DÜRÜSTLÜK KURALININ DOĞAL BİR SONUCU OLARAK HİSSE DEVİR SÖZLEŞMESİ İLE ORTAKLIK PAYI DEVRİNİN HUKUKEN GEÇERLİ OLDUĞUNDAN SÖZ EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(23)6-867
KARAR NO : 2022/369
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 18/05/2015
NUMARASI : 2014/1358 - 2015/406
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVACI : A.D. vekili Av. M.A.
ASIL DAVADA
DAVALI : S.S. R.A. Konut Yapı Kooperatifi vekili Av. H.K.
BİRLEŞEN DAVADA
DAVALI : M.M. İçin vekilleri Av. İ.Ö. Av. Z.T.
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kooperatif üyeliğinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Asıl davada davacı vekili; Büyükçekmece 6. Noterliğinin 16.12.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ile kooperatif ortağı Mehmet Mehdi İ.’den 266 nolu ortaklık hak ve hissesinin tamamını devir ve temlik alan müvekkilinin, devraldığı ortaklık payı ile ilgili üyelik kaydının yapılması için 01.11.2011 tarihinde kooperatif yönetim kuruluna yaptığı başvurusunun davalı kooperatif tarafından üyeliğin tartışmalı olduğu ve mahkeme sonucuna göre işlem yapılacağı gerekçesi ile reddedildiğini, Mehmet Mehdi İ.’in, kooperatif aleyhine açtığı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/396 E. sayılı davada üyeliğinin tesciline karar verildiğini, davalı kooperatifin temyizi üzerine kararın onandığını, onama kararından sonra müvekkilinin 01.11.2011 tarihli üyelik başvurusuna ilişkin dilekçesine dayanarak talepte bulunmasına, resmî şekilde yapılan kooperatif ortaklık hakkı devir sözleşmesi ve kooperatif ana sözleşmesine uygun başvuru yapılmasına rağmen üyelik başvuru talebinin kabul edilmediğini ve kaydının yapılmadığını ileri sürerek davacının kooperatifin 266 nolu üyesi olduğunun tespit ve tesciline, bu üyelik ile ilgili tapu devrinin dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı:
5. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın devir belgesi itibariyle mal kaçırmayı hedefleyen sahte, yetkinin kötüye kullanıldığı, hiçbir yasal geçerliliği olmayan ve yetkisiz bir işleme dayandığını, devrin Mehmet Mehdi İ. adına vekili olan Mustafa K. tarafından yapıldığını, oysa Mustafa K.’ın Yalova 4. Noterliğinin 11.11.2009 tarihli ve 09.49 yevmiye nolu azilname ile azledildiğini, bu azilnamenin Mustafa K.’ın adresinde yanında çalışan ve aynı zamanda kooperatifin üyesi olan Birol A.’e 16.11.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, Mustafa K.’ın kendi kayınbiraderi Mehmet Mehdi İ.’den mal kaçırmak istediğini, bunu da muvazaalı olarak davacıya devretmeye çalışarak ve yetkisi olmaksızın kullandığı vekâletnameye dayanarak yapmaya çalıştığını, tüm bu gelişmelerin davacıya sözlü olarak bildirildiğini, davacının kooperatife müracaatı sırasında kooperatifin devrini gerçekleştireceği bir üyeliğin bulunmadığını, azilname bilgisinin de kooperatif kayıtlarında mevcut olduğunu, davacının kooperatife başvurusu sırasında Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/396 E. sayılı davada verilen kararın henüz onanmadığını, karar onansa dahi davacının başvurusunun azilname karşısında hiçbir hükmünün bulunmadığını, kooperatifin ferdileşme ve tasfiyeyi tamamlama sürecindeyken bu tür davalarla sürecin gereksiz yere uzatıldığını ve yetkisiz sahte belgelerle mal kaçırılmak istendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Birleşen davada davacı vekili; asıl dava dilekçesindeki nedenleri aynen tekrarlayarak davalının verdiği vekâletnameye istinaden üyelik haklarını davacıya devreden dava dışı Mustafa K.’ın davalının eniştesi olduğunu, davalının, eniştesinin ve kız kardeşinin ikametgâhını bildiği hâlde, kasten ya da sehven azilnameyi başka bir adrese gönderdiğini, vekil ile yapılan görüşmede azilnameden haberi olmadan devri yaptığını beyan ettiğini, azilnamenin tebliğ edildiği Birol A. ile vekilin ilgisinin olmadığını, Birol A.’in vekilin çalışanı olmadığını ve başka bir firmanın işçisi olduğunu, azilnamenin vekilin adresine tebliğ edilmediği gibi tebligatı alan şahsın da vekil adına tebligatı almaya yetkili olmadığını, vekilin çalışanı, akrabası ve birlikte oturanı olmadığını, azilnamenin tebliğinin usulsüz olması ve vekilin de azilden haberi olmadığını beyan etmesi karşısında vekil aracılığıyla yapılan devrin yasal ve geçerli olduğunu, vekil ile devreden arasındaki hukukî ilişkinin müvekkilini ilgilendirmediğini, müvekkilinin, vekilliği hukuken devam eden vekilden kooperatif üyelik hakkını devir almakla üyeliğe hak kazandığını ileri sürerek bu davanın asıl dava ile birleştirilmesine, resmî şekilde yapılan kooperatif ortaklık hakkı devir sözleşmesi ve kooperatif ana sözleşmesine uygun başvuru yapılmasına rağmen, azledilen vekil tarafından üyelik devri yapıldığı gerekçesiyle üyeliğe başvuru talebi kabul edilmeyen müvekkilinin, kooperatifin 266 nolu üyesi olduğunun ve davalı devredenin vekili Mustafa K. aracılığı ile üyelik devrini yaptığının tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı:
7. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin, önceden kız kardeşinin eşi olan ancak sonradan ilişkileri bozulan Mustafa K.’ı Yalova 4. Noterliğinin 11.11.2009 tarihli ve 09.49 yevmiye nolu azilnamesi ile daha önce verdiği vekâletnamedeki yetkilerinden azlettiğini, dava konusu satış yetkisinin de vekillikten azledilen Mustafa K. tarafından muvazaa ile müvekkilinin mal varlığını üçüncü kişiler üzerinden kendi uhdesine devretmek amacıyla yapılan usulsüz bir işlem olduğunu, davacının Mustafa K.’ın vekâletten azline ilişkin tebligatın usulsüz olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, azilnamenin Mustafa K.’ın işyeri olarak kullandığı ve tüm işlerini yönettiği adresine tebliğ edildiğini, aynı adresin daha önce boşanma davasında beyan edilen ve kooperatifin de yazışmalarında kullandığı adres olduğunu, ticarî işlerde ve banka hesaplarında aynı adresin bildirildiğini, azilnameyi tebliğ alan Birol A.’in, Mustafa K.’ın yanında uzun süredir çalıştığını ve kooperatifin gönderdiği tebligatları da teslim aldığını, davacının, kooperatifin payını cüz’i bir tutara satın aldığını, gerçek fiyatının çok altında olan satışın muvazaalı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
8. Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.02.2013 tarihli ve 2012/87 E., 2013/83 K. sayılı kararı ile; davacının Mehmet Mehdi İ.’e ait kooperatif üyeliğini, bu şahsın Mustafa K.’a verdiği vekâletnameye dayalı olarak 16.12.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ile devraldığı, ancak vekâleten devir işlemini yapan Mustafa K.’ın, Mehmet Mehdi İ.’den aldığı ve kooperatif üyeliğini devir yetkisini de kapsayan vekâletnamesinden 11.11.2009 tarihinde azledildiği, azilnamenin bizzat Mustafa K.’ın kooperatife bildirdiği adresine, Tebligat Kanunu kapsamında usulüne uygun olarak 16.11.2009 tarihinde tebliğ edildiği, devir işleminin ise azilnamenin tebliğinden sonra 16.12.2010 tarihinde gerçekleştiği, Mustafa K.'ın, Mehmet Mehdi İ. vekilliğinden azledildikten sonra azledildiğini gizleyerek ve vekâletsiz olarak devri gerçekleştirdiği, Mustafa K.'ın, Mehmet Mehdi İ. vekilliğinden devir tarihi itibariyle azledildiğinden yapılan hisse devir sözleşmesinin hukukî geçerliliğinin bulunmadığı, hukuken geçersiz olan devir sözleşmesine dayalı olarak kooperatif hissesinin devredilmesinin talep edilemeyeceği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 08.10.2013 tarihli ve 2013/5204 E., 2013/6191 K. sayılı kararı ile;
“… Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir.
Dava dışı Mustafa K.’a azilnamenin tebliğinin yapıldığı 26.11.2009 tarihinde yürürlükte bulunan 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 17. maddesinde "Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek ve sanatını evinde icra memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır." hükmüne; Tebligat Tüzüğü'nün 23. maddesinde de, "Belli bir yerde devamlı olarak meslek sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, muhatap meslek veya sanatını evinde icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine, bunlardan hiç biri bulunmazsa tebliğ, birlikte oturan 22. maddenin son fıkrasında gösterilen ailesi efradına (karı, koca, hısım, evlatlık gibi birlikte oturan kimselere ) veya hizmetçilerinden birine yapılır." hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümlerde muhatabın bulunmama nedeninin araştırılması ve tebliğ belgesinde gösterilmesi gerektiğine yönelik bir düzenleme getirilmemiştir. Önce muhatabın aranması, muhatabın tevziat saatinde o yerde bulunmadığının ancak aynı gün tevziat saatinden sonra döneceğinin tespiti halinde, daimi memur veya müstahdemlerden birine, bunlar da yok ise aynı konutta oturan kişilere ya da hizmetçilerden birine yapılması gerekir.
Tebligat Kanunu'nun 20. maddesinde, tevziat saatinde o yerde bulunmayıp, aynı gün tevziat saatinden sonra dönmeyeceği belirlenen muhataplar için "13, 14, 16, 17 ve 18. maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı, tebliğ mazbatasına yazılarak, altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru, tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat 21. maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18. maddelerinde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır." hükmüne, Tüzüğün 26. maddesinde de, "Bu tüzüğün 18, 19, 20, 22, 13 ve 24. maddelerinde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memurunca durum ve beyanda bulunanın kimliği tebliğ tutanağına yazılır; altı imzalattırılarak tebliğ edilecek evrak, beyanı yapana verilir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar; almaktan veya imzadan kaçınırlarsa, tebliğ yapan, durumu tutanağa yazar ve imzalar." hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, Yalova 4. Noterliği'nin 11.11.2009 tarih ve 09.49 yevmiye sayılı azilnamesinin vekil Mustafa K.'ın "Zübeydehanım Caddesi, No: 1.2 Zeytinburnu/İstanbul'' adresine tebliğe çıkatılarak bu adreste "tebliğ evrakı işyerinde birlikte çalışan işçisi Birol A. imzasına " tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Tebliğ belgesinde muhatabın tevziat saatinde o yerde bulunmadığı tespitine ve geçici olarak başka bir yere gidip gitmediği, tevziat saatinden sonra dönüp dönmeyeceği konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmediğinden tebligatın, Tebligat Kanunu'nun 20., Tüzüğün 23. maddelerine aykırı yapıldığı ve geçersiz olduğu anlaşılmıştır.
Öte yandan, vekil Mustafa K.'ın azilnameyi haricen öğrendiği tarih ile ilgili bir kabulü ve beyanının bulunduğu da savunulmamış ve kanıtlanmamış olup, muhatabın beyan etmesi gereken harici öğrenme tarihinin veya bunun aksinin tanık anlatımları ile kanıtlanması mümkün değildir. Esasen Tebligat Kanunu'nun 32. ve Tüzüğün 51. maddeleri, muhatabın kabul ettiği harici öğrenme tarihinin aksinin iddia ve ispatına cevaz da vermemektedir. Mahkemece de, vekilin azli haricen öğrenip öğrenmediğinin üzerinde durulması gerekmemektedir.
