HMK 181 HÜKMÜ FARKLI BİR ANLAM YÜKLENEMEYECEK KADAR AÇIK VE KESİN BİR KANUN HÜKMÜ DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/3-474
Karar No : 2023/1389
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 11.10.2022
SAYISI : 2021/11 E., 2022/18 K.
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 3. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket aleyhine Kırıkkale 4. Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesinin 2018/47 Esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davasında, ihtiyari dava arkadaşı olan altmış iki davacı için kısmi dava ile 100’er TL istendiğini, Mahkemenin verdiği kesin süreye uyulmaksızın alacağın ıslah edildiğini, bu sebeple ıslahı kabul etmedikleri gibi ıslahla talep edilen alacağın zamanaşımına uğradığını belirtmelerine rağmen Mahkemenin bu itirazlar hakkında herhangi bir değerlendirme yapmadan 10.01.2019 tarihinde eksik imalatlar nedeniyle 2.902,39'ar TL tazminatı kesin olarak, diğer kapalı otopark ve eksik imalatlar dolayısıyla verilen 5.034,17'şer TL tazminatı ise istinaf yolu açık olmak üzere hükme bağladığını, ilâmın icra takibine konulduğunu, bir kısım davacılar yönünden karar kesin olduğundan 124.500,00 TL'yi icra dosyasına ödemek durumunda kaldıklarını, istinaf yolu açık olan kısım yönünden ise Bölge Adliye Mahkemesinin ayıp ihbar şartının yerine getirilip getirilmediğinin araştırılması ve ıslah edilen kısım açısından beş yıllık zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını kaldırdığını, istinaf kararı sonrasında Mahkemenin ıslahın süresinde olmadığını kabul ederek dava dilekçesinde gösterilen bedel üzerinden karar verdiğini, aynı durum kesin olarak tesis edilen karar yönünden de söz konusu olmasına rağmen bu hususta kararın kesinleşmiş olduğunun belirtilmesiyle yetinildiğini, söz konusu hukuka aykırılık olmasaydı ödenmesi gereken tutarın her bir davacı için 100,00 TL ve faiz olacak iken müvekkilinin fazladan bedel ödemek zorunda kaldığını, yargılama giderlerinin dahi doğru hesaplanmadığını, kesin nitelikte verilen kabul kararının farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 181 ve zamanaşımı hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek bu sebeple müvekkilinin uğradığı zarar nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 110.000,00 TL tazminatın 6100 sayılı Kanun’un 46 ve devamı maddeleri gereğince faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili; kesin olarak verilen kararın tarihi itibarıyla davanın süresinde açılmadığını, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddede hâkimin sorumluluğu olarak gösterilen sebeplerin oluşmadığını, hâkimin özel bir kasta dayalı olarak karar verdiğinin ispat edilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı
6. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 11.10.2022 tarihli ve 2021/11 Esas, 2021/18 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca Hakimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15/07/2011 tarihli ve 2011/4 esas, 2011/4 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; Hakimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir. Açıklanan hükümler, hâkimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.
T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, Hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
........
Davacının karardan dolayı zarar görmesi ve Hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.
Davacı vekili farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar ve hüküm verilmiş olmasını iki hususa dayandırmıştır. Zamanaşımı itirazları nazara alınmadan ve geçersiz ıslaha değer verilerek karar verilmesini tazminat davasının sebebi yapmıştır.
İlk derece mahkemesi kararının istinafı üzerine hüküm kaldırılarak yeniden yargılama yapılması için dosya iade edilmiş, uyuşmazlığın eski ve yeni tüketici kanunlarından hangisine uyduğu ve genel hükümlerin değerlendirilmesi, dairelerin eksiklerinin, açık, gizli ayıp imalat eksikliklerinin ve ihbar sürelerinin değerlendirilerek rapor alınması gereğine işaret edilmiştir.
