
KESİN SÜRE İÇERİSİNDE YERİNE GETİRİLMEYEN BİR İŞLEMİN BU SÜRE GEÇTİKTEN SONRA YERİNE GETİRİLMESİNE YASAL OLANAK YOKTUR.
T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6095
KARAR NO : 2022/666
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Bayat (Çorum) Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2021
NUMARASI : 2021/47 - 2021/81
DAVACI : A.A.
DAVALILAR : A.O. vd.
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04/09/2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 26/05/2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, kadastro sonucu davalılar adına tespit ve tescil edilen sonra satış yolu ile davalı Ali O. adına kaydedilen dava konusu Bayat ilçesi, İ. Köyü 128 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların bir kısmının tapu kaydının iptali ve kadastro sırasında paftasında yol olarak bırakılan taşınmaz bölümünün kendisine ait 127 ada 3 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle adına tescilini istemiştir.
Davalı Nuri O., Ali O. ve davalı Hazine temsilcisi ile davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, taşınmazların bulunduğu mahalde kadastro çalışmasının 2005 yılında kesinleştiği ve davacının çalışma sırasında taşınmazın yol olarak tespit dışı bırakılan bölümü yönünden makul süreyi geçirdikten sonra 2011 yılında dava açtığı, tapu iptali ve tescil davası yönünden ise davacının, çekişmeli 128 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazları dava konusu ettiği kısmında kadastro tespitinden önce 20 yıllık zilyetliğinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiş, Kapatılan 16. Hukuk Dairesince 05.10.2020 tarih, 2017/1187 Esas, 2020/4004 sayılı karar ile hüküm ilamda yazılı nedenlerle bozulmuştur.
Bozma sonrası dosya kendisine gelen yerel mahkeme (Bayat Asliye Hukuk Mahkemesi) 26/04/2021 tarihinde düzenlenen tensip tutanağında,
"1- Tensip tutanağı (Bozma) tebliği ve diğer tebligatlar için yeterli gider avansı bulunmadığı anlaşıldığından HMK. 120/2 uyarınca eksik kalan 855,50 TL gider avansını yatırması için iki haftalık kesin süre verilmesine, verilen kesin süre içerisinde gider avansının yatırılmaması halinde HMK 114/1-g maddesi uyarınca davanın usulden reddedileceğinin ihtarına, (ihtaratın iş bu zaptın tebliğiyle yapılmış sayılmasına),
2- Eksik gider avansı yatırıldığında taraflara duruşma günü ve saatinin tebliğine,
3- Bozma kararına uyulup uyulmama konusunun duruşmada dikkate alınmasına, yargılamanın 15/06/2021 günü saat 10:30'a bırakılmasına" tensiben karar verildiği, bu karar ve tutanağın davacı vekiline 04/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki haftalık süre geçmesine rağmen belirtilen gider avansının yatırılmadığı gerekçesiyle dosyanın mahkemece resen ele alınarak 27/05/2021 tarihinde davanın HMK 114/1-g maddesi uyarınca usulden reddine karar verildiği görülmüştür.
Gider avansı; her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade etmektedir.
Bilindiği gibi, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nın 114/1-g maddesinde gider avansı dava şartı olarak belirlenmiş, 120/2 maddesinde gider avansının yeterli olmadığının anlaşılması halinde tamamlanması için süre verileceği, 324. maddesinde ise delil ikamesi için gereken avansın yatırılmaması halinde o delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı belirtilmiştir. Ayrıca; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. HMK'nın 90. maddesine göre kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Hakim, tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltılacağı gibi, süre geçtikten sonra tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğuracağıda kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur.
Böylece kesin sürenin kaçırılması o delile veya hakka dayanmamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Hakim tarafından belirlenen sürenin kesin süre olarak nitelendirilebilmesi için bir takım unsurların bir arada yer alması gerekmektedir. HMK'nın 94. maddesi "Hakim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hakim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının, hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder..." şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre hakim tarafından verilen sürenin kesin süre olarak nitelendirilebilmesi ve kesin sürenin sonuçlarını doğurabilmesi için;
-Süreye ilişkin kararın açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Hakimin verdiği kesin süreye ilişkin kararın, ilgilisi tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek derecede açık ve anlaşılır olması gerekir.
-Kararda yapılacak işlerin belirtilmiş olması ve belirtilen işlemin gerekli olması gerekmektedir. Hangi işlemin yapılması için kesin süre verildiğinin açıkca yazılmış olması gereklidir. Usul ekonomisi ilkesinin ve adil yargılama hakkının ihlal edilmemesi için yapılması istenen işlemin yargılamanın seyri için tamamlanması zorunlu bir usul işlemi olması gerekmektedir.
-Kesin sürede yapılması istenen işlemin, ilgilisi tarafından bizzat yapılabilir olması ve verilen sürenin bu işlemin yapılması için yeterli olması gerekmektedir. Belirtilen işlemin yapılması için ilgilinin o işlemi yapma yetkisi olmalıdır.
-Son ve en önemli husus ise, kararda kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının açıklanması gerekmektedir. Bu sonuçlar detaylıca açıklanmalı ve tutanağa geçirilerek ihtarat yapılmış olmalıdır. Duruşma tutanaklarında yazılan "kesin süre verildi (ihtarat yapıldı)" ibaresi HMK 94. madde ile aranan ihtarat şartını taşımadığından kesin sürenin sonuçlarını doğurmayacaktır. Avukatla temsil halinde taraf vekilinin Kanunu bildiğinden bahisle ihtarak yapılmaması kabul edilemez.
Somut olayda; 26/04/2021 tarihli tensip tutanağında "eksik kalan 855,50 TL gider avansının yatırılması için iki haftalık kesin süre verilmesine" ilişkin kurulan ara kararın yukarıda açıklanan ilke ve usule uygun olmadığı anlaşıldığından hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Ayrıca; HUMK'nun 429. maddesi hükmüne göre, Yargıtay bozma kararı üzerine hakim, tarafların duruşmaya davet edip dinlendikten sonra, bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. 26/04/2021 tarihli tensip tutanağında, duruşmanın 15/06/2021 günü saat 10:30'a bırakıldığı ancak, dosya duruşmadan önce 27/05/2021 tarihinde resen ele alınarak davanın HMK 114/1-g maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmiş ise de, mahkemece Yasanın amir hükmü gereği duruşma günü belirlenerek Yargıtay'ın bozma ilamına yönelik ara kararı verilmeden evrak üzerinden inceleme yapılarak davanın reddine karar verilmesi de doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
H. ONAT S. TÜRE A. S. ERKUŞ M. EROL B. ŞEN
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/5-1023
Karar No : 2024/308
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 26.04.2022
SAYISI : 2022/838 E., 2022/1045 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 15.02.2022 tarihli ve 2021/7684 Esas,
2022/2239 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı idare vekili dava dilekçesinde; Antalya Batı Çevre Yolu yol yapım ve emniyet sahası için ihtiyaç duyulan Antalya ili Konyaaltı ilçesi Hurma Mahallesi 9962 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davalı Tevfik A. adına tapuda kayıtlı olduğunu, taşınmazın kamulaştırılması için 08.07.2015 tarihli ve 2015/72 karar sayılı kamulaştırma işlemine başlama kararı alındığını ileri sürerek 9962 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 2.244,93 m2’lik kısmının kamulaştırma bedelinin tespiti ile yol olarak terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kamulaştırılan taşınmazın değerinin tam olarak hak sahibine ödenmesi gerektiğini, kamulaştırmadan geri kalan kısmın kullanılamaz durumda olduğunu, kamulaştırmadan arta kalan kısmın değer kaybının da kamulaştırma bedeline ilavesini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.07.2017 tarihli ve 2016/110 Esas, 2017/267 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne, dava konusu 9962 ada 1 parselin kamulaştırma bedeli olarak 6.142.943,99 TL'nin dava tarihi olan 17.03.2016 tarihinden 4 ay sonrasından yasal faizi ile birlikte davacı kurumdan alınarak davalıya verilmesine, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 29.05.2018 tarihli ve 2017/1498 Esas, 2018/595 Karar sayılı kararıyla; davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, 9962 ada 1 parselin (ifraz görmekle 8 ve 9 nolu parsel) kamulaştırma bedelinin 6.142.943,99 TL olarak tespitine, tespit edilen kamulaştırma bedeline dava tarihinden 4 ay sonrası olan 17.07.2016 tarihinden ilk derece mahkemesinin karar tarihi olan 19.07.2017 tarihine kadar yasal faize hükmedilmesine, dava konusu 9962 ada 8 parselin tapu kaydının iptali ile Karayolları Genel Müdürlüğü adına yol olarak terkinine, dava konusu Antalya ili Konyaaltı ilçesi Hurma Mahallesi 9962 ada 9 parselin tapu kaydının iptali ile Karayolları Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20.02.2020 tarihli ve 2018/13521 Esas, 2020/3015 Karar sayılı kararı ile;
"… 1- Dava konusu Antalya İli, Konyaaltı İlçesi, Hurma Mahallesi, 9962 ada 1 parsel sayılı taşınmaz arsa niteliğindedir. Kamulaştırma Kanununun 11/1-g maddesine göre arsa niteliğindeki taşınmazlara değer biçilirken dava konusu taşınmaz ile emsalin zaruret olmadıkça yakın bölgelerde ve benzer yüzölçümlü olması ve değerlendirme tarihine yakın satışların emsal alınması gerekir.