Bu durumda mahkemece, davalı Mehmet Mehdi İ. tarafından keşide edilen 11.11.2009 tarih ve 09.49 yevmiye numaralı azilnamenin, Mustafa K.'a Tebligat Kanunu'na uygun tebliğ edilmediği, bu durumda ortaklık payı devrinin geçerli olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.05.2015 tarihli ve 2014/1358 E., 2015/406 K. sayılı kararı ile; aynı davacı tarafından, aynı gerekçeyle davalı kooperatif ve davalı Hamza İçin aleyhine Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/85 E. sırasında görülen davada mahkemece aynı gerekçeye dayalı olarak davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi tarafından aynı gerekçeyle bozulduğu, karar düzeltme aşamasında davacının dava konusu pay dışında başka payları da devir aldığının Daireye intikal eden dosyalardan anlaşıldığı, pay devri öncesinde yapılacak en küçük bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğinin belirlenebileceği gerekçesiyle bozma kararının kaldırılarak mahkeme kararının onanmasına karar verildiği, yine Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/86 E. sayılı davasında mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi tarafından aynı gerekçeyle oy çokluğu ile bozulduğu, karar düzeltme aşamasında bozma kararının kaldırılarak mahkeme kararının onanmasına karar verildiği, davacının pay devri sonrası ortaklığa kabulüne ilişkin olarak kooperatife yaptığı başvuruya kooperatifçe verilen cevaplarda devir alınan payın tartışmalı olduğu belirtilerek pay devrinin tescili istemi reddedildiğinden ve davalı kooperatif vekilinin davaya verdiği cevabında da azilnamenin varlığı nedeniyle devirden kaçınıldığı belirtildiğinden vekâlet yetkisinin sona erdiğinin davalı kooperatifçe bilindiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, birleşen davanın davalısı Mehmet Mehdi İ.’in dava dışı Mustafa K.’a verdiği vekâletnameye dayalı olarak 16.12.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ile Mehmet Mehdi İ.’den 266 nolu ortaklık hak ve hissesinin tamamını devir ve temlik aldığı somut olayda, davalı Mehmet Mehdi İ.’in, Mustafa K.’a gönderdiği Yalova 4. Noterliğinin 11.11.2009 tarihli ve 09.49 yevmiye numaralı azilnamenin Tebligat Kanunu’na uygun olarak usulüne uygun biçimde tebliğ edilip edilmediği ve vekâlet yetkisinin sona erdiğinin bilinip bilinemeyeceği, dava konusu pay dışında başka payları da devralan davacının pay devri öncesinde yapılacak bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğini belirleyip belirleyemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre hisse devir sözleşmesinin ve ortaklık payı devrinin hukuken geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
15. Kooperatif, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 1. maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).
16. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.
17. Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8. maddesine göre; kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi hâlinde değer taşır.
Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır.
Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim Kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.
18. Ortaklık devredilebilir, ancak ortaklık sıfatı payın devralınması ile otomatik kazanılamaz, devralanın KK’nın 8. maddesi uyarınca giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da aynı maddenin 2. fıkrasına göre gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulunması hâlinde, anılan kişiyi kooperatife kabul etmesi, aksi hâlde talebin reddedilmesi gerekir. Kanun “devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması halinde” o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder (KK m. 14). Devralanın kooperatif tarafından ortaklığa kabulü ile devir eden kooperatiften çıkmış olur. Ortaklığın devri için alacağın temliki hükümleri uygulanır, ancak devrin kooperatifçe kabulü şarttır. Kooperatif kabul etmemiş ise yapılan devir geçersizdir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2005, s. 966, 972).
19. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 23.03.2021 tarihli, 2017/(23)15-846 E., 2021/327 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
20. Diğer yandan “vekâlet sözleşmesi” ile ilgili hüküm ve düzenlemelere de değinmekte fayda vardır.
21. Somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesine göre; “Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.
Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur.”
22. Bu maddenin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndaki (TBK) karşılığı olan 502. maddesinde ise, vekâlet sözleşmesi; vekilin vekâlet verenin (müvekkil) bir işini görmeyi ya da işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1173) olarak tanımlanmış, vekâlete ilişkin hükümlerin niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Şu hâlde geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekâlet sözleşmesi ile vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekâlet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini üstlenir.
23. Vekâlet sözleşmesinin tarafları vekâlet veren ile vekildir. Vekâlet sözleşmesi ile vekil vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da bir işlemini yapmayı borçlanırken, vekâlet veren de onun yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödemeyi borçlandığından vekâlet iki taraflı bir sözleşmedir.
24. Vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, diğer bir anlatımla vekil edenin yararına ve onun iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Vekâlet sözleşmesi, başkasının işini görmeye ilişkin bir sözleşme olduğundan esas itibariyle işin müvekkilin menfaatine yapılması gerekir. Bu durum iş görme sözleşmesinin doğal bir sonucudur.
25. Nitekim TBK’da sadakat ve özen borcu, vekilin vekâlet verene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme” başlığını taşıyan 506. maddesinde;
“Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır” düzenlemesine yer verilmiştir.
26. Davaya konu vekâletnamenin düzenlendiği 01.05.2006 tarihinde yürürlükte bulunan mülga BK’nın 389. maddesinin birinci fıkrasında da vekilin, müvekkilinin açık olan talimatına muhalefet edemeyeceği hükmüne yer verildikten sonra 390. maddesinde;
“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” hükmüne yer verilmiş olup; buradaki “iyi bir suretle ifa” deyimini, söz konusu hükmün aslı olan İsviçre Borçlar Kanunu’nun 398. maddesinde olduğu gibi “sadakat ve özenle ifa” olarak anlamak gerekir.
27. Sadakat borcu kavramı, vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tabi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Bu nedenle vekil üzerine aldığı işi ifa ederken aynı şartlar altında iş gören basiretli, özenli bir vekil gibi hareket etmelidir.