Zamanaşımı itirazında, uyuşmazlık eksik ifa hükümlerine dayalı ise genel hükümler nedeniyle zamanaşımının 10 yıl olduğu, ayıplı ifa hükümlerine dayalı ise taşınmaza ilişkin tüketici uyuşmazlıklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtildiğine göre uyuşmazlığın tesbitine göre zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğinden ve ıslah dilekçesi verme süresinin HMK 181 maddeye göre 1 hafta olduğu, bundan daha fazla bir süre hakim tarafından verilmiş ise geçersiz olacağı iddiasında ise Yargıtay'ın farklı hukuk dairelerinin çelişik kararlarının bulunduğu Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2013/16110 esas, 2014/94 karar sayılı ilamında; “... davacının kendisine verilen süre içinde ancak yasal 1 haftalık süre geçtikten sonra 07/12/2012 tarihinde davasını ıslah ettiği ve harcını da aynı gün yatırdığı, mahkemece ıslah edilen değerler üzerine hüküm kurulduğu, ne var ki süresinde yapılmayan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni sayıldığı, diğer yandan Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2018/5031 Esas 2020/5834 Karar sayılı ilamında; “...Davacı tarafından 2 haftalık süre içinde davanın ıslah edildiği, mahkemece verilen süre usule uygun olmadığı gibi mahkemece davacıya ıslah için 2 haftalık süre verilmiş olmasına ve verilen süre içerisinde dava ıslah edilmesine rağmen davacının hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkı ihlal edilerek ıslah için kanunda belirlenen kesin sürenin 1 hafta olması ve bu süre geçirildikten sonra davanın ıslah edilmiş olması nedeniyle ıslah dilekçesi gözönüne alınmayarak yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir denilmiştir. Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde ihbar olunan Hakimin iddiaya konu HMK 46/1-c maddesinde belirtilen "Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" hükmüne aykırı karar verdiğine, kabule yeterli soyut iddialar dışında somut bir hususu ve istinafın iade kararı sonrası yeniden yargılama yapılarak verilen kararın kanun yolları denetimine tabi olduğu anlaşılmakla yasal unsurları oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-) HMK 46. maddesine göre açılan davanın REDDİNE,
2-) HMK 49. maddesi uyarınca davanın esastan reddi nedeniyle para cezası tayininde yeniden değerleme oranında artışlar dikkate alınarak davacıdan takdiren 2.000 TL Disiplin Para Cezası ALINMASINA,
3-) Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.878,55 TL'den düşülmesi ile kalan 1.797,85 TL'nin istek halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine;
4-) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/3 ve İkinci Bölüm 19. maddesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 17.800 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
21.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : “Avukatlık Kanunu m. 164 farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmü değildir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Ocak 2020 tarihli kararı için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : Hâkim aleyhine açılan tazminat davasında, davacı HMK m. 181 hükmüne göre kısmen ıslah işlemine başvuran tarafa 1 haftalık süre verilmesi gerektiği ve bu hususun açık bir kanun hükmü olduğunu ileri sürmektedir.
Özel görevli hukuk dairesi olan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ise ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 11.10.2022 tarihli kararında aynen şu şekilde ifadeler kullanmıştır.
“Davacı vekili farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar ve hüküm verilmiş olmasını iki hususa dayandırmıştır. Zamanaşımı itirazları nazara alınmadan ve geçersiz ıslaha değer verilerek karar verilmesini tazminat davasının sebebi yapmıştır.