Yapılan incelemede; ilk derece mahkemesinde yapılan ilk keşif sonrası düzenlenen ve her ne kadar tek bilirkişi tarafından hazırlanan ilk rapor geçersiz ise de bu raporda değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmaza 4.500,00 TL/m2 değer biçildiği, ikinci keşif sonrası alınan bilirkişi kurulu raporunda 2.650,00 TL/m2 değer biçildiği, üçüncü keşif sonrası alınan bilirkişi kurulu raporunda 2.244,00 TL/m2 değer biçildiği, dörüdüncü ve hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda ise dava konusu taşınmaza 2.517,00 TL/m2 değer biçildiği anlaşılmış olup, dava konusu taşınmaza birbirinden bu kadar farklı değerler biçilmesi inandırıcı olmayıp, bu raporlara göre hüküm kurulması doğru olmadığı gibi;
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu taşınmaz ile somut emsal olarak kabul edilen taşınmazın Arsa Metrekare Rayiç Bedeli, Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerlerinin karşılaştırılmasında; dava konusu taşınmaz daha değerli olduğu halde, emsal taşınmazın daha değerli olduğu kabul edilerek vergi değerlerine ters düşecek şekilde değer tespiti edildiğinden alınan rapor inandırıcı değildir.
Bu durumda; taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re'sen emsal celbi yoluna gidilmesi, taşınmazın, değerlendirme tarihi itibariyle, emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibariyle imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere ve değerini etkileyen merkezi yerlere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi,
Doğru olmadığı gibi;
2- 7139 sayılı Kanunla değişik Kamulaştırma Kanununun 10/8 fıkrası gereğince, bozma sonrası bankaya hak sahibi adına yatırılacak bedelde artış olması halinde bu kısım için; 7139 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik hükümlerine göre işlem yapılması gerektiği,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 23.03.2021 tarihli ve 2020/410 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra, bölge adliye mahkemesince dava konusu taşınmazın m2 bedelinin 2.900,00 TL olduğunun kabulü ile Hurma Mahallesi 9962 ada 8 ve 9962 ada 9 parsel (eski 9962 ada 1 parsel) sayılı toplam 2.440 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olarak hesaplandığı ve 933.056,01 TL fark bedelin depo edilmesi gerektiği, davacı vekiline 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 933.056,01 TL'yi ilk derece mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine bu kez 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak belirlenen kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisine, davanın reddine, davacı tarafça yatırılan 6.142.943,99 TL kamulaştırma bedelinin ödenmesi hususunda ilk derece mahkemesince verilen hükümden sonra ilgili banka şubesine müzekkere yazıldığı anlaşılmakla kamulaştırma bedeli davalıya ödenmiş ise varsa ödenen faizleri ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı idareye iadesine, 9962 ada 8 parsel ve 9962 ada 9 parsel sayılı taşınmazın ilk kararla davacı idare adına oluşturulan tapu kaydının iptali ile davalı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“… Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; ilk derece mahkemesince verilen karara karşı taraf vekillerince yapılan istinaf başvurusu sonucunda HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşma yapılarak, ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılıp, arsa niteliğindeki Antalya İli, Konyaaltı İlçesi, Hurma Mahallesi, 9962 ada, 1 parselden ifrazla 8 parsel sayılı taşınmaza yeniden yapılan hesaplama sonucu değer biçilerek, oluşan fark bedelin davacı idare tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/8. maddesi uyarınca verilen sürelere rağmen depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, dosyaya sunulan 17/05/2021 tarihli dilekçe ekindeki banka dekontuna göre davacı idarenin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi'nin karar tarihinden sonra depo kararını yerine getirdiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiği,…” gerekçesiyle bozma nedenine göre sair hususlar incelemeksizin karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; değerlendirme tarihi olan 17.03.2016 itibarıyla kamulaştırma bedeli belirlenerek davacı vekiline Kamulaştırma Kanunu’nun 10 uncu maddesinde yazılı olduğu üzere yeterli süre ve kesin sürenin verildiği, buna rağmen kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği, son yıllarda gayrimenkul fiyatlarındaki artış ve özellikle Antalya ilindeki gayrimenkul fiyatları gözetildiğinde 17.03.2016 tarihi itibarıyla belirlenen ve dava tarihinden dört ay sonrasından başlayarak yasal faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte taşınmaz malikine ödenecek olan kamulaştırma bedelinin, adil ve hakkaniyete uygun bedelden uzak olduğu, bu sonucun davacı idarenin verilen süreler içerisinde kamulaştırma fark bedelini depo etmemesinden kaynaklandığı, davacının kendi kusurundan kaynaklanan fark bedelin depo edilmemesi nedeni ile aradan geçen sürede gayrimenkul fiyatlarındaki artış sonucunda oluşan zarara davalının katlanmasının beklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı idare vekili; ödenek yokluğu nedeniyle ara kararın süresinde yerine getirilemediğini, mahkemece usulüne uygun ihtar yapılmadığını, usul ekonomisi ilkesi gereğince işin esasının incelenmesinin gerektiğini, depo bedelinin 05.05.2021 tarihinde yatırıldığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkin eldeki davada; fark kamulaştırma bedelinin bölge adliye mahkemesinin 23.03.2021 tarihli kararından sonra depo edilmesi durumunda işin esasının incelenip incelenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 94 üncü maddesi
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin kısaca açıklanmasında yarar vardır.
2. Bilindiği üzere Kamulaştırma Kanunu, kamu yararının gerektirdiği hâllerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenler (2942 sayılı Kanun md. 1).
3. 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin bir ve sekizinci fıkraları; "Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
....
(Değişik sekizinci fıkra: 19/4/2018-7139/26 md.) Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların anlaşması halinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit olarak, hak sahibi adına bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır. İstinaf veya temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen kamulaştırma bedeli, hak sahibine peşin ve nakit olarak ödenen tutardan daha az olması durumunda aradaki fark ilgilisinden talep edilir. İdare tarafından hak sahibi adına yapılan ödeme tarihi ile geri ödemeye ilişkin yazının ilgilisine tebliğ edildiği tarih arasındaki süre için faiz alınmaz" şeklinde düzenlenmiştir.
4. Özetlemek gerekirse 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesi tarafların anlaşamaması hâlinde kamulaştırma bedelinin mahkeme tarafından tespitine ilişkin usul ve esasları içermektedir. Anılan maddenin sekizinci fıkrasına kadar olan bölümde idarenin taşınmaz mal sahibine karşı asliye hukuk mahkemesinde açtığı dava, bu davada hâkim tarafından tarafların anlaşmaya davet edilmesi, anlaşma durumunda uygulanacak hükümler, anlaşma sağlanmaması durumunda taşınmaz malın değerinin tespiti için mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişiler tarafından hazırlanan rapor ile ilgili süreç düzenlenmektedir.