28. Anılan hükümler uyarınca vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü bulunmaktadır. Vekil bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, özellikle vekâleti kasten vekil edenin zararına, kendisinin veya başka birinin yararına kullandığı takdirde vekâlet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla böyle bir durumda vekil eden zararlandırılırken, vekil çoğu zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar sağlamaktadır. Oysa, sadakat ve özen borcunun temel amacı başkası adına iş gören kimsenin yetkisini kötüye kullanma riskini önlemektir. Vekâlet sözleşmesi, güven esasına dayalı bir iş görme edimi ihtiva ettiğinden bu güvenin korunması her şeyden önce mülga BK’nın 390. (TBK’nın 506.) maddesinin bir gereği olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.
29. Diğer taraftan vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile de karşılaşılır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK’nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
30. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi emredici nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur.
31. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2021 tarihli, 2018/1-888 E., 2021/1623 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
32. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; birleşen davanın davalısı Mehmet Mehdi İ.’in aynı zamanda kız kardeşinin de eşi olan dava dışı Mustafa K.’ı 01.05.2006 tarihli vekâletname ile pay devri için vekil tayin ettiği, ancak sonrasında 11.11.2009 tarihli azilname ile vekillikten azlettiği, azilnamenin 16.11.2009 tarihinde vekile tebliğ edildiği, dosyaya sunulan tüm delil ve belgeler ile ortaya konulduğu üzere, dava dışı vekil Mustafa K.’ın azilnamenin tebliğ edildiği adresinin tüm işlerini yönettiği ve bilinen adresi olduğu, tebligatı alanın da kooperatifin denetim kurulu üyesi olup, Mustafa K.’ın iş yerinde birlikte çalışan işçisi Birol A. olduğu anlaşılmaktadır. Azilname, vekil Mustafa K.’ın yanı sıra 17.11.2009 tarihinde asıl davanın davalısı kooperatife de tebliğ edilmiş olup, asıl ve birleşen davanın davacısı Ahmet D.’ın ortaklık için kooperatife yaptığı başvurusu azilnamenin varlığı nedeniyle reddedilmiştir.
33. Bu arada vekil eden Mehmet Mehdi İ.’in kız kardeşi ile vekil Mustafa K.’ın evliliği bozulmuş, 05.05.2010 tarihinde Bakırköy 4. Aile Mahkemesinde boşanma davası açılmış, Mustafa K. kendisini tehdit ettiği iddiasıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na 13.04.2010 tarihinde kayın biraderi Mehmet Mehdi İ. ve kardeşleri hakkında şikâyet dilekçesi vermiştir. Dava konusu kooperatif hissesinin devrine ilişkin sözleşmenin düzenlendiği tarih ise 16.12.2010 olup, bu kronolojik sıra gözetildiğinde azilname olmasa dahi dava dışı vekil Mustafa K. ile Mehmet Mehdi İ. arasındaki ilişki devir tarihinden önce bozulmuştur. Şu hâlde hisse devrinin, azilnameden ve boşanmadan sonra yapılması vekil Mustafa K.’ın sadakat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek vekâlet görevini kötüye kullandığını göstermektedir.
34. Öte yandan asıl ve birleşen davanın davacısı Ahmet D., vekil Mustafa K.'dan dava konusu hisse dışında aynı vekâlet ilişkisine dayanarak Mehmet Mehdi İ.’in annesi ile babasına ait olan iki hisse daha satın almıştır. Kooperatif hissesini 16.12.2010 tarihinde devralan Ahmet D., üyeliğinin tespit ve tescili için uzun sayılabilecek bir süre bekleyerek 01.11.2011 tarihinde kooperatif yönetim kuruluna başvuruda bulunmuştur. Bu süreçten Ahmet D.’ın aldığı hisseler yönünden durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermediği, pay devri öncesinde yapacağı küçük bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğini belirleyebileceği, vekil Mustafa K. ile çıkar ve işbirliği içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak vekil eden Mehmet Mehdi İ.’in devir sözleşmesi ile bağlı olduğundan ve hisse devir sözleşmesi ile ortaklık payı devrinin hukuken geçerli olduğundan söz edilemez.
35. Netice itibariyle mahkemece asıl ve birleşen davanın davacısı Ahmet D. tarafından pay devri öncesinde yapılacak en küçük bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğinin belirlenebileceği, vekâlet yetkisinin sona erdiğinin kooperatifçe de bilindiği, devir tarihi itibariyle azledilen vekil Mustafa K.’ın yaptığı hisse devrinin geçerli olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine yönelik verilen direnme kararı yerinde ve doğru olmuştur.
36. Diğer taraftan her ne kadar asıl dava tarihi 15.02.2012, birleşen dava tarihi de 31.05.2012 olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında dava tarihi 05.12.2014 olarak hatalı gösterilmiş ve birleşen Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/309 E., 2013/5 K. sayılı davanın numarası ve dava tarihi yazılmamış ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
37. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
DÜRÜSTLÜK KURALININ DOĞAL BİR SONUCU OLARAK HİSSE DEVİR SÖZLEŞMESİ İLE ORTAKLIK PAYI DEVRİNİN HUKUKEN GEÇERLİ OLDUĞUNDAN SÖZ EDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(23)6-867
KARAR NO : 2022/369
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 18/05/2015
NUMARASI : 2014/1358 - 2015/406
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVADA DAVACI : A.D. vekili Av. M.A.
ASIL DAVADA
DAVALI : S.S. R.A. Konut Yapı Kooperatifi vekili Av. H.K.
BİRLEŞEN DAVADA
DAVALI : M.M. İçin vekilleri Av. İ.Ö. Av. Z.T.
