HUKUKA AYKIRI OLARAK MAHKUMİYET HÜKMÜNÜN ONANMASI NEDENİNE DAYALI TAZMİNAT İSTEMİNDE AĞIR CEZA MAHKEMESİ GÖREVLİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/4-350
KARAR NO : 2021/624
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 21/09/2017
NUMARASI : 2017/29 - 2017/37
DAVACI : C.Ç. vekilleri Av. R.E. - Av. B.H.M.
DAVALI : Maliye Hazinesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili aleyhine Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 02.03.2011 tarih ve 2009/599 E., 2011/154 K. sayılı kararı ile 2 yıl 6 ay hapis ve 1000 gün adli para cezasına hükmedildiğini, adli para cezasının beher günü 30TL olmak üzere adli para cezasının 30.000TL’ye çevrildiğini, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 13.11.2013 tarih ve 2012/2715 E., 2013/17491 K. sayılı kararı ile onandığını, kesinleşmiş karar nedeni ile 30.000TL ödendiğini ancak mahkemece verilen ve Yargıtay Dairesince onanan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, isnat edilen suçla ilgili dava zamanaşımı süresinin Yargıtay’ın onama karar tarihi itibariyle dolduğunu, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 13.11.2013 tarihinde aslında düşme kararı vermesi gerekirken onama kararı verdiğini, adli para cezasının infazından sonra bu hukuka aykırılığın giderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat edildiğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca olağanüstü kanun yollarından olan itiraz kanun yoluna başvurularak dosyanın yeniden Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderildiğini, ilgili Dairenin 20.02.2017 tarih ve 2016/5072 E., 2017/6266 K. sayılı kararı ile açılan kamu davasının zamanaşımı nedeni ile düşmesine karar verdiğini, böylece bahsi geçen son karar ile mahkumiyet hükmünün kalkması sonucu işbu karara dayanak olarak tahsil edilen adli para cezasının sebepsiz ödeme hâline geldiğini, müvekkili adına Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesinden 28.04.2017 tarihinde sebepsiz ödenen adli para cezasının ödeme tarihinden itibaren faizi ile iadesi yönünde karar verilmesi istenilmişse de, bu talebin reddedildiğini, 02.06.2017 tarihinde Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinden yine haksız tahsil edilen 30.000 TL adli para cezasının ödeme gününden itibaren faizi ile birlikte iadesinin talep edildiğini ancak yargı yolu kapalı olmak üzere talebin reddine karar verildiğini, izah edilen sebeplerle müvekkil aleyhine haksız olarak verilen mahkumiyet kararı nedeni ile taksitler hâlinde haksız yere ödenen 30.000TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Maliye Hazinesine dava dilekçesi tebliğ edilmediğinden cevap vermemiştir.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.09.2017 tarihli ve 2017/29 E., 2017/37 K. sayılı kararı ile; “… Dava, ceza mahkemesi hâkiminin yargısal faaliyeti nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dava şartı niteliğindeki görev sorunu, kendiliğinden ve öncelikle irdelenmeli ve ön inceleme aşamasında bu konuda bir karar verilmelidir. (HMK m.114, m.115 ve m.138)
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. maddesinin, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile eklenen ek 3. fıkrasında ".... Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dahil olmak üzere hakimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir." hükmü yer almakta olup, 142. maddesi ile de bu davalarda zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında mahkememiz görevsiz olduğundan aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;
1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 6545 sayılı Yasa'nın 70. maddesi ile değişik 141/3. maddesi ile 142. maddesi uyarınca mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2- Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli Nöbetçi Mersin Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine,
3- Takdiren para cezası tayinine yer olmadığına,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) Birinci Kitap, Dördüncü Kısım, Yedinci Bölümünde, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlığı altında 141 ilâ 144 maddelerinde bir kısım koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteme usulü ve koşullarına yer verilmiş, maddelerde zaman içinde yapılan değişikliklerle kapsam genişletilmiştir.
9. CMK’nın 142/2. maddesi uyarınca, istem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacaktır. Birden fazla ağır ceza dairesinin bulunması hâlinde ise, numara olarak takip eden, işlemi yapan son numaralı ağır ceza ise bir numaralı ağır ceza mahkemesi yetkili olacaktır.