5. Maddenin sekizinci fıkrasının birinci cümlesi ise yapılan keşif ve bilirkişilerin raporlarını mahkemeye sunmalarından sonra tarafların bedelde anlaşamamaları üzerine gerektiğinde başka bir bilirkişi heyetinin oluşturulmasını, hâkimin tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit etmesini öngörmektedir. Anılan fıkranın ikinci cümlesinde mahkemece tespit edilen bu bedelin, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedeli olduğu, üçüncü cümlesinde tarafların anlaşması hâlinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktarın peşin ve nakit olarak hak sahibi adına bankaya yatırılacağı, dördüncü cümlesinde tarafların anlaşamaması hâlinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verileceği, altıncı cümlesinde ise gereken hâllerde bu sürenin bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabileceği hüküm altına alınmıştır.
6. Aynı Kanun'un 11 inci maddesinde ise; taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin ve özellikle arsalarda, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerinin esas alınarak bedelin takdir edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
7. Somut olay ve dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesince kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 6.142.943,99 TL'nin davalıya ödenmesine ilişkin davanın kabulüne yönelik kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı idare vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, vekâlet ücretine ilişkin bölüm düzeltilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, kamulaştırma bedelinin 6.142.943,99 TL olarak tespitine karar verilmiştir.
8. Bölge Adliye Mahkemesi kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda arsa niteliğindeki taşınmaza usulüne uygun emsal araştırması yapılması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
9. Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyulmasına karar verilmiş ve yapılan araştırma sonunda 22.12.2020 tarihli celsede; dava konusu taşınmazın m2 bedelinin 2.900,00 TL olduğunun kabulü ile Hurma Mahallesi 9962 ada 8 ve 9962 ada 9 parsel (eski 9962 ada 1 parsel) sayılı toplam 2.440 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olduğu ve 933.056,01 TL fark bedeli depo etmek ve dekontunu sunmak üzere davacı idare vekiline 30 günlük süre verilmesine, duruşmanın 09.02.2021 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, ara karara ilişkin duruşma tutanağı 27.12.2020 tarihinde davacı idare vekiline tebliğ edilmiştir.
10. Bölge adliye mahkemesinin 09.02.2021 tarihli celsesinde; davacı idarenin kamulaştırma fark bedeli depo etmediği tespitinde bulunarak 933.056,01 TL fark bedeli depo etmek ve dekontunu sunmak üzere davacı vekiline ikinci ve son kez 30 günlük süre verilmesine, (Kanun gereği bu sürenin kesin olduğunun ve bu süre içerisinde ek bedel depo edilmediği takdirde davanın reddedileceği ihtarına), duruşma tutanağının davacı idare vekiline dosyadaki gider avansından tebliğine, duruşmanın 23.03.2021 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, ara karara ilişkin duruşma tutanağı 14.02.2021 tarihinde davacı idare vekiline tebliğ edilmiştir.
11. Bölge adliye mahkemesinin 23.03.2021 tarihli celsesinde ise, davacı idare vekilince kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar tarihinden sonra dosyaya sunulan dilekçe ekindeki 05.05.2021 tarihli banka dekontuna göre davacı idarenin kamulaştırma fark bedelini depo ettiği anlaşılmıştır.
12. Bu noktada somut uyuşmazlığın temelini oluşturan yasada öngörülen süreler ile bunların yargılamaya etkisine ilişkin düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
13. Süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının ve diğer dava ile işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve öngörülebilir bir sürede yürütülmesi suretiyle adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
14. 6100 sayılı Kanun’da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için konulmuş süreler ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
15. Mahkemeler için konulmuş olan süreler hak düşürücü nitelikte değildir. Mahkemelerin süresinden sonra yapmış oldukları işlemler de (örneğin, mahkemenin vermiş oldukları kararlar da (HMK md. 294/4) geçerlidir (Baki Kuru/Burak Aydın; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, İstanbul 2020, s. 614).
16. Diğer bir anlatımla hâkim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
17. Sürelerin önemli bir kısmı ise taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur (Kuru/Aydın, s. 612).
18. 6100 sayılı Kanun'un 94 üncü maddesinde; "(1) Kanunun belirlediği süreler kesindir.
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/6 md.) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
(3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar" şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
19. Bu itibarla taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
20. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir (Cevap süresi, temyiz süresi gibi). Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanunî süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece resen gözetilir. Başka bir ifadeyle, kanunî süreler hak düşürücü niteliktedir (Kuru/Aydın, s. 613).
21. Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanun'un 90/2 nci maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir [HMK md. 94/2; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) md.163].
22. Yukarıda da belirtildiği üzere ilke olarak hâkimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki durumdan birinin varlığı zorunludur: İlk hâlde, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin kanundan kaynaklanmasıdır (HUMK md. 163, c. 4; HMK 94/2). Bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez. İkinci hâlde ise, kanuna göre hâkimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK md. 163/3 c. 3; HMK md. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.
23. Kısaca belirtmek gerekirse ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
24. Yukarıda anlatılanlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bölge adliye mahkemesince 22.12.2010 tarihli duruşmada davacı idare vekiline 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 933.056,01TL'yi ilk derece mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, bedelin depo edilmemesi üzerine bu kez 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak usulüne uygun tebligatlara rağmen belirlenen sürede kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla usulüne uygun olarak verilen kesin süreye rağmen kamulaştırma fark bedelinin süresinde depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yerindedir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kamulaştırma fark bedelinin davacı idare tarafından bölge adliye mahkemesinin 23.03.2021 tarihli kararından sonra depo edildiği, davalı vekilinin dosyaya yansıyan beyan dilekçelerinde fark bedelin süresinde yatırılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, başka bir anlatımla tasarruf ilkesi uygulanan işbu davada davalının mahkemece verilen süreden sonra depo edilen bedeli kabul etmediği hususu dikkate alındığında direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince verilen direnme kararı onanmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı idare vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.06.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Davacı idare vekili tarafından Antalya Batı Çevre Yolu yol yapım ve emniyet sahası kamulaştırması nedeniyle 17.03.2016 tarihinde açılan dava, 4650 sayılı Kanun’la değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesine dayalı kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince 19.07.2017 tarihinde; davanın kabulü ile Antalya ili, Konyaaltı ilçesi, Hurma Mahallesi 9962 ada 1 parselin kamulaştırma bedeli olarak 6.142.943,99 TL’nin dava tarihi olan 17.03.2016 tarihinden 4 ay sonrasından yasal faizi ile birlikte davacı kurumdan alınarak davalıya verilmesine, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmiştir. Hükmün taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine; Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince 29.05.2018 tarihinde; davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, 9962 ada 1 parselin (ifraz görmekle 8 ve 9 nolu parsel) kamulaştırma bedelinin 6.142.943,99 TL olarak tespitine, tespit edilen kamulaştırma bedeline dava tarihinden 4 ay sonrası olan 17.07.2016 tarihinden İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi olan 19.07.2017 tarihine kadar yasal faiz işletilmesine, karar verilmiştir. Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizce özetle; “emsalin uygun olmadığı, bedele ilişkin bilirkişi raporları inandırıcı bulunmadığından yeniden keşif yapılarak alınacak bilirkişi rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinden” bahisle karar bozulmuştur.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince 23.03.2021 tarihinde; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra, Dairece dava konusu taşınmazın m² bedelinin 2.900,00 TL olduğunun kabulü ile 2.440 m² yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olarak hesaplandığı ve 933.056,01 TL fark bedelin depo edilmesi gerektiğinden davacı vekiline 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesi uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 933.056,01 TL'yi İlk Derece Mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine bu kez 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak belirlenen kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairenin ikinci bozmasında özetle; davanın reddine karar verilmiş ise de, dosyaya sunulan 17.05.2021 tarihli dilekçe ekindeki banka dekontuna göre davacı idarenin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin karar tarihinden sonra depo kararını yerine getirdiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiğinden, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,...'' karar verilmiştir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince; son yıllarda gayrimenkul fiyatlarındaki artış ve özellikle Antalya ilindeki gayrimenkul fiyatları gözetildiğinde 17.03.2016 tarihi itibarıyla belirlenen ve dava tarihinden 4 ay sonrasından başlayarak yasal faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte taşınmaz malikine ödenecek olan kamulaştırma bedelinin, adil ve hakkaniyete uygun bedelden uzak olduğu, bu sonucun davacı idarenin verilen süreler içerisinde kamulaştırma fark bedelini depo etmemesinden kaynaklandığı, davacının kendi kusurundan kaynaklanan fark bedelin depo edilmemesi nedeni ile aradan geçen sürede gayrimenkul fiyatlarındaki artış sonucunda oluşan zarara davalının katlanmasının beklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince belirlenen kamulaştırma bedeli olan 6.142.943,99 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı tarafa ilk derecenin karar tarihi olan 19.07.2017 tarihi itibarıyla ödenmesine karar verilmiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi faiz başlangıcını düzelterek yeniden esas hakkında hüküm kurmuş, taraf temyizi üzerine kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesince bozulması sonucunda bozmaya uyulmasına karar veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilâmı gereğince kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olarak hesaplanmasından sonra davalı tarafa ödenen 6.142.943,99 TL kamulaştırma bedelinin mahsubu ile hesaplanan 933.056,01 TL fark kamulaştırma bedelini 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesi uyarınca davalıya ait kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere idareye iki defa 30 günlük süre verilmiş. 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin olarak verilen ikinci 30 günlük süre içinde kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) sayın çoğunluğunun “Verilen kesin süreye rağmen fark kamulaştırma bedeli olan 933.056,01 TL yatırılmadığından davanın reddine ilişkin direnme kararının onanmasına” gerektiği yönündeki görüşüne katılamıyoruz.
