KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

DÖVİZ ALACAĞINDAKİ KESİNLİK SINIRI DAVA TARİHİNDEKİ KUR ÜZERİNDEN BELİRLENMELİDİR.

T.C.
YARGITAY    
11. Hukuk Dairesi

ESAS NO            : 2020/1943
KARAR NO         : 2020/4749

Y A R G I T A Y   İ L A M I

MAHKEMESİ            : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 14. HUKUK DAİRESİ
EK KARAR TARİHİ  : 08.01.2018
NUMARASI              : 2017/489 - 2017/752
DAVACI                    : A.E.M.
VEKİLİ                     : AV. U.E.
DAVALILAR             : 1- V. (ESKİ ADI: S.A. II) GEMİSİ 
                                        DONATANINA İZAFETEN V.-Z. STAR TURİZM 
                                        DENİZCİLİK TİC. VE SAN. LTD. ŞTİ.
VEKİLİ                       : AV. B.G.Ç.
                                    : 2 -V.-Z. STAR TURİZM DENİZCİLİK TİC. VE SAN. LTD ŞTİ 
VEKİLİ                       : AV. B.G.Ç.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Taraflar arasında görülen davada İstanbul 11. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 14.03.2017 tarih ve 2015/53 E. - 2017/109 K. sayılı kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin kabulüne dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi'nce verilen 16.11.2017 tarih ve 2017/489 E. - 2017/752 K. sayılı kararına karşı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş, bu kez temyiz isteminin reddine dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi'nce verilen 08.01.2018 tarih ve 2017/489 E. - 2017/752 K. sayılı ek kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için mahalline gönderilen dosyanın eksikliklerin giderilmesinden sonra gönderildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Aybüke Topçubaşı Ekici tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin 06.03.2013 tarihinde gemi kaptanı olarak V. (eski adı: S.A. II) gemisinde 3.000,00 ABD Doları ücret ile işe başladığını, geminin Bulgaristan'da ITF tarafından bağlandığında davalı şirket ortağı İsmail Ziya U.'in talimatı ile gemiden ayrılmadığını ve gemiyi İstanbul'a getirdikten sonra 20.10.2013 tarihinde işi bıraktığını, Mart 2013 tarihinden Ekim 2013 tarihine kadar 22.400,00 ABD Doları olan maaş alacağının 8.500,00 ABD Dolarlık kısmını parça parça alabildiğini, geriye kalan 13.900,00 ABD Doları maaş alacağı ile 3.000,00 ABD Doları maaş ikramiyesini alamadığından ilamsız icra takibi yapıldığını, takibe davalı tarafından itiraz edildiğini, davalı şirketin geminin maliki olduğunu, acentelik faaliyetlerini de kendi firmaları üzerinden yürüttüğünü, müvekkiline V.-Z. Star şirketi adına ödeme yapıldığını ileri sürerek, icra takibine, asıl borç, faiz ve diğer fer'ilerine yönelik itirazın iptaline, takibin devamına, takip borçlusunun borca itirazı nedeni ile inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, müvekkillerinin davacı tarafa borçları bulunmadığını, davacı ile herhangi bir iş akdi imzalanmadığını ve davacının tarafı olduğu bir iş sözleşmesine aracılık da yapılmadığını, rehin hakkının talebi hakkın doğumundan itibaren 1 yıllık zamanaşımı def'inde bulunduklarını, davacı tarafın çalıştığı yabancı bayraklı geminin donatanının V.-Z. Star Ltd.Şti. olduğunu, bu şirketin esas işyeri merkezinin ise Nevis Islands olduğunu, davacı tarafa donatanın acentesi sıfatıyla yapılan ödemeler nedeniyle davacının ücret alacağının kalmadığını ileri sürerek, haksız ve mesnetsiz davanın öncelikle usulden ve her halükarda esastan reddine, vekalet ücreti ve yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir. 

İlk derece mahkemesince iddia, savunma, toplanan deliller, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; dosyada bulunan ve davacının açık beyanlarını içeren 23.10.2013 tarihli belgenin, borcu tamamen ortadan kaldıran ibra mahiyetinde olduğu, anılan belgede davacı, tüm hak ve alacaklarını aldığını ifade ettiğinden, hangi alacak için ne kadar ödeme yapıldığına dair izahat yazılmamasının ibranamenin geçerliliğine halel getirmeyeceği, davacının net beyanları karşısında makbuzun altındaki "USD 2000" ibaresine anlam yüklenmesinin de mümkün olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. 

