GEREKLİ İŞLEMLERİN YAPILABİLMESİ İÇİN BİLGİLERİ PAYLAŞMAYAN ORTAK ŞİRKETE KARŞI SORUMLUDUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-2345
KARAR NO : 2020/739
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 08/09/2015
NUMARASI : 2015/266 - 2015/439
DAVACI : F. Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık A.Ş. vekili Av. S.G.
DAVALI : İ.K. vekili Av. P.D.V.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü;
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 02.04.2013 tarihli dava dilekçesinde; davalının da ortağı olduğu müvekkili şirketin gayrimenkul değerleme şirketi olarak faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin hâli hazırda A.bank T.A.Ş. ile çalışmakta iken bankanın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yapmış olduğu düzenlemelere istinaden şirket ortaklarından güncel bir kısım belge ve bilgiler talep ettiğini, ancak davalının bu belgeleri kasten şirkete vermediğini, bu eylem sonucunda A.bank T.A.Ş.'nin belgelerin tamamlanmasına kadar müvekkili şirketten hizmet alımının durdurulmasına karar verdiğini, bu durumun şirketi zarara uğrattığını ileri sürerek haksız ve hukuka aykırı eylem sonucunda uğranılan bir aylık zarar olan 34.925,71 TL'nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve davanın sonuna kadar uğranılacak zararın hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 18.05.2013 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkiline gönderilen ihtarlarda istenilen belgelerin niçin bankaya verileceğinin izah edilmediğini, banka tarafından hizmet alımının sırf bir kısım belgelerin sunulamamasından kaynaklı olarak durdurulduğunun ispatı gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2013/226 E., 2014/362 K. sayılı kararı ile; davalının ortağı olduğu gayrimenkul değerleme işi yapan davacı şirket tarafından kendisinden istenen noter onaylı imza beyannamesini sunmadığı, bu nedenle davacı ile banka arasında mevcut sözleşmenin yenilenmediği ve 31.01.2013 tarihinden sonra davacı şirketin A.bank T.A.Ş.'ye değerleme hizmeti veremediği, davacı şirketin oluşan zararından davalının sorumlu olduğu, davalının eylemi nedeniyle davacı şirketin sözleşmesel dönemde elde edilen gelir gözetildiğinde aylık ortalama 35.000,00 TL gelir kaybı oluştuğu, ayrıca davanın sonuna kadar uğranılacak zararın hesaplanması talebinin eda davası açılabilecek durumda tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 34.925,71 TL'nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2014/16499 E., 2015/1499 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, davalının ortağı olduğu davacı şirket tarafından talep edilen belgelerin verilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece davalının istenen belgeleri temin etmemesi nedeniyle dava dışı banka ile davacı arasında mevcut sözleşmenin yenilenmediği ve davacının zarara uğradığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 34.925,71 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davalı, davacı F. Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık A.Ş.'de %2 pay ile ortak olup, davacı şirket, değerleme hizmeti verdiği dava dışı A.bank T.A.Ş. tarafından istenen imza sirkülerinin davalı ortak tarafından verilmemesi nedeniyle bankanın hizmet alımını durdurduğunu ve bu nedenle zarara uğradığını ileri sürmüştür. Dava dışı banka tarafından yazılan cevapta, davacı şirket ortağı davalının imzasıyla beyanname ve ekinin geldiğini, ancak noter onaylı imza beyanı gelmediğinden imza teyidi yapılamadığı ve 31.01.2013 tarihi itibariyle davacı şirketten değerleme hizmeti alınmadığı belirtilmiştir.
BDDK tarafından çıkarılan 1 Kasım 2006 tarih ve 26333 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik bankalara değerleme hizmeti verecek kuruluşların yetkilendirilmesine, faaliyetlerine ve yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Bu yönetmelikte değerleme şirketlerinin ortaklarının yükümlülükleri de belirlenmiştir. Yönetmeliğin 12. maddesinde değerleme hizmetinin alınması ve 13. maddesinde bankalar ile değerleme kuruluşları arasında imzalanacak sözleşmelerde asgari olarak yer alması gereken hükümlere yer verilmiş olup bu düzenleme gereğince değerleme şirketlerinin ortaklarından imza sirküleri isteneceğine dair bir hüküm bulunmadığı gibi, davacı şirket ile dava dışı banka arasında bu yönde bir düzenlemeyi içeren sözleşme de sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece davacı şirketin ortağı olan davalının ilgili yönetmelik hükümleri ve dosyadaki deliller gereğince imza sirküleri sunma yükümlülüğü bulunmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 2015/266 E., 2015/439 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, yönetmelik hükümleri gereğince değerleme şirketlerinin ortaklarından bir kısım beyan ve taahhütlerin talep edilebileceği, bu beyan ve taahhütlerin altında imzası bulunan ortağın sunulacak imza beyannamesi ile imzasını teyit etmesinin dava dışı banka tarafından talep edilmesinin yönetmelik hükümlerine aykırı olmadığı, sırf bu imza beyannamesinin sunulmaması nedeniyle davacı şirketin dava dışı bankaya değerleme hizmeti veremediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; BDDK tarafından çıkarılan Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik hükümlerinde açıkça belirtilmemesine rağmen dava dışı bankanın sırf davalının noter onaylı imza beyannamesi sunmaması nedeniyle davacı şirketten hizmet almayı bırakması karşısında davacı şirketin zararından davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, bankalara gayrimenkul değerleme hizmeti veren anonim şirket tarafından pay sahibinden talep edilen noter onaylı imza beyannamesinin verilmemesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemine ilişkindir.
13. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 480/1 maddesi; “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, esas sözleşmeyle pay sahibine, pay bedelini veya payın itibarî değerini aşan primi ifa dışında borç yükletilemez” hükmünü haizdir. Buna göre pay sahibinin anonim şirkete olan asli ve tek borcu kural olarak taahhüt etmiş olduğu sermayeyi ifa borcudur. Tek borç ilkesi olarak adlandırılan anılan düzenleme ile pay sahibinin kendi rızası dışında taahhüdünün ve sorumluluğunun artırılamayacağı belirtilmektedir. Söz konusu ilke anonim şirketin temel düzenine ilişkin emredici bir düzenleme olup; esas sözleşmede bu ilkeyi ihlal eden maddelere yer verilemeyecektir. Ayrıca söz konusu ilkeyi ihlal eden genel kurul kararları da kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi olacaktır (6102 sayılı TTK, m. 447).
14. Bununla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 329/2 maddesi “Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur” hükmünü haizdir. Buna göre anonim şirketlerde pay sahiplerinin taahhüt ettikleri sermaye miktarları ile sorumlu oldukları ve bu sorumluluğun da yalnızca şirkete karşı olduğu açıkça ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere anılan madde ile anonim şirketlerde tek borç ilkesi desteklenmekte ve tamamlanmaktadır.