Zira temyiz incelemesine konu dava bedel tespit ve tescil istemine ilişkindir. Bedel tespit ve tescil davası 6100 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesinde yer alan tasarruf ve 26 ncı maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine tâbi tespit niteliğinde bir dava olduğu gibi bu tür davalarda taraf iradesine değer verilmemesini gerektiren özel bir düzenleme de bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür uyuşmazlıklarda da tarafların beyanları ile ortaya konulacak iradelerine değer verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı başlığı altında “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” şeklindeki düzenleme gözetildiğinde hâkim her iki tarafı dinledikten veya iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere uygun olarak davet ettikten sonra hükmünü verecektir. Davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda üstelik Yargıtay bozma kararından sonra bozmaya karşı tarafların beyanları alınmak üzere hâkim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmalıdır. Bu husus Anayasanın 36 ncı maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasanın 36 ncı maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, Mahkemece taraflar dinlenilmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Somut olayda Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi kararından sonra fark bedel depo edilmiş, banka dekontu dosyaya sunulmuş, temyiz aşamasında bedelin bloke edildiğini gören Dairemizce dava ile ilgisi olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi ve bu konudaki iradesini duruşmaya gelerek ya da gelmeyerek (suskun kalınması esasa girilmesini istediği şeklinde değerlendirilmeden) ortaya koyabilmesi için karar “... depo kararının yerine getirildiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiğinden” bahisle bozulmuştur. Bozma sonrası usulüne uygun tebligat yapılarak, duruşma gün ve saatinin muhatablara bildirilmesi bundan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tarafların hukuki dinlenilme hakkı da kısıtlanmış olmaktadır.
Davalı tarafa 19.07.2017 tarihinde 6.142.943,99 TL kamulaştırma bedeli ödenmiş, yargılamanın geçirdiği aşama itibariyla HGK’nın karar tarihi nazara alındığında yedi yıllık bir zaman dilimi itibarıyla bu bedel uhdesinde iken ve yaklaşık aynı süredir de kamu yararı amacı güdülerek açılan yol da kamunun kullanımında iken fark kamulaştırma bedeli olan 933.056,01 TL’nin verilen “30 günlük” kesin süreden sonra yatırıldığı gerekçesiyle bozmaya direnilmiştir. Anayasanın 13 üncü maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ve 35 inci maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmek suretiyle ifade edilen ölçütlere uygun olması koşuluyla mülkiyet hakkı kısıtlanabilir. Yine Anayasanın 46 ncı maddesinde yer alan; “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir” hükmü ve yukarıda sözü edilen anayasal düzenlemelerden dayanağını alan 2942 sayılı Kanun ile usul ve esasları belirlenen kamulaştırma işlemlerini yapan ve kamusal amaçla hareket eden idarenin kullandığı sınırlama araçları ile temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma amaçları arasında ölçülülük diğer bir deyişle Anayasanın sözü ve ruhu ile demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ilkelerinin sonucu olarak, kamu ile şahıs menfaatleri arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Dairemiz bozma kararına (büyük harfle yazılan) “...depo kararının yerine getirildiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların İŞİN ESASINA GİRİLEREK KARAR VERİLMESİNİ İSTEYİP İSTEMEDİĞİ YÖNÜNDE beyanları da alındıktan sonra BİR karar verilmesi gerektiğinden” ibareleri eklenmek suretiyle direnme kararının ilaveli onanması gerekmektedir. Kaldı ki davacı idareye 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesinde öngörülen “15 günlük süre” verilmeyerek yasal dayanaktan yoksun şekilde “30 günlük” kesin süre verildikten sonra kesin süre içinde kamulaştırma fark bedelinin yatırılmaması nedeniyle davanın reddine dair verilen BAM direnme kararı isabetli değildir. Bu sebeplerle Yüksek HGK çoğunluğunun direnme kararının ONANMASINA ilişkin görüşüne katılamıyoruz.
5. H.D. Bşk. Üye
Ümran Görmez Selma Betin
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 14’ü ONAMA, 11’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.
KESİN SÜRE İÇERİSİNDE YERİNE GETİRİLMEYEN BİR İŞLEMİN BU SÜRE GEÇTİKTEN SONRA YERİNE GETİRİLMESİNE YASAL OLANAK YOKTUR.
T.C.
YARGITAY
7. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6095
KARAR NO : 2022/666
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Bayat (Çorum) Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/05/2021
NUMARASI : 2021/47 - 2021/81
DAVACI : A.A.
DAVALILAR : A.O. vd.
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04/09/2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın usulden reddine dair verilen 26/05/2021 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı, kadastro sonucu davalılar adına tespit ve tescil edilen sonra satış yolu ile davalı Ali O. adına kaydedilen dava konusu Bayat ilçesi, İ. Köyü 128 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların bir kısmının tapu kaydının iptali ve kadastro sırasında paftasında yol olarak bırakılan taşınmaz bölümünün kendisine ait 127 ada 3 parsel sayılı taşınmaza eklenmek suretiyle adına tescilini istemiştir.
Davalı Nuri O., Ali O. ve davalı Hazine temsilcisi ile davalı köy tüzel kişiliği temsilcisi davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, taşınmazların bulunduğu mahalde kadastro çalışmasının 2005 yılında kesinleştiği ve davacının çalışma sırasında taşınmazın yol olarak tespit dışı bırakılan bölümü yönünden makul süreyi geçirdikten sonra 2011 yılında dava açtığı, tapu iptali ve tescil davası yönünden ise davacının, çekişmeli 128 ada 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazları dava konusu ettiği kısmında kadastro tespitinden önce 20 yıllık zilyetliğinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiş, Kapatılan 16. Hukuk Dairesince 05.10.2020 tarih, 2017/1187 Esas, 2020/4004 sayılı karar ile hüküm ilamda yazılı nedenlerle bozulmuştur.
Bozma sonrası dosya kendisine gelen yerel mahkeme (Bayat Asliye Hukuk Mahkemesi) 26/04/2021 tarihinde düzenlenen tensip tutanağında,
"1- Tensip tutanağı (Bozma) tebliği ve diğer tebligatlar için yeterli gider avansı bulunmadığı anlaşıldığından HMK. 120/2 uyarınca eksik kalan 855,50 TL gider avansını yatırması için iki haftalık kesin süre verilmesine, verilen kesin süre içerisinde gider avansının yatırılmaması halinde HMK 114/1-g maddesi uyarınca davanın usulden reddedileceğinin ihtarına, (ihtaratın iş bu zaptın tebliğiyle yapılmış sayılmasına),
2- Eksik gider avansı yatırıldığında taraflara duruşma günü ve saatinin tebliğine,
3- Bozma kararına uyulup uyulmama konusunun duruşmada dikkate alınmasına, yargılamanın 15/06/2021 günü saat 10:30'a bırakılmasına" tensiben karar verildiği, bu karar ve tutanağın davacı vekiline 04/05/2021 tarihinde tebliğ edildiği, iki haftalık süre geçmesine rağmen belirtilen gider avansının yatırılmadığı gerekçesiyle dosyanın mahkemece resen ele alınarak 27/05/2021 tarihinde davanın HMK 114/1-g maddesi uyarınca usulden reddine karar verildiği görülmüştür.
