MİRASIN REDDİNE, EVLÂT EDİNMEYE, BOŞANMANIN FER’İ NETİCELERİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMELERDE MUVAZAADAN SÖZ ETME OLANAĞI BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/1-570
KARAR NO : 2022/1472
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/12/2018
NUMARASI : 2018/565 - 2018/533
DAVACI : A.Ö. vekili Av. N.G.H.
DAVALI : K.Ö. vekili Av. V.V.
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili Arda’nın babası miras bırakan Mustafa Ö.’in 16.04.2012 tarihinde öldüğünü, geriye mirasçı olarak çocukları müvekkili Arda Ö., davalı ve murisin davalıdan olma çocuklarının kaldığını, dava konusu Tuzluçayır mahallesi 6.35 ada 2 parsel sayılı taşınmazda bulunan 5 nolu bağımsız bölümün aile mahkemesince verilen anlaşmalı boşanma kararı ve ekindeki protokol uyarınca 02.10.2009 tarihinde davalıya devredildiğini, murisin tek amacının evlilik dışı doğan müvekkili Arda’dan mal kaçırmak olduğunu, murisin ölmeden önce kanser hastalığına yakalandığını, boşanma protokolünde sahibi olduğu tek taşınmazını davalı Kudret adına tescil etmeyi kabul ettiğini, muris ile davalının boşandıktan sonra murisin ölümüne kadar aynı evde yaşayarak evlilik birliğini devam ettirdiklerini, davalının müvekkilinin babasından alacağı maaştan kendisine de maaş bağlanması için tekrar muris ile evlenerek Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından maaş aldığını, yapılan devir işleminin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile; tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın iddialarının çelişkili olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını, miras bırakanın başka malvarlığının da bulunduğunu, taşınmazın protokol uyarınca verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.06.2015 tarihli ve 2012/661 E., 2015/298 K. sayılı kararı ile; muris Mustafa Ö.’in davacının annesi ile birlikte yaşadığı sırada ve davacı Arda'nın dünyaya gelmesinden sonra 2007 yılında davalı ile anlaşmalı olarak boşandığı, boşanma sırasında da dava konusu taşınmazın davalı adına devredildiği, murisin daha sonra kanser hastalığına yakalandığı ve ölmeden iki ay önce tekrar davalı ile 15.02.2012 tarihinde yeniden evlendiği, muristeki rahatsızlığın boşanma davası tarihine kadar gittiğinin ve kesin kanser teşhisinin 2009 yılında konulduğunun da belirtildiği, tanık beyanlarına göre murisin boşanmadan önce ve sonrasında da eşinin ve Arda'nın annesinin yanına gidip geldiğinin anlaşıldığı, gerek anlaşmalı boşanma gerek ikinci kez evliliklerinin gerçek amacı yansıtmadığı, boşanmadaki amacının dava konusu taşınmazı davalı adına tescil ettirmek olduğu, 15.02.2012 tarihindeki yeniden evliliğinin ise diğer miraslarının ve emekli aylığının davalıya bırakılmasının hedeflendiği, davalı adına yapılan taşınmaz devrinin muvazaaya dayalı olduğuna tam bir vicdani kanaat getirildiği gerekçesiyle davacının terditli taleplerinden olan davacının miras hissesi oranında tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.05.2018 tarihli ve 2015/12467 E., 2018/10885 K. sayılı kararı ile;
“… Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan Mustafa ile davalı Kudret'in 1975 yılında evlendikleri, bilahare, anlaşmalı boşanma talebiyle yaptıkları başvuru sırasında aralarında düzenledikleri 20.02.2008 tarihli protokolü mahkemeye ibraz ettikleri, anılan boşanma protokolünde manevi tazminat karşılığı olarak tapuda muris Mustafa adına kayıtlı 6.35 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 5 numaralı bağımsız bölümün davalı Kudret'e devredilmesini kararlaştırdıkları, Ankara 7. Aile Mahkemesi'nin 21.02.2008 tarih ve 2007/1412 E., 2008/165 K. Sayılı kararıyla tarafların boşanmalarına karar verildiği, söz konusu protokolün ilama geçirildiği, nitekim, boşanma ilamında taşınmazın kararın kesinleşmesini müteakip davalı Kudret adına tescil edileceğinin tespitine yönelik hükmün yer aldığı ve 18.03.2008 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı uyarınca çekişmeli taşınmazın davalı adına tescil edildiği sabittir.