10. Dava işlemi yapana karşı değil, devlete karşı açılacaktır.
11. 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (6545 sayılı Kanun) 70. maddesi ile CMK’nın 141. maddesine “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” şeklinde üçüncü fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiş, bu şekilde tazminat nedenleri dolaylı olarak genişletilmiştir.
12. Bu şekilde CMK’nın 141. maddesine eklenen 3. fıkra ile, 141. maddenin 1. fıkrasında yer almayan soruşturma ve kovuşturma işlemleri nedeniyle de Ağır Ceza Mahkemelerine dava açmak mümkün hâle gelmiştir. Bunun için ön koşul, sorumluluk nedenine bakılmaksızın yapılan işlemin soruşturma veya kovuşturma sırasında yapılması ve işlem veya kararın hâkim veya Cumhuriyet savcısına ait olmasıdır.
13. 6545 sayılı Kanun’un 86. maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 8. madde ile de, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilir. Bu davalar ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bu sebebe dayalı olarak açılmış bulunan tazminat davalarında uygulanacak yöntem belirlenmiştir.
14. Kural olarak, 6545 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28.06.2014 tarihinden itibaren gerçekleşmiş işlemler ile verilen kararlara dayalı olarak CMK'nın 141. vd. maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemelerinde tazminat isteminde bulunulması mümkün ise de, daha önce verilen karar veya işlemlerden dolayı da CMK’nın 142/1. maddesinde belirtilen dava süreleri henüz dolmamış olan taleplerin de bu kapsamda ileri sürülmesi mümkün hâle gelmiştir. Ancak bu hükümle, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının işlem ve kararlarındaki her türlü hata, özensizlik veya yanlışın, ilgililer açısından tazminat hakkını doğurduğu kabul edilemeyeceğinden, ilgilinin öncelikle bu işlem veya karar nedeniyle zarara uğradığını hukukun genel ilkeleri kapsamında ispatlaması gerekmektedir.
15. Bu yasal düzenlemeler ışığında somut uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; davacı, hakkında verilen mahkumiyet kararının Yargıtay Özel Dairesince hukuka aykırı olarak onandığını, mahkumiyet kararının onanmak suretiyle kesinleşmesi nedeniyle kararda yer alan adli para cezasını ödemek zorunda kaldığını, onama kararının bilahare Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 308. maddesi uyarınca itiraza konu edilmesi nedeniyle dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince itirazın kabulü ile mahkumiyet hükmünün kaldırılarak kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği, zamanaşımına uğramış olaya istinaden yaptığı ödemelerin hukuka aykırı olduğunu ve tazmin edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
16. Bu aşamada hâkimin hukuki sorumluluğu kapsamında değerlendirilemeyecek olan talebin, yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından CMK’nın 141/3. ve CMK’nın 142. maddeleri kapsamında ele alınıp sonuçlandırılması gerekmekte olup, görev kuralları taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi kamu düzenine ilişkin bulunduğundan re’sen dikkate alınması gerektiğinden, Özel Dairece CMK’nın 141 vd. maddeleri uyarınca verilen görevsizlik kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Yargıtay 15. Ceza Dairesince yapılan inceleme esnasında dava zamanaşımı gerçekleştiğinden düşme kararı verilmesi gerekirken, mahkumiyet hükmünün onanması nedeni ile davacının adli para cezası ödeyerek zarara uğradığı, burada hâkimin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat davası açıldığı, sorumluluğun yanlış onama kararı vererek zarara sebep olan Yargıtay 15. Ceza Dairesi Başkan ve üyelerine ait olduğu, bahsedilen durum karşısında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesi gereğince yargılamanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılması gerektiği, bu nedenle Özel Dairenin görevsizlik kararının isabetli olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
18. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 27.05.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Hâkimin hukuki sorumluluğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 46 vd. maddelerde düzenlenmiştir.
Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı;
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması. ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması. d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması. e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. sebeplerine dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir (HMK 46/1).
Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz (HMK 46/2).
Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu dairenin başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine, kararı veren başkan ile üyeler katılamaz (HMK 47/1).
Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir (HMK 48/1).
Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder (HMK 48/2). Bu hüküm gereğince dava dilekçesinde ilgili hâkim veya üye ismi belirtilmemiş olsa bile dilekçe içeriğinden belirlenmek suretiyle belirlenip mahkemece kendiliğinden bu ihbarın yapılması gerekir.
