KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MUVAZAAYA DAYALI TASARRUFUN İPTALİ DAVASI, MAL REJİMİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA ALACAĞI DAVASINI BEKLETİCİ SORUN YAPMALIDIR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/4-618
Karar No       : 2025/231

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 29.11.2022
SAYISI                          : 2022/498 E., 2022/446 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 05.04.2022 tarihli ve 2021/2012 Esas,
                                        2022/6837 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki muvazaa nedeniyle tapu iptal ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince onanmış, davalılar vekillerinin karar düzeltme istemi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı Mehtap Y.'ın 1991 yılında evlendiklerini, davalı eşin 31.01.2013 tarihinde boşanma davası açtığını, dava konusu taşınmazın evlilik devam ederken müvekkilinin maddi katkılarıyla 2006 yılının Haziran ayında satın alındığını, müvekkilinin İran'da çalışması nedeniyle satış işlemlerinin İstanbul'da yaşayan davalı eş tarafından yapılarak taşınmazın davalı eş adına kaydettirildiğini, boşanma davası açılmadan kısa bir süre önce 12.12.2012 tarihinde bu taşınmazın davalı eş tarafından diğer davalı Sevda C.'e satıldığını, bu satış işleminin müvekkilinden mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak gerçekleştirildiğini ileri sürerek davalı Sevda C. adına kayıtlı olan taşınmazın tapu kaydının iptali ile davalı Mehtap Y. adına tapuya tescil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı Mehtap Y. vekili cevap dilekçesinde; davaya konu taşınmazın bedeli şahsi birikimleri ve kredi kullanarak ödendiğinden müvekkilinin kişisel malı olduğunu, bu taşınmazın alınmasında davacının ekonomik olarak hiçbir katkısının olmadığını, yapılan satış muvazaalı olmayıp gerçek satış niteliğinde olduğunu, davacının hukuki yararının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı Sevda C. cevap dilekçesinde; satışın gerçek bir satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı

7. İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 19.03.2015 tarihli ve 2013/217 Esas, 2015/100 Karar sayılı kararı ile; davalı Mehtap Y.’ın eşi davacı tarafından aldatıldığı iddiası ile 18.01.2013 tarihinde boşanma ve 31.01.2013 tarihinde ise katılma alacağı davası açtığı, bu davalardan kısa süre önce dava konusu taşınmazı devretmesinin mal kaçırma niyetiyle olduğu, taşınmazı devralan davalı Sevda C.’in tasarrufunda olan yer için aidat ödemesi gerektiği hâlde ödenmediği de açık olup tüm bunlara göre davalıların bir plan dahilinde ve birlikte hareket ederek temlik işlemini danışıklı olarak yaptıkları gerekçesiyle davanın kabulü ile taşınmazın tapusunun iptaline ve davalı Mehtap Y. adına tesciline karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı

8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekillerinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 26.09.2018 tarihli ve 2016/2848 esas, 2018/8260 karar sayılı kararıyla onanmış, bunun üzerine davalılar vekilleri karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 05.04.2022 tarihli ve 2021/2012 Esas, 2022/6837 Karar sayılı kararı ile;

“… 1. Davalı Mehtap Y. ve Sevda C. zorunlu dava arkadaşı olduğundan, Sevda C.'in yatırdığı nisbi harç yeterli olup, davalı Mehtap Y. tarafından da maktu harç yatırılmış bulunmasına göre, harç eksikliğinden red kararı verilmesi ve buna ilişkin ek kararın onanması hatalı olmuştur.

2. Dava, TBK’nın 19. maddesine dayalı olarak açılan muvazaalı işlemin iptaline ilişkindir.

Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tesbit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.

3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere,muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.

Somut olayda, dava TBK'nın 19. maddesine dayalı olarak açılmıştır. Davacı ile davalı Mehtap Y. arasındaki boşanma davası İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 2013/42 Esas 2014/371 Karar sayılı ilamı ile sonuçlanmış, tarafların boşanmalarına karar verilmiş, ancak davacı lehine herhangi bir mali hakka hükmedilmemiştir. Ancak davacı ile davalı Mehtap Y. arasında İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 2013/72 Esas sayılı dosyasından mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı davası bulunmaktadır. Bu davanın devam ettiği anlaşılmaktadır.