15. Anonim şirketlerde tek borç ilkesinin kanuni tek istisnasını ikincil (tali) yükümlülükler oluşturur (Tekinalp, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2015, s. 387.). Bu husus 6102 sayılı TTK’nın 480/3 maddesinde “Pay devirlerinin şirketin onayına bağlı olduğu hâllerde, esas sözleşmeyle pay sahiplerine sermaye taahhüdünden doğan borçtan başka, belli zamanlarda tekrarlanan ve konusu para olmayan edimleri yerine getirmek yükümlülüğü de yüklenebilir. Bu ikincil yükümlülüklerin nitelik ve kapsamları pay senetlerinin veya ilmühaberlerin arkasına yazılabilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre anonim şirketlerde payların devrinin şirketin onayına bağlı olduğu durumlarda pay sahibine yüklenebilecek ikincil yükümlülüklerin konusu para olmayan ve dönemsel nitelik taşıyan edimleri içermesi gerekir. İkincil yükümlülükler esasen anonim şirketi belli ölçüde kooperatif özelliğine büründürmekte ise de; sonucu itibariyle sınırlı tutulmuş olması, konusu para olmayan ve dönemsel nitelik taşıyan edimleri içermesi karşısında, hem şirket hem de pay sahibi yararına sonuçlar doğurabilmektedir.
16. İkincil yükümlülüklerin kuruluşta veya sonradan yapılacak esas sözleşme değişikliği yoluyla mutlaka esas sözleşmede yer alması gerekmektedir. Sonradan yapılan esas sözleşme değişikliğinde ise tüm pay sahiplerinin onayı gerekmektedir. Bunun dışında tek borç ilkesinin emredici karakteri nedeniyle pay sahiplerine esas sözleşme ile ek yükümlülükler getirilemez.
17. Bununla birlikte her şirket ilişkisinde ortakların müşterek bir amacı ve bu amaca ulaşmak için çaba sarf etme iradeleri (affectio societatis) bulunmaktadır. Bu açıdan tüm ortaklar müşterek amacın gerçekleşmesine engel olacak ve şirkete zarar verecek faaliyetlerden kaçınmakla yani sadakatle yükümlüdür. Sadakat yükümlülüğü sözleşme ilişkilerinde taraflardan beklenen bir davranış kuralı olup, bu yükümlülüğün varlığı ve içeriği esas itibariyle her hukuki ilişkinin niteliğine göre belirlenmelidir. Şirketlerin hukuki yapısına göre de bu yükümlülüğün içeriği ve yoğunluğu değişiklik gösterebilmektedir. Kanun’da açıkça belirtilmese de, kaynağını dürüstlük kuralından alan sadakat yükümlülüğü, şahıs şirketlerinde olduğu kadar yoğun olmasa da anonim şirketlerde pay sahipleri için de geçerlidir (Moroğlu, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul, 2017, s. 245.).
18. Hemen belirtmek gerekir ki pay sahiplerine dürüstlük kuralını aşacak şekilde sadakat yükümlülüğü yüklemek tek borç ilkesine aykırılık oluşturur. Bu itibarla anonim şirketlerde pay sahipleri dürüstlük kuralı çerçevesinde bir araya gelme amacının gerçekleşmesini engellememeli ve amaca zarar verici hareketlerden kaçınmalıdır. Bu şekilde dürüstlük kuralına uygun hareket edilmesi ve sadakat yükümlülüğü yüklenmesi bir ek yükümlülük olmayıp, herkesin uyması gereken genel bir davranış kuralıdır. Bu kapsamda sadakat yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle zararın oluşması hâlinde yükümlülüğe aykırı davranan pay sahibi aleyhine genel hükümlere dayanılarak tazminat talebinde bulunulabilecektir.
19. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalının davacı şirketin kurucu ortağı olduğu, davacı şirketin gayrimenkul değerleme şirketi olması ve bankalara değerleme hizmeti vermesi nedeniyle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na dayanılarak çıkarılan Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) ile 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na dayanılarak yayımlanan Sermaye Piyasasında Değerleme Faaliyetinde Bulunacak Değerleme Kuruluşlarına ve Değerleme Faaliyetine İlişkin Esaslar Tebliği (Tebliğ) kapsamında faaliyette bulunduğu ve ortaklarının da anılan Yönetmelik ve Tebliğ ile belirlenen özelliklere sahip olması gerektiği anlaşılmaktadır.
20. Yönetmeliğin “Bağımsızlık” başlığı altında düzenlenen 5. maddesinde; değerleme kuruluşlarının, ortaklarının, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticilerinin, denetçilerinin ve değerleme uzmanlarının faaliyetlerini doğruluk ve tarafsızlık içinde yürütmeleri gerektiği belirtilmiş, “Bağımsızlığın ortadan kalkması” başlıklı 6. maddesinde ise; değerleme kuruluşlarının ortakları, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri, yöneticileri ile denetçileri veya değerleme uzmanları ile bunların üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımlarının ya da eşlerinin değerleme sözleşmesinde öngörülenler dışında banka veya bankanın dahil olduğu risk grubu ile ilişkilerinde bağımsızlığı ortadan kaldıran durumlar düzenlenmiştir.
21. Yönetmeliğin “Yetkilendirilecek değerleme kuruluşlarında aranacak şartlar” başlığı altında düzenlenen 9. maddesinde bankalara değerleme hizmeti verecek kuruluşların sahip olması gereken özellikleri belirtilmiş ve 9/1-e maddesinde ise ortaklarının, yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, yöneticilerinin ve denetçilerinin değerleme faaliyeti sırasında bağımsızlıklarının ortadan kalkması durumunda bankaya verilen değerleme hizmetinden çekileceğini taahhüt etmesinin gerekli olduğu düzenlenmiştir. Yine Yönetmeliğin 10. maddesinde değerleme kuruluşunun bu maddede belirtilen belge ve bilgilerle kuruma başvuracağı düzenlenmiş, 10/1-d maddesinde, 9/1-e maddesindeki taahhütnamenin de Kuruma verileceği, 10/1-g maddesinde ise ortaklarla ilgili verilecek belgeler belirtilerek bu belgelerin 10/1-e maddesindeki belgelere ilaveten verileceği düzenlenmiştir.
22. Yönetmeliğin 10/4 maddesinde Kurumun, başvuruların değerlendirilmesi sırasında ek bilgi ve belge isteyebileceği, Kurumca eksikliği tespit edilen veya ek olarak istenen bilgi ve belgelerin yetki başvurusunda bulunan değerleme kuruluşuna yazılı olarak bildirileceği düzenlenmiştir.
23. Yönetmeliğin 11/2 maddesi gereğince bankaların şirket değerlemesi yapmaya yetkili olduğu ve bu kapsamdaki faaliyetleri hakkında Yönetmelik hükümlerinin uygulanacağı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda dava dışı A.bank A.Ş.’nin de BDDK tarafından bu hususta yetkilendirildiği dosya kapsamı ile sabittir.
