KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MURİS MUVAZAASINA DAİR DAVALARDA MURİSİN ASIL İRADE VE AMACI BELİRLENİRKEN TARAFLARIN DAYANDIKLARI DELİLLER HER OLAYIN KENDİ ÖZELLİKLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMELİDİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2022/1-1099
Karar No       : 2024/355

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
TARİHİ                          : 02.02.2022
SAYISI                          : 2021/2903 E., 2022/265 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.09.2021 tarihli ve 2020/1099 Esas,
                                        2021/4798 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil ile ecrimisil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf talebinin reddine, davalı vekilinin ise istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne ve temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; ortak miras bırakan Bakiye Yaşar B.’ın 915 ve 972 parsel sayılı taşınmazlarını mirastan mal kaçırma amacıyla davalı kızına satış suretiyle devrettiğini, miras bırakanın dava dışı diğer çocuklarına da mal kaçırmak amaçlı temliklerde bulunduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında müvekkili adına tesciline, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere müvekkilinin hissesi oranında geriye dönük olarak her bir taşınmaz için 5.000,00’er TL ecrimisil bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; 915 sayılı parselin murise ait yarı payının müvekkiline devredildiğini, kalan yarı payın ise Rıza B.'a ait olduğunu, miras bırakanın talebi üzerine müvekkili tarafından kardeşlerine satış bedelinden hisseleri oranında ödeme yapıldığını, davacıya da arsa bedeli açıklamasıyla banka aracılığı ile ödeme yapıldığını, 972 parsele ilişkin olarak ise 2006 tarihinde miras bırakanın noterde aralarında davacının da bulunduğu üç kızı ile ölünceye kadar bakma sözleşmesi yaptığını, davacının bakım borcunu yerine getirmemesi sebebiyle taşınmazın bakım borcunu yerine getiren müvekkili ile diğer kardeşine devredildiğini, dava dışı kardeş Sevim’in kendisine başka parselin devredilmesi sebebiyle bu parsel üzerindeki hakkından müvekkili lehine feragat ettiğini, her iki temlikte de mal kaçırma kastının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin 09.10.2017 tarihli ve 2016/501 Esas, 2017/425 Karar sayılı kararıyla; 915 parsele ilişkin murisin sağlığında bir mal paylaşımı yaptığı, davacıya da buna karşılık gelen payın para olarak ödendiği, bu parsele ilişkin muvazaa iddialarının yerinde olmadığı, 972 parselin ise satış gösterilmek muris tarafından davalıya temlik edildiği, satışın gerçek bir satış olmadığı, mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı şekilde yapıldığı, taşınmaz davalının kullanımında bulunduğundan davacının kullanamadığı dönemlere ilişkin ecrimisil talebinin de yerinde görüldüğü gerekçesiyle; 915 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine, 972 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil ile 5.000,00 TL ecrimisil talebinin kabulüne karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

3. Bölge Adliye Mahkemesinin 13.09.2018 tarihli ve 2018/926 Esas, 2018/1207 Karar sayılı kararıyla; 915 parsele ilişkin murisin sağlığında bir mal paylaşımı yaptığı, davacıya da buna karşılık gelen payının ödendiği, bu parsele ilişkin muvazaa iddialarının yerinde olmadığı, 972 parsele ilişkin olarak ise köyde gidecek başka yeri olmayan davacının köye gelişinin annesi için olduğu ve annesi ile ilgilenme yükümlülüğünün yerine getirdiğinin anlaşıldığı, ayrıca taşınmazın devrinin satış gösterilmek suretiyle yapıldığı, satışın gerçek bir satış olmadığı ve muvazaalı olduğu, taşınmaz davalının kullanımında bulunduğundan davacının kullanamadığı dönemlere ilişkin ecrimisil talebinin de yerinde görüldüğü gerekçesiyle; 915 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine, 972 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil ile 5.000,00 TL ecrimisil talebinin kabulüne karar verilmiştir.