Bu halde, mahkemece, İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 2013/72 Esas sayılı davasının sonucunun bekletici mesele yapılarak, bu dava sonunda davacının bir alacağı olmadığının anlaşılması halinde davanın reddine, aksi durumda yani bir alacağın varlığı halinde ise TBK’nın 19. maddesine göre muvazaa olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılarak, muvazaanın ispatı durumunda davanın kabulü ile bu alacağı için İİK'283/1. maddesinin kıyasen uygulanarak davacıya haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, mahkeme kararının bu nedenlerle bozulması gerekirken, maddi yanılgı sonucu onanmasına karar verilmesi hatalı olmuştur …” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

10. İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.2022 tarihli ve 2022/498 Esas, 2022/446 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında bozma ilâmında bekletici mesele yapılması istenen İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 2013/72 E. sayılı dosyasının mal rejiminden kaynaklı katılma alacağı davası olduğu ve eldeki davanın sonucunu beklediği, öncelikle mal rejiminin çözülebilmesi için tapu kaydındaki ihtilafın çözülmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

11. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 2013/72 E. sayılı dosyasında davacı ile davalı Mehtap T. (Y.) arasında görülen mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı davasının, eldeki davada 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 165. maddesi uyarınca bekletici sorun yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

14. Sözleşmeler kural olarak tarafların karşılıklı ve uygun iradeleri ile meydana gelir. Ancak bu irade ile beyan her zaman birbiri ile örtüşmeyebilir. Bu uygunsuzluk hâli istem dışı oluşabileceği gibi, taraflar bilerek ve isteyerek de iradeleri ile beyanları arasında uygunsuzluk yaratabilirler.

15. Muvazaa olarak adlandırılan bu ikinci durum öğreti ve uygulamada çok çeşitli şekillerde ifade edilmiştir. Muvazaa, Türk Hukuk Lûgatı’nda; “Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belge, danışıklı işlem” olarak tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lûgatı: Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, s. 819). Bilindiği üzere “tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına” muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere de muvazaalı işlemler denilir. Bir başka söyleyişle muvazaa; “açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadıklarını bildikleri hâlde, tarafların kastettikleri durumdan başka bir ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermeleri hâli (7.10.1953 tarihli ve 8/7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı), tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmalarıdır.”

16. Yukarıdaki tanımların ortak noktasından yola çıkıldığında muvazaalı bir hukuki işlemden bahsedebilmek için; tarafların iradeleri ile beyanları arasında isteyerek yaratılmış bir uygunsuzluk, üçüncü kişileri aldatmak (muvazaa) niyeti, taraflar arasında gizli işlemi yaratan muvazaa sözleşmesinin bulunması gerektiği muhakkaktır.

17. Muvazaa, “mutlak muvazaa”, “nispi muvazaa” gibi çeşitli türlere ayrılır. Tarafların gerçekte bir işlem yapmayı düşünmemelerine rağmen, sırf üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla, işlem yapmış gibi gözükmek için, görünürde bir işlem yapmalarına “mutlak muvazaa” denir. Nispi muvazaada ise; taraflar aralarında yaptıkları bir sözleşmeyi kendi iç iradelerine uymayan ve dışarıya karşı yaptıkları başka bir işlemle gizlerler. Bir başka anlatımla, nispi muvazaada taraflar görünürdeki işlem arkasında gerçek iradelerine uygun olmayan gizli bir işlem yaparlar (Fikret, Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 370).

18. Pozitif hukukumuzda muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçlarını düzenleyen bir kanun metni bulunmamaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Sözleşmelerin yorumu, muvazaalı işlemler” başlıklı 19. maddesinde; bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradelerinin esas alınacağı hüküm altına alınmıştır. TBK’nın 19. maddesi ile sadece nispi muvazaa düzenlenmiş olup, bu maddede mutlak muvazaa hükme bağlanmamıştır. Toplum ihtiyaçlarının zorlaması ile mutlak muvazaa öğreti ve uygulamada yerini almış, bu husustaki ilkeler yargısal içtihatlarla şekillenmiştir (Eraslan, Özkaya: Açıklamalı- İçtihatlı İnançlı işlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2020, s. 184 vd.).

19. Kural olarak üçüncü kişiler muvazaalı işlem nedeniyle hakları zarara uğratıldığı takdirde tek taraflı veya çok taraflı olan bu hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilir. Çünkü muvazaalı bir hukuki işlem ile üçüncü kişilere zarar verilmesi onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Ancak genel usul kuralı gereğince her davada olduğu gibi anılan bu davada da davacının hukuki yararının bulunması zorunludur. Başka bir anlatım ile üçüncü kişinin muvazaalı işlem ile haklarının zarar uğratıldığının benimsenebilmesi için onun muvazaalı işlemde bulunandan alacaklı olması ve muvazaalı işlemin alacağının ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunması gerekmektedir. Zira davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır.

