KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DAVALININ, BAKIM BORÇLUSU KOCASININ BORCUNU İFA ETMEDİĞİ İÇİN SÖZLEŞMENİN FESHEDİLEBİLECEĞİNİ İHALEDE EN İYİ BİLMESİ GEREKEN KİŞİ OLDUĞUNUN KABULÜ GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-860
Karar No       : 2023/1041

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Keşan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 23.11.2021
SAYISI                          : 2021/329 E., 2021/517 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27.04.2021 tarihli ve 2020/1586 Esas,
                                        2021/2591 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı ve davalı Sebahattin K. vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı asıl; davalı oğlu ile tapuda ölünceye kadar bakma akdi yaptıklarını ve kendisine ait Keşan ilçesi, Pırnar köyü 40, 1 ve 38 parsel sayılı taşınmazları davalı oğlu adına tescil ettirdiğini, davalının kendisine kısa bir süre baktıktan sonra yanından kovduğunu, taşınmazların geri alınacağını bildiği için traktör alarak kendisini borçlandırdığını ve borcunu da ödemediğini, Keşan İcra Müdürlüğünde oğlu Sebahattin K. aleyhine yapılan icra takibi neticesinde dava konusu taşınmazların yapılan ihale ile davalı Sebahattin K.'ın eşi diğer davalı İnci K. adına tescil edildiğini, davalı İnci K.’ın taşınmazları alacak ekonomik gücü ve gelirinin olmadığını, davalının kendisini aldatarak taşınmazları elinden aldığını, ölünceye kadar bakım borçlusu olan davalının edimini yerine getirmediğini ileri sürerek Keşan ilçesi Pırnar köyü 40, 1 ve 38 parsel sayılı taşınmazların davalı İnci K. adına olan tapu kaydının iptali ile adına kayıt ve tesciline, tapu iptali ve tescil talebinin reddedilmesi durumunda taşınmazların rayiç bedelinden şimdilik 13.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı Sebahattin K.'dan tahsiline, taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için tapu kaydına teminatsız olarak tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, dava konusu taşınmazlarda malik olmayan müvekkili Sabahattin K.'ın davalı sıfatı bulunmadığını, olayların davacının anlattığı şekilde gerçekleşmediğini, Sebahattin K.’ın traktör alarak kendisini borçlandırmadığını aksine davacının diğer oğlu Sezgin K.’ın Şekerbank Keşan Şubesinden zirai kredi ve tüketici kredisi kullandığını, müvekkili Sebahattin’in de dava dışı kardeşi Sezgin'in kullandığı kredilerinden birine kefil olduğunu, krediye dava dışı Hüseyin D.’ın da kefil olduğunu, aynı zamanda Hüseyin D.’ın aynı şubeden kullandığı kredilere de kardeşi Sezgin’in kefil olduğunu, borçlar ödenmeyince aleyhlerine birden fazla icra takibi başlatıldığını, müvekkili Sebahattin’in kefilliğinden dolayı sadece 2012/609 Esas sayılı dosyada borçlu olduğunu, icra dosyasında düzenlenen ödeme emrinin taraflara tebliğ edilir edilmez davadışı (kefil) Hüseyin D. tarafından tamamen ödendiğini, akabinde Hüseyin D.’ın Keşan İcra Müdürlüğünün 2012/4516 Esas sayılı icra dosyası ile asıl borçlu yerine kefil olan müvekkili aleyhine takip başlattığını, bu icra dosyasında müvekkil adına kayıtlı bulunan dava konusu taşınmazların haczedilerek ihale ile satışa çıkarıldığını, ihale sonucu taşınmazları müvekkili İnci K.’ın bir miktar kara gün için ayırdığı parasını kullanarak ve eşe dosta borçlanarak bedellerini ödemek suretiyle satın aldığını, müvekkillerinin evlatlık vazifelerinin bilincinde olan kimseler olduğunu, davacının eşinin eldeki dava açıldıktan iki gün sonra vefat ettiğini, bu nedenle psikolojisinin bozulduğunu, müvekkillerinin şartlar ne olursa olsun babalarına bakmaya hazır olduklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 11.04.2019 tarihli ve 2016/376 Esas, 2019/78 Karar sayılı kararı ile; dava konusu Edirne ili Keşan ilçesi Pırnarköy köyü 150 ada 40 parsel, 167 ada 1 parsel ve 182 ada 38 parselde kain üç adet taşınmaz davacı mülkiyetinde iken takyidatlarıyla beraber 21.03.2012 tarihli ve 2613 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdi ile davalı Sebahattin K.’a temlik ve tescil edildiği, taşınmazların Keşan İcra Müdürlüğünün 2012/4516 Esas sayılı dosyasından yapılan satış ihalesinin davalı İnci K. üzerinde kaldığı ve 03.09.2015 tarih ve 10351 yevmiye numarası ile adına tescil edildiği, diğer yandan bakım borçlusu tarafından bakım alacaklısına bakılmadığı ve davacının ölünceye kadar bakma akdini feshetme hususunda haklı olduğu, ancak bakım borçlusuna temlik edilen taşınmazların dava tarihi itibarıyla cebri icra yoluyla satılarak diğer davalı İnci K. adına tescil edildiği davacının ölünceye kadar bakma akdinden kaynaklanan tüm talep haklarını sözleşmelerin nisbiliği gereğince davalı Sebahattin K.'a yöneltebileceği, taşınmazların adına kayıtlı olmaması nedeniyle tapu iptal ve tescil talebinin kabulünün mümkün olmadığı, davacıya ölünceye kadar bakma akdinin yapıldığı 21.03.2012 tarihinden itibaren davalı bakım borçlusu tarafından hiç bakılmadığı göz önünde bulundurulduğunda ölünceye kadar bakma akdinin feshi ile birlikte 6098 sayılı Kanun'un 617 nci maddesi gereğince davacının uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat hakkına haiz olduğundan dava konusu taşınmazların bedelinin bakım borçlusu tarafından ödenmesi gerektiği, davanın açılması ile birlikte ölünceye kadar bakma akdinin feshedildiği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteminin reddine, bedel isteminin kabulü ile taşınmazların dava tarihi itibariyle tespit edilen bedeli olan 78.136,76 TL'nin dava ve ıslah tarihlerinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Sebahattin K.'dan tahsiline, İnci K. yönünden ise davanın husumet yönünden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı Sebahattin K. vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 20.02.2020 tarihli ve 2020/33 Esas, 2020/247 Karar sayılı kararı ile; davaya konu taşınmazların ölünceye kadar bakma akdi ile davalı Sebahattin K. adına tescil edildiği ancak Keşan İcra Müdürlüğünün 2012/4516 Esas sayılı dosyasında cebri icra yoluyla satışa çıkarıldığı, yapılan ihale sonucunda İnci K. adına tescil edildiği, dinlenen tanık beyanlarına göre davalı Sebahattin K.'ın ölünceye kadar bakma akdi kapsamında bakım görevini yerine getirmediği, ilk derece mahkemesinin taşınmazların cebri icra yoluyla davalı İnci adına tescil edilmiş olması nedeniyle tapu iptal, ve tescil isteminin reddi ile davacının ölünceye kadar bakma akdinden kaynaklanan tüm talep haklarının sözleşmelerin nisbiliği prensibince muhatabının davalı Sebahattin K. olduğundan bahisle ölünceye kadar bakma akdinin feshi ile birlikte 6098 sayılı Kanun'un 617 nci maddesi gereğince davacının uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat hakkı kapsamında akdin yapıldığı tarihten itibaren hiç bakılmamış olması nedeniyle dava konusu taşınmazların bedelinin bakım borçlusu davalı Sebahattin K.'dan tahsiline dair verdiği kararda bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Bilindiği gibi, ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 611. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) 511.) maddesinde, “Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.” olarak tarif edilmiştir.

Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Hemen belirtmek gerekir ki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu sosyal konumuna ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları TBK'nin 617 (BK'nin 517.) maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.

Öte yandan, TBK'nin 617/son (BK'nin 517/son) maddesi hükmüne göre; “Hâkim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.”

Uyuşmazlığın değinilen TBK'nin 617/son (BK'nin 517/son) maddesi uyarınca çözüme bağlanması, bakım yükümlülüğünün bir arada yaşamak suretiyle yerine getirilmesi imkanlarının ortadan kalktığı yada büyük ölçüde sınırlandığı haller için düşünülmelidir. Bunun yanı sıra, takdir edilecek irat, yanların özel ve ekonomik durumlarına uygun ve adil olmalıdır.

TMK’nin 1023 maddesi hükmüne göre; “Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.”

Somut olaya gelince, davacının oğlu olan davalı Sebahattin’in bakım yükümlülüklerini yerine getirmediği benimsenmek suretiyle karar verilmesi doğrudur. Ancak ölünceye kadar bakma akdinin feshi benimsenerek sonuca gidildiğine göre tescilin iptalinin mümkün bulunduğu göz önüne alınarak sözleşme akidi olan davalıdan taşınmazı devralan davalı kayıt maliki İnci’nin diğer davalı Sebahattin’in eşi davacının da gelini olduğu gözetildiğinde TMK’nin 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanma imkanı bulunmamaktadır.        