…
… ıslah dilekçesi verme süresinin HMK 181 maddeye göre 1 hafta olduğu, bundan daha fazla bir süre hakim tarafından verilmiş ise geçersiz olacağı iddiasında ise Yargıtay'ın farklı hukuk dairelerinin çelişik kararlarının bulunduğu Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2013/16110 esas, 2014/94 karar sayılı ilamında; “... davacının kendisine verilen süre içinde ancak yasal 1 haftalık süre geçtikten sonra 07/12/2012 tarihinde davasını ıslah ettiği ve harcını da aynı gün yatırdığı, mahkemece ıslah edilen değerler üzerine hüküm kurulduğu, ne var ki süresinde yapılmayan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni sayıldığı, diğer yandan Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2018/5031 Esas 2020/5834 Karar sayılı ilamında; “...Davacı tarafından 2 haftalık süre içinde davanın ıslah edildiği, mahkemece verilen süre usule uygun olmadığı gibi mahkemece davacıya ıslah için 2 haftalık süre verilmiş olmasına ve verilen süre içerisinde dava ıslah edilmesine rağmen davacının hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkı ihlal edilerek ıslah için kanunda belirlenen kesin sürenin 1 hafta olması ve bu süre geçirildikten sonra davanın ıslah edilmiş olması nedeniyle ıslah dilekçesi gözönüne alınmayarak yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir denilmiştir. Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde ihbar olunan Hakimin iddiaya konu HMK 46/1-c maddesinde belirtilen "Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" hükmüne aykırı karar verdiğine, kabule yeterli soyut iddialar dışında somut bir hususu ve istinafın iade kararı sonrası yeniden yargılama yapılarak verilen kararın kanun yolları denetimine tabi olduğu anlaşılmakla yasal unsurları oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 11.10.2022 tarihli kararında Yargıtay’ın farklı hukuk dairelerinin çelişik kararlarının bulunduğunu ileri sürülmüş ise de, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı, ıslah işleminin yasal 1 haftalık süre içerisinde yapılması gerektiği başka bir ifadeyle yasal 1 haftalık süre geçtikten sonra yapılan ıslaha hukukî değer verilemeyeceği ile ilgilidir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı ise mahkeme tarafından ıslah işlemi yapılması için tarafa verilen 2 haftalık sürenin hukukî sonuç doğurmayacağı bu nedenle 1 haftalık yasal süresinde ıslah işlemi yapılmadığından ıslah dilekçesine hukukî değer verilemeyeceği ile ilgidir. Görüldüğü üzere, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi ve Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin kararları arasında çelişki değil tam tersine ortak nokta bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararı temyiz incelemesi neticesinde onadığı için Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin bu konudaki çelişki bulunduğuna dair gerekçelerine katıldığı her türlü izahtan varestedir. Dolayısıyla, Yargıtay Birinci Başkanlığı’na 06.02.2020 tarihinde yapılan;
- Kısmen ıslaha başvurmak isteyen tarafa HMK m. 181/1 hükmü gereği verilmesi gereken 1 haftalık sürenin mutlak bir süre olduğu yönündeki kararlar (Y. 15. HD. 14.12.2017, 2016/1979 E. - 2017/4435 K., Y. 22. HD. 10.12.2019, 2017/25966 E. - 2019/22854 K., Y. 22. HD. 22.10.2019, 2016/20887 E. - 2019/19669 K. ve Y. 22. HD. 10.10.2019, 2016/20665 E. - 2019/18619 K.)
- Hâkim tarafından HMK m. 181/1 hükmünde belirlenen süreden daha uzun bir süre tayin edilmiş ve bu tayin edilen sürede kısmen ıslah işleminin gerçekleştirilmesi durumunda kısmen ıslah işleminin geçerli olduğu yönündeki kararlar (Y. HGK. 21.02.2018, 2015/(7)9-3666 E. - 2018/244 K. ve Y. 2. HD. 11.09.2018, 2016/22270 E. - 2018/8922 K.)
- Kısmen ıslah işleminin tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği yönündeki kararlar (Y. 9. HD. 04.07.2019, 2016/5736 E. - 2019/15063 K., Y. 9. HD. 25.09.2018, 7174 /16678 sayılı Kararı ve Y. 9. HD. 22.05.2018, 2017/11714 E. - 2018/11429 K.) arasındaki içtihatların birleştirilmesi talepli başvuru neticesinde 25.02.2021 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından “Aykırılık bulunduğu ileri sürülen kararlar arasında aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığı” yönünde karar verilmemeliydi.