4. İlk Derece Mahkemesinin 11.07.2019 tarihli ve 2018/314 Esas, 2019/200 Karar sayılı kararıyla; 915 parsel yönünden davacıya payının parasal olarak ödendiğinden bu parsele ilişkin muvazaa iddialarının yerinde olmadığı, 972 parselin muris tarafından davalıya satışından dolayı daha önce yapılan ölünceye kadar bakma sözleşmesinin hükümsüz kaldığı, murisin sağlığında davacı dışındaki tüm çocuklarına taşınmaz devrettiği, murise ait olan 71 sayılı parselin bir kısmının ise intikal suretiyle davacıya geçtiği, murisin paylaştırma iradesinin bulunmadığı, tüm çocuklarına taşınmaz devretmesine rağmen davacıya herhangi bir devirde bulunmamasının, davacıyı mirasının bir kısmından mahrum bırakma kastını taşıdığı, satışın gerçek bir satış olmadığı tanık beyanları ile de anlaşıldığı, 972 sayılı taşınmazın davalının kullanımında olduğu, ecrimisile ilişkin ilke ve esaslar dikkate alınarak davacının taşınmazı kullanamadığı dönemlere ilişkin ecrimisil talebinin de yerinde bulunduğu gerekçesiyle; 915 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine; 972 sayılı taşınmaza yönelik tapu iptali ve tescil ile ecrimisil talebinin kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 09.12.2019 tarihli ve 2019/2368 Esas, 2019/2022 Karar sayılı kararıyla; miras bırakan tarafından 12.09.2006 tarihinde noterde düzenlenen ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile 972 parsel sayılı taşınmazın kızları Sevim, Vildan ve Melek'e devri yönünde işlem yapılmasına rağmen 12.09.2011 tarihinde taşınmazın muris adına vekâleten davalıya satış yoluyla devredildiği, davacı tarafça başka taşınmazlar yönünden açılan davanın murisin mal kaçırma kastı bulunmadığı gerekçesiyle reddedildiği, kararın istinaf incelemesinde olduğu, davacıya muristen kalan taşınmazlar bulunduğu, tanık anlatımları ve özellikle lehine ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapılan dava dışı kardeş Sevim'in beyanı dikkate alındığında murisin iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olmadığı, kendisine bakıp ilgilenen kızlarına duyduğu minnet ile hareket ettiği, Sevim'in taşınmazın davalıya devrinden yana muristen talepte bulunduğunu beyan ettiği, murisin de taşınmazı davalıya devrettiğinin anlaşıldığı, ilk derece mahkemesince 915 parsel yönünden davanın reddine dair verilen karar yerinde ise de 972 parsel yönünden de murisin mal kaçırma amacı ispatlanamadığından bu parsel hakkındaki davanın da reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf talebinin reddine, davalı vekilinin ise istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"... Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan Bakiye Yaşar B.’ın 915 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını 30.04.2004 tarihinde davalı kızına satış suretiyle devrettiği, 972 parsel sayılı taşınmazını öncesinde noterlikte düzenlediği 12.09.2006 tarihli ölünceye kadar bakım akdi ile davacı, davalı ve dava dışı kızı Sevim’e devrettiği ancak sonra sözleşmeden dönerek 12.09.2011 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, mirasbırakanın 31.10.2012 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı kızı, davalı kızı ve dava dışı çocukları Nihat ve Sevim ile eşi Hasan Hüseyin’i bıraktığı, eşinin de 28.07.2016’da öldüğü, temlik harici tereke olarak Turgut mahallesindeki 6080 m2 yüz ölçümlü 71 parsel sayılı tarlanın ½ payının kaldığı, davacı tarafından Marmaris 3.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/936 Esas sayılı dosyası üzerinden kardeşi Sevim aleyhine 1003 parsel sayılı taşınmaza ilişkin; 2016/929 Esas sayılı dosyası üzerinden de diğer kardeşi Nihat aleyhine 889, 284 ve 287 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak davalar açıldığı, anılan dosyaların eldeki davayı bekletici mesele yaptıkları, alınan bilirkişi raporundan 915 parsel sayılı taşınmazın dava tarihi itibarıyla üzerindeki muhdesatla birlikte değerinin 329.400,00 TL; 972 parsel sayılı taşınmazın ise üzerindeki yapıyla birlikte değerinin 1.023.000,00 TL olduğu anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle;davalı tanığı olarak dinlenen Sevim’in beyanından çekişmeli 915 parsel sayılı taşınmazın davacının davalıdan aldığı borca mahsuben mirasbırakan tarafından temlik edildiği anlaşılmakla, mal kaçırma kastıyla yapılmadığı belirlenmek suretiyle 915 parsel sayılı taşınmaz yönünden davacının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA,