Hal böyle olunca, davacının tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, kayıt maliki davalının sözleşmenin tarafı olmadığı gerekçesiyle tapu iptal tescil isteğinin reddine karar verilmesi isabetsizdir...." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek ve cebri icra ihale anında iyiniyetli kabul edilen davalı İnci K. aleyhine 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesinin uygulama imkanının bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, direnme kararı gerekçesinin isabetli olmadığını, davalı İnci K. yönünden verilen bozma kararının hukuka ve hakkaniyete uygun olduğunu belirterek resen gözetilecek nedenlerle kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının oğlu olan davalı Sebahattin K.’ın bakım yükümlülüklerini yerine getirmediği gerekçesiyle ölünceye kadar bakma akdinin feshinin kesinleştiği eldeki davada, sözleşmenin tarafı olan davalı Sebahattin K.’ın borçlu olduğu icra dosyasında satışı yapılan dava konusu taşınmazları ihale yoluyla satın alan kayıt maliki davalı İnci K.’ın davalı Sebahattin K.’ın eşi davacının da gelini olduğu gözetildiğinde mülkiyet hakkının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023 üncü maddesi uyarınca korunması imkanı bulunup bulunmadığı; buradan varılacak sonuca göre tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 611 ila 618 inci maddeleri ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 1023 üncü maddesi.

2. Değerlendirme

1. Dava ölünceye kadar bakma akdi doğrultusunda bakım borcunun yerine getirilmediği iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.

2. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi 6098 sayılı Kanun'un 611 inci maddesinde düzenlenmiş ve bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlamak zorundadır.

3. Diğer yandan ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temlik işleminin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili değildir.

4. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen, ivazlı, rızai ve sürekli borç doğuran bir sözleşmedir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2018, s.813).

5. Her borç ilişkisi, belirli bir edimi veya edimleri içerir. Edim, borcun içeriğini ve konusunu oluşturur. Borç ilişkisine dayanarak alacaklının borçludan talebe yetkili olduğu, borçlunun da yerine getirmek zorunda bulunduğu davranışa edim denir (Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2021, s.99).

6. İfa süresi bakımından borç ilişkileri ani edimli, sürekli edimli ve dönemsel edimli olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Borçlunun, borcunu zaman içinde devamlı ve aralıksız yani sürekli bir davranışla ifa edebildiği hâllerde sürekli edim söz konusudur.

7. Bir kez yerine getirilmekle sona eren edim ani edim; yüklenilen edimin belli zaman aralıklarında düzenli ya da düzensiz yerine getirilmesi dönemsel edimdir (Türk Hukuk Lügatı, Cilt I, Ankara 2021, s. 59, 314).

8. Temelinde insancıl ve yararlı bir müessese olan ölünceye kadar bakma sözleşmesinde taraflardan her birinin üstlendiği edim sözleşmenin karşı tarafının üstlendiği edimin sebep ve karşılığını oluşturmakta olup bakım alacaklısının yaşamının sonuna kadar bakılıp gözetilmesi karşılığında bakım borçlusuna malvarlığının bir kısmını ya da tamamını devretmek suretiyle sağlararası bir kazandırmada veya ölüme bağlı tasarrufta bulunulması söz konusudur. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi karşılıklı edimleri içeren ivazlı sözleşmelerde, asli edimlerden biri sürekli bir edim niteliğinde ise o ilişki sürekli borç ilişkisi sayılmaktadır. Bakım borçlusunun yerine getirmesi gereken asli edim, bakım alacaklısının ömrü boyunca bakılıp gözetilmesi olduğundan söz konusu borç süreklilik arz eder. Bakım alacaklısının ise asli edimini sağlararası ya da ölüme bağlı bir tasarrufla tek seferde yerine getirmek suretiyle ifa etmesi mümkün olup borcu sürekli değil ani edimli bir borçtur. Nitekim ölünceye kadar bakma sözleşmesinde söz konusu menfaatin sağlanması, bakım borçlusunun bakım alacaklısına ölene kadar bakım ve gözetim borcunu tamamlaması ile gerçekleşmektedir.