5271 sayılı ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 141/1. yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir (CMK 141/3).
Tazminat istemi, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır (CMK 141/2).
Öncelikle görevli mahkemenin belirlenmesi için hangi hâkimin hangi karar ve işlemine dayanıldığının belirlenmesi gerekmektedir. Ceza mahkemesi hâkimi veya Cumhuriyet savcısının işlem ve kararları nedeniyle dava açılmış ise ağır ceza mahkemesi görevli olacaktır. Talep Yargıtay üyeleri hakkında ise HMK 46. maddeye dayalı bir dava olacağından ilgili Yargıtay Dairesinde görülecektir.
Davacı dava dilekçesinde iddiasının dayanağı olan vakıaları (HMK 119/1-e), davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağı olan vakıaları (HMK129/1-e) gösterir.
Uyuşmazlığın vakıalara göre belirlenip çözümlenmesi usulün temel ilkesidir. HMK’nın bu ilkeye verdiği önem, vakıalarla ilgili olarak pek çok hükme Kanunda yer verilmiş olmasından da anlaşılmaktadır.
Bu hükümlerden özellikle; tarafların davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlü olduğu (HMK 29/1), tahkikat aşamasında mahkemenin, her iki tarafı usulüne uygun olarak davet edip, davada ileri sürülen vakıalar hakkında dinleyebileceği (HMK 144/1), isticvabın, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olacağı (HMK 169/2), ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıaların oluşturması ve bu vakıaların ispatı için delil gösterileceği (HMK 187/1), taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları gerektiği (HMK 194/1), hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsaması gerektiği (HMK 297/1-c) düzenlemeleri, vakıa temelli çözümün esas alındığını açıkça göstermektedir.
Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere hukuk davası vakıalar üzerinden yürür. Vakıaları bildirmek taraflara aittir. Getirilen vakıalara göre uyuşmazlığı belirlemek ve bu uyuşmazlığa uyan hukuki sebebi belirleyip uygulamak ise hâkimin görevidir. Hâkim uyuşmazlığı ve hukuki sebebi belirlerken sadece davacı tarafın getirdiği vakıaları değil, davalı tarafın getirdiği vakıaları da esas alır ve buna göre doğru hukuki ilişkiyi belirleyerek uyuşmazlığı çözer. Bunun diğer anlamı hâkimin tarafların iddia ettikleri hukuki ilişkiye göre değil doğruluğu açık olan veya ispatlanmış olan vakıalar esas alındığında varlığı kabul edilecek olan hukuki ilişkinin esas alınacak olmasıdır.
HMK taraflara bildirme yükümlülüğü getirdiği vakıalar hukuki sebep olmayıp maddi olaylardır. Tarafların bu maddi vakıaya uyan hukuk kuralını bildirme zorunluluğu olmadığı gibi bildirseler bile hukuku kendiliğinden uygulamakla görevli olan hâkim tarafların bildirdiği bu hukuki sebeplerle de bağlı değildir. Özetlemek gerekirse, HMK 33. madde gereğince hukuku kendiliğinden uygulamakla görevli olan hâkim hukuki sebebi dilekçede dayanılan vakıalara göre kendiliğinden tespit etmelidir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı dava dilekçesinde ceza dosyasında yerel mahkemece verilen ve Yargıtay'ca onanan kararın müvekkili yönünden usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili yönünden isnat edilen suçla ilgili zamanaşımı süresinin Yargıtay karar tarihi itibarıyla dolmuş olduğunu belirtmiştir.
Görüldüğü gibi burada ceza mahkemesi hâkimine isnad olunan bir sorumluluk sebebi bulunmamakta olup gerek yapılan yargılama, gerekse ceza mahkemesi kararı yönünden bir sorumluluk sebebine dayanılmamıştır. Dayanılan sorumluluk nedeni ise Yargıtay 15. Ceza Dairesinin temyiz incelemesi yaptığı sırada zamanaşımı dolduğu hâlde buna dikkat edilmeyerek düşme kararı verilmesi yerine mahkûmiyet kararının onanmış olmasıdır. Nitekim devamında Yargıtay 15. Ceza Dairesince farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar verildiği belirtilmiştir.