20. Somut olayda, davalı eş tarafından davacı eşe boşanma ve katılma alacağı davası açıldığı, bu davalardan kısa bir süre önce dava konusu taşınmazın davalı eş tarafından diğer davalı Sevda C.’e devredildiği, davacı tarafından katkı payı alacağının engellenmesi amacıyla dava konusu taşınmazın muvazaalı olarak devredildiği ileri sürülerek tapu iptali ve tescil isteminde bulunduğu anlaşılmaktadır. Dosyada yer alan tapu kaydından taşınmazın davalılar arasında devredildiği tespit edilmiştir.

21. İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 2013/72 E. sayılı dosyası incelendiğinde; davanın davacı ile davalı Mehtap T. arasında görülen mal rejiminden kaynaklanan katılma alacağı davası olduğu ve mahkemenin eldeki dosyayı bekletici mesele yaptığı anlaşılmaktadır.

22. Uyuşmazlığın çözümü için “bekletici sorun” hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

23. 6100 sayılı HMK’nın “Bekletici sorun” başlıklı 165. maddesinde;

“(1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.

(2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

24. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, davalı eşin boşanma ve katılma alacağı davası açılmadan kısa bir süre önce dava konusu taşınmazı danışıklı olarak davalı Sevda C.’e devredildiği iddiasıyla eldeki davayı açmıştır. Davacının bu davayı açmaktaki amacı, açtığı dava sonucu hak kazanacağı alacağını alabilmeye yönelik olarak, danışıklı olduğunu ileri sürdüğü hukuki işlemlerin kendisi yönünden geçersizliğini sağlayarak alacağına kavuşmaktır. Hukuki yarar bir dava şartı olup, davacının bu davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı davacının alacağının olduğunun saptanması ile mümkün olacaktır. Davacının bir alacağının bulunup bulunmadığı yani hukuki yararının bulunup bulunmadığının tespiti bakımından davacı ve davalı Mehtap Y. arasındaki mal tasfiyesi davasının sonucu beklenmelidir. Bu durumda mahkemece davacıya muvazaa iddiasının kapsamı sorularak mahkemece, mal tasfiyesine ilişkin davanın sonucu beklenmeli, alacağın varlığı sabit olduğu ve muvazaa olgusu ispat edildiği takdirde davanın kabulüne, aksi hâlde davanın reddine karar verilmelidir.

25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın muvazaa nedenine dayalı açılan tapu iptal tescil istemine ilişkin olduğu, bu tür davaların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 241. maddesine göre çözümlenmesi gerektiği, bu maddeye göre borçlu eşin malvarlığının ya da terekesinin katılma alacağını karşılamaya yeterli olmadığı hâllerde, alacaklı eşe, kazandırmadan veya devirden yararlanan üçüncü kişiye başvurarak eksik kalan kısmı elde etme olanağı tanıdığı, mal tasfiyesine yönelik davanın sonucunun beklenmesi ve bozma ilâmına TMK’nın 241. maddesinde yer alan düzenlemenin eklenmesi gerektiği, bu nedenle direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında belirtilen nedenler yanında açıklanan ilave gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

26. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

27. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,            

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Aynı Kanunun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere

16.04.2025 tarihinde oy çokluğuyla ikinci görüşmede karar verildi.

"K A R Ş I  O Y"

Davacı Bilal Habeşi Y., davalı eski eşi Mehtap Y. aleyhine boşanma davası, ardından da mal rejiminin tasfiyesi davası açtığını, boşanma davasının kabul ile sonuçlanarak kesinleştiğini, mal rejiminin tasfiyesi davasının ise derdest olduğunu, davalı Mehtap Y.’ın mal rejiminin tasfiyesi sonucu oluşacak alacağı sonuçsuz bırakmak için evlilik birliği içinde ortak gelirleri ile satın alınarak adına tescil edilen taşınmazı muvazalı olarak diğer davalı Sevda C.’e satış göstermek suretiyle devrettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davalı eski eşi Mehtap adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davanın kabulü ile davalı Sevda adına kayıtlı tapunun iptali ile diğer davalı Mehtap adına tesciline karar verilmiş, hükmün davalılarca temyizi ve ardından karar düzeltme itirazı üzerine yüksek özel dairece yazılı gerekçelerle bozulmuş, İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmiştir.