Bu durumda, somut olaydaki temlikin, 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilemeyeceği ve anılan kararın uygulama yerinin bulunmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirmeyle, davanın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.2018 tarihli ve 2018/565 E., 2018/533 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının muris muvazaasına dayanarak tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteminde bulunduğu eldeki davada yapılan temlikin 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve anılan kararın bu olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
13. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).
14. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18.] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.
15. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
16. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise; taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
17. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
18. Muvazaa, doğru olmayan bir şey üzerinde birden fazla kişinin anlaşması ile oluşur. Bu açıdan bakıldığında kural olarak muvazaanın tek taraflı işlemlerle yapılması mümkün değildir. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise; muvazaanın mümkün olmadığı sözleşmeler ile muvazaanın yapılmasına rağmen dinlenemeyeceği sözleşmeleri birbirinden ayırmak gerektiğidir. Birkaç örnek vermek gerekirse, muvazaa çift taraflı bütün özel sözleşmeler ile bazı resmî sözleşmelerde yapıldığı hâlde, bazı resmî sözleşmelerde yapılma olanağı bulunmamaktadır. Eğer resmî memur sözleşmeye iradesini katabiliyor ve bu katılma inşai bir nitelik taşıyorsa, gerektiğinde resmî sözleşmeye müdahalede bulunabiliyor, sözleşmeyi onaylayıp onaylamama konusunda takdir hakkını kullanabiliyorsa, bu durumda resmî memurun muvazaaya iştiraki düşünülemeyeceğinden sözleşmede muvazaanın oluşması mümkün değildir. Böyle sözleşmelerde tarafların serbest iradeleri ile sözleşme yapmaları sınırlandırılmıştır. Yine bir sözleşmeyi ortadan kaldırmak tarafların elinde değilse muvazaa ileri sürülemeyecektir. Bu nedenle kamu hukukunu, usul hukukunu, aile hukukunu ilgilendiren sözleşmelerde örneğin mirasın reddine, evlât edinmeye, boşanmanın fer’i neticelerine ilişkin sözleşmelerde araya resmî memurun iradesi girdiğinden ve taraflar sözleşmeyi istedikleri anda ortadan kaldıramadıklarından muvazaadan söz etme olanağı bulunmamaktadır (Özkaya, Eraslan: Açıklamalı-İçtihatlı İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2020, s. 233, 234).
19. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.
20. Az yukarıda açıklanan TBK’nın genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
21. Anılan İçtihatları Birleştirme Kararında belirlenen ilkeler daha sonra kabul edilen 22.05.1987 tarihli ve 1986/4 E., 1987/5 K. sayılı ve 16.03.1990 tarihli ve 1989/1 E., 1990/2 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararlarında da kabul edilmiş, uygulama da bu ilkeler doğrultusunda gelişme göstermiştir (Özkaya, s. 400).
22. Yeri gelmişken hemen söz konusu içtihatları birleştirme kararlarında varılan sonuçların açıklanması gerekmektedir.
23. 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına”,
22.05.1987 tarihli ve 1986/4 E., 1987/5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanununun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptâl-tescil davası da açabileceklerine”,
16.03.1990 tarihli ve 1989/1 E., 1990/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise sonuç olarak; “1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
24. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcı kararlardır. Hukuk Genel Kurulunun 20.02.1963 tarihli ve 19634/71 E., 1963/21 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından, o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir”. Yine Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2006 tarihli ve 2006/1-734 E., 2006/761 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere; “nasıl ki yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amaçlarının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararlarının da tefsiri mümkün olup bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararlarının genişletilmesi veya değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.” Bu açıklamalardan yorum yolu ile içtihatları birleştirme kararının içeriklerinin genişletilip değiştirilemeyeceği sonucuna kolaylıkla varılabilmektedir.