Onama kararı üzerine adli para cezasının ödendiği, sonrasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan itiraz yapılan başvuru sonucu gerçekleşen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ile dosyayı yeniden inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesinin itiraz ile bu kez zamanaşımı nedeniyle kararın bozulmasına ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
Davacı bu aşamadan sonra, onama sonrası ödediği 30.000TL adli para cezasının iadesi için talepte bulunmuş ise de bu talebi ceza mahkemesince kabul edilmemiş ve bu karara karşı yaptığı itiraz da reddedilmiştir. Davacı dilekçesinde bu aşamalardan da bahsetmekte ise de bu açıklamalar hatalı olduğunu belirttiği karar nedeniyle uğradığı zararı açıklayan ifadeler niteliğindedir.
Açıklamalar kısmının son maddesi olan 13. maddesinde haksız olarak verilen mahkumiyet kararı nedeniyle ödemek zorunda kaldığı adli para cezasından kaynaklanan zararın tazmini talebiyle bu davanın açıldığı belirtilmektedir. Bu talep öncesindeki açıklamalarla değerlendirildiğinde sözü edilen haksız mahkûmiyet kararı ile kastedilen verilen ilk ceza mahkemesi kararı olmayıp para cezasının ödenmesi sonucunu doğuran ceza mahkemesi kararının onanmasına dair Yargıtay 15. Ceza Dairesi kararıdır.
Davacı bu para cezasının iadesi için gerekli yasal yolları da kullanmış ve bir sonuç alamayınca bu karar nedeniyle ödenen para cezası miktarınca zarara uğradığı iddiasıyla dava açmıştır. Dilekçede açıkça, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar verildiğinin belirtilmesi HMK 46/1-c maddedeki hâkimin hukuki sorumluluğu sebebine dayanıldığını da açıkça göstermektedir.
Dava dilekçesinde dayanılan vakıalar ile ceza mahkemesi hâkimi tarafından yapılan yargılama işlemleri veya verilen kararlar nedeniyle bu dava açılmış olmayıp, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin mahkûmiyet hükmünü onayan Yargıtay kararı nedeniyle açılmıştır. Bu kararın hatalı olduğuna dair temel sebep olarak da temyiz incelemesi yapılarak karar verildiği tarih itibarıyla zamanaşımı süresi dolduğu ve düşme kararı verilmesi gerektiği hâlde kararın onandığı belirtilmiştir. Bu durumda davaya bakmaya ağır ceza mahkemesi görevli olmayıp Yargıtay 4. Hukuk Dairesi görevlidir.
Nitekim vardığımız bu sonuca uygun bir şekilde davacı taraf temyiz dilekçesinde, davanın Yargıtay 15. Ceza Dairesi başkan ve üyelerince verilen ve zarara sebep olan onama kararı nedeniyle açıldığını ve doğrudan Yargıtay daire başkanı ve üyelerinin sorumlulukları hukuki sebebine dayalı olduğunu da açıklayarak ağır ceza mahkemesinin görevli olduğuna dair verilen kararın bozulmasını talep etmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle görevsizlik kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan görevsizlik kararının onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Fadime AKBABA Belkıs KARAKAŞ
Üye Üye Üye
Ahmet Hamdi GÜLER Sevinç TÜRKÖZMEN Battal YILMAZ
Üye Üye Üye
Zeki GÖZÜTOK Ali Kemal ÜNSOY Şahin ÇİL
Üye Üye Üye
HUKUKA AYKIRI OLARAK MAHKUMİYET HÜKMÜNÜN ONANMASI NEDENİNE DAYALI TAZMİNAT İSTEMİNDE AĞIR CEZA MAHKEMESİ GÖREVLİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2018/4-350
KARAR NO : 2021/624
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ : 21/09/2017
NUMARASI : 2017/29 - 2017/37
DAVACI : C.Ç. vekilleri Av. R.E. - Av. B.H.M.
