2017 tarihi esas alınarak harcın yatırıldığı 02.01.2017 tarihinde bir yıllık hak düşürücü sürenin sona erdiğinden ve ıslahın dikkate alınmayacağından bahsedilmiş ise de, davacı vekili 05.12.2016 tarihli sözlü beyanında ıslah etmek istediği işlemi ne şekilde ıslah edeceğini açıkça beyan etmiş ve mahkeme tarafından kendisine tanınan süre içerisinde de gerekli harcı yatırmıştır. Mahkemece tanınan süre HMK'nın 181. maddesinde öngörülen bir haftalık süreden uzun ise de, sözlü olarak yapılan kısmi ıslahın, tutanağa geçirildiği tarihte usulüne uygun olarak gerçekleştirildiği açıktır. Verilen süre sadece harca ilişkin olup, mahkemenin yanıltması ya da hatası sonucu belirlenen süre içerisinde davacının mahkeme kararına güvenerek harcın yatırdığı da anlaşılmaktadır.

20. Sonuç olarak Bölge Adliye Mahkemesince, davacının talebini açıklayarak itirazın tamamen iptalini istediği 05.12.2016 tarihli celsede yaptığı ıslahın geçerli olduğu kabul edilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

21. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, Bölge Adliye Mahkemesince ıslah harcının yatırıldığı 02.01.2017 tarihinin esas alınması gerektiği, dolayısıyla bir yıllık hak düşürücü sürenin sona erdiği, bu nedenle ıslah dikkate alınmaksızın davada istenen 15.000,00 TL üzerinden davanın kabulü ile bu tutar üzerinden icra inkâr tazminatına karar verilmesi gerektiği belirtilerek direnme kararının bozulmasına ilişkin görüş ile davalı takip borçlusunun takibe itiraz dilekçesinin davacıya tebliğ edilmediği ve somut olayda hak düşürücü sürenin hiç işlemeye başlamadığı, dolayısıyla direnme kararının bu değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

22. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

23. Ne var ki Özel Dairece bozma nedenine göre diğer temyiz itirazları incelenmediğinden, sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin diğer temyiz itirazları yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

25.06.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 17’i DİRENME UYGUN DAİREYE, 8’i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.