Gider avansı; her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade etmektedir.
Bilindiği gibi, 01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nın 114/1-g maddesinde gider avansı dava şartı olarak belirlenmiş, 120/2 maddesinde gider avansının yeterli olmadığının anlaşılması halinde tamamlanması için süre verileceği, 324. maddesinde ise delil ikamesi için gereken avansın yatırılmaması halinde o delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı belirtilmiştir. Ayrıca; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. HMK'nın 90. maddesine göre kanuni süreler açıkca belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Hakim, tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltılacağı gibi, süre geçtikten sonra tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğuracağıda kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur.
Böylece kesin sürenin kaçırılması o delile veya hakka dayanmamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere düzenlenen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Hakim tarafından belirlenen sürenin kesin süre olarak nitelendirilebilmesi için bir takım unsurların bir arada yer alması gerekmektedir. HMK'nın 94. maddesi "Hakim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hakim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiç bir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının, hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder..." şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre hakim tarafından verilen sürenin kesin süre olarak nitelendirilebilmesi ve kesin sürenin sonuçlarını doğurabilmesi için;
-Süreye ilişkin kararın açık ve anlaşılır olması gerekmektedir. Hakimin verdiği kesin süreye ilişkin kararın, ilgilisi tarafından kolaylıkla anlaşılabilecek derecede açık ve anlaşılır olması gerekir.
-Kararda yapılacak işlerin belirtilmiş olması ve belirtilen işlemin gerekli olması gerekmektedir. Hangi işlemin yapılması için kesin süre verildiğinin açıkca yazılmış olması gereklidir. Usul ekonomisi ilkesinin ve adil yargılama hakkının ihlal edilmemesi için yapılması istenen işlemin yargılamanın seyri için tamamlanması zorunlu bir usul işlemi olması gerekmektedir.
-Kesin sürede yapılması istenen işlemin, ilgilisi tarafından bizzat yapılabilir olması ve verilen sürenin bu işlemin yapılması için yeterli olması gerekmektedir. Belirtilen işlemin yapılması için ilgilinin o işlemi yapma yetkisi olmalıdır.
-Son ve en önemli husus ise, kararda kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının açıklanması gerekmektedir. Bu sonuçlar detaylıca açıklanmalı ve tutanağa geçirilerek ihtarat yapılmış olmalıdır. Duruşma tutanaklarında yazılan "kesin süre verildi (ihtarat yapıldı)" ibaresi HMK 94. madde ile aranan ihtarat şartını taşımadığından kesin sürenin sonuçlarını doğurmayacaktır. Avukatla temsil halinde taraf vekilinin Kanunu bildiğinden bahisle ihtarak yapılmaması kabul edilemez.
Somut olayda; 26/04/2021 tarihli tensip tutanağında "eksik kalan 855,50 TL gider avansının yatırılması için iki haftalık kesin süre verilmesine" ilişkin kurulan ara kararın yukarıda açıklanan ilke ve usule uygun olmadığı anlaşıldığından hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Ayrıca; HUMK'nun 429. maddesi hükmüne göre, Yargıtay bozma kararı üzerine hakim, tarafların duruşmaya davet edip dinlendikten sonra, bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. 26/04/2021 tarihli tensip tutanağında, duruşmanın 15/06/2021 günü saat 10:30'a bırakıldığı ancak, dosya duruşmadan önce 27/05/2021 tarihinde resen ele alınarak davanın HMK 114/1-g maddesi uyarınca usulden reddine karar verilmiş ise de, mahkemece Yasanın amir hükmü gereği duruşma günü belirlenerek Yargıtay'ın bozma ilamına yönelik ara kararı verilmeden evrak üzerinden inceleme yapılarak davanın reddine karar verilmesi de doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/01/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
H. ONAT S. TÜRE A. S. ERKUŞ M. EROL B. ŞEN
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2022/5-1023
Karar No : 2024/308
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 26.04.2022
SAYISI : 2022/838 E., 2022/1045 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 15.02.2022 tarihli ve 2021/7684 Esas,
2022/2239 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyularak davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu tekrar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı idare vekili dava dilekçesinde; Antalya Batı Çevre Yolu yol yapım ve emniyet sahası için ihtiyaç duyulan Antalya ili Konyaaltı ilçesi Hurma Mahallesi 9962 ada 1 parsel sayılı taşınmazın davalı Tevfik A. adına tapuda kayıtlı olduğunu, taşınmazın kamulaştırılması için 08.07.2015 tarihli ve 2015/72 karar sayılı kamulaştırma işlemine başlama kararı alındığını ileri sürerek 9962 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 2.244,93 m2’lik kısmının kamulaştırma bedelinin tespiti ile yol olarak terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; kamulaştırılan taşınmazın değerinin tam olarak hak sahibine ödenmesi gerektiğini, kamulaştırmadan geri kalan kısmın kullanılamaz durumda olduğunu, kamulaştırmadan arta kalan kısmın değer kaybının da kamulaştırma bedeline ilavesini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.07.2017 tarihli ve 2016/110 Esas, 2017/267 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulüne, dava konusu 9962 ada 1 parselin kamulaştırma bedeli olarak 6.142.943,99 TL'nin dava tarihi olan 17.03.2016 tarihinden 4 ay sonrasından yasal faizi ile birlikte davacı kurumdan alınarak davalıya verilmesine, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 29.05.2018 tarihli ve 2017/1498 Esas, 2018/595 Karar sayılı kararıyla; davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, 9962 ada 1 parselin (ifraz görmekle 8 ve 9 nolu parsel) kamulaştırma bedelinin 6.142.943,99 TL olarak tespitine, tespit edilen kamulaştırma bedeline dava tarihinden 4 ay sonrası olan 17.07.2016 tarihinden ilk derece mahkemesinin karar tarihi olan 19.07.2017 tarihine kadar yasal faize hükmedilmesine, dava konusu 9962 ada 8 parselin tapu kaydının iptali ile Karayolları Genel Müdürlüğü adına yol olarak terkinine, dava konusu Antalya ili Konyaaltı ilçesi Hurma Mahallesi 9962 ada 9 parselin tapu kaydının iptali ile Karayolları Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 20.02.2020 tarihli ve 2018/13521 Esas, 2020/3015 Karar sayılı kararı ile;
"… 1- Dava konusu Antalya İli, Konyaaltı İlçesi, Hurma Mahallesi, 9962 ada 1 parsel sayılı taşınmaz arsa niteliğindedir. Kamulaştırma Kanununun 11/1-g maddesine göre arsa niteliğindeki taşınmazlara değer biçilirken dava konusu taşınmaz ile emsalin zaruret olmadıkça yakın bölgelerde ve benzer yüzölçümlü olması ve değerlendirme tarihine yakın satışların emsal alınması gerekir.
Yapılan incelemede; ilk derece mahkemesinde yapılan ilk keşif sonrası düzenlenen ve her ne kadar tek bilirkişi tarafından hazırlanan ilk rapor geçersiz ise de bu raporda değerlendirme tarihi itibariyle dava konusu taşınmaza 4.500,00 TL/m2 değer biçildiği, ikinci keşif sonrası alınan bilirkişi kurulu raporunda 2.650,00 TL/m2 değer biçildiği, üçüncü keşif sonrası alınan bilirkişi kurulu raporunda 2.244,00 TL/m2 değer biçildiği, dörüdüncü ve hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda ise dava konusu taşınmaza 2.517,00 TL/m2 değer biçildiği anlaşılmış olup, dava konusu taşınmaza birbirinden bu kadar farklı değerler biçilmesi inandırıcı olmayıp, bu raporlara göre hüküm kurulması doğru olmadığı gibi;
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda dava konusu taşınmaz ile somut emsal olarak kabul edilen taşınmazın Arsa Metrekare Rayiç Bedeli, Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m2 değerlerinin karşılaştırılmasında; dava konusu taşınmaz daha değerli olduğu halde, emsal taşınmazın daha değerli olduğu kabul edilerek vergi değerlerine ters düşecek şekilde değer tespiti edildiğinden alınan rapor inandırıcı değildir.