Davacının talebinin, mal rejiminin tasfiyesi sonucu çıkması muhtemel alacağı sonuçsuz bırakmak amacıyla yapılan muvazalı taşınmaz devrinin iptali ile önceki malik davalı eski eş Mehtap adına tesciline ilişkin olduğu, gerek özel daire gerekse Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğu tarafından kabul edilmektedir. Yine mal rejiminin tasfiyesi davasının bekletici mesele yapılması ile tapu iptal ve tescil yerine davacı alacaklıya haciz ve satış istemi yetkisinin verilmesi yönündeki özel daire ve Hukuk Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne aynen katılmaktayız.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi, muvazalı işlemlere ilişkin düzenleme içeren çatı madde olmakla birlikte, uygulamada olayın türüne ve hukuki niteliğine göre, yasal düzenleme ile ya da geliştirilen yargısal içtihatlarla amacına uygun adil ve hakkaniyetli çözümler üretilmektedir. Nitekim özel daire ve HGK’nın sayın çoğunluğu, tapu sicilinin tamamen iptali yerine 2004 sayılı İİK’nın 283/1 maddesinin kıyas yoluyla uygulanmasıyla muvazanın belirlenmesi hâlinde davacıya haciz ve satış isteme yetkisinin verilmesini belirtmekle bu düşünceyi kabul etmektedir. Benzeri uygulama, miras hukukunda olup muvazalı işlemlerde, işlemin tamamen iptali yerine miras payı gözetilerek karar verilmesi bu yaygın uygulamaya emsaldir. Direnmeye konu muvaza ise aile hukukuna ilişkin olup buna yönelik özel yasal düzenleme mevcuttur. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 241/1 maddesinde aynen “Tasfiye sırasında, borçlu eşin malvarlığı veya terekesi, katılma alacağını karşılamadığı takdirde, alacaklı eş veya mirasçıları… karşılıksız kazandırmaları bunlardan yararlanan 3. kişilerden eksik kalan miktarla sınırlı olarak isteyebilir” şeklinde açık hüküm bulunmaktadır.

HGK’nın sayın çoğunluğunun bozma yönündeki görüşüne aynen katılmakla birlikte kanaatimizce; mevcut bozma kararına, davacı lehine tasfiye alacağının ve davalılar arasında muvazalı işlemin belirlenmesi durumunda davacıya, davalı eski eşi Mehtap’dan tahsil edemediği miktarla ve yapılan muvazalı kazandırma ile sınırlı olarak diğer davalı Sevda’ya başvurmasının gerektiği yönünde açıklama yapılması daha uygun olacaktır. Başka bir anlatımla, davalı eski eş Mehtap’ın mal varlığının mal rejiminin tasfiyesi sonucu oluşacak borcunu ödemeye yetmediğinin anlaşılması durumunda yukarıda anılan TMK’nın 241/1 maddesi uyarınca eksik kalan miktarla sınırlı olarak lehine muvazalı kazandırma yapıldığı belirlenen diğer davalı Sevda’dan tahsilinin talep edilmesi gerekir. HGK’nın bozma kararına mevcut hâliyle uyularak yerel mahkemece bu doğrultuda karar verilmesi hâlinde, davacı lehine mal rejiminin tasfiyesi davası sonucu doğacak alacağının tamamından direnmeye konu davanın her iki davalısı da müteselsilen sorumlu olacaktır ve davacı alacaklı eşe, TMK’nın 241/1 maddesinin açık hükmüne aykırı olarak, alacağının tamamını asıl borçlu eski eş Mehtap'dan talep etmeden diğer davalı Sevda’dan isteme yolu açılacaktır. Bu durum, 2004 sayılı İİK’nın 45. maddesine ve alacağın asıl borçludan istenmeden kefilden istenemeyeceği yönündeki benzer nitelikli yerleşmiş Yargıtay uygulamalarına da aykırıdır.

Tüm bu açıklamalar nedeniyle, HGK’nın Sayın Çoğunluğunun bozma yönündeki görüşüne aynen katılmakla birlikte, az yukarıda belirtilen hususların da ilave edilmesinin daha isabetli olacağı düşüncesindeyiz.

8. H.D. Bşk.                    Üye
Fahri Akçin                      Aydın Şimşek

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 13’ü BOZMA, 12’si ise İLAVELİ BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.