9. Türk Borçlar Kanunu'nun 616 ilâ 618 inci maddeler arasında ölünceye kadar bakma sözleşmesinin sona ermesi sebepleri düzenlenmiş olup tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık, sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması ve bakım borçlusunun ölümü nedenler arasında sayılmıştır. 6098 sayılı Kanun'un 617 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hâle gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkânsız hâle getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur" düzenlemesi ile yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları açıklanmış, sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hâle gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması hâlinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O hâlde yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.

10. Öte yandan kullanılmalarıyla bir hakkı veya hukuki ilişkiyi ortadan kaldıran haklara, bozucu yenilik doğuran haklar denir. Bozucu yenilik doğuran haklardan fesih geleceğe etkili, dönme ise klasik görüşe göre ilke olarak geçmişe etkili sonuçlar doğurur (Eren, s.66).

11. Fesih, sürekli bir borç ilişkisini ileriye etkili bir şekilde sona erdiren, bozucu yenilik doğuran bir hak olarak kabul edilmektedir. Ancak 6098 sayılı Kanun'un 617 nci maddesi ile ölünceye kadar bakma sözleşmesinin feshi hâlinde yerine getirilen edimlerin geri verilmesi düzenlendiğinden ölünceye kadar bakma sözleşmesi sürekli borç doğuran sözleşme olmasına rağmen kanunla bu kurala istisna getirilmiş ve ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile doğan borç ilişkisinin geçmişe etkili olarak sona ereceği kabul edilmiştir. Anılan maddede ölünceye kadar bakma ilişkisinin ortadan kalkması hâli bakımından "taraf aldığı şeyi geri verir" denmektedir. O ana kadar ifa edilmiş olan edimler geri verileceğine göre burada geçmişe etkili bir sona ermenin bulunduğundan söz edilmelidir. Her ne kadar 617 nci madde hükmünde fesih tabiri kullanılmış ise de bu ifade dönme olarak anlaşılmalıdır. Dönme hakkı bozucu yenilik doğuran haklardan olup bu yetkinin kullanılması var olan bir hukuksal ilişkiyi ortadan kaldırır. Dönme ile sona eren sözleşme ilişkisi artık sonuç doğurmayacağı gibi önceden doğmuş borçlar da son bulacağından tarafların bozmadan önce birbirlerine verdikleri şeyler var ise bunların karşılıklı olarak geri verilmesi gerekir.

12. Nitekim 6098 sayılı Kanun'un genel hüküm niteliğindeki 125 inci maddesi ile özel hüküm niteliği taşıyan 617 nci maddesi birlikte değerlendirildiğinde 6098 sayılı Kanun'un 125 inci maddesinin son fıkrasına göre sözleşmeden dönme hâlinde taraflar, karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulurlar ve daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebilirler. Bu durumda 6098 sayılı Kanun'un 617 nci maddesine göre ölünceye kadar bakma sözleşmesinin feshi, geçmişe etki olarak sonuç doğuracağından sözleşme yapıldığı andan itibaren geçersiz olacak ve sözleşme konusu taşınmazın mülkiyetinin tescili de hukuki dayanaktan yoksun hâle gelecektir.

13. Bu aşamada iyiniyet kavramı ve 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesi üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır. 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesine göre; "Tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur".

14. Türk Medeni Kanunu'nun 1023 üncü maddesinden anlaşılacağı üzere taşınmazlarla ilgili olarak tapu siciline güven ilkesi benimsenmiştir. Ne var ki tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlamak uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. İyiniyet hakkın doğumunda temel unsurlardan biri olduğundan tapu siciline inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kişi aleyhine açılan davalarda iyiniyet veya kötüniyet olgusunun ispatı büyük bir önem taşımaktadır. Üçüncü şahsın iyiniyetli olup olmadığı ve satışın kötüniyete dayandığının hangi hâllerde bilinmesi gerektiği araştırılırken kesin bir ölçü koymak mümkün değil ise de genel bazı kriterlerle önemli özel durumların araştırılması gerekir. Genel kriter olarak, davalının dayandığı tescilin kötüniyetli olduğunu ve taraflar arasındaki uyuşmazlığın genel hayat tecrübelerine ve hayatın doğal akışına göre bilip bilmediği veya normal görünüşlü bir insanın sarf etmesi gereken dikkati sarf etseydi yolsuzluğu ve uyuşmazlığı bilecek durumda olup olmadığı araştırılmalıdır. Bir kişinin kendinden beklenen özeni gösterip göstermediği ise normal bir insanın hayatın olağan akışı içerisinde sergilediği davranış biçimi dikkate alınarak belirlenir. Buna göre makul bir insanın göstereceği özenle herkesçe bilinebilecek bir gerçeği görmeyen ve tedbirli bir insanın şüphelenebileceği bir durumu dikkate almayarak ihmâlkâr davranan kişi iyiniyetli sayılamaz.