Bu durumda; taraflara, dava konusu taşınmaza yakın bölgelerden ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınması, lüzumu halinde re'sen emsal celbi yoluna gidilmesi, taşınmazın, değerlendirme tarihi itibariyle, emsal alınacak taşınmazın ise satış tarihi itibariyle imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulması, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, emsallere ve değerini etkileyen merkezi yerlere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların resen belirlenen vergi değerleri ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtilerek, dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu değerinin belirlenmesi bakımından, yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılarak alınacak rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinin düşünülmemesi,
Doğru olmadığı gibi;
2- 7139 sayılı Kanunla değişik Kamulaştırma Kanununun 10/8 fıkrası gereğince, bozma sonrası bankaya hak sahibi adına yatırılacak bedelde artış olması halinde bu kısım için; 7139 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik hükümlerine göre işlem yapılması gerektiği,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin 23.03.2021 tarihli ve 2020/410 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra, bölge adliye mahkemesince dava konusu taşınmazın m2 bedelinin 2.900,00 TL olduğunun kabulü ile Hurma Mahallesi 9962 ada 8 ve 9962 ada 9 parsel (eski 9962 ada 1 parsel) sayılı toplam 2.440 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olarak hesaplandığı ve 933.056,01 TL fark bedelin depo edilmesi gerektiği, davacı vekiline 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 933.056,01 TL'yi ilk derece mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine bu kez 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak belirlenen kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisine, davanın reddine, davacı tarafça yatırılan 6.142.943,99 TL kamulaştırma bedelinin ödenmesi hususunda ilk derece mahkemesince verilen hükümden sonra ilgili banka şubesine müzekkere yazıldığı anlaşılmakla kamulaştırma bedeli davalıya ödenmiş ise varsa ödenen faizleri ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı idareye iadesine, 9962 ada 8 parsel ve 9962 ada 9 parsel sayılı taşınmazın ilk kararla davacı idare adına oluşturulan tapu kaydının iptali ile davalı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“… Dosyada bulunan kanıt ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre; ilk derece mahkemesince verilen karara karşı taraf vekillerince yapılan istinaf başvurusu sonucunda HMK’nın 356. maddesi uyarınca duruşma yapılarak, ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılıp, arsa niteliğindeki Antalya İli, Konyaaltı İlçesi, Hurma Mahallesi, 9962 ada, 1 parselden ifrazla 8 parsel sayılı taşınmaza yeniden yapılan hesaplama sonucu değer biçilerek, oluşan fark bedelin davacı idare tarafından 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/8. maddesi uyarınca verilen sürelere rağmen depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de, dosyaya sunulan 17/05/2021 tarihli dilekçe ekindeki banka dekontuna göre davacı idarenin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi'nin karar tarihinden sonra depo kararını yerine getirdiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiği,…” gerekçesiyle bozma nedenine göre sair hususlar incelemeksizin karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; değerlendirme tarihi olan 17.03.2016 itibarıyla kamulaştırma bedeli belirlenerek davacı vekiline Kamulaştırma Kanunu’nun 10 uncu maddesinde yazılı olduğu üzere yeterli süre ve kesin sürenin verildiği, buna rağmen kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği, son yıllarda gayrimenkul fiyatlarındaki artış ve özellikle Antalya ilindeki gayrimenkul fiyatları gözetildiğinde 17.03.2016 tarihi itibarıyla belirlenen ve dava tarihinden dört ay sonrasından başlayarak yasal faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte taşınmaz malikine ödenecek olan kamulaştırma bedelinin, adil ve hakkaniyete uygun bedelden uzak olduğu, bu sonucun davacı idarenin verilen süreler içerisinde kamulaştırma fark bedelini depo etmemesinden kaynaklandığı, davacının kendi kusurundan kaynaklanan fark bedelin depo edilmemesi nedeni ile aradan geçen sürede gayrimenkul fiyatlarındaki artış sonucunda oluşan zarara davalının katlanmasının beklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı idare vekili; ödenek yokluğu nedeniyle ara kararın süresinde yerine getirilemediğini, mahkemece usulüne uygun ihtar yapılmadığını, usul ekonomisi ilkesi gereğince işin esasının incelenmesinin gerektiğini, depo bedelinin 05.05.2021 tarihinde yatırıldığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkin eldeki davada; fark kamulaştırma bedelinin bölge adliye mahkemesinin 23.03.2021 tarihli kararından sonra depo edilmesi durumunda işin esasının incelenip incelenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 94 üncü maddesi
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin kısaca açıklanmasında yarar vardır.
2. Bilindiği üzere Kamulaştırma Kanunu, kamu yararının gerektirdiği hâllerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz malların, Devlet ve kamu tüzel kişilerince kamulaştırılmasında yapılacak işlemleri, kamulaştırma bedelinin hesaplanmasını, taşınmaz malın ve irtifak hakkının idare adına tescilini, kullanılmayan taşınmaz malın geri alınmasını, idareler arasında taşınmaz malların devir işlemlerini, karşılıklı hak ve yükümlülükler ile bunlara dayalı uyuşmazlıkların çözüm usul ve yöntemlerini düzenler (2942 sayılı Kanun md. 1).
3. 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin bir ve sekizinci fıkraları; "Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
....
(Değişik sekizinci fıkra: 19/4/2018-7139/26 md.) Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların anlaşması halinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit olarak, hak sahibi adına bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin ve nakit olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) veya hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır. İstinaf veya temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen kamulaştırma bedeli, hak sahibine peşin ve nakit olarak ödenen tutardan daha az olması durumunda aradaki fark ilgilisinden talep edilir. İdare tarafından hak sahibi adına yapılan ödeme tarihi ile geri ödemeye ilişkin yazının ilgilisine tebliğ edildiği tarih arasındaki süre için faiz alınmaz" şeklinde düzenlenmiştir.
4. Özetlemek gerekirse 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesi tarafların anlaşamaması hâlinde kamulaştırma bedelinin mahkeme tarafından tespitine ilişkin usul ve esasları içermektedir. Anılan maddenin sekizinci fıkrasına kadar olan bölümde idarenin taşınmaz mal sahibine karşı asliye hukuk mahkemesinde açtığı dava, bu davada hâkim tarafından tarafların anlaşmaya davet edilmesi, anlaşma durumunda uygulanacak hükümler, anlaşma sağlanmaması durumunda taşınmaz malın değerinin tespiti için mahallinde yapılacak keşif ve bilirkişiler tarafından hazırlanan rapor ile ilgili süreç düzenlenmektedir.
5. Maddenin sekizinci fıkrasının birinci cümlesi ise yapılan keşif ve bilirkişilerin raporlarını mahkemeye sunmalarından sonra tarafların bedelde anlaşamamaları üzerine gerektiğinde başka bir bilirkişi heyetinin oluşturulmasını, hâkimin tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit etmesini öngörmektedir. Anılan fıkranın ikinci cümlesinde mahkemece tespit edilen bu bedelin, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedeli olduğu, üçüncü cümlesinde tarafların anlaşması hâlinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktarın peşin ve nakit olarak hak sahibi adına bankaya yatırılacağı, dördüncü cümlesinde tarafların anlaşamaması hâlinde hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin mahkemece belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz edilmesi için idareye onbeş gün süre verileceği, altıncı cümlesinde ise gereken hâllerde bu sürenin bir defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabileceği hüküm altına alınmıştır.
6. Aynı Kanun'un 11 inci maddesinde ise; taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin ve özellikle arsalarda, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerinin esas alınarak bedelin takdir edilmesi gerektiği hükme bağlanmıştır.