25. Anılan içtihatları birleştirme kararı, saptanan ilkeler ışığında bakıldığında muris tarafından kendisine ait taşınmaz malı mirastan mal kaçırmak amacıyla diğer mirasçılardan bir veya bir kaçına tapu sicil müdürlüğünde resmî memur huzurunda yapılan satışlarla ilgilidir. Bir başka deyişle, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için; dava konusu yapılan taşınmazların muris adına tapuda kayıtlı olması, satış işleminin tapu sicil müdürlüğünde resmî memur huzurunda yapılmış olması gerekir. Ancak bu iki koşulun varlığı hâlinde sözü edilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı söz konusu olabilecektir. İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicillinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Buradaki kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmî memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir. Ancak İçtihadı Birleştirme Kararına, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik uygulama olanağı sağlanamayacağı unutulmamalıdır. Nitekim bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.12.1992 tarihli ve 1992/586 E., 1992/782 K. ve 21.09.1994 tarihli ve 1994/ 248 E., 1994/538 K. sayılı kararlarında da açıkça benimsenmiş ve yargısal uygulama anılan kararlar doğrultusunda da istikrar kazanmıştır.
26. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosya kapsamında miras bırakan ile davalının 1975 yılında evlendikleri, daha sonra anlaşmalı boşanma talebiyle yaptıkları başvuru sırasında aralarında düzenledikleri 20.02.2008 tarihli anlaşma protokolünü mahkemeye ibraz ettikleri, boşanma protokolünde manevi tazminat karşılığı olarak tapuda muris Mustafa adına kayıtlı 6.35 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 5 numaralı bağımsız bölümün davalıya devredilmesini kararlaştırdıkları, Ankara 7. Aile Mahkemesi'nin 21.02.2008 tarihli ve 2007/1412 E., 2008/165 K. sayılı kararıyla boşanma protokolü uygun bulunarak tarafların boşanmalarına karar verildiği, protokolün ilamın eki kabul edilip karara geçirildiği, ilamda boşanma kararının kesinleşmesini müteakip taşınmazın davalı adına tescil edileceğinin tespitine yönelik hükmün yer aldığı, mahkeme kararının 18.03.2008 tarihinde kesinleştiği ve devir işleminin kesinleşen mahkeme kararı uyarınca 02.10.2009 tarihli ve 18826 yevmiye numaralı işlem ile davalı adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Somut olayda murisin boşanma protokolü uyarınca yaptığı hâkim önündeki kabul beyanını ve kesinleşmiş bu mahkeme kararı uyarınca yapılan tescil işlemini de sanki tapu sicil memuru huzurunda yapılan bir devir işlemi gibi kabul etmek mümkün değildir. Zira somut olay biçim koşulu yönünden tamamen farklılık göstermektedir. Bir başka deyişle, anılan İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulanma olanağı bulunmadığından, mahkemece davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmelidir.
27. Muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil davası ile tenkis davası terditli olarak açılabilir. Bu durumda öncelikle daha kapsamlı olan muvazaa iddiasının araştırılıp değerlendirilmesi ve sonucuna göre tenkis isteğinin incelenmesi gerekmektedir. Eldeki dava muris muvazaası iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir. Mahkemece İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulanma olanağı bulunmadığından davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmeli ve terditli taleplerden olan tenkis istemi değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Özel Dairece, davanın reddine karar verilmesi gerektiği yazılmış ise de mahkemenin tenkis talebini değerlendirmesi gerektiği hususu belirtilmediğinden kararın bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicillinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulundan kastedilenin murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması anlamına gelmediği, iradenin hangi vasıta ile değil hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği hususunun önem taşıdığı, kural olarak taraflar arasındaki bir anlaşmazlığı hükme bağlayan ilamlara karşı muvazaa iddiası ileri sürülemeyecek ise de, somut olayda bu kuralın uygulanamayacağı, zira anlaşmalı boşanma davasında tarafların mal bölüşümünün mahkeme tarafından belirlenmediği, tarafların mahkemeye anlaşma şeklinde bildirdikleri iradeleri ile yapılan mal paylaşımının mahkemece kabul edilip hükme esas alındığı, eldeki uyuşmazlıkta muvazaa nedeniyle iptali istenilen işlemin boşanmaya ilişkin mahkeme kararının değil, tarafların kendi iradeleriyle belirledikleri mal paylaşımına yani temlik işlemine konu edilen işleminin olduğu, açıklanan bu iradenin gerçek irade olmayıp mirasçıdan mal kaçırmak amacını güttüğü iddia edildiğine göre talebin İçtihadı Birleştirme kararı kapsamı içinde değerlendirilmesi ve muris muvazaası nedenine dayanılarak açılan davanın dinlenmesinin gerektiği, aksi yönde uygulamanın İçtihadı Birleştirme kararında varılan sonuç ile de uygun olmadığı, somut olayda murisin mal kaçırma kastıyla hareket ettiği ve temlik işleminin muvazaalı olduğu kanıtlandığından mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
29. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı yukarıda belirtilen değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin direnme konusu kapsamı dışında yer alan temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 15’i DEĞİŞİK GEREKÇELİ BOZMA, 3’ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : “Kural olarak cebri icra yoluyla yapılan satışlar, boşanma, evlat edinme gibi işlemler tasarrufun iptali davası konusu olamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28 Eylül 2021 tarihli kararı için bkz.
MİRASIN REDDİNE, EVLÂT EDİNMEYE, BOŞANMANIN FER’İ NETİCELERİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMELERDE MUVAZAADAN SÖZ ETME OLANAĞI BULUNMAMAKTADIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2020/1-570
KARAR NO : 2022/1472
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 06/12/2018
NUMARASI : 2018/565 - 2018/533
DAVACI : A.Ö. vekili Av. N.G.H.
DAVALI : K.Ö. vekili Av. V.V.
1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil, tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili Arda’nın babası miras bırakan Mustafa Ö.’in 16.04.2012 tarihinde öldüğünü, geriye mirasçı olarak çocukları müvekkili Arda Ö., davalı ve murisin davalıdan olma çocuklarının kaldığını, dava konusu Tuzluçayır mahallesi 6.35 ada 2 parsel sayılı taşınmazda bulunan 5 nolu bağımsız bölümün aile mahkemesince verilen anlaşmalı boşanma kararı ve ekindeki protokol uyarınca 02.10.2009 tarihinde davalıya devredildiğini, murisin tek amacının evlilik dışı doğan müvekkili Arda’dan mal kaçırmak olduğunu, murisin ölmeden önce kanser hastalığına yakalandığını, boşanma protokolünde sahibi olduğu tek taşınmazını davalı Kudret adına tescil etmeyi kabul ettiğini, muris ile davalının boşandıktan sonra murisin ölümüne kadar aynı evde yaşayarak evlilik birliğini devam ettirdiklerini, davalının müvekkilinin babasından alacağı maaştan kendisine de maaş bağlanması için tekrar muris ile evlenerek Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığından maaş aldığını, yapılan devir işleminin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu iptali ve tescile; tescil mümkün olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın iddialarının çelişkili olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını, miras bırakanın başka malvarlığının da bulunduğunu, taşınmazın protokol uyarınca verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.06.2015 tarihli ve 2012/661 E., 2015/298 K. sayılı kararı ile; muris Mustafa Ö.’in davacının annesi ile birlikte yaşadığı sırada ve davacı Arda'nın dünyaya gelmesinden sonra 2007 yılında davalı ile anlaşmalı olarak boşandığı, boşanma sırasında da dava konusu taşınmazın davalı