KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

KURAL OLARAK, HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜREDEN ÖNCE DAVAYI KABUL BEYANINA ÜSTÜNLÜK TANINMASI GEREKİR.

T.C.
YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2024/1461
Karar No      : 2024/3456

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
 Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 27.12.2023
SAYISI                                 : 2023/1199 E., 2023/1530 K.

Taraflar arasındaki kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kamu düzeni yönünden kabulü ile esas hakkında yeniden hüküm kurularak davanın hak düşürücü süre nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Şanlıurfa ili, Halfeti ilçesi, Ortayol mahallesinde bulunan 1.9 parsel sayılı taşınmaz içerisinde 5.946,79 metrekarelik alanı müvekkilinin uzun süredir malik sıfatıyla fasılasız ve nizasız olarak tasarrufunda olduğunu, müvekkilinin bu yeri tarıma uygun hale getirmek için imar ve ihya çalışması yaptığını, emek harcadığını ve taşınmazı tarıma elverişli hale getirdiğini, taşınmaz üzerinde bağ ve antep fıstığı ağaçları mevcut olup ekimini bakımını müvekkilinin yaptığını, dava konusu 1.9 parselin bitişiğinde davacı adına kayıtlı 170 parsel sayılı taşınmazın bulunduğunu, kadastro çalışmaları sırasında dava konusu edilen bölümün sehven davalı adına tapuya tescil edildiğini, oysa taşınmazın müvekkilinin zilyetliğinde bulunduğunu ve bu durumun davalı tarafından kabul edildiğini öne sürerek dava konusu 1.9 parsel sayılı taşınmazın 5.946,79 metrekare yüz ölçümündeki bölümünün tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı, davayı kabul etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 308 vd. maddeleri uyarınca feragat ve kabulün hüküm ifade etmesinin, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı olmadığı, ancak 5403 sayılı Kanun ve İmar Kanunlarına göre ifraz hususunun kamu düzenine ilişkin olduğu, Şanlıurfa İl Tarım ve Orman Müdürlüğüne yazılan müzekkereye ilgili Kurum; ''İlgide kayıtlı yazıyla, Şanlıurfa İlinin tamamı 3083 sayılı yasa kapsamında değerlendirilmektedir. 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu Şanlıurfa İli Norm Miktarı, Sulu Arazilerde minimum; 1.sınıf: 30.40(da), 2.sınıf: 35.09(da), 3.sınıf: 43.00(da), 4.sınıf: 60.80(da), Kuru Arazilerde minimum: 1.sınıf: 101.10(da), 2.sınıf: 116.69(da), 3.sınıf: 143.00(da), 4.sınıf: 202.20(da) olarak belirtilmiştir. Yapılacak iş ve işlemlerin belirtilen normlara göre hazırlanması gerekmektedir. Bu nedenle, bahse konu bölünme işleminin yapılması 3083 sayılı yasanın norm ve esaslarına göre uygun görülmemektedir.'' şeklinde cevap verdiği söz konusu araziler yönünden bölme işleminin uygun olmadığı, davanın sübut bulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Nedenleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu 1.9 parsel sayılı taşınmazın kayıt maliki davalının kabul beyanı nedeniyle bu taşınmaz yönünden davanın kabülüne karar verilmesi gerektiğini, Yerel Mahkeme her ne kadar 3083 sayılı Kanun'a göre 3.203,42 m2'lik alanın bölünemeyeceğini gerekçe göstermiş ise de bu durumun davacıya hisse verilemeyeceği anlamına gelmediğini, tapunun iptalinin mümkün olmaması halinde davacının tapuda hissedar olmasının kanuna uygun olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava konusu taşınmazın kadastro tespitinin 04.10.1974 tarihinde kesinleştiği, davanın ise 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 16.09.2019 tarihinde açıldığı, Mahkemece öncelikli olarak dava şartlarının olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğinden "davalının kabul" beyanının hukuki sonuç doğurmayacağı ve davanın esasına girilerek karar verilmesinin mümkün olmadığı, davalının kabulünün de bu durumun bir istisnası olmadığı, diğer bir anlatımla davalının kabul beyanının değerlendirilebilmesi için davanın dava şartlarına uygun olarak açılması ve o davada işin esasına girilmiş/girilebilmiş olması gerektiği, kaldı ki, işin esasına girilse bile Mahkemenin gerekçesinde de kısmen ifade edildiği üzere davaya konu taşınmazın 5403 sayılı Kanun'un 8 nci maddesi gereği ifrazı ve hisselendirilmesi mümkün olmadığı gibi taşınmazda pay ve paydaş adedinin arttırılmasının da mümkün olmadığı, dolayısıyla yine kamu düzeni gereği taşınmazın ifrazının, hisselendirilmesinin, pay ve paydaş adedinin arttırılmasının yasaklandığı bir konuda "davalının kabul beyanının" hukuken geçerli bir sonuç doğurmasının mümkün olmadığı, hak düşürücü sürenin gerçekleşmesi halinde hakkın kendisi kaybolduğundan bir başka delilin değerlendirilmesine de imkan bulunmadığı, Mahkemece, davanın 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesine göre 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle reddine karar vermesi gerekirken yanlış değerlendirme ile davanın esası hakkında taşınmazın 3083 sayılı Kanun'un norm ve esaslarına göre bölme işleminin uygun olmadığı ve davanın sübut bulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin kamu düzeni yönünden kabulü ile esas hakkında yeniden hüküm kurularak davanın usulden reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.