7. Somut olay ve dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesince kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen 6.142.943,99 TL'nin davalıya ödenmesine ilişkin davanın kabulüne yönelik kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı idare vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, vekâlet ücretine ilişkin bölüm düzeltilerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, kamulaştırma bedelinin 6.142.943,99 TL olarak tespitine karar verilmiştir.
8. Bölge Adliye Mahkemesi kararının taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda arsa niteliğindeki taşınmaza usulüne uygun emsal araştırması yapılması gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.
9. Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına uyulmasına karar verilmiş ve yapılan araştırma sonunda 22.12.2020 tarihli celsede; dava konusu taşınmazın m2 bedelinin 2.900,00 TL olduğunun kabulü ile Hurma Mahallesi 9962 ada 8 ve 9962 ada 9 parsel (eski 9962 ada 1 parsel) sayılı toplam 2.440 m2 yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olduğu ve 933.056,01 TL fark bedeli depo etmek ve dekontunu sunmak üzere davacı idare vekiline 30 günlük süre verilmesine, duruşmanın 09.02.2021 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, ara karara ilişkin duruşma tutanağı 27.12.2020 tarihinde davacı idare vekiline tebliğ edilmiştir.
10. Bölge adliye mahkemesinin 09.02.2021 tarihli celsesinde; davacı idarenin kamulaştırma fark bedeli depo etmediği tespitinde bulunarak 933.056,01 TL fark bedeli depo etmek ve dekontunu sunmak üzere davacı vekiline ikinci ve son kez 30 günlük süre verilmesine, (Kanun gereği bu sürenin kesin olduğunun ve bu süre içerisinde ek bedel depo edilmediği takdirde davanın reddedileceği ihtarına), duruşma tutanağının davacı idare vekiline dosyadaki gider avansından tebliğine, duruşmanın 23.03.2021 tarihine bırakılmasına karar verilmiş, ara karara ilişkin duruşma tutanağı 14.02.2021 tarihinde davacı idare vekiline tebliğ edilmiştir.
11. Bölge adliye mahkemesinin 23.03.2021 tarihli celsesinde ise, davacı idare vekilince kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar tarihinden sonra dosyaya sunulan dilekçe ekindeki 05.05.2021 tarihli banka dekontuna göre davacı idarenin kamulaştırma fark bedelini depo ettiği anlaşılmıştır.
12. Bu noktada somut uyuşmazlığın temelini oluşturan yasada öngörülen süreler ile bunların yargılamaya etkisine ilişkin düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.
13. Süreye ilişkin normların kabulüyle medeni usul hukukunda gerçekleştirilmek istenen amaçlar; adaletin bir an önce sağlanması, keyfiliğin önlenmesi, mahkemenin aynı işle uzun süre meşgul olmasının ve diğer dava ile işlere yeterince zaman ayıramaz duruma düşürülmesinin önlenmesi; uluslar üstü ve ulusal nitelikteki emredici normlar uyarınca davanın makul sürede sonuçlandırılmasının sağlanması, yargılamanın belli bir düzen ve öngörülebilir bir sürede yürütülmesi suretiyle adil şekilde yapılmasının sağlanması olarak özetlenebilir.
14. 6100 sayılı Kanun’da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için konulmuş süreler ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye ayrılır.
15. Mahkemeler için konulmuş olan süreler hak düşürücü nitelikte değildir. Mahkemelerin süresinden sonra yapmış oldukları işlemler de (örneğin, mahkemenin vermiş oldukları kararlar da (HMK md. 294/4) geçerlidir (Baki Kuru/Burak Aydın; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, İstanbul 2020, s. 614).
16. Diğer bir anlatımla hâkim, gecikmeli de olsa süreye bağlanmış olan işlemi yapabilir. Dolayısıyla, gecikmeli de olsa yapılan işlem, oluşturulan karar hukuken geçerlidir ve süresinde yapılmış gibi hukuki sonuç doğurur.
17. Sürelerin önemli bir kısmı ise taraflar için konulmuş sürelerdir. Taraflar, bu süreler içinde belli işlemleri yapabilirler veya yapmaları gerekir. Bu süre içinde yapılamayan işlemler, tekrar yapılamaz ve süreyi kaçıran taraf aleyhine sonuç doğurur (Kuru/Aydın, s. 612).
18. 6100 sayılı Kanun'un 94 üncü maddesinde; "(1) Kanunun belirlediği süreler kesindir.
(2) (Değişik:22/7/2020-7251/6 md.) Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez.
(3) Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar" şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
19. Bu itibarla taraflar için konulmuş süreler, kanunda belirtilen süreler ve hâkim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır:
20. Kanunda belirtilen süreler, kanun tarafından öngörülmüş sürelerdir (Cevap süresi, temyiz süresi gibi). Bu süreler kesindir ve bir işlemin kanunî süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece resen gözetilir. Başka bir ifadeyle, kanunî süreler hak düşürücü niteliktedir (Kuru/Aydın, s. 613).
21. Hâkimin tespit ettiği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanun'un 90/2 nci maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir [HMK md. 94/2; mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) md.163].
22. Yukarıda da belirtildiği üzere ilke olarak hâkimin verdiği süre kesin değildir. Kesinlik için şu iki durumdan birinin varlığı zorunludur: İlk hâlde, hâkimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hâkimin verdiği ikinci sürenin kesin olması, bu kesinliğin kanundan kaynaklanmasıdır (HUMK md. 163, c. 4; HMK 94/2). Bu hâlde, ikinci kez verilen sürenin kesin olduğu belirtilmemiş ve ihtar edilmemiş olsa dahi sonuç değişmez. İkinci hâlde ise, kanuna göre hâkimin, tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna da karar verebilmesidir (HUMK md. 163/3 c. 3; HMK md. 94). Ancak, böyle bir durumda kesin sürenin hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının yasaya ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının da ilgili tarafa ihtar edilmiş olması gerekir.
23. Kısaca belirtmek gerekirse ister kanun, ister hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.
24. Yukarıda anlatılanlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; bölge adliye mahkemesince 22.12.2010 tarihli duruşmada davacı idare vekiline 2942 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 933.056,01TL'yi ilk derece mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, bedelin depo edilmemesi üzerine bu kez 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak usulüne uygun tebligatlara rağmen belirlenen sürede kamulaştırma fark bedelin depo edilmediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla usulüne uygun olarak verilen kesin süreye rağmen kamulaştırma fark bedelinin süresinde depo edilmemesi nedeniyle davanın reddine ilişkin olarak verilen direnme kararı yerindedir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kamulaştırma fark bedelinin davacı idare tarafından bölge adliye mahkemesinin 23.03.2021 tarihli kararından sonra depo edildiği, davalı vekilinin dosyaya yansıyan beyan dilekçelerinde fark bedelin süresinde yatırılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep ettiği, başka bir anlatımla tasarruf ilkesi uygulanan işbu davada davalının mahkemece verilen süreden sonra depo edilen bedeli kabul etmediği hususu dikkate alındığında direnme kararının değişik gerekçe ve nedenlerle onanmasına karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca bölge adliye mahkemesince verilen direnme kararı onanmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı idare vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.06.2024 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Davacı idare vekili tarafından Antalya Batı Çevre Yolu yol yapım ve emniyet sahası kamulaştırması nedeniyle 17.03.2016 tarihinde açılan dava, 4650 sayılı Kanun’la değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun (2942 sayılı Kanun) 10 uncu maddesine dayalı kamulaştırma bedelinin tespiti ve terkin istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince 19.07.2017 tarihinde; davanın kabulü ile Antalya ili, Konyaaltı ilçesi, Hurma Mahallesi 9962 ada 1 parselin kamulaştırma bedeli olarak 6.142.943,99 TL’nin dava tarihi olan 17.03.2016 tarihinden 4 ay sonrasından yasal faizi ile birlikte davacı kurumdan alınarak davalıya verilmesine, dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmiştir. Hükmün taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine; Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince 29.05.2018 tarihinde; davalı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine, davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, 9962 ada 1 parselin (ifraz görmekle 8 ve 9 nolu parsel) kamulaştırma bedelinin 6.142.943,99 TL olarak tespitine, tespit edilen kamulaştırma bedeline dava tarihinden 4 ay sonrası olan 17.07.2016 tarihinden İlk Derece Mahkemesinin karar tarihi olan 19.07.2017 tarihine kadar yasal faiz işletilmesine, karar verilmiştir. Hükmün taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairemizce özetle; “emsalin uygun olmadığı, bedele ilişkin bilirkişi raporları inandırıcı bulunmadığından yeniden keşif yapılarak alınacak bilirkişi rapor sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğinden” bahisle karar bozulmuştur.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince 23.03.2021 tarihinde; bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra, Dairece dava konusu taşınmazın m² bedelinin 2.900,00 TL olduğunun kabulü ile 2.440 m² yüzölçümündeki taşınmazın kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olarak hesaplandığı ve 933.056,01 TL fark bedelin depo edilmesi gerektiğinden davacı vekiline 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesi uyarınca kamulaştırma fark bedeli olarak hesaplanan 933.056,01 TL'yi İlk Derece Mahkemesince belirlenen kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere süre verildiği, kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine bu kez 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin süre verildiği, ancak belirlenen kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairenin ikinci bozmasında özetle; davanın reddine karar verilmiş ise de, dosyaya sunulan 17.05.2021 tarihli dilekçe ekindeki banka dekontuna göre davacı idarenin Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin karar tarihinden sonra depo kararını yerine getirdiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiğinden, Antalya Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,...'' karar verilmiştir.
Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince; son yıllarda gayrimenkul fiyatlarındaki artış ve özellikle Antalya ilindeki gayrimenkul fiyatları gözetildiğinde 17.03.2016 tarihi itibarıyla belirlenen ve dava tarihinden 4 ay sonrasından başlayarak yasal faiz oranı üzerinden işletilecek faizi ile birlikte taşınmaz malikine ödenecek olan kamulaştırma bedelinin, adil ve hakkaniyete uygun bedelden uzak olduğu, bu sonucun davacı idarenin verilen süreler içerisinde kamulaştırma fark bedelini depo etmemesinden kaynaklandığı, davacının kendi kusurundan kaynaklanan fark bedelin depo edilmemesi nedeni ile aradan geçen sürede gayrimenkul fiyatlarındaki artış sonucunda oluşan zarara davalının katlanmasının beklenemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davacı idare vekili tarafından temyiz edilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince belirlenen kamulaştırma bedeli olan 6.142.943,99 TL’nin yasal faizi ile birlikte davalı tarafa ilk derecenin karar tarihi olan 19.07.2017 tarihi itibarıyla ödenmesine karar verilmiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi faiz başlangıcını düzelterek yeniden esas hakkında hüküm kurmuş, taraf temyizi üzerine kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesince bozulması sonucunda bozmaya uyulmasına karar veren Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi tarafından bozma ilâmı gereğince kamulaştırma bedelinin 7.076.000,00 TL olarak hesaplanmasından sonra davalı tarafa ödenen 6.142.943,99 TL kamulaştırma bedelinin mahsubu ile hesaplanan 933.056,01 TL fark kamulaştırma bedelini 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesi uyarınca davalıya ait kamulaştırma hesabına depo etmek ve dekontu sunmak üzere idareye iki defa 30 günlük süre verilmiş. 09.02.2021 tarihli duruşmada kesin olarak verilen ikinci 30 günlük süre içinde kamulaştırma bedelinin depo edilmemesi üzerine kamulaştırma fark bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (HGK) sayın çoğunluğunun “Verilen kesin süreye rağmen fark kamulaştırma bedeli olan 933.056,01 TL yatırılmadığından davanın reddine ilişkin direnme kararının onanmasına” gerektiği yönündeki görüşüne katılamıyoruz.
Zira temyiz incelemesine konu dava bedel tespit ve tescil istemine ilişkindir. Bedel tespit ve tescil davası 6100 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesinde yer alan tasarruf ve 26 ncı maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine tâbi tespit niteliğinde bir dava olduğu gibi bu tür davalarda taraf iradesine değer verilmemesini gerektiren özel bir düzenleme de bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu tür uyuşmazlıklarda da tarafların beyanları ile ortaya konulacak iradelerine değer verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı başlığı altında “(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” şeklindeki düzenleme gözetildiğinde hâkim her iki tarafı dinledikten veya iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere uygun olarak davet ettikten sonra hükmünü verecektir. Davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukukî dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak, yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda üstelik Yargıtay bozma kararından sonra bozmaya karşı tarafların beyanları alınmak üzere hâkim, Kanunun gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak taraflar duruşmaya çağrılmalıdır. Bu husus Anayasanın 36 ncı maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur ve aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasanın 36 ncı maddesi ile 6100 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, Mahkemece taraflar dinlenilmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Somut olayda Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi kararından sonra fark bedel depo edilmiş, banka dekontu dosyaya sunulmuş, temyiz aşamasında bedelin bloke edildiğini gören Dairemizce dava ile ilgisi olan kişilerin davaya ilişkin bir işlemi öğrenebilmesi ve bu konudaki iradesini duruşmaya gelerek ya da gelmeyerek (suskun kalınması esasa girilmesini istediği şeklinde değerlendirilmeden) ortaya koyabilmesi için karar “... depo kararının yerine getirildiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların beyanları da alındıktan sonra işin esasına girilip karar verilmesi gerektiğinden” bahisle bozulmuştur. Bozma sonrası usulüne uygun tebligat yapılarak, duruşma gün ve saatinin muhatablara bildirilmesi bundan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tarafların hukuki dinlenilme hakkı da kısıtlanmış olmaktadır.
Davalı tarafa 19.07.2017 tarihinde 6.142.943,99 TL kamulaştırma bedeli ödenmiş, yargılamanın geçirdiği aşama itibariyla HGK’nın karar tarihi nazara alındığında yedi yıllık bir zaman dilimi itibarıyla bu bedel uhdesinde iken ve yaklaşık aynı süredir de kamu yararı amacı güdülerek açılan yol da kamunun kullanımında iken fark kamulaştırma bedeli olan 933.056,01 TL’nin verilen “30 günlük” kesin süreden sonra yatırıldığı gerekçesiyle bozmaya direnilmiştir. Anayasanın 13 üncü maddesi “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” ve 35 inci maddesinde; “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmek suretiyle ifade edilen ölçütlere uygun olması koşuluyla mülkiyet hakkı kısıtlanabilir. Yine Anayasanın 46 ncı maddesinde yer alan; “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hâllerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir” hükmü ve yukarıda sözü edilen anayasal düzenlemelerden dayanağını alan 2942 sayılı Kanun ile usul ve esasları belirlenen kamulaştırma işlemlerini yapan ve kamusal amaçla hareket eden idarenin kullandığı sınırlama araçları ile temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma amaçları arasında ölçülülük diğer bir deyişle Anayasanın sözü ve ruhu ile demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ilkelerinin sonucu olarak, kamu ile şahıs menfaatleri arasında adil bir dengenin gözetilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda Dairemiz bozma kararına (büyük harfle yazılan) “...depo kararının yerine getirildiği anlaşıldığından, usul ekonomisi gözetilerek tarafların İŞİN ESASINA GİRİLEREK KARAR VERİLMESİNİ İSTEYİP İSTEMEDİĞİ YÖNÜNDE beyanları da alındıktan sonra BİR karar verilmesi gerektiğinden” ibareleri eklenmek suretiyle direnme kararının ilaveli onanması gerekmektedir. Kaldı ki davacı idareye 2942 sayılı Kanun’un 10/8 inci maddesinde öngörülen “15 günlük süre” verilmeyerek yasal dayanaktan yoksun şekilde “30 günlük” kesin süre verildikten sonra kesin süre içinde kamulaştırma fark bedelinin yatırılmaması nedeniyle davanın reddine dair verilen BAM direnme kararı isabetli değildir. Bu sebeplerle Yüksek HGK çoğunluğunun direnme kararının ONANMASINA ilişkin görüşüne katılamıyoruz.
5. H.D. Bşk. Üye
Ümran Görmez Selma Betin
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 14’ü ONAMA, 11’i ise DEĞİŞİK GEREKÇE İLE ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.