1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kooperatif üyeliğinin tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin karar asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Asıl Davada Davacı İstemi:
4. Asıl davada davacı vekili; Büyükçekmece 6. Noterliğinin 16.12.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ile kooperatif ortağı Mehmet Mehdi İ.’den 266 nolu ortaklık hak ve hissesinin tamamını devir ve temlik alan müvekkilinin, devraldığı ortaklık payı ile ilgili üyelik kaydının yapılması için 01.11.2011 tarihinde kooperatif yönetim kuruluna yaptığı başvurusunun davalı kooperatif tarafından üyeliğin tartışmalı olduğu ve mahkeme sonucuna göre işlem yapılacağı gerekçesi ile reddedildiğini, Mehmet Mehdi İ.’in, kooperatif aleyhine açtığı Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/396 E. sayılı davada üyeliğinin tesciline karar verildiğini, davalı kooperatifin temyizi üzerine kararın onandığını, onama kararından sonra müvekkilinin 01.11.2011 tarihli üyelik başvurusuna ilişkin dilekçesine dayanarak talepte bulunmasına, resmî şekilde yapılan kooperatif ortaklık hakkı devir sözleşmesi ve kooperatif ana sözleşmesine uygun başvuru yapılmasına rağmen üyelik başvuru talebinin kabul edilmediğini ve kaydının yapılmadığını ileri sürerek davacının kooperatifin 266 nolu üyesi olduğunun tespit ve tesciline, bu üyelik ile ilgili tapu devrinin dava sonuna kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl Davada Davalı Cevabı:
5. Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın devir belgesi itibariyle mal kaçırmayı hedefleyen sahte, yetkinin kötüye kullanıldığı, hiçbir yasal geçerliliği olmayan ve yetkisiz bir işleme dayandığını, devrin Mehmet Mehdi İ. adına vekili olan Mustafa K. tarafından yapıldığını, oysa Mustafa K.’ın Yalova 4. Noterliğinin 11.11.2009 tarihli ve 09.49 yevmiye nolu azilname ile azledildiğini, bu azilnamenin Mustafa K.’ın adresinde yanında çalışan ve aynı zamanda kooperatifin üyesi olan Birol A.’e 16.11.2009 tarihinde tebliğ edildiğini, Mustafa K.’ın kendi kayınbiraderi Mehmet Mehdi İ.’den mal kaçırmak istediğini, bunu da muvazaalı olarak davacıya devretmeye çalışarak ve yetkisi olmaksızın kullandığı vekâletnameye dayanarak yapmaya çalıştığını, tüm bu gelişmelerin davacıya sözlü olarak bildirildiğini, davacının kooperatife müracaatı sırasında kooperatifin devrini gerçekleştireceği bir üyeliğin bulunmadığını, azilname bilgisinin de kooperatif kayıtlarında mevcut olduğunu, davacının kooperatife başvurusu sırasında Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/396 E. sayılı davada verilen kararın henüz onanmadığını, karar onansa dahi davacının başvurusunun azilname karşısında hiçbir hükmünün bulunmadığını, kooperatifin ferdileşme ve tasfiyeyi tamamlama sürecindeyken bu tür davalarla sürecin gereksiz yere uzatıldığını ve yetkisiz sahte belgelerle mal kaçırılmak istendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Davada Davacı İstemi:
6. Birleşen davada davacı vekili; asıl dava dilekçesindeki nedenleri aynen tekrarlayarak davalının verdiği vekâletnameye istinaden üyelik haklarını davacıya devreden dava dışı Mustafa K.’ın davalının eniştesi olduğunu, davalının, eniştesinin ve kız kardeşinin ikametgâhını bildiği hâlde, kasten ya da sehven azilnameyi başka bir adrese gönderdiğini, vekil ile yapılan görüşmede azilnameden haberi olmadan devri yaptığını beyan ettiğini, azilnamenin tebliğ edildiği Birol A. ile vekilin ilgisinin olmadığını, Birol A.’in vekilin çalışanı olmadığını ve başka bir firmanın işçisi olduğunu, azilnamenin vekilin adresine tebliğ edilmediği gibi tebligatı alan şahsın da vekil adına tebligatı almaya yetkili olmadığını, vekilin çalışanı, akrabası ve birlikte oturanı olmadığını, azilnamenin tebliğinin usulsüz olması ve vekilin de azilden haberi olmadığını beyan etmesi karşısında vekil aracılığıyla yapılan devrin yasal ve geçerli olduğunu, vekil ile devreden arasındaki hukukî ilişkinin müvekkilini ilgilendirmediğini, müvekkilinin, vekilliği hukuken devam eden vekilden kooperatif üyelik hakkını devir almakla üyeliğe hak kazandığını ileri sürerek bu davanın asıl dava ile birleştirilmesine, resmî şekilde yapılan kooperatif ortaklık hakkı devir sözleşmesi ve kooperatif ana sözleşmesine uygun başvuru yapılmasına rağmen, azledilen vekil tarafından üyelik devri yapıldığı gerekçesiyle üyeliğe başvuru talebi kabul edilmeyen müvekkilinin, kooperatifin 266 nolu üyesi olduğunun ve davalı devredenin vekili Mustafa K. aracılığı ile üyelik devrini yaptığının tespit ve tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen Davada Davalı Cevabı:
7. Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin, önceden kız kardeşinin eşi olan ancak sonradan ilişkileri bozulan Mustafa K.’ı Yalova 4. Noterliğinin 11.11.2009 tarihli ve 09.49 yevmiye nolu azilnamesi ile daha önce verdiği vekâletnamedeki yetkilerinden azlettiğini, dava konusu satış yetkisinin de vekillikten azledilen Mustafa K. tarafından muvazaa ile müvekkilinin mal varlığını üçüncü kişiler üzerinden kendi uhdesine devretmek amacıyla yapılan usulsüz bir işlem olduğunu, davacının Mustafa K.’ın vekâletten azline ilişkin tebligatın usulsüz olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, azilnamenin Mustafa K.’ın işyeri olarak kullandığı ve tüm işlerini yönettiği adresine tebliğ edildiğini, aynı adresin daha önce boşanma davasında beyan edilen ve kooperatifin de yazışmalarında kullandığı adres olduğunu, ticarî işlerde ve banka hesaplarında aynı adresin bildirildiğini, azilnameyi tebliğ alan Birol A.’in, Mustafa K.’ın yanında uzun süredir çalıştığını ve kooperatifin gönderdiği tebligatları da teslim aldığını, davacının, kooperatifin payını cüz’i bir tutara satın aldığını, gerçek fiyatının çok altında olan satışın muvazaalı olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Kararı:
8. Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26.02.2013 tarihli ve 2012/87 E., 2013/83 K. sayılı kararı ile; davacının Mehmet Mehdi İ.’e ait kooperatif üyeliğini, bu şahsın Mustafa K.’a verdiği vekâletnameye dayalı olarak 16.12.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ile devraldığı, ancak vekâleten devir işlemini yapan Mustafa K.’ın, Mehmet Mehdi İ.’den aldığı ve kooperatif üyeliğini devir yetkisini de kapsayan vekâletnamesinden 11.11.2009 tarihinde azledildiği, azilnamenin bizzat Mustafa K.’ın kooperatife bildirdiği adresine, Tebligat Kanunu kapsamında usulüne uygun olarak 16.11.2009 tarihinde tebliğ edildiği, devir işleminin ise azilnamenin tebliğinden sonra 16.12.2010 tarihinde gerçekleştiği, Mustafa K.'ın, Mehmet Mehdi İ. vekilliğinden azledildikten sonra azledildiğini gizleyerek ve vekâletsiz olarak devri gerçekleştirdiği, Mustafa K.'ın, Mehmet Mehdi İ. vekilliğinden devir tarihi itibariyle azledildiğinden yapılan hisse devir sözleşmesinin hukukî geçerliliğinin bulunmadığı, hukuken geçersiz olan devir sözleşmesine dayalı olarak kooperatif hissesinin devredilmesinin talep edilemeyeceği gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 08.10.2013 tarihli ve 2013/5204 E., 2013/6191 K. sayılı kararı ile;
“… Asıl ve birleşen dava, kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir.