B. Temyiz Nedenleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü hususları tekrar etmiş, ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verdiğini ve kabul beyanı ile bağlı olunamayacağına hükmettiğini, oysa tapu iptalinin mümkün olmaması halinde müvekkilinin tapuda hissedar olmasına ilişkin taleplerinin hak düşürücü süre kapsamında değerlendirilmesinin ve davayı kabul eden davalının beyanlarına rağmen hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesi, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun 8 inci maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 309 uncu maddesi.

3. Değerlendirme

1. Kadastro sonucu; Şanlıurfa ili, Halfeti ilçesi, Ortayol köyü çalışma alanında bulunan dava konusu eski 1.9 parsel yeni 102 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tesis kadastrosu kesinleşme tarihinin 04.10.1974 olduğu, davanın ise 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 16.09.2019 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Davacı çekişmeli taşınmazın bir kısmının kendisine ait olduğunu, kadastro tespitinin hatalı yapıldığını ileri sürerek taşınmazın 5.946,79 metrekare yüz ölçümündeki bölümünün tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiş; davalı,13.07.2023 tarihli 2 nci celsede, açılan davayı kabul ettiğini belirtmiştir.

2. Bölge Adliye Mahkemesince, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'nun (5403 sayılı Kanun) 8 inci maddesi gereğince taşınmazın ifrazının ve hisselendirilmesinin mümkün olmadığı, kamu düzeni gereği taşınmazın ifrazının, hisselendirilmesinin, pay ve paydaş adedinin arttırılmasının yasaklandığı bir konuda "davalının kabul beyanının" hukuken geçerli bir sonuç doğurmasının mümkün olmadığı gerekçesi ile hüküm kurulmuş ise de, davanın kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil davası olması nedeniyle, dava konusu edilen taşınmaz bölümünün hukuki durumunun kadastro tespit günü itibariyle değerlendirilmesi; 5403 sayılı Kanun'un 6537 sayılı Kanun ile değişik 8 inci maddesinin 15.05.2014 tarihinde, 1974 yılında yapılan kadastro tespitinden sonra yürürlüğe girdiğinin anlaşılması karşısında ilgili hükmün somut olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Zira kadastro öncesi nedenlere dayalı tapu iptali ve tescil davalarında, dava konusu edilen taşınmazların sınırlarının ve hukuki durumlarının kadastro tespit günü itibariyle geçerli geometrik şekli ve o tarih itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.

3. Eldeki davada, kadastro tespitinin kesinleşme tarihi ile dava tarihi olan 16.09.2019 tarihleri arasında 3402 sayılı Kanun'un 12/3 üncü maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğu sabit ise de hak düşürücü sürenin bir hakkı ortadan kaldıran-sona erdiren niteliğe sahip olması, davayı kabulün ise davalının üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir davada, kamu düzenine aykırı bir sonuç doğurmaması şartıyla, davacının ileri sürdüğü hakkının gerçekte var olup olmadığından bağımsız olarak davaya son veren ve kesin hükmün sonuçlarını doğuran bir taraf işlemi olması nedeniyle Mahkemece davayı kabul beyanına üstünlük tanımak suretiyle işlem yapılması kaçınılmazdır.

4. Hal böyle olunca, kabul beyanının niteliği ve sonuçları değerlendirilerek bir karar verilmesi yerine davanın hak düşürücü süre yönünden reddedilmesi doğru olmayıp hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde davacıya iadesine,

Dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

13.05.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan                    Üye                           Üye                    Üye                     Üye
Öznur Kakillioğlu      Fikriye Ernalbant       Metin Tepe         Yakup Moğul       İsmail Uçar

BİLGİ : “Hak düşürücü süre dava şartı olsa da kesin hükmün sonuçlarını doğuran davalının kabul beyanına değer verilmesi gerekir” şeklindeki Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 20 Ekim 2022 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hak-dusurucu-sure-dava-sarti-olsa-da-kesin-hukmun-sonuclarini-doguran-davalinin-kabul-beyanina-deger-verilmesi-gerekir