adına devredildiği, murisin daha sonra kanser hastalığına yakalandığı ve ölmeden iki ay önce tekrar davalı ile 15.02.2012 tarihinde yeniden evlendiği, muristeki rahatsızlığın boşanma davası tarihine kadar gittiğinin ve kesin kanser teşhisinin 2009 yılında konulduğunun da belirtildiği, tanık beyanlarına göre murisin boşanmadan önce ve sonrasında da eşinin ve Arda'nın annesinin yanına gidip geldiğinin anlaşıldığı, gerek anlaşmalı boşanma gerek ikinci kez evliliklerinin gerçek amacı yansıtmadığı, boşanmadaki amacının dava konusu taşınmazı davalı adına tescil ettirmek olduğu, 15.02.2012 tarihindeki yeniden evliliğinin ise diğer miraslarının ve emekli aylığının davalıya bırakılmasının hedeflendiği, davalı adına yapılan taşınmaz devrinin muvazaaya dayalı olduğuna tam bir vicdani kanaat getirildiği gerekçesiyle davacının terditli taleplerinden olan davacının miras hissesi oranında tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 31.05.2018 tarihli ve 2015/12467 E., 2018/10885 K. sayılı kararı ile;
“… Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan Mustafa ile davalı Kudret'in 1975 yılında evlendikleri, bilahare, anlaşmalı boşanma talebiyle yaptıkları başvuru sırasında aralarında düzenledikleri 20.02.2008 tarihli protokolü mahkemeye ibraz ettikleri, anılan boşanma protokolünde manevi tazminat karşılığı olarak tapuda muris Mustafa adına kayıtlı 6.35 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 5 numaralı bağımsız bölümün davalı Kudret'e devredilmesini kararlaştırdıkları, Ankara 7. Aile Mahkemesi'nin 21.02.2008 tarih ve 2007/1412 E., 2008/165 K. Sayılı kararıyla tarafların boşanmalarına karar verildiği, söz konusu protokolün ilama geçirildiği, nitekim, boşanma ilamında taşınmazın kararın kesinleşmesini müteakip davalı Kudret adına tescil edileceğinin tespitine yönelik hükmün yer aldığı ve 18.03.2008 tarihinde kesinleşen mahkeme kararı uyarınca çekişmeli taşınmazın davalı adına tescil edildiği sabittir.
Bu durumda, somut olaydaki temlikin, 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilemeyeceği ve anılan kararın uygulama yerinin bulunmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirmeyle, davanın kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.2018 tarihli ve 2018/565 E., 2018/533 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının muris muvazaasına dayanarak tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis isteminde bulunduğu eldeki davada yapılan temlikin 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve anılan kararın bu olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
13. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 819).
14. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 19. [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18.] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;
"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.
15. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.
16. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukukî işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukukî işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise; taraflar gerçekten belli bir hukukî işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukukî işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
17. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukukî sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
18. Muvazaa, doğru olmayan bir şey üzerinde birden fazla kişinin anlaşması ile oluşur. Bu açıdan bakıldığında kural olarak muvazaanın tek taraflı işlemlerle yapılması mümkün değildir. Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise; muvazaanın mümkün olmadığı sözleşmeler ile muvazaanın yapılmasına rağmen dinlenemeyeceği sözleşmeleri birbirinden ayırmak gerektiğidir. Birkaç örnek vermek gerekirse, muvazaa çift taraflı bütün özel sözleşmeler ile bazı resmî sözleşmelerde yapıldığı hâlde, bazı resmî sözleşmelerde yapılma olanağı bulunmamaktadır. Eğer resmî memur sözleşmeye iradesini katabiliyor ve bu katılma inşai bir nitelik taşıyorsa, gerektiğinde resmî sözleşmeye müdahalede bulunabiliyor, sözleşmeyi onaylayıp onaylamama konusunda takdir hakkını kullanabiliyorsa, bu durumda resmî memurun muvazaaya iştiraki düşünülemeyeceğinden sözleşmede muvazaanın oluşması mümkün değildir. Böyle sözleşmelerde tarafların serbest iradeleri ile sözleşme yapmaları sınırlandırılmıştır. Yine bir sözleşmeyi ortadan kaldırmak tarafların elinde değilse muvazaa ileri sürülemeyecektir. Bu nedenle kamu hukukunu, usul hukukunu, aile hukukunu ilgilendiren sözleşmelerde örneğin mirasın reddine, evlât edinmeye, boşanmanın fer’i neticelerine ilişkin sözleşmelerde araya resmî memurun iradesi girdiğinden ve taraflar sözleşmeyi istedikleri anda ortadan kaldıramadıklarından muvazaadan söz etme olanağı bulunmamaktadır (Özkaya, Eraslan: Açıklamalı-İçtihatlı İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2020, s. 233, 234).
19. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve “muris muvazaası” olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.
20. Az yukarıda açıklanan TBK’nın genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
21. Anılan İçtihatları Birleştirme Kararında belirlenen ilkeler daha sonra kabul edilen 22.05.1987 tarihli ve 1986/4 E., 1987/5 K. sayılı ve 16.03.1990 tarihli ve 1989/1 E., 1990/2 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararlarında da kabul edilmiş, uygulama da bu ilkeler doğrultusunda gelişme göstermiştir (Özkaya, s. 400).
22. Yeri gelmişken hemen söz konusu içtihatları birleştirme kararlarında varılan sonuçların açıklanması gerekmektedir.
23. 1.4.1974 tarihli ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına”,
22.05.1987 tarihli ve 1986/4 E., 1987/5 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Miras bırakanın yaptığı temliki tasarruflardan zarar gören mirasçıların tenkis davası ile birlikte kademeli olarak veya tenkis davası açtıktan sonra ayrı bir dilekçe ile Borçlar Kanununun 18. maddesine dayalı muvazaa nedeniyle iptâl-tescil davası da açabileceklerine”,
16.03.1990 tarihli ve 1989/1 E., 1990/2 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise sonuç olarak; “1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesine yer olmadığına” karar verilmiştir.
24. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcı kararlardır. Hukuk Genel Kurulunun 20.02.1963 tarihli ve 19634/71 E., 1963/21 K. sayılı kararında da belirtildiği gibi “Bir konunun İçtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından, o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir”. Yine Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2006 tarihli ve 2006/1-734 E., 2006/761 K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere; “nasıl ki yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amaçlarının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararlarının da tefsiri mümkün olup bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararlarının genişletilmesi veya değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.” Bu açıklamalardan yorum yolu ile içtihatları birleştirme kararının içeriklerinin genişletilip değiştirilemeyeceği sonucuna kolaylıkla varılabilmektedir.
25. Anılan içtihatları birleştirme kararı, saptanan ilkeler ışığında bakıldığında muris tarafından kendisine ait taşınmaz malı mirastan mal kaçırmak amacıyla diğer mirasçılardan bir veya bir kaçına tapu sicil müdürlüğünde resmî memur huzurunda yapılan satışlarla ilgilidir. Bir başka deyişle, 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için; dava konusu yapılan taşınmazların muris adına tapuda kayıtlı olması, satış işleminin tapu sicil müdürlüğünde resmî memur huzurunda yapılmış olması gerekir. Ancak bu iki koşulun varlığı hâlinde sözü edilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı söz konusu olabilecektir. İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicillinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldiğinin saptanması gerekmektedir. Buradaki kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmî memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir. Ancak İçtihadı Birleştirme Kararına, yorum yoluyla gizli bağış iddialarına yönelik uygulama olanağı sağlanamayacağı unutulmamalıdır. Nitekim bu husus Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.12.1992 tarihli ve 1992/586 E., 1992/782 K. ve 21.09.1994 tarihli ve 1994/ 248 E., 1994/538 K. sayılı kararlarında da açıkça benimsenmiş ve yargısal uygulama anılan kararlar doğrultusunda da istikrar kazanmıştır.
26. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dosya kapsamında miras bırakan ile davalının 1975 yılında evlendikleri, daha sonra anlaşmalı boşanma talebiyle yaptıkları başvuru sırasında aralarında düzenledikleri 20.02.2008 tarihli anlaşma protokolünü mahkemeye ibraz ettikleri, boşanma protokolünde manevi tazminat karşılığı olarak tapuda muris Mustafa adına kayıtlı 6.35 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki 5 numaralı bağımsız bölümün davalıya devredilmesini kararlaştırdıkları, Ankara 7. Aile Mahkemesi'nin 21.02.2008 tarihli ve 2007/1412 E., 2008/165 K. sayılı kararıyla boşanma protokolü uygun bulunarak tarafların boşanmalarına karar verildiği, protokolün ilamın eki kabul edilip karara geçirildiği, ilamda boşanma kararının kesinleşmesini müteakip taşınmazın davalı adına tescil edileceğinin tespitine yönelik hükmün yer aldığı, mahkeme kararının 18.03.2008 tarihinde kesinleştiği ve devir işleminin kesinleşen mahkeme kararı uyarınca 02.10.2009 tarihli ve 18826 yevmiye numaralı işlem ile davalı adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Somut olayda murisin boşanma protokolü uyarınca yaptığı hâkim önündeki kabul beyanını ve kesinleşmiş bu mahkeme kararı uyarınca yapılan tescil işlemini de sanki tapu sicil memuru huzurunda yapılan bir devir işlemi gibi kabul etmek mümkün değildir. Zira somut olay biçim koşulu yönünden tamamen farklılık göstermektedir. Bir başka deyişle, anılan İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulanma olanağı bulunmadığından, mahkemece davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmelidir.
27. Muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil davası ile tenkis davası terditli olarak açılabilir. Bu durumda öncelikle daha kapsamlı olan muvazaa iddiasının araştırılıp değerlendirilmesi ve sonucuna göre tenkis isteğinin incelenmesi gerekmektedir. Eldeki dava muris muvazaası iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, tescil mümkün olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir. Mahkemece İçtihadı Birleştirme Kararının somut olayda uygulanma olanağı bulunmadığından davacının tapu iptali ve tescil talebinin reddine karar verilmeli ve terditli taleplerden olan tenkis istemi değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Özel Dairece, davanın reddine karar verilmesi gerektiği yazılmış ise de mahkemenin tenkis talebini değerlendirmesi gerektiği hususu belirtilmediğinden kararın bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 01.04.1974 tarihli ve 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicillinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulundan kastedilenin murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması anlamına gelmediği, iradenin hangi vasıta ile değil hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği hususunun önem taşıdığı, kural olarak taraflar arasındaki bir anlaşmazlığı hükme bağlayan ilamlara karşı muvazaa iddiası ileri sürülemeyecek ise de, somut olayda bu kuralın uygulanamayacağı, zira anlaşmalı boşanma davasında tarafların mal bölüşümünün mahkeme tarafından belirlenmediği, tarafların mahkemeye anlaşma şeklinde bildirdikleri iradeleri ile yapılan mal paylaşımının mahkemece kabul edilip hükme esas alındığı, eldeki uyuşmazlıkta muvazaa nedeniyle iptali istenilen işlemin boşanmaya ilişkin mahkeme kararının değil, tarafların kendi iradeleriyle belirledikleri mal paylaşımına yani temlik işlemine konu edilen işleminin olduğu, açıklanan bu iradenin gerçek irade olmayıp mirasçıdan mal kaçırmak amacını güttüğü iddia edildiğine göre talebin İçtihadı Birleştirme kararı kapsamı içinde değerlendirilmesi ve muris muvazaası nedenine dayanılarak açılan davanın dinlenmesinin gerektiği, aksi yönde uygulamanın İçtihadı Birleştirme kararında varılan sonuç ile de uygun olmadığı, somut olayda murisin mal kaçırma kastıyla hareket ettiği ve temlik işleminin muvazaalı olduğu kanıtlandığından mahkeme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
29. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
30. Bu nedenle direnme kararı yukarıda belirtilen değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin direnme konusu kapsamı dışında yer alan temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 09.11.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 18 üyenin 15’i DEĞİŞİK GEREKÇELİ BOZMA, 3’ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.
BİLGİ : “Kural olarak cebri icra yoluyla yapılan satışlar, boşanma, evlat edinme gibi işlemler tasarrufun iptali davası konusu olamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 28 Eylül 2021 tarihli kararı için bkz.