Dava dışı Mustafa K.’a azilnamenin tebliğinin yapıldığı 26.11.2009 tarihinde yürürlükte bulunan 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 17. maddesinde "Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek ve sanatını evinde icra memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır." hükmüne; Tebligat Tüzüğü'nün 23. maddesinde de, "Belli bir yerde devamlı olarak meslek sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, muhatap meslek veya sanatını evinde icra ediyorsa, kendisi bulunmadığı takdirde memur veya müstahdemlerinden birine, bunlardan hiç biri bulunmazsa tebliğ, birlikte oturan 22. maddenin son fıkrasında gösterilen ailesi efradına (karı, koca, hısım, evlatlık gibi birlikte oturan kimselere ) veya hizmetçilerinden birine yapılır." hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümlerde muhatabın bulunmama nedeninin araştırılması ve tebliğ belgesinde gösterilmesi gerektiğine yönelik bir düzenleme getirilmemiştir. Önce muhatabın aranması, muhatabın tevziat saatinde o yerde bulunmadığının ancak aynı gün tevziat saatinden sonra döneceğinin tespiti halinde, daimi memur veya müstahdemlerden birine, bunlar da yok ise aynı konutta oturan kişilere ya da hizmetçilerden birine yapılması gerekir.
Tebligat Kanunu'nun 20. maddesinde, tevziat saatinde o yerde bulunmayıp, aynı gün tevziat saatinden sonra dönmeyeceği belirlenen muhataplar için "13, 14, 16, 17 ve 18. maddelerde yazılı şahıslar, kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka yere gittiğini belirtirlerse; keyfiyet ve beyanda bulunanın adı ve soyadı, tebliğ mazbatasına yazılarak, altı beyan yapan tarafından imzalanır ve tebliğ memuru, tebliğ evrakını bu kişilere verir. Bu kişiler tebliğ evrakını kabule mecburdurlar. Kendisine tebliğ yapılacak kimsenin muvakkaten başka bir yere gittiğini belirten kimse, beyanını imzadan imtina ederse, tebliğ eden bu beyanı şerh ve imza eder. Bu durumda ve tebliğ evrakının kabulden çekinme halinde tebligat 21. maddeye göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18. maddelerinde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren 15 gün sonra yapılmış sayılır." hükmüne, Tüzüğün 26. maddesinde de, "Bu tüzüğün 18, 19, 20, 22, 13 ve 24. maddelerinde yazılı kişiler, tebliğ yapılacak olanın geçici olarak başka yere gittiğini belirtirlerse, tebliğ memurunca durum ve beyanda bulunanın kimliği tebliğ tutanağına yazılır; altı imzalattırılarak tebliğ edilecek evrak, beyanı yapana verilir. Bu kişiler, tebliğ evrakını kabule mecburdurlar; almaktan veya imzadan kaçınırlarsa, tebliğ yapan, durumu tutanağa yazar ve imzalar." hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda, Yalova 4. Noterliği'nin 11.11.2009 tarih ve 09.49 yevmiye sayılı azilnamesinin vekil Mustafa K.'ın "Zübeydehanım Caddesi, No: 1.2 Zeytinburnu/İstanbul'' adresine tebliğe çıkatılarak bu adreste "tebliğ evrakı işyerinde birlikte çalışan işçisi Birol A. imzasına " tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Tebliğ belgesinde muhatabın tevziat saatinde o yerde bulunmadığı tespitine ve geçici olarak başka bir yere gidip gitmediği, tevziat saatinden sonra dönüp dönmeyeceği konusunda herhangi bir açıklamaya yer verilmediğinden tebligatın, Tebligat Kanunu'nun 20., Tüzüğün 23. maddelerine aykırı yapıldığı ve geçersiz olduğu anlaşılmıştır.
Öte yandan, vekil Mustafa K.'ın azilnameyi haricen öğrendiği tarih ile ilgili bir kabulü ve beyanının bulunduğu da savunulmamış ve kanıtlanmamış olup, muhatabın beyan etmesi gereken harici öğrenme tarihinin veya bunun aksinin tanık anlatımları ile kanıtlanması mümkün değildir. Esasen Tebligat Kanunu'nun 32. ve Tüzüğün 51. maddeleri, muhatabın kabul ettiği harici öğrenme tarihinin aksinin iddia ve ispatına cevaz da vermemektedir. Mahkemece de, vekilin azli haricen öğrenip öğrenmediğinin üzerinde durulması gerekmemektedir.