Karar, davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; dosyada başkaca bir ödeme makbuzu bulunmadığından ve davalı tarafça daha fazla ödeme yaptığını kanıtlayacak bir belge de sunulmadığından, geçersiz ibra belgesindeki "USD 2000" ibaresinin, davacının kabul ettiği 8.500 ABD Doları tutarındaki ödemenin içinde olduğunun kabulü gerektiği, buna göre davacının ücret ve ücretin fer'i niteliğinde alacaklarının bulunduğu gerekçesiyle, davacının istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak ve yeniden hüküm kurularak, İİK 67’inci maddesi uyarınca davanın kısmen kabulüne, İstanbul 29. İcra Müdürlüğünün 2013/29.45 E sayılı dosyasında davalı tarafça yapılan itirazın kısmen iptali ile 16.900 ABD Doları asıl alacak ve 62,08 ABD Doları takip tarihine kadar işlemiş temerrüt faizi olmak üzere toplam 16.962,08 ABD Doları alacağın, asıl alacak bölümüne icra takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasanın 4/a maddesi uyarınca yürütülecek temerrüt faiziyle birlikte, tahsil tarihindeki TCMB efektif satış kuru TL karşılığının tahsili için takibin devamına, likit alacağa yönelik haksız itiraz nedeniyle %20 oranında hesaplanan 6.897,00TL icra inkar tazminatının davalı taraftan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir. 

Karar, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesince, miktar itibariyle kararın kesin olduğu gerekçesiyle, temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir. 

Bu karar, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 

Dava, yabancı bayraklı gemide kaptan olarak çalışan davacı tarafından alacağın Türk Ticaret Kanunun 1320’inci maddesi kapsamında gemi alacaklısı hakkı veren alacaklardan olduğu ve alacağının aynı Kanunun 1321’inci maddesi gereğince kanuni rehin hakkı verdiği iddiasına dayalı olarak taşınır rehninin paraya çevrilmesi yolu ile başlatmış olduğu icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince, davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş olmakla, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak ve yeniden hüküm kurularak, İcra İflas Kanunun 67’inci maddesi uyarınca davanın kısmen kabulü ile davalı tarafça yapılan itirazın kısmen kabulüne, 16.900 ABD Doları asıl alacak ve 62.08 ABD Doları faiz olmak üzere toplam 16.962,08 ABD Doları alacağın, asıl alacak bölümüne icra takip tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasanın 4/a maddesi uyarınca yürütülecek temerrüt faiziyle birlikte tahsil tarihindeki TCMB efektif satış kuru TL karşılığının tahsili için takibin devamına, likit alacağa yönelik haksız itiraz nedeniyle davalı aleyhine %20 oranında hesaplanan 6.897,00TL icra inkar tazminatına karar verilmiştir. İşbu karar, davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş ve fakat Bölge Adliye Mahkemesince, miktar itibariyle kararın kesin olduğu gerekçesiyle, davalılar vekilinin temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir. 

HMK 362/1-a maddesinde öngörülen kesinlik sınırları içerisinde bulunmasına göre, davalılar vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin reddi ile ek kararın onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle davalılar vekilinin ek karara yönelik temyiz isteminin reddi ile HMK 370/1. maddesi gereğince ek kararın ONANMASINA, HMK 372. maddesi uyarınca işlem yapılmak üzere dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, istekleri halinde aşağıda yazılı 89,20 TL harcın temyiz eden davalılara iadesine, 04.11.2020 tarihinde kesin olarak oyçokluğuyla karar verildi.

Başkan Vekili             Üye                  Üye                    Üye              Üye
M. Umur TARHAN      A. ORHAN      Dr. A. ASLAN      M. TUNÇ      Z. ÖZBAĞ
                                                           (M)                      (M)

KARŞI OY

Dava, icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı tarafça, 16.962,08 USD asıl alacak için icra takibi başlatılmış, davalı tarafın itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verilmiş, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş, kararın davacı tarafça istinaf olunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kabulü ile itirazın iptali ile takibin devamına ve ayrıca 6.897 TL icra inkar tazminatına hüküm olunmuştur. 