24. Yönetmeliğin “Değerleme hizmetinin alınması” başlıklı 12. maddesinde; banka ile değerleme kuruluşu arasında sözleşme imzalanmadan önce banka yönetim kuruluna sunulmak üzere bankanın ilgili birimi tarafından değerleme kuruluşunun banka ile ilişkilerinde Yönetmeliğin 5 ve 6. maddelerinde belirlenen şekilde bağımsızlığı ortadan kaldıran hâllerin bulunup bulunmadığını değerlendiren bir rapor hazırlanması gerektiği; raporun banka yönetim kurulunca uygun bulunması ve diğer şartların varlığı hâlinde değerlendirme kuruluşu ile Yönetmeliğin 13. maddesini belirtilen hususları içeren sözleşme imzalanabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme gereğince dava dışı A.bank T.A.Ş.’nin ilgili birimi tarafından davacı şirket ile sözleşmesini yenilemek için yönetim kuruluna sunulacak olan raporun hazırlanması hususunda davacı şirket ortaklarının, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticilerinin ve değerleme uzmanlarının yazılı beyanları ile beyanlardaki imzaların doğruluğunun denetlenebilmesi için son altı ay içinde noterden alınmış imza beyannamelerini 30.01.2013 tarihine kadar sunmaları 23.11.2012 tarihli e-mail ile davacı şirketten talep edilmiştir. Davalı tarafından davacı şirketin kuruluşu esnasında noter onaylı imza beyannamesinin şirkete teslim edildiği savunulmuş ise de davacı şirketin 01.12.2006 tarihinde kurulduğu, dava konusu imza beyannamesinin ise son altı aylık noterde beyan edilmiş olarak davacıya gönderilen 23.11.2012 tarihli e-mailde ve davalıya gönderilen 24.01.2013 ve 01.02.2013 tarihli ihtarnamelerde açıkça istendiği anlaşılmaktadır.
25. Davacı şirket dava dışı A.bank T.A.Ş. tarafından yazılı beyan ve noterden imza beyannamesi talep edildiğini davalıya bildirmiş ve A.bank T.A.Ş. tarafından gönderilen e-maili aynen davalıya iletmiştir. Davalı tarafından Yönetmeliğin 5 ve 6. maddeleri gereğince talep edilen yazılı beyan 26.11.2012 tarihinde davacı şirkete sunulmuş ancak talep edilen son altı ay içinde noterden onaylı imza beyannamesi sunulmamıştır. Bunun üzerine davacı şirket tarafından davalıya; şirketin A.bank T.A.Ş. ile sözleşme imzalayabilmesi için ortakların noter onaylı imza beyannamesine ihtiyaç duyulduğu, bu nedenle noter onaylı imza beyannamesinin bir iş günü içerisinde şirkete sunulması gerektiğine dair 24.01.2013 tarihli ihtarname gönderilmiştir. Davalı tarafından davacı şirkete gönderilen 28.01.2013 tarihli cevabi ihtarnamede ise; A.bank T.A.Ş. ile yapılacak sözleşme ile ilgili kendisine bilgi verilmediği, sözleşme ile ilgili her türlü bilginin kendisine yazılı olarak bildirilmesi gerektiği belirtilerek noter onaylı imza beyannamesi sunulmamıştır. Dava dışı A.bank T.A.Ş. ise davacı şirkete; davalının noter onaylı imza beyannamesinin sunulmaması nedeniyle yönetim kuruluna sunulacak raporun hazırlanamadığını ve bu nedenle hizmet alımının 31.01.2013 tarihi itibariyle durdurulduğunu bildirmiştir.
26. Dava dışı A.bank T.A.Ş. tarafından mahkemenin müzekkeresine karşı yazılan 31.10.2013 tarihli yazıda; Yönetmelik gereğince diğer değerleme kuruluşları ile birlikte davacı şirketten de şirketin ortakları, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticileri, denetçileri ve bankaya hizmet veren değerleme uzmanlarının imzasını taşıyan beyanname ve eki ile noter onaylı imza beyannamelerinin talep edildiği, davacı şirketin %2 ortağı olan İsmail K.’nun imzaladığı yazılı beyan ve ekinin geldiği, ancak noter onaylı imza beyannamesi gelmediği için imza teyidinin yapılamadığı, bu nedenle davacı şirket için Yönetmelik gereği yönetim kuruluna sunulmak üzere gereken raporlamanın yapılamadığı, rapor sunulamadığı için de 31.01.2013 tarihinden sonra davacı şirketten değerleme hizmeti alınmadığı açıkça bildirilmiştir.
27. Hemen belirtilmek gerekir ki söz konusu Yönetmelikte ortaklardan noter onaylı imza beyannamesi talep edilebileceği açıkça düzenlenmemiş ise de yukarıda belirtildiği üzere Yönetmeliğin 10/4 maddesinde başvuruların değerlendirilmesi ve rapor hazırlanması için ek bilgi ve belge istenmesi ve bu istenen belgelerin yetki başvurusunda bulunan değerleme kuruluşuna yazılı olarak bildirileceğinin düzenlemesi karşısında bir güven kurumu olan bankanın sözleşme imzalayacağı değerleme kuruluşunun ortaklarının, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticileri, denetçileri ve bankaya hizmet veren değerleme uzmanlarının yazılı beyanlarındaki imzalarını denetleyebilmesi için noter onaylı imza beyannamesine ihtiyaç duyması kaçınılmaz olup bu husus bankaların özen yükümlülüğünün de bir gereğidir. Bu nedenle A.bank T.A.Ş. tarafından imzaların teyidi için noter onaylı güncel imza beyannamesi talep edilmesi Yönetmelik hükümlerine de aykırılık oluşturmamaktadır. Zira Yönetmeliğin 5 ve 6. maddelerinde belirtilen şekilde bağımsızlığı ortadan kaldıran hâllerin bulunup bulunmadığını değerlendiren bir raporun Yönetmeliğin 12. maddesine göre banka denetim komitesine de sunulması ve uygun görülmesi sonrasında değerleme kuruluşu ile Yönetmeliğin 13. maddesinde belirtilen asgari unsurları içeren bir sözleşme imzalanacaktır.
28. Bu itibarla davacı şirket tarafından, şirketin amacından da bahsedilerek gerekli tüm bilgilerin davalıya verilmesine, 24.01.2013 ve 01.02.2013 tarihli ihtarnamelerde belgenin gerekliliği açıklanmasına rağmen davalının Yönetmeliğin 5 ve 6. maddesi gereğince yazılı beyanını sunup, imza teyidi için gerekli olan son altı aylık imza beyannamesini vermemesi gayrimenkul değerleme hizmeti veren davacı şirketin amacının gerçekleşmesini engelleyecek ve şirkete zarar verecek nitelikte olup sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmektedir. Nitekim davalının noter onaylı imza beyannamesi sunulmadığı için imza teyidi ve raporlama yapılamamış ve davacı şirketten değerleme hizmeti alınamamıştır. O hâlde davacı şirketin, davalının eylemi nedeniyle uğradığı zararını genel hükümler çerçevesinde talep edebileceğinin kabulü gerekir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 6102 sayılı TTK gereğince pay sahiplerinin sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile şirkete karşı sorumlu oldukları, bunun dışında pay sahiplerine bir yükümlülük yüklenemeyeceği, bu nedenle davalının imza beyannamesi vermemesi nedeniyle kanundan doğan bir sorumluluğunun bulunmadığı, ayrıca davacı şirketin ortağından sözleşme, sebepsiz zenginleşme ve haksız fiil hükümleri kapsamında da talepte bulunamayacağı, davalının eyleminin şirketin iç işleyişiyle ilgili olduğu ve bu durum şirketin faaliyetini engelliyorsa ortağa karşı şirketler hukukundan doğan hak ve yetkilerin kullanılabileceği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. O hâlde mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
31. Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup, davalı vekilinin tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince bu işlemlerin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Borçlar Kanununa göre borcun kaynakları sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmedir. Bunun dışında borcun kaynağı bir kanun hükmü de olabilir.
Sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Haksız fiilde de uğranılan zararların giderilmesi talep edilir. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur. Borcun kaynağı bunların dışında bir kanun hükmü ise kanundaki düzenlemenin içeriğine bakılarak sonuca gidilecektir.
Somut olayda, daha önce sözleşme yapılmış olan bankanın istediği, ortağın noter onaylı imza beyannamesinin verilmemesi nedeniyle sözleşmenin askıya alınmasından doğan zarar iddiasıyla dava açılmıştır.
Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir (TTK 329/1).
Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur (TTK 329/2).
Yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar (TTK 369/1).
Anonim şirketlerde, esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir (TTK 370/1).
Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır (TTK 370/2).
Temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Kanuna ve esas sözleşmeye aykırı işlemler dolayısıyla şirketin rücû hakkı saklıdır (TTK 371/1).
Bu hükümlerle birlikte değerlendirildiğinde şirketin kuruluş amacı ve faaliyeti doğrultusunda üçüncü kişilerle sözleşme yapmak veya yapılmış sözleşmenin devamlılığı ve ifasının sağlanması için gerekli iş ve işlemleri yapmak şirketi temsille görevli olanların sorumluluğundadır. Bu doğrultuda sözleşmeler yapabilmek için olanakları araştırıp bulmak, müşteri portföyünü zenginleştirmek ve bu doğrultuda gerekli iş ve işlemleri yapmaktan temsile yetkili olan kişiler sorumlu olup pay sahibinin bu konuda bir yetki ve sorumluluğu bulunmamaktadır.
6102 sayılı TTK pay sahiplerini, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumlu (TTK 329/2) tutmuş olup bunun dışında bir sorumluluk öngörmemiştir. Pay sahibinin güncel imza beyannamesi vermemesi nedeniyle sözleşmenin askıya alınmış olması veya yeni sözleşme yapılmamasının pay sahibinin sorumluluğunu gerektirdiğine dair TTK’da anonim şirketlere ilişkin hükümlerde ve genel hükümlerde bir hüküm bulunmamaktadır. O hâlde davalıyı bu eyleminden dolayı şirketler hukuku hükümlerine göre sorumlu tutmak mümkün olmadığından Kanundan doğan bir borç nedeniyle sorumluluk söz konusu değildir.
Sözleşmeye aykırılık nedeniyle talepte bulunulabilmesi için de davalıya bu konuda bir yükümlülük yükleyen sözleşme bulunması gerekir. Böyle bir sözleşmenin varlığı ileri sürülüp ispatlanmamıştır. Davalının bu konuda esas sözleşmeden doğan sorumluluğu olduğuna dair de bir delil sunulmamıştır. Sözleşme bulunmayan hâllerde sözleşmeye aykırılık nedeniyle doğan zararın istenmesinden söz edilemeyecektir. Çünkü giderim yükümlülüğü sözleşmeye dayalı bir sorumluluktur.
Somut olayda, haksız iktisap (sebepsiz zenginleşme) hükümlerine göre de bir talepte bulunulamaz. Çünkü iddia olunan zarar davalının sebepsiz zenginleşmesine dayalı değildir.
Bu durumda geriye borcun kaynağı olabilecek tek sorumluluk nedeni olan haksız fiil kalmaktadır. Haksız fiiller TBK’da düzenlendiği gibi TTK ve diğer kanunlarda TBK’ya göre daha özel haksız fiil hükümleri bulunmaktadır. TTK’ya baktığımızda haksız fiil olarak 54 vd. maddelerde haksız rekabet düzenlenmiş olup iddia olunan eylemde haksız rekabet koşulları da bulunmamaktadır. TTK’da davalı eyleminin haksız fiil oluşturduğuna dair başka da bir kural bulunmadığından 6098 sayılı TBK’daki haksız fiil hükümlerine başvurulmalıdır.
Haksız fiiller TBK’da 49 vd. maddelerde düzenlenmiştir. 49. maddede genel haksız fiil hükmü bulunmakta olup ayrıca devamı maddelerde özel haksız fiil hâlleri düzenlenmiştir. Somut olay bakımından TBK’da yer alan özel haksız fiil hâllerinin uygulanma yeri olmadığından TBK 49. madde hükmüne bakılmalıdır.
Bu hükme göre; Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür (TBK 49/1). Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür (TBK 49/2). Kişinin kendisinden istenen güncel imza beyannamesi için bunun istenmesine esas sözleşme hakkında bilgi sahibi olmak istemesi ve bu bilgi verilmeyince de bunu vermemesi kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil sayılamaz. Bu fiili kusur olarak değerlendirmeyi gerektirir bir hüküm bulunmamaktadır. Kişi özel bilgilerini başka şahıslarla paylaşmak ve vermek zorunda değildir. Bunu isteyen pay sahibi olduğu şirket olsa bile durum değişmez. Çünkü şirketin bunu isteyebilmesi ve istendiği hâlde verilmemesinin bir kusur olması ancak şirketin bunu isteyebilmesini haklı kılan bir hükme bağlıdır.
Bankalara Değerleme Hizmeti verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik hükümleri de anonim şirkette pay sahibi olanlar için sözü edilen güncel imza beyannamesini sözleşme yapmak isteyen bankalara sunmak zorunluluğu getirmemiştir.
Davalının güncel imza beyannamesini sunmamış olmasının haksız fiil olarak değerlendirilmesi ve sözleşmenin askıya alınmış olması nedeniyle doğan zararın haksız fiil hükümlerine göre de davalıdan istenmesi mümkün değildir.
Davacının sözleşme yapmak istediği bankalarca, ortaklardan temini gerekecek şekilde istenen belgenin verilmemesi şirketin iç işleyişiyle ilgili olup bu durum şirketin faaliyet alanını engelliyorsa şirketler hukukundan doğan hak ve yetkiler kullanılarak şirketin devam edip etmeyeceği değerlendirilip bir yol haritası çizilebilir ise de borcun kaynağı bir hukuki sebep gerçekleşmeksizin pay sahibi ortaktan talepte bulunulamaz.
Tüm bu nedenlerle davalıdan tazminat istenebilmesi koşulları oluşmadığı için değişik gerekçeyle hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, davalının sorumlu olduğu ve direnmenin uygun olduğu kabul edilerek miktarı incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi şeklinde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Fadime AKBABA Zeki GÖZÜTOK
Üye Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 18 üyenin 13'ü DİRENME UYGUN DAİREYE, 5'i ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
GEREKLİ İŞLEMLERİN YAPILABİLMESİ İÇİN BİLGİLERİ PAYLAŞMAYAN ORTAK ŞİRKETE KARŞI SORUMLUDUR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/11-2345
KARAR NO : 2020/739
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 08/09/2015
NUMARASI : 2015/266 - 2015/439
DAVACI : F. Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık A.Ş. vekili Av. S.G.
DAVALI : İ.K. vekili Av. P.D.V.