15. Tapu siciline dayanarak taşınmaz malı iktisap eden kimsenin iyiniyetli sayılması ve 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesinin koruyuculuğundan yararlanabilmesi için satıcı üzerindeki tapu kaydının herhangi bir nedenle geçerli olmadığını kesinlikle bilmemesi, hukuken dayanaksız işlemlerle uzaktan yakından hiçbir ilgisinin olmaması, başkalarının kötüniyetini paylaşmaması ve hatta içinde yaşadığı iş ve sosyal koşulların böyle bir yolsuzluğu bilmesine olanak vermemesi gereklidir. Bu konuda hiçbir kuşku bulunmamalıdır. Eğer son alıcının durumu hayatın olağan akışı bilmesini gerektiriyorsa, onun iyiniyetli sayılması mümkün değildir. İyiniyet muteber bir hukuki sebebin yerini alamaz. İyiniyet bir ayni hak iktisabına mani olan hukuki eksikliği kusursuz olarak bilmemektir. 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesine göre iktisaba mani olan hukuki eksiklik tapu kütüğünün yolsuzluğudur, üçüncü şahıs tapu kütüğünün yolsuzluğunu biliyor ya da bilebilecek durumda ise iyiniyetli olduğunun kabulüne olanak bulunmamaktadır.

16. Somut olayda dava konusu üç adet taşınmaz Keşan Tapu Müdürlüğünde düzenlenen 21.03.2012 tarihli ve 2613 yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdi ile davacı tarafından oğlu Sebahattin K. adına temlik ve tescil edilmiş akabinde davalı Sebahattin K. aleyhine başlatılan icra takip dosyasında yapılan ihale sonucunda davacının gelini davalı Sebahatin K.'ın eşi olan İnci K. adına tescil edilmiş, davacı tarafından ölünceye kadar bakım borçlusu olan davalı oğlunun edimini yerine getirmediği iddiası ile eldeki dava açılmıştır.

17. İlk Derece Mahkemesi kararı ile bozma ilâmının içerikleri dikkate alındığında bakım borçlusu olan davalı Sebahattin K.'ın edimini yerine getirmediği, bu nedenle sözleşmenini feshi koşullarının oluştuğu konusunda çekişme bulunmadığı açıktır. Tescilin dayanağı olan borçlandırıcı işlemin feshi ve bu feshin geriye etkili sonuç doğurması nedeniyle bakım borçlusu adına yapılan tescil hukuki dayanaktan yoksun hâle gelmiştir. Çünkü tescilden beklenen sonucun ortaya çıkması için borçlandırıcı işlemin geçerlilik durumu devam etmelidir. Bu durumda uyuşmazlık sadece diğer davalı İnci K. yönünden tapu iptali ve tescil isteminin kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

18. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; davalılar Sebahattin K. ile İnci K. karı-koca olduklarından davalı İnci K.'ın bakım borçlusu kocası Sebahattin K.'ın bakım borcunu yerine getirmediğini bu nedenle sözleşmenin feshedilebileceğini ihale anında en iyi bilmesi gereken kişi olduğu, hatta ihale ile taşınmazları satın almak için ödediği bedel ile kocası Sebahattin K.'ın borçlarını ödeyebilecekken taşınmazları ihale yoluyla alıp bir takım icra masrafları yapmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, ihale öncesinde taşınmazların edinme sebebini ve bakım borçlusu eşinin edimini yerine getirmediğini bilen davalı İnci K.'ın eşi ile muvazaalı davranış içine girerek taşınmazların kendi adına tescilini sağladığı, bu nedenle taşınmazlar cebri icra ihalesi ile adına tescil edilmiş olsa dahi somut olayda davalının edindiği mülkiyet hakkının 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesi uyarınca korunması imkanı yoktur. Bu nedenle davalı İnci K. hakkında açılan tapu iptali ve tescil talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

19. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

20. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında davalı İnci K.'ın usulüne uygun olarak düzenlenen ihaleye katılarak taşınmazları satın aldığı, eşlerin birbirinin borcunu ödeme yükümlülüğü bulunmadığı, davacının ölünceye kadar bakma akdinden kaynaklanan tüm talep haklarının muhatabının sözleşmelerin nisbiliği gereğince davalı Sebahattin K. olduğu bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

21. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü BOZMA, 2’si ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.