Bu durumda mahkemece, davalı Mehmet Mehdi İ. tarafından keşide edilen 11.11.2009 tarih ve 09.49 yevmiye numaralı azilnamenin, Mustafa K.'a Tebligat Kanunu'na uygun tebliğ edilmediği, bu durumda ortaklık payı devrinin geçerli olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.05.2015 tarihli ve 2014/1358 E., 2015/406 K. sayılı kararı ile; aynı davacı tarafından, aynı gerekçeyle davalı kooperatif ve davalı Hamza İçin aleyhine Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/85 E. sırasında görülen davada mahkemece aynı gerekçeye dayalı olarak davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi tarafından aynı gerekçeyle bozulduğu, karar düzeltme aşamasında davacının dava konusu pay dışında başka payları da devir aldığının Daireye intikal eden dosyalardan anlaşıldığı, pay devri öncesinde yapılacak en küçük bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğinin belirlenebileceği gerekçesiyle bozma kararının kaldırılarak mahkeme kararının onanmasına karar verildiği, yine Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/86 E. sayılı davasında mahkemece asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesi tarafından aynı gerekçeyle oy çokluğu ile bozulduğu, karar düzeltme aşamasında bozma kararının kaldırılarak mahkeme kararının onanmasına karar verildiği, davacının pay devri sonrası ortaklığa kabulüne ilişkin olarak kooperatife yaptığı başvuruya kooperatifçe verilen cevaplarda devir alınan payın tartışmalı olduğu belirtilerek pay devrinin tescili istemi reddedildiğinden ve davalı kooperatif vekilinin davaya verdiği cevabında da azilnamenin varlığı nedeniyle devirden kaçınıldığı belirtildiğinden vekâlet yetkisinin sona erdiğinin davalı kooperatifçe bilindiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, birleşen davanın davalısı Mehmet Mehdi İ.’in dava dışı Mustafa K.’a verdiği vekâletnameye dayalı olarak 16.12.2010 tarihli hisse devir sözleşmesi ile Mehmet Mehdi İ.’den 266 nolu ortaklık hak ve hissesinin tamamını devir ve temlik aldığı somut olayda, davalı Mehmet Mehdi İ.’in, Mustafa K.’a gönderdiği Yalova 4. Noterliğinin 11.11.2009 tarihli ve 09.49 yevmiye numaralı azilnamenin Tebligat Kanunu’na uygun olarak usulüne uygun biçimde tebliğ edilip edilmediği ve vekâlet yetkisinin sona erdiğinin bilinip bilinemeyeceği, dava konusu pay dışında başka payları da devralan davacının pay devri öncesinde yapılacak bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğini belirleyip belirleyemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre hisse devir sözleşmesinin ve ortaklık payı devrinin hukuken geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
15. Kooperatif, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (KK) 1. maddesinde; “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar” şeklinde tanımlanmıştır. Öte yandan Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).
16. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki evrede ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devir alınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devir alınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.
17. Kooperatifler Kanunu’nun “Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı” başlıklı 8. maddesine göre; kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi hâlinde değer taşır.
Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır.
Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim Kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.
18. Ortaklık devredilebilir, ancak ortaklık sıfatı payın devralınması ile otomatik kazanılamaz, devralanın KK’nın 8. maddesi uyarınca giriş isteminde bulunması, yönetim kurulunun da aynı maddenin 2. fıkrasına göre gerekli incelemeyi yapması ve bu kişinin ortak olabilmek için gerekli şartlara sahip bulunması hâlinde, anılan kişiyi kooperatife kabul etmesi, aksi hâlde talebin reddedilmesi gerekir. Kanun “devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması halinde” o kişiyi kabul etmesi zorunluluğunu yüklemiştir. Yönetim kurulu, ortaklığı devralan kişinin ortaklık niteliklerini taşıması hâlinde, bu kişiyi ortaklığa kabul eder (KK m. 14). Devralanın kooperatif tarafından ortaklığa kabulü ile devir eden kooperatiften çıkmış olur. Ortaklığın devri için alacağın temliki hükümleri uygulanır, ancak devrin kooperatifçe kabulü şarttır. Kooperatif kabul etmemiş ise yapılan devir geçersizdir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/ Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2005, s. 966, 972).
19. Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 23.03.2021 tarihli, 2017/(23)15-846 E., 2021/327 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
20. Diğer yandan “vekâlet sözleşmesi” ile ilgili hüküm ve düzenlemelere de değinmekte fayda vardır.
21. Somut olayda uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386. maddesine göre; “Vekalet, bir akittirki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.
Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur.”
22. Bu maddenin 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndaki (TBK) karşılığı olan 502. maddesinde ise, vekâlet sözleşmesi; vekilin vekâlet verenin (müvekkil) bir işini görmeyi ya da işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 1173) olarak tanımlanmış, vekâlete ilişkin hükümlerin niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Şu hâlde geniş anlamda bir iş görme sözleşmesi olan vekâlet sözleşmesi ile vekil, kendisine verilen işin ya da işlemin vekâlet verenin irade ve yararına uygun olarak görülmesini üstlenir.
23. Vekâlet sözleşmesinin tarafları vekâlet veren ile vekildir. Vekâlet sözleşmesi ile vekil vekâlet verenin bir işini görmeyi ya da bir işlemini yapmayı borçlanırken, vekâlet veren de onun yaptığı giderleri ve verdiği avansları ödemeyi borçlandığından vekâlet iki taraflı bir sözleşmedir.
24. Vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, diğer bir anlatımla vekil edenin yararına ve onun iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar. Vekâlet sözleşmesi, başkasının işini görmeye ilişkin bir sözleşme olduğundan esas itibariyle işin müvekkilin menfaatine yapılması gerekir. Bu durum iş görme sözleşmesinin doğal bir sonucudur.
25. Nitekim TBK’da sadakat ve özen borcu, vekilin vekâlet verene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve “Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme” başlığını taşıyan 506. maddesinde;
“Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır” düzenlemesine yer verilmiştir.