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü;
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 02.04.2013 tarihli dava dilekçesinde; davalının da ortağı olduğu müvekkili şirketin gayrimenkul değerleme şirketi olarak faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirketin hâli hazırda A.bank T.A.Ş. ile çalışmakta iken bankanın Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) yapmış olduğu düzenlemelere istinaden şirket ortaklarından güncel bir kısım belge ve bilgiler talep ettiğini, ancak davalının bu belgeleri kasten şirkete vermediğini, bu eylem sonucunda A.bank T.A.Ş.'nin belgelerin tamamlanmasına kadar müvekkili şirketten hizmet alımının durdurulmasına karar verdiğini, bu durumun şirketi zarara uğrattığını ileri sürerek haksız ve hukuka aykırı eylem sonucunda uğranılan bir aylık zarar olan 34.925,71 TL'nin ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline ve davanın sonuna kadar uğranılacak zararın hesaplanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 18.05.2013 tarihli cevap dilekçesinde; müvekkiline gönderilen ihtarlarda istenilen belgelerin niçin bankaya verileceğinin izah edilmediğini, banka tarafından hizmet alımının sırf bir kısım belgelerin sunulamamasından kaynaklı olarak durdurulduğunun ispatı gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.06.2014 tarihli ve 2013/226 E., 2014/362 K. sayılı kararı ile; davalının ortağı olduğu gayrimenkul değerleme işi yapan davacı şirket tarafından kendisinden istenen noter onaylı imza beyannamesini sunmadığı, bu nedenle davacı ile banka arasında mevcut sözleşmenin yenilenmediği ve 31.01.2013 tarihinden sonra davacı şirketin A.bank T.A.Ş.'ye değerleme hizmeti veremediği, davacı şirketin oluşan zararından davalının sorumlu olduğu, davalının eylemi nedeniyle davacı şirketin sözleşmesel dönemde elde edilen gelir gözetildiğinde aylık ortalama 35.000,00 TL gelir kaybı oluştuğu, ayrıca davanın sonuna kadar uğranılacak zararın hesaplanması talebinin eda davası açılabilecek durumda tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 34.925,71 TL'nin dava tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.02.2015 tarihli ve 2014/16499 E., 2015/1499 K. sayılı kararı ile; “… 1- Dava, davalının ortağı olduğu davacı şirket tarafından talep edilen belgelerin verilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece davalının istenen belgeleri temin etmemesi nedeniyle dava dışı banka ile davacı arasında mevcut sözleşmenin yenilenmediği ve davacının zarara uğradığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, 34.925,71 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davalı, davacı F. Gayrimenkul Değerleme ve Danışmanlık A.Ş.'de %2 pay ile ortak olup, davacı şirket, değerleme hizmeti verdiği dava dışı A.bank T.A.Ş. tarafından istenen imza sirkülerinin davalı ortak tarafından verilmemesi nedeniyle bankanın hizmet alımını durdurduğunu ve bu nedenle zarara uğradığını ileri sürmüştür. Dava dışı banka tarafından yazılan cevapta, davacı şirket ortağı davalının imzasıyla beyanname ve ekinin geldiğini, ancak noter onaylı imza beyanı gelmediğinden imza teyidi yapılamadığı ve 31.01.2013 tarihi itibariyle davacı şirketten değerleme hizmeti alınmadığı belirtilmiştir.
BDDK tarafından çıkarılan 1 Kasım 2006 tarih ve 26333 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik bankalara değerleme hizmeti verecek kuruluşların yetkilendirilmesine, faaliyetlerine ve yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Bu yönetmelikte değerleme şirketlerinin ortaklarının yükümlülükleri de belirlenmiştir. Yönetmeliğin 12. maddesinde değerleme hizmetinin alınması ve 13. maddesinde bankalar ile değerleme kuruluşları arasında imzalanacak sözleşmelerde asgari olarak yer alması gereken hükümlere yer verilmiş olup bu düzenleme gereğince değerleme şirketlerinin ortaklarından imza sirküleri isteneceğine dair bir hüküm bulunmadığı gibi, davacı şirket ile dava dışı banka arasında bu yönde bir düzenlemeyi içeren sözleşme de sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece davacı şirketin ortağı olan davalının ilgili yönetmelik hükümleri ve dosyadaki deliller gereğince imza sirküleri sunma yükümlülüğü bulunmadığı nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.09.2015 tarihli ve 2015/266 E., 2015/439 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ek olarak, yönetmelik hükümleri gereğince değerleme şirketlerinin ortaklarından bir kısım beyan ve taahhütlerin talep edilebileceği, bu beyan ve taahhütlerin altında imzası bulunan ortağın sunulacak imza beyannamesi ile imzasını teyit etmesinin dava dışı banka tarafından talep edilmesinin yönetmelik hükümlerine aykırı olmadığı, sırf bu imza beyannamesinin sunulmaması nedeniyle davacı şirketin dava dışı bankaya değerleme hizmeti veremediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; BDDK tarafından çıkarılan Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik hükümlerinde açıkça belirtilmemesine rağmen dava dışı bankanın sırf davalının noter onaylı imza beyannamesi sunmaması nedeniyle davacı şirketten hizmet almayı bırakması karşısında davacı şirketin zararından davalının sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, bankalara gayrimenkul değerleme hizmeti veren anonim şirket tarafından pay sahibinden talep edilen noter onaylı imza beyannamesinin verilmemesi nedeniyle uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemine ilişkindir.
13. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 480/1 maddesi; “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, esas sözleşmeyle pay sahibine, pay bedelini veya payın itibarî değerini aşan primi ifa dışında borç yükletilemez” hükmünü haizdir. Buna göre pay sahibinin anonim şirkete olan asli ve tek borcu kural olarak taahhüt etmiş olduğu sermayeyi ifa borcudur. Tek borç ilkesi olarak adlandırılan anılan düzenleme ile pay sahibinin kendi rızası dışında taahhüdünün ve sorumluluğunun artırılamayacağı belirtilmektedir. Söz konusu ilke anonim şirketin temel düzenine ilişkin emredici bir düzenleme olup; esas sözleşmede bu ilkeyi ihlal eden maddelere yer verilemeyecektir. Ayrıca söz konusu ilkeyi ihlal eden genel kurul kararları da kesin hükümsüzlük yaptırımına tabi olacaktır (6102 sayılı TTK, m. 447).
14. Bununla birlikte 6102 sayılı TTK’nın 329/2 maddesi “Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur” hükmünü haizdir. Buna göre anonim şirketlerde pay sahiplerinin taahhüt ettikleri sermaye miktarları ile sorumlu oldukları ve bu sorumluluğun da yalnızca şirkete karşı olduğu açıkça ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere anılan madde ile anonim şirketlerde tek borç ilkesi desteklenmekte ve tamamlanmaktadır.