Bölge Adliye Mahkemesi davalı tarafça temyiz olunmuş ise de, 16.962,08 USD’nin dava tarihindeki değerinin 37.387 TL olduğu, HMK 362/1-a maddesi uyarınca karar tarihi itibariyle temyiz sınırının ise 41.530 TL olduğu gerekçesiyle miktar yönünden temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Hukuk ve adalet anlayışında yaşanan gelişmelere orantılı olarak Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası’nda 03.10.2001 tarih ve 4709 sayılı K. İle yapılan değişiklik ile Anayasa’nın 36.maddeinde “Adil yargılanma hakkı” temel insan hakları arasında sayılmıştır. Adil yargılanma hakkının kapsamı arasındaki haklardan bir tanesi de, “Mahkemeye Erişim Hakkı” dır. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye erişim hakkı şüphesiz yüksek mahkemeye ulaşmayı da kapsar (AYM 23.10.2019 T. ve 2016/73086 BB no’lu). Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Osman Çelik, Adil Yargılanma Hakkı Rehberi, Anayasa Mahkemesi Yayınları, s.31 vd.). 

Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 427/2-son maddesinde yer alan “Miktar veya değeri birmilyar lirayı geçmeyen taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararlar kesindir… Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü birmilyar lirayı geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur” şeklindeki düzenlemeye istinaden, yargı organlarınca, davanın açıldığı tarihteki değeri esas alınarak temyizde kesinlik sınırı belirleniyordu. Aynı husus 6100 sayılı HMK’nın 362/1-a ve 2.fıkrasında “a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar… Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur” şeklinde benzer düzenleme içermektedir. 1086 sayılı HUMK döneminde, kesinlik sınırı hakkında yapılan yorumlar, 6100 sayılı HMK döneminde de aynen sürdürülmektedir. Ancak alacağın döviz olarak talep edildiği durumlarda, ülkemiz gibi yüksek kur artışlarının görüldüğü ülkelerde, davadaki kesinlik sınırının dövizin dava tarihindeki değeri esas alınarak, bu miktarın karar tarihi itibariyle kesinlik sınırını geçip geçmediği değerlendirmesi, “Mahkemeye Erişim Hakkına” diğer bir anlatımla adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edebilir. 

Somut olayda, davacı taraf 16.962 USD’nin tahsilini talep etmiş olup, davanın açıldığı 2014 tarihi itibariyle bu miktar alacakla ilgili olarak verilen kararın HUMK uyarınca temyiz yolunun açık olduğu, hatta bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği döneme kadar bu durumun devam ettiği, öte yandan Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi (27.11.2017) itibariyle 16.962 USD’nin efektif değerinin (x3,944=) 66.898 TL olduğu ve bu miktarın da 2017 yılındaki 41.530 TL’lik temyiz kesinlik sınırının üzerinde olduğu, kararda ayrıca 6.897 TL icra inkar tazminatına hüküm olunduğu hususunda bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.

HMK’nın 362/2. maddesinde temyiz kesinlik sınırı hakkında “Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur” sözcüğünün, yüksek mahkemeye erişim hakkının zorlaştırılmaması ve “adil yargılanma hakkı” kapsamında, kararda davalının 16.962 USD miktar yönünden davanın reddini talep ettiği halde davanın kabulüne karar verilmiş olması ve bu miktarın (16.962 USD/66.898 TL +6897 TL İİT) gerek dava tarihi, gerekse karar tarihi itibariyle 41.530 TL’lik temyiz edilebilirlik sınırının üzerinde olduğu şeklinde yorumlanmasının daha yerinde olacağı, aksi takdirde uzayan yargı süreçleri nedeniyle, TL’dan altı sıfır atıldığı da gözetildiğinde, çok daha yüksek milyon dolarlık talepler yönünden dahi dövizin dava tarihindeki değeri esas alınarak miktar yönünden temyiz yolunun kapalı olduğu sonucuna ulaşılmasının kanun koyucunun muradı olmadığı ve olamayacağı kanaatinde olduğumuzdan, temyiz isteminin reddine dair kararı onayan Dairemiz çoğunluğunun görüşlerine katılmıyoruz.

Üye                            Üye
Dr.  Adem ASLAN      Mehmet TUNÇ

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 13 Haziran 2023 tarihli kararının karşı oyunda bahsi geçen “yabancı para alacağına ilişkin bir davada verilen hükmün kanun yolu kesinlik sınırının dava tarihindeki kura göre mi yoksa karar tarihindeki kura göre mi tespit edilmesi gerektiği” konusundaki 16.03.2021 başvuru tarihli içtihatların birleştirilmesi başvurusu ve Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 09.12.2021 tarihli ve 338 sayılı Kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/yabanci-para-alacagi-kanun-yolu-kesinlik-siniri-basvuru-sonucu

BİLGİ : Bu konu hakkındaki çalışma için bkz. AKKAYA, Tolga, Yabancı Para Alacaklarında İstinaf ve Temyizde Kesinlik Sınırının Uygulanması, Prof. Dr. Baki Kuru Anısına Armağan, C: I, Ankara, 2025, s. 59-75.