Yargıtay Birinci Başkanlığı’na yapılan içtihatların birleştirilmesi talepli 06.02.2020 tarihli başvuru dilekçesi ve Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından verilen 25.02.2021 tarihli cevap için bkz.
http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kismen-islah-sure-basvuru-sonucu
“… istinafın iade kararı sonrası yeniden yargılama yapılarak verilen kararın kanun yolları denetimine tabi olduğu anlaşılmakla yasal unsurları oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki hem Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin gerekçesine hem de Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin gerekçesini benimseyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun onama kararına katılmak mümkün değildir. Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması” hükmünü karşılayan HMK m. 46/1-c) hükmünün koşul vakıası “açık kanun hükmüne aykırı davranmaktır.” Açık kanun hükmüne aykırı karar verilmesine rağmen üst dereceli kanun yolunda bu hukukî hatanın düzeltilmesi HMK m. 46/1-c) hükmüne göre açılan davanın reddedilmesine neden olamaz. Kaldı ki, somut olaydaki gibi üst dereceli kanun yolu olan istinaf aşamasında verilen kararın icra kabiliyeti kazanabilmesi yani o taraf lehine işlem görebilmesi için kesinleşmesi gerekir.
“İİK 40/2 maddesi gereğince paranın iadesi için bozma sonrası hükmün kesinleşmesi zorunludur” şeklindeki Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 19 Kasım 2020 tarihli kararı için bkz.
Kaldı ki, hâkim aleyhine açılan tazminat davasının davacı tarafı, kanun yolu sınırın altında kalan dosyalara ilişkin ödeme yapmıştır ve buna ilişkin zararı açıktır. Elbette ki, her açık kanun hükmüne uyulmadan karar verilmesi hâkimin her somut olayda tazminat sorumluluğuna yol açmayabilir. Hükmü somut olayın özelliğine göre esnetmek mümkündür şeklinde bir görüş de ileri sürülebilir. Ancak somut olay özelinde, davacının zararı açık ve net olup davanın reddedilmesi ve reddedilen bu kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından onanması kanımızca, hukukî anlamda hatalı olmuştur.
HMK 181 HÜKMÜ FARKLI BİR ANLAM YÜKLENEMEYECEK KADAR AÇIK VE KESİN BİR KANUN HÜKMÜ DEĞİLDİR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2023/3-474
Karar No : 2023/1389
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 11.10.2022
SAYISI : 2021/11 E., 2022/18 K.
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 3. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın reddine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket aleyhine Kırıkkale 4. Asliye Hukuk (Tüketici) Mahkemesinin 2018/47 Esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davasında, ihtiyari dava arkadaşı olan altmış iki davacı için kısmi dava ile 100’er TL istendiğini, Mahkemenin verdiği kesin süreye uyulmaksızın alacağın ıslah edildiğini, bu sebeple ıslahı kabul etmedikleri gibi ıslahla talep edilen alacağın zamanaşımına uğradığını belirtmelerine rağmen Mahkemenin bu itirazlar hakkında herhangi bir değerlendirme yapmadan 10.01.2019 tarihinde eksik imalatlar nedeniyle 2.902,39'ar TL tazminatı kesin olarak, diğer kapalı otopark ve eksik imalatlar dolayısıyla verilen 5.034,17'şer TL tazminatı ise istinaf yolu açık olmak üzere hükme bağladığını, ilâmın icra takibine konulduğunu, bir kısım davacılar yönünden karar kesin olduğundan 124.500,00 TL'yi icra dosyasına ödemek durumunda kaldıklarını, istinaf yolu açık olan kısım yönünden ise Bölge Adliye Mahkemesinin ayıp ihbar şartının yerine getirilip getirilmediğinin araştırılması ve ıslah edilen kısım açısından beş yıllık zamanaşımı süresinin dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararını kaldırdığını, istinaf kararı sonrasında Mahkemenin ıslahın süresinde olmadığını kabul ederek dava dilekçesinde gösterilen bedel üzerinden karar verdiğini, aynı durum kesin olarak tesis edilen karar yönünden de söz konusu olmasına rağmen bu hususta kararın kesinleşmiş olduğunun belirtilmesiyle yetinildiğini, söz konusu hukuka aykırılık olmasaydı ödenmesi gereken tutarın her bir davacı için 100,00 TL ve faiz olacak iken müvekkilinin fazladan bedel ödemek zorunda kaldığını, yargılama giderlerinin dahi doğru hesaplanmadığını, kesin nitelikte verilen kabul kararının farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 181 ve zamanaşımı hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek bu sebeple müvekkilinin uğradığı zarar nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 110.000,00 TL tazminatın 6100 sayılı Kanun’un 46 ve devamı maddeleri gereğince faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı
5. Davalı vekili; kesin olarak verilen kararın tarihi itibarıyla davanın süresinde açılmadığını, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddede hâkimin sorumluluğu olarak gösterilen sebeplerin oluşmadığını, hâkimin özel bir kasta dayalı olarak karar verdiğinin ispat edilemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Özel Daire Kararı
6. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 11.10.2022 tarihli ve 2021/11 Esas, 2021/18 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca Hakimin kararından dolayı Hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15/07/2011 tarihli ve 2011/4 esas, 2011/4 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; Hakimlerin görevlerini yaparken yargısal faaliyetleri sebebiyle, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olmaları durumunda, vermiş oldukları zararlar için HMK 46. maddesinde sayılan hallerde haklarında tazminat davası açılabilecektir. Açıklanan hükümler, hâkimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.