DAVALI : Maliye Hazinesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili aleyhine Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 02.03.2011 tarih ve 2009/599 E., 2011/154 K. sayılı kararı ile 2 yıl 6 ay hapis ve 1000 gün adli para cezasına hükmedildiğini, adli para cezasının beher günü 30TL olmak üzere adli para cezasının 30.000TL’ye çevrildiğini, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 13.11.2013 tarih ve 2012/2715 E., 2013/17491 K. sayılı kararı ile onandığını, kesinleşmiş karar nedeni ile 30.000TL ödendiğini ancak mahkemece verilen ve Yargıtay Dairesince onanan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, isnat edilen suçla ilgili dava zamanaşımı süresinin Yargıtay’ın onama karar tarihi itibariyle dolduğunu, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 13.11.2013 tarihinde aslında düşme kararı vermesi gerekirken onama kararı verdiğini, adli para cezasının infazından sonra bu hukuka aykırılığın giderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat edildiğini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca olağanüstü kanun yollarından olan itiraz kanun yoluna başvurularak dosyanın yeniden Yargıtay 15. Ceza Dairesine gönderildiğini, ilgili Dairenin 20.02.2017 tarih ve 2016/5072 E., 2017/6266 K. sayılı kararı ile açılan kamu davasının zamanaşımı nedeni ile düşmesine karar verdiğini, böylece bahsi geçen son karar ile mahkumiyet hükmünün kalkması sonucu işbu karara dayanak olarak tahsil edilen adli para cezasının sebepsiz ödeme hâline geldiğini, müvekkili adına Tarsus 2. Asliye Ceza Mahkemesinden 28.04.2017 tarihinde sebepsiz ödenen adli para cezasının ödeme tarihinden itibaren faizi ile iadesi yönünde karar verilmesi istenilmişse de, bu talebin reddedildiğini, 02.06.2017 tarihinde Tarsus Ağır Ceza Mahkemesinden yine haksız tahsil edilen 30.000 TL adli para cezasının ödeme gününden itibaren faizi ile birlikte iadesinin talep edildiğini ancak yargı yolu kapalı olmak üzere talebin reddine karar verildiğini, izah edilen sebeplerle müvekkil aleyhine haksız olarak verilen mahkumiyet kararı nedeni ile taksitler hâlinde haksız yere ödenen 30.000TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Maliye Hazinesine dava dilekçesi tebliğ edilmediğinden cevap vermemiştir.
Özel Daire Kararı:
6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.09.2017 tarihli ve 2017/29 E., 2017/37 K. sayılı kararı ile; “… Dava, ceza mahkemesi hâkiminin yargısal faaliyeti nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dava şartı niteliğindeki görev sorunu, kendiliğinden ve öncelikle irdelenmeli ve ön inceleme aşamasında bu konuda bir karar verilmelidir. (HMK m.114, m.115 ve m.138)
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 141. maddesinin, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun ile eklenen ek 3. fıkrasında ".... Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dahil olmak üzere hakimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir." hükmü yer almakta olup, 142. maddesi ile de bu davalarda zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinin yetkili olduğu düzenlenmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında mahkememiz görevsiz olduğundan aşağıdaki şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçe uyarınca;
1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 6545 sayılı Yasa'nın 70. maddesi ile değişik 141/3. maddesi ile 142. maddesi uyarınca mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2- Karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli Nöbetçi Mersin Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesine,
3- Takdiren para cezası tayinine yer olmadığına,…” karar verilmiştir.
Kararın Temyizi:
7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. GEREKÇE
8. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) Birinci Kitap, Dördüncü Kısım, Yedinci Bölümünde, “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” başlığı altında 141 ilâ 144 maddelerinde bir kısım koruma tedbirleri nedeniyle tazminat isteme usulü ve koşullarına yer verilmiş, maddelerde zaman içinde yapılan değişikliklerle kapsam genişletilmiştir.
9. CMK’nın 142/2. maddesi uyarınca, istem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanacaktır. Birden fazla ağır ceza dairesinin bulunması hâlinde ise, numara olarak takip eden, işlemi yapan son numaralı ağır ceza ise bir numaralı ağır ceza mahkemesi yetkili olacaktır.
10. Dava işlemi yapana karşı değil, devlete karşı açılacaktır.
11. 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 18.06.2014 tarihli ve 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (6545 sayılı Kanun) 70. maddesi ile CMK’nın 141. maddesine “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” şeklinde üçüncü fıkra olarak yeni bir fıkra eklenmiş, bu şekilde tazminat nedenleri dolaylı olarak genişletilmiştir.