Ayrıca, söz konusu yabancı para alacağına ilişkin bir davada verilen hükmün kanun yolu kesinlik sınırının dava tarihindeki kura göre mi yoksa karar tarihindeki kura göre mi tespit edilmesi” gerektiği konusundaki 16.03.2021 başvuru tarihli içtihatların birleştirilmesi başvurusunun, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 09.12.2021 tarihli ve 338 sayılı Kararı ile “aykırılık bulunduğu ileri sürülen kararlar arasında içtihat aykırılığı sonucunu doğuracak sürekli bir durum mevcut olmadığı anlaşıldığından içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığına” karar verilmesi, doktrinde şu şekilde eleştiri konusu yapılmıştır.

“Yargıtay hukuk dairelerinin yabancı para alacaklarında temyiz kesinlik sınırının uygulanmasında dikkate alınacak döviz kuru için farklı tarihleri dikkate alması ve aynı hukuki konuda çelişen kararlar vermesi, yargı organları tarafından sağlanması gereken hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerini ihlal etmektedir. Daha önce Yargıtay Başkanlar Kurulu bu konuda sürekli bir çelişki durumu olmadığı gerekçesiyle içtihatların birleştirilmesi talebini reddetmişse de ülkede hukuk birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesi görevi olan Yargıtay’ın Anayasa’ya, temel hak ve hürriyetlere ve hukuki korunma talebinde bulunan kişilerin menfaatlerini koruyan amaçsal bir yorumla içtihadı birleştirme kararı vermesinde fayda bulunmaktadır.” (AKKAYA, s. 73)

BİLGİ : Bu konu ile bağlantılı olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenen istinaf ve temyize ilişkin kesinlik ve parasal sınırların belirlenmesinde, dava tarihi yerine hükmün verildiği tarihin esas alınmasına ilişkin ibare Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

“… 52. Kural gereğince istinaf veya temyiz yoluna başvuru açısından dava konusunun değer ve miktar itibarıyla hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarların altında kalması hâlinde mahkeme veya bölge adliye mahkemesi kararına karşı kanun yoluna başvurulması mümkün değildir.

53. Kişilerin dava konusunu oluşturan alacak ya da malın değerine göre -kanun yollarına başvurmada o tarihte geçerli olan parasal değerleri (kesinlik sınırı) de dikkate alarak- dava/karşı dava ya da ıslah talebinde bulunabilecekleri açıktır. Kanun koyucunun kanun yoluna başvurmada belirlediği kesinlik sınırını yargılamanın devam ettiği süreçte yıldan yıla güncellediği dikkate alındığında enflasyon nedeniyle ekonomik önemini yitiren dava konusu mal ya da alacağın değerinin de enflasyonun olumsuz etkisinden koruması gerekmektedir.

54. Zira hukuki ilişkinin doğduğu, uyuşmazlığa konu olayın veya hukuki durumun gerçekleştiği ya da davanın açıldığı tarihte geçerli olan parasal sınırlara göre istinafa veya temyize başvurulabilecek bir karara karşı kural nedeniyle özellikle yargılamaların uzun sürdüğü durumlarda hükmün verildiği tarihte geçerli olan parasal tutarlara göre kanun yoluna başvurulması imkânı ortadan kalkabilecektir.

55. Kanun yoluna başvuru açısından kural gereğince parasal değer (kesinlik sınırı) güncellenirken, dava konusu mal ya da alacağın değerinin güncellenmemesi nedeniyle enflasyondan dolayı oluşan külfetin tamamı davanın taraflarına yüklenmektedir. Bu yönüyle kural kapsamında tarafların kanun yoluna başvuramamaları nedeniyle katlanacakları külfet ile yargılamanın en az maliyetle ve en kısa zamanda sonuçlandırılması yönündeki kamusal yarar arasındaki dengenin taraflar aleyhine bozulduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla kişilere aşırı bir külfet yüklediği anlaşılan kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın orantısız ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

56. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.” (AYM., 04.12.2024, 2023/182 E. - 2024/203 K. - RG., 30.01.2025, S: 32798)

BİLGİ : 04.06.2025 tarihli ve 7550 sayılı Kanunun 20. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve üçüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

“(2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında davanın açıldığı tarihteki miktar esas alınır.”