T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, Hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
........
Davacının karardan dolayı zarar görmesi ve Hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.
Davacı vekili farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar ve hüküm verilmiş olmasını iki hususa dayandırmıştır. Zamanaşımı itirazları nazara alınmadan ve geçersiz ıslaha değer verilerek karar verilmesini tazminat davasının sebebi yapmıştır.
İlk derece mahkemesi kararının istinafı üzerine hüküm kaldırılarak yeniden yargılama yapılması için dosya iade edilmiş, uyuşmazlığın eski ve yeni tüketici kanunlarından hangisine uyduğu ve genel hükümlerin değerlendirilmesi, dairelerin eksiklerinin, açık, gizli ayıp imalat eksikliklerinin ve ihbar sürelerinin değerlendirilerek rapor alınması gereğine işaret edilmiştir.
Zamanaşımı itirazında, uyuşmazlık eksik ifa hükümlerine dayalı ise genel hükümler nedeniyle zamanaşımının 10 yıl olduğu, ayıplı ifa hükümlerine dayalı ise taşınmaza ilişkin tüketici uyuşmazlıklarının 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğu belirtildiğine göre uyuşmazlığın tesbitine göre zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğinden ve ıslah dilekçesi verme süresinin HMK 181 maddeye göre 1 hafta olduğu, bundan daha fazla bir süre hakim tarafından verilmiş ise geçersiz olacağı iddiasında ise Yargıtay'ın farklı hukuk dairelerinin çelişik kararlarının bulunduğu Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2013/16110 esas, 2014/94 karar sayılı ilamında; “... davacının kendisine verilen süre içinde ancak yasal 1 haftalık süre geçtikten sonra 07/12/2012 tarihinde davasını ıslah ettiği ve harcını da aynı gün yatırdığı, mahkemece ıslah edilen değerler üzerine hüküm kurulduğu, ne var ki süresinde yapılmayan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni sayıldığı, diğer yandan Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2018/5031 Esas 2020/5834 Karar sayılı ilamında; “...Davacı tarafından 2 haftalık süre içinde davanın ıslah edildiği, mahkemece verilen süre usule uygun olmadığı gibi mahkemece davacıya ıslah için 2 haftalık süre verilmiş olmasına ve verilen süre içerisinde dava ıslah edilmesine rağmen davacının hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkı ihlal edilerek ıslah için kanunda belirlenen kesin sürenin 1 hafta olması ve bu süre geçirildikten sonra davanın ıslah edilmiş olması nedeniyle ıslah dilekçesi gözönüne alınmayarak yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir denilmiştir. Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde ihbar olunan Hakimin iddiaya konu HMK 46/1-c maddesinde belirtilen "Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" hükmüne aykırı karar verdiğine, kabule yeterli soyut iddialar dışında somut bir hususu ve istinafın iade kararı sonrası yeniden yargılama yapılarak verilen kararın kanun yolları denetimine tabi olduğu anlaşılmakla yasal unsurları oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-) HMK 46. maddesine göre açılan davanın REDDİNE,
2-) HMK 49. maddesi uyarınca davanın esastan reddi nedeniyle para cezası tayininde yeniden değerleme oranında artışlar dikkate alınarak davacıdan takdiren 2.000 TL Disiplin Para Cezası ALINMASINA,
3-) Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 1.878,55 TL'den düşülmesi ile kalan 1.797,85 TL'nin istek halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine;
4-) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 10/3 ve İkinci Bölüm 19. maddesi uyarınca davalı yararına takdir olunan 17.800 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması” düzenlemesi bulunmaktadır.
10. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.
11. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
21.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : “Avukatlık Kanunu m. 164 farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmü değildir” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21 Ocak 2020 tarihli kararı için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : Hâkim aleyhine açılan tazminat davasında, davacı HMK m. 181 hükmüne göre kısmen ıslah işlemine başvuran tarafa 1 haftalık süre verilmesi gerektiği ve bu hususun açık bir kanun hükmü olduğunu ileri sürmektedir.
Özel görevli hukuk dairesi olan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ise ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği 11.10.2022 tarihli kararında aynen şu şekilde ifadeler kullanmıştır.
“Davacı vekili farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar ve hüküm verilmiş olmasını iki hususa dayandırmıştır. Zamanaşımı itirazları nazara alınmadan ve geçersiz ıslaha değer verilerek karar verilmesini tazminat davasının sebebi yapmıştır.
…
… ıslah dilekçesi verme süresinin HMK 181 maddeye göre 1 hafta olduğu, bundan daha fazla bir süre hakim tarafından verilmiş ise geçersiz olacağı iddiasında ise Yargıtay'ın farklı hukuk dairelerinin çelişik kararlarının bulunduğu Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 2013/16110 esas, 2014/94 karar sayılı ilamında; “... davacının kendisine verilen süre içinde ancak yasal 1 haftalık süre geçtikten sonra 07/12/2012 tarihinde davasını ıslah ettiği ve harcını da aynı gün yatırdığı, mahkemece ıslah edilen değerler üzerine hüküm kurulduğu, ne var ki süresinde yapılmayan ıslaha değer verilerek hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni sayıldığı, diğer yandan Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 2018/5031 Esas 2020/5834 Karar sayılı ilamında; “...Davacı tarafından 2 haftalık süre içinde davanın ıslah edildiği, mahkemece verilen süre usule uygun olmadığı gibi mahkemece davacıya ıslah için 2 haftalık süre verilmiş olmasına ve verilen süre içerisinde dava ıslah edilmesine rağmen davacının hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkı ihlal edilerek ıslah için kanunda belirlenen kesin sürenin 1 hafta olması ve bu süre geçirildikten sonra davanın ıslah edilmiş olması nedeniyle ıslah dilekçesi gözönüne alınmayarak yazılı şekilde karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir denilmiştir. Yukarıda belirtilen hususlar çerçevesinde ihbar olunan Hakimin iddiaya konu HMK 46/1-c maddesinde belirtilen "Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması" hükmüne aykırı karar verdiğine, kabule yeterli soyut iddialar dışında somut bir hususu ve istinafın iade kararı sonrası yeniden yargılama yapılarak verilen kararın kanun yolları denetimine tabi olduğu anlaşılmakla yasal unsurları oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.”
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 11.10.2022 tarihli kararında Yargıtay’ın farklı hukuk dairelerinin çelişik kararlarının bulunduğunu ileri sürülmüş ise de, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı, ıslah işleminin yasal 1 haftalık süre içerisinde yapılması gerektiği başka bir ifadeyle yasal 1 haftalık süre geçtikten sonra yapılan ıslaha hukukî değer verilemeyeceği ile ilgilidir. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin emsal kararı ise mahkeme tarafından ıslah işlemi yapılması için tarafa verilen 2 haftalık sürenin hukukî sonuç doğurmayacağı bu nedenle 1 haftalık yasal süresinde ıslah işlemi yapılmadığından ıslah dilekçesine hukukî değer verilemeyeceği ile ilgidir. Görüldüğü üzere, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi ve Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin kararları arasında çelişki değil tam tersine ortak nokta bulunmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararı temyiz incelemesi neticesinde onadığı için Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin bu konudaki çelişki bulunduğuna dair gerekçelerine katıldığı her türlü izahtan varestedir. Dolayısıyla, Yargıtay Birinci Başkanlığı’na 06.02.2020 tarihinde yapılan;
- Kısmen ıslaha başvurmak isteyen tarafa HMK m. 181/1 hükmü gereği verilmesi gereken 1 haftalık sürenin mutlak bir süre olduğu yönündeki kararlar (Y. 15. HD. 14.12.2017, 2016/1979 E. - 2017/4435 K., Y. 22. HD. 10.12.2019, 2017/25966 E. - 2019/22854 K., Y. 22. HD. 22.10.2019, 2016/20887 E. - 2019/19669 K. ve Y. 22. HD. 10.10.2019, 2016/20665 E. - 2019/18619 K.)