15. Anonim şirketlerde tek borç ilkesinin kanuni tek istisnasını ikincil (tali) yükümlülükler oluşturur (Tekinalp, Ünal: Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, İstanbul, 2015, s. 387.). Bu husus 6102 sayılı TTK’nın 480/3 maddesinde “Pay devirlerinin şirketin onayına bağlı olduğu hâllerde, esas sözleşmeyle pay sahiplerine sermaye taahhüdünden doğan borçtan başka, belli zamanlarda tekrarlanan ve konusu para olmayan edimleri yerine getirmek yükümlülüğü de yüklenebilir. Bu ikincil yükümlülüklerin nitelik ve kapsamları pay senetlerinin veya ilmühaberlerin arkasına yazılabilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre anonim şirketlerde payların devrinin şirketin onayına bağlı olduğu durumlarda pay sahibine yüklenebilecek ikincil yükümlülüklerin konusu para olmayan ve dönemsel nitelik taşıyan edimleri içermesi gerekir. İkincil yükümlülükler esasen anonim şirketi belli ölçüde kooperatif özelliğine büründürmekte ise de; sonucu itibariyle sınırlı tutulmuş olması, konusu para olmayan ve dönemsel nitelik taşıyan edimleri içermesi karşısında, hem şirket hem de pay sahibi yararına sonuçlar doğurabilmektedir.
16. İkincil yükümlülüklerin kuruluşta veya sonradan yapılacak esas sözleşme değişikliği yoluyla mutlaka esas sözleşmede yer alması gerekmektedir. Sonradan yapılan esas sözleşme değişikliğinde ise tüm pay sahiplerinin onayı gerekmektedir. Bunun dışında tek borç ilkesinin emredici karakteri nedeniyle pay sahiplerine esas sözleşme ile ek yükümlülükler getirilemez.
17. Bununla birlikte her şirket ilişkisinde ortakların müşterek bir amacı ve bu amaca ulaşmak için çaba sarf etme iradeleri (affectio societatis) bulunmaktadır. Bu açıdan tüm ortaklar müşterek amacın gerçekleşmesine engel olacak ve şirkete zarar verecek faaliyetlerden kaçınmakla yani sadakatle yükümlüdür. Sadakat yükümlülüğü sözleşme ilişkilerinde taraflardan beklenen bir davranış kuralı olup, bu yükümlülüğün varlığı ve içeriği esas itibariyle her hukuki ilişkinin niteliğine göre belirlenmelidir. Şirketlerin hukuki yapısına göre de bu yükümlülüğün içeriği ve yoğunluğu değişiklik gösterebilmektedir. Kanun’da açıkça belirtilmese de, kaynağını dürüstlük kuralından alan sadakat yükümlülüğü, şahıs şirketlerinde olduğu kadar yoğun olmasa da anonim şirketlerde pay sahipleri için de geçerlidir (Moroğlu, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul, 2017, s. 245.).
18. Hemen belirtmek gerekir ki pay sahiplerine dürüstlük kuralını aşacak şekilde sadakat yükümlülüğü yüklemek tek borç ilkesine aykırılık oluşturur. Bu itibarla anonim şirketlerde pay sahipleri dürüstlük kuralı çerçevesinde bir araya gelme amacının gerçekleşmesini engellememeli ve amaca zarar verici hareketlerden kaçınmalıdır. Bu şekilde dürüstlük kuralına uygun hareket edilmesi ve sadakat yükümlülüğü yüklenmesi bir ek yükümlülük olmayıp, herkesin uyması gereken genel bir davranış kuralıdır. Bu kapsamda sadakat yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle zararın oluşması hâlinde yükümlülüğe aykırı davranan pay sahibi aleyhine genel hükümlere dayanılarak tazminat talebinde bulunulabilecektir.
19. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalının davacı şirketin kurucu ortağı olduğu, davacı şirketin gayrimenkul değerleme şirketi olması ve bankalara değerleme hizmeti vermesi nedeniyle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na dayanılarak çıkarılan Bankalara Değerleme Hizmeti Verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik (Yönetmelik) ile 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’na dayanılarak yayımlanan Sermaye Piyasasında Değerleme Faaliyetinde Bulunacak Değerleme Kuruluşlarına ve Değerleme Faaliyetine İlişkin Esaslar Tebliği (Tebliğ) kapsamında faaliyette bulunduğu ve ortaklarının da anılan Yönetmelik ve Tebliğ ile belirlenen özelliklere sahip olması gerektiği anlaşılmaktadır.
20. Yönetmeliğin “Bağımsızlık” başlığı altında düzenlenen 5. maddesinde; değerleme kuruluşlarının, ortaklarının, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticilerinin, denetçilerinin ve değerleme uzmanlarının faaliyetlerini doğruluk ve tarafsızlık içinde yürütmeleri gerektiği belirtilmiş, “Bağımsızlığın ortadan kalkması” başlıklı 6. maddesinde ise; değerleme kuruluşlarının ortakları, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri, yöneticileri ile denetçileri veya değerleme uzmanları ile bunların üçüncü derece dahil kan ve ikinci derece dahil kayın hısımlarının ya da eşlerinin değerleme sözleşmesinde öngörülenler dışında banka veya bankanın dahil olduğu risk grubu ile ilişkilerinde bağımsızlığı ortadan kaldıran durumlar düzenlenmiştir.
21. Yönetmeliğin “Yetkilendirilecek değerleme kuruluşlarında aranacak şartlar” başlığı altında düzenlenen 9. maddesinde bankalara değerleme hizmeti verecek kuruluşların sahip olması gereken özellikleri belirtilmiş ve 9/1-e maddesinde ise ortaklarının, yönetim kurulu başkan ve üyelerinin, yöneticilerinin ve denetçilerinin değerleme faaliyeti sırasında bağımsızlıklarının ortadan kalkması durumunda bankaya verilen değerleme hizmetinden çekileceğini taahhüt etmesinin gerekli olduğu düzenlenmiştir. Yine Yönetmeliğin 10. maddesinde değerleme kuruluşunun bu maddede belirtilen belge ve bilgilerle kuruma başvuracağı düzenlenmiş, 10/1-d maddesinde, 9/1-e maddesindeki taahhütnamenin de Kuruma verileceği, 10/1-g maddesinde ise ortaklarla ilgili verilecek belgeler belirtilerek bu belgelerin 10/1-e maddesindeki belgelere ilaveten verileceği düzenlenmiştir.
22. Yönetmeliğin 10/4 maddesinde Kurumun, başvuruların değerlendirilmesi sırasında ek bilgi ve belge isteyebileceği, Kurumca eksikliği tespit edilen veya ek olarak istenen bilgi ve belgelerin yetki başvurusunda bulunan değerleme kuruluşuna yazılı olarak bildirileceği düzenlenmiştir.
23. Yönetmeliğin 11/2 maddesi gereğince bankaların şirket değerlemesi yapmaya yetkili olduğu ve bu kapsamdaki faaliyetleri hakkında Yönetmelik hükümlerinin uygulanacağı anlaşılmaktadır. Bu kapsamda dava dışı A.bank A.Ş.’nin de BDDK tarafından bu hususta yetkilendirildiği dosya kapsamı ile sabittir.