26. Davaya konu vekâletnamenin düzenlendiği 01.05.2006 tarihinde yürürlükte bulunan mülga BK’nın 389. maddesinin birinci fıkrasında da vekilin, müvekkilinin açık olan talimatına muhalefet edemeyeceği hükmüne yer verildikten sonra 390. maddesinde;
“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur” hükmüne yer verilmiş olup; buradaki “iyi bir suretle ifa” deyimini, söz konusu hükmün aslı olan İsviçre Borçlar Kanunu’nun 398. maddesinde olduğu gibi “sadakat ve özenle ifa” olarak anlamak gerekir.
27. Sadakat borcu kavramı, vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tabi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanlarda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Bu nedenle vekil üzerine aldığı işi ifa ederken aynı şartlar altında iş gören basiretli, özenli bir vekil gibi hareket etmelidir.
28. Anılan hükümler uyarınca vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü bulunmaktadır. Vekil bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, özellikle vekâleti kasten vekil edenin zararına, kendisinin veya başka birinin yararına kullandığı takdirde vekâlet sözleşmesinin kötüye kullanılması söz konusu olabilir. Dolayısıyla böyle bir durumda vekil eden zararlandırılırken, vekil çoğu zaman kendisine veya başka bir kimseye çıkar sağlamaktadır. Oysa, sadakat ve özen borcunun temel amacı başkası adına iş gören kimsenin yetkisini kötüye kullanma riskini önlemektir. Vekâlet sözleşmesi, güven esasına dayalı bir iş görme edimi ihtiva ettiğinden bu güvenin korunması her şeyden önce mülga BK’nın 390. (TBK’nın 506.) maddesinin bir gereği olduğu gibi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük kuralının da bir gereğidir.
29. Diğer taraftan vekâlet görevinin kötüye kullanılması hâlinde vekilin üçüncü kişilerle yaptığı işlemlerin vekâlet veren açısından bağlayıcı olup olmayacağı sorunu ile de karşılaşılır. Bu durumda, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK’nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekâlet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
30. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi emredici nitelik taşıdığından hâkim tarafından kendiliğinden (re’sen) göz önünde tutulması zorunludur.
31. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2021 tarihli, 2018/1-888 E., 2021/1623 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
32. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; birleşen davanın davalısı Mehmet Mehdi İ.’in aynı zamanda kız kardeşinin de eşi olan dava dışı Mustafa K.’ı 01.05.2006 tarihli vekâletname ile pay devri için vekil tayin ettiği, ancak sonrasında 11.11.2009 tarihli azilname ile vekillikten azlettiği, azilnamenin 16.11.2009 tarihinde vekile tebliğ edildiği, dosyaya sunulan tüm delil ve belgeler ile ortaya konulduğu üzere, dava dışı vekil Mustafa K.’ın azilnamenin tebliğ edildiği adresinin tüm işlerini yönettiği ve bilinen adresi olduğu, tebligatı alanın da kooperatifin denetim kurulu üyesi olup, Mustafa K.’ın iş yerinde birlikte çalışan işçisi Birol A. olduğu anlaşılmaktadır. Azilname, vekil Mustafa K.’ın yanı sıra 17.11.2009 tarihinde asıl davanın davalısı kooperatife de tebliğ edilmiş olup, asıl ve birleşen davanın davacısı Ahmet D.’ın ortaklık için kooperatife yaptığı başvurusu azilnamenin varlığı nedeniyle reddedilmiştir.
33. Bu arada vekil eden Mehmet Mehdi İ.’in kız kardeşi ile vekil Mustafa K.’ın evliliği bozulmuş, 05.05.2010 tarihinde Bakırköy 4. Aile Mahkemesinde boşanma davası açılmış, Mustafa K. kendisini tehdit ettiği iddiasıyla Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na 13.04.2010 tarihinde kayın biraderi Mehmet Mehdi İ. ve kardeşleri hakkında şikâyet dilekçesi vermiştir. Dava konusu kooperatif hissesinin devrine ilişkin sözleşmenin düzenlendiği tarih ise 16.12.2010 olup, bu kronolojik sıra gözetildiğinde azilname olmasa dahi dava dışı vekil Mustafa K. ile Mehmet Mehdi İ. arasındaki ilişki devir tarihinden önce bozulmuştur. Şu hâlde hisse devrinin, azilnameden ve boşanmadan sonra yapılması vekil Mustafa K.’ın sadakat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmeyerek vekâlet görevini kötüye kullandığını göstermektedir.
34. Öte yandan asıl ve birleşen davanın davacısı Ahmet D., vekil Mustafa K.'dan dava konusu hisse dışında aynı vekâlet ilişkisine dayanarak Mehmet Mehdi İ.’in annesi ile babasına ait olan iki hisse daha satın almıştır. Kooperatif hissesini 16.12.2010 tarihinde devralan Ahmet D., üyeliğinin tespit ve tescili için uzun sayılabilecek bir süre bekleyerek 01.11.2011 tarihinde kooperatif yönetim kuruluna başvuruda bulunmuştur. Bu süreçten Ahmet D.’ın aldığı hisseler yönünden durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermediği, pay devri öncesinde yapacağı küçük bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğini belirleyebileceği, vekil Mustafa K. ile çıkar ve işbirliği içerisinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak vekil eden Mehmet Mehdi İ.’in devir sözleşmesi ile bağlı olduğundan ve hisse devir sözleşmesi ile ortaklık payı devrinin hukuken geçerli olduğundan söz edilemez.
35. Netice itibariyle mahkemece asıl ve birleşen davanın davacısı Ahmet D. tarafından pay devri öncesinde yapılacak en küçük bir araştırma ile vekâlet yetkisinin sona erdiğinin belirlenebileceği, vekâlet yetkisinin sona erdiğinin kooperatifçe de bilindiği, devir tarihi itibariyle azledilen vekil Mustafa K.’ın yaptığı hisse devrinin geçerli olmadığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine yönelik verilen direnme kararı yerinde ve doğru olmuştur.
36. Diğer taraftan her ne kadar asıl dava tarihi 15.02.2012, birleşen dava tarihi de 31.05.2012 olmasına rağmen, direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında dava tarihi 05.12.2014 olarak hatalı gösterilmiş ve birleşen Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/309 E., 2013/5 K. sayılı davanın numarası ve dava tarihi yazılmamış ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.
37. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.03.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.