- Hâkim tarafından HMK m. 181/1 hükmünde belirlenen süreden daha uzun bir süre tayin edilmiş ve bu tayin edilen sürede kısmen ıslah işleminin gerçekleştirilmesi durumunda kısmen ıslah işleminin geçerli olduğu yönündeki kararlar (Y. HGK. 21.02.2018, 2015/(7)9-3666 E. - 2018/244 K. ve Y. 2. HD. 11.09.2018, 2016/22270 E. - 2018/8922 K.)
- Kısmen ıslah işleminin tahkikatın bitimine kadar yapılabileceği yönündeki kararlar (Y. 9. HD. 04.07.2019, 2016/5736 E. - 2019/15063 K., Y. 9. HD. 25.09.2018, 7174 /16678 sayılı Kararı ve Y. 9. HD. 22.05.2018, 2017/11714 E. - 2018/11429 K.) arasındaki içtihatların birleştirilmesi talepli başvuru neticesinde 25.02.2021 tarihinde Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından “Aykırılık bulunduğu ileri sürülen kararlar arasında aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından içtihatları birleştirme yoluna gidilmesine gerek olmadığı” yönünde karar verilmemeliydi.
Yargıtay Birinci Başkanlığı’na yapılan içtihatların birleştirilmesi talepli 06.02.2020 tarihli başvuru dilekçesi ve Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından verilen 25.02.2021 tarihli cevap için bkz.
http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/kismen-islah-sure-basvuru-sonucu
“… istinafın iade kararı sonrası yeniden yargılama yapılarak verilen kararın kanun yolları denetimine tabi olduğu anlaşılmakla yasal unsurları oluşmayan davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki hem Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin gerekçesine hem de Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin gerekçesini benimseyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun onama kararına katılmak mümkün değildir. Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması” hükmünü karşılayan HMK m. 46/1-c) hükmünün koşul vakıası “açık kanun hükmüne aykırı davranmaktır.” Açık kanun hükmüne aykırı karar verilmesine rağmen üst dereceli kanun yolunda bu hukukî hatanın düzeltilmesi HMK m. 46/1-c) hükmüne göre açılan davanın reddedilmesine neden olamaz. Kaldı ki, somut olaydaki gibi üst dereceli kanun yolu olan istinaf aşamasında verilen kararın icra kabiliyeti kazanabilmesi yani o taraf lehine işlem görebilmesi için kesinleşmesi gerekir.
“İİK 40/2 maddesi gereğince paranın iadesi için bozma sonrası hükmün kesinleşmesi zorunludur” şeklindeki Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 19 Kasım 2020 tarihli kararı için bkz.
Kaldı ki, hâkim aleyhine açılan tazminat davasının davacı tarafı, kanun yolu sınırın altında kalan dosyalara ilişkin ödeme yapmıştır ve buna ilişkin zararı açıktır. Elbette ki, her açık kanun hükmüne uyulmadan karar verilmesi hâkimin her somut olayda tazminat sorumluluğuna yol açmayabilir. Hükmü somut olayın özelliğine göre esnetmek mümkündür şeklinde bir görüş de ileri sürülebilir. Ancak somut olay özelinde, davacının zararı açık ve net olup davanın reddedilmesi ve reddedilen bu kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından onanması kanımızca, hukukî anlamda hatalı olmuştur.