Davacının 972 parsel sayılı taşınmaza ilişkin temyiz itirazlarına gelince;

Mirasbırakanın özellikle dava dışı kızı Sevim’in bakım ve gözetimi altında iken önce üç kızına ölünceye kadar bakma akdi ile 972 parsel sayılı taşınmazını devrettiği, sonra vazgeçerek satış suretiyle davalıya devrettiği, diğer yandan mirasbırakanın 1003 889, 284 ve 287 parsel sayılı taşınmazlarını dava dışı çocuklarına temlik ettiği hususları göz önünde bulundurulduğunda mirasbırakanın çekişmeli taşınmaz açısından davacı kızı Melek’ten mal kaçırma amacıyla hareket ettiği ve minnet duygusundan söz edilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.

Öte yandan, gerek öğretide ve gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir (YHGK'nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı).

25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay'ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.

Hemen belirtilmelidir ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık, değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere ve HMK'nın 266 vd. maddelerine uygun olmalıdır.

Bu nedenle, özellikle tarım arazilerinin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir.

Eğer, özellikle arsa ve binalarda kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira bedelleri araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilmeli, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.

İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayiçe göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.

Hal böyle olunca, 972 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne, ecrimisil isteği yönünden ise yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı gerekçe ve eksik inceleme ile davanın tümden reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle 972 parsel yönünden verilen karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; Bölge Adliye Mahkemesince eksik inceleme ve araştırma yapılarak hatalı sonuca varıldığını, hükme gerekçe yapılan tanıklar ile müvekkili arasında görülmekte olan başka davalar bulunduğundan yanlı beyanların dikkate alınamayacağını, temlikin mal kaçırma kastı ile yapıldığını, murisin gerçek iradesinin paylaştırma yönünde olduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 972 parsel sayılı taşınmaz yönünden miras bırakanın davalı kızına satış suretiyle yaptığı temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının davacı tarafça ispat edilip edilemediği, ecrimisil talebi yönünden 25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve içtihatlar ile belirlenen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18 inci] maddesinin birinci fıkrası

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 266 vd. maddeleri

3. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı

4. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 25.05.1938 tarihli ve 29/10 sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile ecrimisil istemine ilişkindir.

2. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

3. Muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Kanunu'nun 19 uncu [BK'nın 18 inci] maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddenin birinci fıkrasında;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" hükmüne yer verilmiştir.

4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

8. Türk Borçlar Kanunu'nun yukarıda yer verilen genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşınmaktadır.

12. Muris muvazaasını diğer nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.

13. Bu nedenle, miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

14. Muris muvazaasına dayalı olarak açılan davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

15. Diğer bir anlatımla, muris muvazaası davalarında, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir.

16. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

17. Ancak bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.

18. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanması yanında, birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

19. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, muris muvazaasına ilişkin davaların niteliği gereğince taraflarca sunulan delillerin, her somut olayın özelliğine göre az yukarıda açıklanan objektif olgulardan da yararlanılarak bir bütün olarak değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Burada hemen belirtmek gerekir ki muris muvazaasına ilişkin davalarda miras bırakanın asıl irade ve amacı belirlenirken, tarafların dayandıkları delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerektiği açıktır. Fiili karineler de denilen bu objektif olgular, tarafların iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlik derecesi hakkında hâkimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam tecrübelerinin ortaya koyduğu, hukukla ilgili bulunmayan değer hükümleri olarak kabul edilmektedir. Bu fiili karinelerin varlığı tarafın ispat yükünü ortadan kaldırmaz ise de somut olayda olduğu gibi tanık delili dışında dayanılan başka delillerin bulunması durumunda dayanılan bu delillerin değerlendirilmesi sırasında da gözetileceği kuşkusuzdur.

20. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; miras bırakan 31.10.2012 tarihinde ölmüş, mirasçı olarak geride davacı kızı Melek, davalı kızı Vildan ve dava dışı çocukları Nihat, Sevim ve eşi Hasan Hüseyin kalmıştır. Miras bırakanın eşi Hasan Hüseyin ise 28.07.2016 tarihinde ölmüştür.