12. Bu şekilde CMK’nın 141. maddesine eklenen 3. fıkra ile, 141. maddenin 1. fıkrasında yer almayan soruşturma ve kovuşturma işlemleri nedeniyle de Ağır Ceza Mahkemelerine dava açmak mümkün hâle gelmiştir. Bunun için ön koşul, sorumluluk nedenine bakılmaksızın yapılan işlemin soruşturma veya kovuşturma sırasında yapılması ve işlem veya kararın hâkim veya Cumhuriyet savcısına ait olmasıdır.
13. 6545 sayılı Kanun’un 86. maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 8. madde ile de, “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan her türlü işlem veya alınan karar nedeniyle hâkimler ve Cumhuriyet savcıları hakkında hukuk mahkemelerinde açılan ve hâlen derdest olan tazminat davasına ilişkin dosyalar mahkemesince, Yargıtay incelemesinde bulunan dosyalar ise esası incelenmeksizin ilgili dairece yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilir. Bu davalar ağır ceza mahkemelerince, Ceza Muhakemesi Kanununun 141 inci ve devamı maddeleri uyarınca Devlet aleyhine yürütülmek suretiyle karara bağlanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bu sebebe dayalı olarak açılmış bulunan tazminat davalarında uygulanacak yöntem belirlenmiştir.
14. Kural olarak, 6545 sayılı Kanun’un yürürlük tarihi olan 28.06.2014 tarihinden itibaren gerçekleşmiş işlemler ile verilen kararlara dayalı olarak CMK'nın 141. vd. maddeleri uyarınca Ağır Ceza Mahkemelerinde tazminat isteminde bulunulması mümkün ise de, daha önce verilen karar veya işlemlerden dolayı da CMK’nın 142/1. maddesinde belirtilen dava süreleri henüz dolmamış olan taleplerin de bu kapsamda ileri sürülmesi mümkün hâle gelmiştir. Ancak bu hükümle, hâkim ve Cumhuriyet savcılarının işlem ve kararlarındaki her türlü hata, özensizlik veya yanlışın, ilgililer açısından tazminat hakkını doğurduğu kabul edilemeyeceğinden, ilgilinin öncelikle bu işlem veya karar nedeniyle zarara uğradığını hukukun genel ilkeleri kapsamında ispatlaması gerekmektedir.
15. Bu yasal düzenlemeler ışığında somut uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; davacı, hakkında verilen mahkumiyet kararının Yargıtay Özel Dairesince hukuka aykırı olarak onandığını, mahkumiyet kararının onanmak suretiyle kesinleşmesi nedeniyle kararda yer alan adli para cezasını ödemek zorunda kaldığını, onama kararının bilahare Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca CMK’nın 308. maddesi uyarınca itiraza konu edilmesi nedeniyle dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince itirazın kabulü ile mahkumiyet hükmünün kaldırılarak kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verildiği, zamanaşımına uğramış olaya istinaden yaptığı ödemelerin hukuka aykırı olduğunu ve tazmin edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.
16. Bu aşamada hâkimin hukuki sorumluluğu kapsamında değerlendirilemeyecek olan talebin, yetkili ve görevli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından CMK’nın 141/3. ve CMK’nın 142. maddeleri kapsamında ele alınıp sonuçlandırılması gerekmekte olup, görev kuralları taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi kamu düzenine ilişkin bulunduğundan re’sen dikkate alınması gerektiğinden, Özel Dairece CMK’nın 141 vd. maddeleri uyarınca verilen görevsizlik kararı usul ve yasaya uygun olup, onanmalıdır.
17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Yargıtay 15. Ceza Dairesince yapılan inceleme esnasında dava zamanaşımı gerçekleştiğinden düşme kararı verilmesi gerekirken, mahkumiyet hükmünün onanması nedeni ile davacının adli para cezası ödeyerek zarara uğradığı, burada hâkimin hukuki sorumluluğuna dayalı tazminat davası açıldığı, sorumluluğun yanlış onama kararı vererek zarara sebep olan Yargıtay 15. Ceza Dairesi Başkan ve üyelerine ait olduğu, bahsedilen durum karşısında 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesi gereğince yargılamanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılması gerektiği, bu nedenle Özel Dairenin görevsizlik kararının isabetli olmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
18. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
III. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 27.05.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Hâkimin hukuki sorumluluğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 46 vd. maddelerde düzenlenmiştir.
Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı;
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması. c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması. ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması. d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması. e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması. sebeplerine dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir (HMK 46/1).
Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz (HMK 46/2).
Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu dairenin başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine, kararı veren başkan ile üyeler katılamaz (HMK 47/1).
Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir (HMK 48/1).
Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder (HMK 48/2). Bu hüküm gereğince dava dilekçesinde ilgili hâkim veya üye ismi belirtilmemiş olsa bile dilekçe içeriğinden belirlenmek suretiyle belirlenip mahkemece kendiliğinden bu ihbarın yapılması gerekir.
5271 sayılı ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 141/1. yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir (CMK 141/3).
Tazminat istemi, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır (CMK 141/2).
Öncelikle görevli mahkemenin belirlenmesi için hangi hâkimin hangi karar ve işlemine dayanıldığının belirlenmesi gerekmektedir. Ceza mahkemesi hâkimi veya Cumhuriyet savcısının işlem ve kararları nedeniyle dava açılmış ise ağır ceza mahkemesi görevli olacaktır. Talep Yargıtay üyeleri hakkında ise HMK 46. maddeye dayalı bir dava olacağından ilgili Yargıtay Dairesinde görülecektir.
Davacı dava dilekçesinde iddiasının dayanağı olan vakıaları (HMK 119/1-e), davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağı olan vakıaları (HMK129/1-e) gösterir.
Uyuşmazlığın vakıalara göre belirlenip çözümlenmesi usulün temel ilkesidir. HMK’nın bu ilkeye verdiği önem, vakıalarla ilgili olarak pek çok hükme Kanunda yer verilmiş olmasından da anlaşılmaktadır.
Bu hükümlerden özellikle; tarafların davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlü olduğu (HMK 29/1), tahkikat aşamasında mahkemenin, her iki tarafı usulüne uygun olarak davet edip, davada ileri sürülen vakıalar hakkında dinleyebileceği (HMK 144/1), isticvabın, davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında olacağı (HMK 169/2), ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıaların oluşturması ve bu vakıaların ispatı için delil gösterileceği (HMK 187/1), taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmaları gerektiği (HMK 194/1), hükmün, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsaması gerektiği (HMK 297/1-c) düzenlemeleri, vakıa temelli çözümün esas alındığını açıkça göstermektedir.
Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere hukuk davası vakıalar üzerinden yürür. Vakıaları bildirmek taraflara aittir. Getirilen vakıalara göre uyuşmazlığı belirlemek ve bu uyuşmazlığa uyan hukuki sebebi belirleyip uygulamak ise hâkimin görevidir. Hâkim uyuşmazlığı ve hukuki sebebi belirlerken sadece davacı tarafın getirdiği vakıaları değil, davalı tarafın getirdiği vakıaları da esas alır ve buna göre doğru hukuki ilişkiyi belirleyerek uyuşmazlığı çözer. Bunun diğer anlamı hâkimin tarafların iddia ettikleri hukuki ilişkiye göre değil doğruluğu açık olan veya ispatlanmış olan vakıalar esas alındığında varlığı kabul edilecek olan hukuki ilişkinin esas alınacak olmasıdır.
HMK taraflara bildirme yükümlülüğü getirdiği vakıalar hukuki sebep olmayıp maddi olaylardır. Tarafların bu maddi vakıaya uyan hukuk kuralını bildirme zorunluluğu olmadığı gibi bildirseler bile hukuku kendiliğinden uygulamakla görevli olan hâkim tarafların bildirdiği bu hukuki sebeplerle de bağlı değildir. Özetlemek gerekirse, HMK 33. madde gereğince hukuku kendiliğinden uygulamakla görevli olan hâkim hukuki sebebi dilekçede dayanılan vakıalara göre kendiliğinden tespit etmelidir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı dava dilekçesinde ceza dosyasında yerel mahkemece verilen ve Yargıtay'ca onanan kararın müvekkili yönünden usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili yönünden isnat edilen suçla ilgili zamanaşımı süresinin Yargıtay karar tarihi itibarıyla dolmuş olduğunu belirtmiştir.