24. Yönetmeliğin “Değerleme hizmetinin alınması” başlıklı 12. maddesinde; banka ile değerleme kuruluşu arasında sözleşme imzalanmadan önce banka yönetim kuruluna sunulmak üzere bankanın ilgili birimi tarafından değerleme kuruluşunun banka ile ilişkilerinde Yönetmeliğin 5 ve 6. maddelerinde belirlenen şekilde bağımsızlığı ortadan kaldıran hâllerin bulunup bulunmadığını değerlendiren bir rapor hazırlanması gerektiği; raporun banka yönetim kurulunca uygun bulunması ve diğer şartların varlığı hâlinde değerlendirme kuruluşu ile Yönetmeliğin 13. maddesini belirtilen hususları içeren sözleşme imzalanabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme gereğince dava dışı A.bank T.A.Ş.’nin ilgili birimi tarafından davacı şirket ile sözleşmesini yenilemek için yönetim kuruluna sunulacak olan raporun hazırlanması hususunda davacı şirket ortaklarının, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticilerinin ve değerleme uzmanlarının yazılı beyanları ile beyanlardaki imzaların doğruluğunun denetlenebilmesi için son altı ay içinde noterden alınmış imza beyannamelerini 30.01.2013 tarihine kadar sunmaları 23.11.2012 tarihli e-mail ile davacı şirketten talep edilmiştir. Davalı tarafından davacı şirketin kuruluşu esnasında noter onaylı imza beyannamesinin şirkete teslim edildiği savunulmuş ise de davacı şirketin 01.12.2006 tarihinde kurulduğu, dava konusu imza beyannamesinin ise son altı aylık noterde beyan edilmiş olarak davacıya gönderilen 23.11.2012 tarihli e-mailde ve davalıya gönderilen 24.01.2013 ve 01.02.2013 tarihli ihtarnamelerde açıkça istendiği anlaşılmaktadır.
25. Davacı şirket dava dışı A.bank T.A.Ş. tarafından yazılı beyan ve noterden imza beyannamesi talep edildiğini davalıya bildirmiş ve A.bank T.A.Ş. tarafından gönderilen e-maili aynen davalıya iletmiştir. Davalı tarafından Yönetmeliğin 5 ve 6. maddeleri gereğince talep edilen yazılı beyan 26.11.2012 tarihinde davacı şirkete sunulmuş ancak talep edilen son altı ay içinde noterden onaylı imza beyannamesi sunulmamıştır. Bunun üzerine davacı şirket tarafından davalıya; şirketin A.bank T.A.Ş. ile sözleşme imzalayabilmesi için ortakların noter onaylı imza beyannamesine ihtiyaç duyulduğu, bu nedenle noter onaylı imza beyannamesinin bir iş günü içerisinde şirkete sunulması gerektiğine dair 24.01.2013 tarihli ihtarname gönderilmiştir. Davalı tarafından davacı şirkete gönderilen 28.01.2013 tarihli cevabi ihtarnamede ise; A.bank T.A.Ş. ile yapılacak sözleşme ile ilgili kendisine bilgi verilmediği, sözleşme ile ilgili her türlü bilginin kendisine yazılı olarak bildirilmesi gerektiği belirtilerek noter onaylı imza beyannamesi sunulmamıştır. Dava dışı A.bank T.A.Ş. ise davacı şirkete; davalının noter onaylı imza beyannamesinin sunulmaması nedeniyle yönetim kuruluna sunulacak raporun hazırlanamadığını ve bu nedenle hizmet alımının 31.01.2013 tarihi itibariyle durdurulduğunu bildirmiştir.
26. Dava dışı A.bank T.A.Ş. tarafından mahkemenin müzekkeresine karşı yazılan 31.10.2013 tarihli yazıda; Yönetmelik gereğince diğer değerleme kuruluşları ile birlikte davacı şirketten de şirketin ortakları, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticileri, denetçileri ve bankaya hizmet veren değerleme uzmanlarının imzasını taşıyan beyanname ve eki ile noter onaylı imza beyannamelerinin talep edildiği, davacı şirketin %2 ortağı olan İsmail K.’nun imzaladığı yazılı beyan ve ekinin geldiği, ancak noter onaylı imza beyannamesi gelmediği için imza teyidinin yapılamadığı, bu nedenle davacı şirket için Yönetmelik gereği yönetim kuruluna sunulmak üzere gereken raporlamanın yapılamadığı, rapor sunulamadığı için de 31.01.2013 tarihinden sonra davacı şirketten değerleme hizmeti alınmadığı açıkça bildirilmiştir.
27. Hemen belirtilmek gerekir ki söz konusu Yönetmelikte ortaklardan noter onaylı imza beyannamesi talep edilebileceği açıkça düzenlenmemiş ise de yukarıda belirtildiği üzere Yönetmeliğin 10/4 maddesinde başvuruların değerlendirilmesi ve rapor hazırlanması için ek bilgi ve belge istenmesi ve bu istenen belgelerin yetki başvurusunda bulunan değerleme kuruluşuna yazılı olarak bildirileceğinin düzenlemesi karşısında bir güven kurumu olan bankanın sözleşme imzalayacağı değerleme kuruluşunun ortaklarının, yönetim kurulu başkanı ve üyeleri ile yöneticileri, denetçileri ve bankaya hizmet veren değerleme uzmanlarının yazılı beyanlarındaki imzalarını denetleyebilmesi için noter onaylı imza beyannamesine ihtiyaç duyması kaçınılmaz olup bu husus bankaların özen yükümlülüğünün de bir gereğidir. Bu nedenle A.bank T.A.Ş. tarafından imzaların teyidi için noter onaylı güncel imza beyannamesi talep edilmesi Yönetmelik hükümlerine de aykırılık oluşturmamaktadır. Zira Yönetmeliğin 5 ve 6. maddelerinde belirtilen şekilde bağımsızlığı ortadan kaldıran hâllerin bulunup bulunmadığını değerlendiren bir raporun Yönetmeliğin 12. maddesine göre banka denetim komitesine de sunulması ve uygun görülmesi sonrasında değerleme kuruluşu ile Yönetmeliğin 13. maddesinde belirtilen asgari unsurları içeren bir sözleşme imzalanacaktır.
28. Bu itibarla davacı şirket tarafından, şirketin amacından da bahsedilerek gerekli tüm bilgilerin davalıya verilmesine, 24.01.2013 ve 01.02.2013 tarihli ihtarnamelerde belgenin gerekliliği açıklanmasına rağmen davalının Yönetmeliğin 5 ve 6. maddesi gereğince yazılı beyanını sunup, imza teyidi için gerekli olan son altı aylık imza beyannamesini vermemesi gayrimenkul değerleme hizmeti veren davacı şirketin amacının gerçekleşmesini engelleyecek ve şirkete zarar verecek nitelikte olup sadakat yükümlülüğüne aykırılık teşkil etmektedir. Nitekim davalının noter onaylı imza beyannamesi sunulmadığı için imza teyidi ve raporlama yapılamamış ve davacı şirketten değerleme hizmeti alınamamıştır. O hâlde davacı şirketin, davalının eylemi nedeniyle uğradığı zararını genel hükümler çerçevesinde talep edebileceğinin kabulü gerekir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 6102 sayılı TTK gereğince pay sahiplerinin sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile şirkete karşı sorumlu oldukları, bunun dışında pay sahiplerine bir yükümlülük yüklenemeyeceği, bu nedenle davalının imza beyannamesi vermemesi nedeniyle kanundan doğan bir sorumluluğunun bulunmadığı, ayrıca davacı şirketin ortağından sözleşme, sebepsiz zenginleşme ve haksız fiil hükümleri kapsamında da talepte bulunamayacağı, davalının eyleminin şirketin iç işleyişiyle ilgili olduğu ve bu durum şirketin faaliyetini engelliyorsa ortağa karşı şirketler hukukundan doğan hak ve yetkilerin kullanılabileceği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. O hâlde mahkemenin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
31. Ne var ki, Özel Dairece tazminat miktarı yönünden bir inceleme yapılmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup, davalı vekilinin tazminat miktarına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince bu işlemlerin yerine getirilmesine, karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.10.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Borçlar Kanununa göre borcun kaynakları sözleşme, haksız fiil ve sebepsiz zenginleşmedir. Bunun dışında borcun kaynağı bir kanun hükmü de olabilir.
Sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Haksız fiilde de uğranılan zararların giderilmesi talep edilir. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur. Borcun kaynağı bunların dışında bir kanun hükmü ise kanundaki düzenlemenin içeriğine bakılarak sonuca gidilecektir.
Somut olayda, daha önce sözleşme yapılmış olan bankanın istediği, ortağın noter onaylı imza beyannamesinin verilmemesi nedeniyle sözleşmenin askıya alınmasından doğan zarar iddiasıyla dava açılmıştır.
Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir (TTK 329/1).
Pay sahipleri, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumludur (TTK 329/2).
Yönetim kurulu üyeleri ve yönetimle görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kurallarına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar (TTK 369/1).
Anonim şirketlerde, esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir (TTK 370/1).
Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır (TTK 370/2).
Temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Kanuna ve esas sözleşmeye aykırı işlemler dolayısıyla şirketin rücû hakkı saklıdır (TTK 371/1).
Bu hükümlerle birlikte değerlendirildiğinde şirketin kuruluş amacı ve faaliyeti doğrultusunda üçüncü kişilerle sözleşme yapmak veya yapılmış sözleşmenin devamlılığı ve ifasının sağlanması için gerekli iş ve işlemleri yapmak şirketi temsille görevli olanların sorumluluğundadır. Bu doğrultuda sözleşmeler yapabilmek için olanakları araştırıp bulmak, müşteri portföyünü zenginleştirmek ve bu doğrultuda gerekli iş ve işlemleri yapmaktan temsile yetkili olan kişiler sorumlu olup pay sahibinin bu konuda bir yetki ve sorumluluğu bulunmamaktadır.
6102 sayılı TTK pay sahiplerini, sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları ile ve şirkete karşı sorumlu (TTK 329/2) tutmuş olup bunun dışında bir sorumluluk öngörmemiştir. Pay sahibinin güncel imza beyannamesi vermemesi nedeniyle sözleşmenin askıya alınmış olması veya yeni sözleşme yapılmamasının pay sahibinin sorumluluğunu gerektirdiğine dair TTK’da anonim şirketlere ilişkin hükümlerde ve genel hükümlerde bir hüküm bulunmamaktadır. O hâlde davalıyı bu eyleminden dolayı şirketler hukuku hükümlerine göre sorumlu tutmak mümkün olmadığından Kanundan doğan bir borç nedeniyle sorumluluk söz konusu değildir.
Sözleşmeye aykırılık nedeniyle talepte bulunulabilmesi için de davalıya bu konuda bir yükümlülük yükleyen sözleşme bulunması gerekir. Böyle bir sözleşmenin varlığı ileri sürülüp ispatlanmamıştır. Davalının bu konuda esas sözleşmeden doğan sorumluluğu olduğuna dair de bir delil sunulmamıştır. Sözleşme bulunmayan hâllerde sözleşmeye aykırılık nedeniyle doğan zararın istenmesinden söz edilemeyecektir. Çünkü giderim yükümlülüğü sözleşmeye dayalı bir sorumluluktur.
Somut olayda, haksız iktisap (sebepsiz zenginleşme) hükümlerine göre de bir talepte bulunulamaz. Çünkü iddia olunan zarar davalının sebepsiz zenginleşmesine dayalı değildir.
Bu durumda geriye borcun kaynağı olabilecek tek sorumluluk nedeni olan haksız fiil kalmaktadır. Haksız fiiller TBK’da düzenlendiği gibi TTK ve diğer kanunlarda TBK’ya göre daha özel haksız fiil hükümleri bulunmaktadır. TTK’ya baktığımızda haksız fiil olarak 54 vd. maddelerde haksız rekabet düzenlenmiş olup iddia olunan eylemde haksız rekabet koşulları da bulunmamaktadır. TTK’da davalı eyleminin haksız fiil oluşturduğuna dair başka da bir kural bulunmadığından 6098 sayılı TBK’daki haksız fiil hükümlerine başvurulmalıdır.
Haksız fiiller TBK’da 49 vd. maddelerde düzenlenmiştir. 49. maddede genel haksız fiil hükmü bulunmakta olup ayrıca devamı maddelerde özel haksız fiil hâlleri düzenlenmiştir. Somut olay bakımından TBK’da yer alan özel haksız fiil hâllerinin uygulanma yeri olmadığından TBK 49. madde hükmüne bakılmalıdır.
Bu hükme göre; Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür (TBK 49/1). Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür (TBK 49/2). Kişinin kendisinden istenen güncel imza beyannamesi için bunun istenmesine esas sözleşme hakkında bilgi sahibi olmak istemesi ve bu bilgi verilmeyince de bunu vermemesi kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil sayılamaz. Bu fiili kusur olarak değerlendirmeyi gerektirir bir hüküm bulunmamaktadır. Kişi özel bilgilerini başka şahıslarla paylaşmak ve vermek zorunda değildir. Bunu isteyen pay sahibi olduğu şirket olsa bile durum değişmez. Çünkü şirketin bunu isteyebilmesi ve istendiği hâlde verilmemesinin bir kusur olması ancak şirketin bunu isteyebilmesini haklı kılan bir hükme bağlıdır.
Bankalara Değerleme Hizmeti verecek Kuruluşların Yetkilendirilmesi ve Faaliyetleri Hakkında Yönetmelik hükümleri de anonim şirkette pay sahibi olanlar için sözü edilen güncel imza beyannamesini sözleşme yapmak isteyen bankalara sunmak zorunluluğu getirmemiştir.
Davalının güncel imza beyannamesini sunmamış olmasının haksız fiil olarak değerlendirilmesi ve sözleşmenin askıya alınmış olması nedeniyle doğan zararın haksız fiil hükümlerine göre de davalıdan istenmesi mümkün değildir.
Davacının sözleşme yapmak istediği bankalarca, ortaklardan temini gerekecek şekilde istenen belgenin verilmemesi şirketin iç işleyişiyle ilgili olup bu durum şirketin faaliyet alanını engelliyorsa şirketler hukukundan doğan hak ve yetkiler kullanılarak şirketin devam edip etmeyeceği değerlendirilip bir yol haritası çizilebilir ise de borcun kaynağı bir hukuki sebep gerçekleşmeksizin pay sahibi ortaktan talepte bulunulamaz.
Tüm bu nedenlerle davalıdan tazminat istenebilmesi koşulları oluşmadığı için değişik gerekçeyle hükmün bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan, davalının sorumlu olduğu ve direnmenin uygun olduğu kabul edilerek miktarı incelenmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi şeklinde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Fadime AKBABA Zeki GÖZÜTOK
Üye Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 18 üyenin 13'ü DİRENME UYGUN DAİREYE, 5'i ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.