21. Celbedilen kayıtlardan miras bırakan Bakiye Yaşar B.’ın 915 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payını 30.04.2004 tarihinde davalı kızına satış suretiyle devrettiği, 915 parsel sayılı taşınmaz bakımından verilen kararın kesinleştiği, miras bırakanın uyuşmazlığa konu 972 parsel sayılı taşınmaz hakkında öncesinde davacı, davalı ve dava dışı kızı Sevim'le noterde 12.09.2006 tarihli ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmasına karşın daha sonra 12.09.2011 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, temlik harici tereke olarak Turgut Mahallesindeki 6080 m2 yüz ölçümlü 71 parsel sayılı tarlanın ½ payının kaldığı, davacı tarafından Marmaris 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2016/936 Esas sayılı dosyası üzerinden kardeşi Sevim aleyhine 1003 parsel sayılı taşınmaza ilişkin; 2016/929 Esas sayılı dosyası üzerinden de diğer kardeşi Nihat aleyhine 889, 284 ve 287 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin olarak muris muvazaası hukuki nedenine dayalı olarak davalar açıldığı, anılan dosyaların eldeki davayı bekletici mesele yaptıkları anlaşılmaktadır.

22. Hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre, 915 parsel sayılı taşınmazın dava tarihi itibarıyla üzerindeki muhdesatla birlikte değerinin 329.400,00 TL; 972 parsel sayılı taşınmazın ise üzerindeki yapıyla birlikte 1.023.000,00 TL değerinde olduğu anlaşılmaktadır.

23. Davacı tarafça satış suretiyle yapılan temlikin muvazaalı olduğu iddia edilmiş, davalı tarafça ilk başta satışın gerçek satış olduğu belirtilmiş, devamında miras bırakanın mal kaçırma amacıyla hareket etmediği, davacının bakım borcunu yerine getirmediği, bakım borcunu yerine getiren davalıya devrin yapıldığı, temlikin satış suretiyle yapılmasının murisin minnet duygusuyla hareket etme iradesini sakatlamayacağı savunulmuştur. Davalı tanıkları da dahil olmak üzere tüm tanıklar murisin taşınmaz satmaya ihtiyacının olmadığını, devirden sonra ekonomik durumunda bir değişiklik olmadığını, davacının Fransa'da çalıştığını, Köyde başka kalacak yeri olmadığını, yazları annesini görmek amacıyla köye geldiğini, annesinin yanında kalarak yazları onunla ilgilendiğini beyan etmiştir. Miras bırakanın sağlığında diğer mirasçılara da satış suretiyle taşınmazlar temlik ettiği anlaşılmış ise de davacıya yapılmış bir temlik bulunmadığından, çekişme konusu taşınmazın paylaştırma iradesiyle temlik edildiğinden söz edilemez. Miras bırakanın özellikle dava dışı kızı Sevim’in bakım ve gözetimi altında iken önce üç kızı ile 972 parsel bakımından ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmasına rağmen daha sonra sözleşmeye konu taşınmazı satış suretiyle davalıya devrettiği, diğer yandan miras bırakanın 1003, 889, 284 ve 287 parsel sayılı taşınmazlarını dava dışı çocuklarına temlik ettiği, murisin sağlığında davacıya yapılan bir temlik bulunmadığı hususları göz önüne alındığında miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davacı kızı Melek’ten mal kaçırma amacıyla devrettiği ve minnet duygusundan söz edilemeyeceği, dolayısıyla davacının temlikin mirasçıdan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu yönündeki iddiasını kanıtladığı sonucuna varılmaktadır.

24. Varılan sonuca göre, ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminattır. 08.03.1950 tarihli 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olduğundan denetime ve hüküm kurmaya elverişli olacak şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılmalıdır. 25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Yargıtay'ın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları araştırma ve değerlendirme yapılarak, hüküm kurmaya denetime elverişli bilirkişi raporu da alınmak suretiyle sonucuna göre karar verilmelidir. O hâlde 972 parsel sayılı taşınmaz yönünden tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne, ecrimisil isteği yönünden ise yukarıda açıklanan İçtihadı birleştirme kararları ve bozma kararında belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken hatalı gerekçe ve eksik inceleme ile davanın tümden reddine karar verilmiş olması hatalıdır.

25. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

03.07.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.