Görüldüğü gibi burada ceza mahkemesi hâkimine isnad olunan bir sorumluluk sebebi bulunmamakta olup gerek yapılan yargılama, gerekse ceza mahkemesi kararı yönünden bir sorumluluk sebebine dayanılmamıştır. Dayanılan sorumluluk nedeni ise Yargıtay 15. Ceza Dairesinin temyiz incelemesi yaptığı sırada zamanaşımı dolduğu hâlde buna dikkat edilmeyerek düşme kararı verilmesi yerine mahkûmiyet kararının onanmış olmasıdır. Nitekim devamında Yargıtay 15. Ceza Dairesince farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar verildiği belirtilmiştir.
Onama kararı üzerine adli para cezasının ödendiği, sonrasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan itiraz yapılan başvuru sonucu gerçekleşen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı ile dosyayı yeniden inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesinin itiraz ile bu kez zamanaşımı nedeniyle kararın bozulmasına ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmiştir.
Davacı bu aşamadan sonra, onama sonrası ödediği 30.000TL adli para cezasının iadesi için talepte bulunmuş ise de bu talebi ceza mahkemesince kabul edilmemiş ve bu karara karşı yaptığı itiraz da reddedilmiştir. Davacı dilekçesinde bu aşamalardan da bahsetmekte ise de bu açıklamalar hatalı olduğunu belirttiği karar nedeniyle uğradığı zararı açıklayan ifadeler niteliğindedir.
Açıklamalar kısmının son maddesi olan 13. maddesinde haksız olarak verilen mahkumiyet kararı nedeniyle ödemek zorunda kaldığı adli para cezasından kaynaklanan zararın tazmini talebiyle bu davanın açıldığı belirtilmektedir. Bu talep öncesindeki açıklamalarla değerlendirildiğinde sözü edilen haksız mahkûmiyet kararı ile kastedilen verilen ilk ceza mahkemesi kararı olmayıp para cezasının ödenmesi sonucunu doğuran ceza mahkemesi kararının onanmasına dair Yargıtay 15. Ceza Dairesi kararıdır.
Davacı bu para cezasının iadesi için gerekli yasal yolları da kullanmış ve bir sonuç alamayınca bu karar nedeniyle ödenen para cezası miktarınca zarara uğradığı iddiasıyla dava açmıştır. Dilekçede açıkça, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı şekilde karar verildiğinin belirtilmesi HMK 46/1-c maddedeki hâkimin hukuki sorumluluğu sebebine dayanıldığını da açıkça göstermektedir.
Dava dilekçesinde dayanılan vakıalar ile ceza mahkemesi hâkimi tarafından yapılan yargılama işlemleri veya verilen kararlar nedeniyle bu dava açılmış olmayıp, Yargıtay 15. Ceza Dairesinin mahkûmiyet hükmünü onayan Yargıtay kararı nedeniyle açılmıştır. Bu kararın hatalı olduğuna dair temel sebep olarak da temyiz incelemesi yapılarak karar verildiği tarih itibarıyla zamanaşımı süresi dolduğu ve düşme kararı verilmesi gerektiği hâlde kararın onandığı belirtilmiştir. Bu durumda davaya bakmaya ağır ceza mahkemesi görevli olmayıp Yargıtay 4. Hukuk Dairesi görevlidir.
Nitekim vardığımız bu sonuca uygun bir şekilde davacı taraf temyiz dilekçesinde, davanın Yargıtay 15. Ceza Dairesi başkan ve üyelerince verilen ve zarara sebep olan onama kararı nedeniyle açıldığını ve doğrudan Yargıtay daire başkanı ve üyelerinin sorumlulukları hukuki sebebine dayalı olduğunu da açıklayarak ağır ceza mahkemesinin görevli olduğuna dair verilen kararın bozulmasını talep etmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle görevsizlik kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan görevsizlik kararının onanması yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
Hafize Gülgün VURALOĞLU Fadime AKBABA Belkıs KARAKAŞ
Üye Üye Üye
Ahmet Hamdi GÜLER Sevinç TÜRKÖZMEN Battal YILMAZ
Üye Üye Üye
Zeki GÖZÜTOK Ali Kemal ÜNSOY Şahin ÇİL
Üye Üye Üye