MÜVEKKİLİNİN ÖLÜMÜNDEN SONRA VEKİLİN VEKALETİ SON BULDUĞUNDAN DAVA AÇMASI MÜMKÜN OLAMAZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/5-2377
KARAR NO : 2021/487
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/02/2014
NUMARASI : 2013/671 - 2014/24
DAVACILAR : B.D. ve diğerleri, vekilleri Av. E.A.
DAVALI : Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili Av. B.Ç.
1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atılan zeytin ağaçlarının bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Kapatılan) Dalaman Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davacılar Sevim G., Semra K., Dudu Y. ve Çetin D. yönünden davanın reddine, davacılar Elif D., Bayram D., Metin D., Yalçın D. ve İnci Hergüler yönünden davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı Salih Zeki D. vekili; Muğla ili Dalaman ilçesi Aşağı Dalaman Projesi Dalaman Akköprü Barajı taşocağı sahasında toprak alımı sırasında müvekkiline ait aşılı zeytin ağaçlarının kesildiğini, idareye zararın ödenmesi için başvurulmuş ise de zararın ödenmediğini, idare mahkemesine yapılan başvurunun davanın adli yargıda görüleceği gerekçesi ile reddedildiğini ileri sürerek müvekkilinin uğramış olduğu zarar olan 29.100 TL'nin talep tarihi olan 2000 yılı Aralık ayından itibaren kanuni faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı idare vekili; dava konusu ağaç bedellerinin davacıya ödenmemesinin nedeninin kanun değişikliği olduğunu, dava açılmadan önce zararların ödenmesine olanak sağlandığını, davacının davayı açmakta hukuki menfaatinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. (Kapatılan) Dalaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.11.2010 tarihli ve 2007/76 E. 2010/356 K. sayılı kararı ile; davalının aşılı zeytin ağaçlarının bulunduğu yerin orman sınırları içerisinde kaldığı, yerin orman niteliği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, orman olan bir yeri kullanmanın, ağaç dikmenin 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre suç teşkil ettiği, suç teşkil eden bir eyleme dayanarak hak talebinde bulunmanın hukuk kuralları ile bağdaşmadığı, bu bağlamda dava konusu ağaçların üzerinde bulunduğu yerin orman olup özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğu gerekçesiyle davacılar Sevim G., Semra K., Dudu Y. ve Çetin D. yönünden davanın reddine, davacılar Elif D., Bayram D., Metin D., Yalçın D. ve İnci H. yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 05.12.2012 tarihli ve 2012/22804 E. 2012/25332 K. sayılı kararı ile; “… Yapılan incelemede, zemini orman sayılan yerlerden olan taşınmaz üzerinde davacının zeytin ağaçları olduğu anlaşılmıştır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 19/son maddesine 26.05.2004 tarihinde 5177 sayılı Yasa ile eklenen fıkra uyarınca, ağaçların 11. madde çerçevesinde bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2014 tarihli ve 2013/671 E. 2014/24 K. sayılı kararı ile; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16. maddesinde kamu mallarının hizmet malları, orta malları, sahipsiz mallarla genel sular ve ormanlar olmak üzere dört gruba ayrıldığı, kamu malı olan ormanların; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 5177 sayılı Kanun’la eklenen ek fıkrada açıkça ayrık tutulduğu, anılan hükümde sayılan ve farklı bir hukuki statüsü bulunan "sahipsiz yer" kavramının ormanları kapsamadığı, dolayısıyla orman üzerinde, Kanunun tarif ettiği biçimde muhtesat oluşturulması ve bedelinin ödenmesi olanağının bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; orman sayılan yerlerden olan taşınmaz üzerinde meydana getirilen muhtesat bedelinin, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 5177 sayılı Kanunla eklenen ek fıkra uyarınca, davacıya ödenip ödenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, eldeki davanın davacı muris Salih Zeki D. tarafından verilen 17.06.1998 tarihli vekâletnameye istinaden vekil Av. S.Y. tarafından 07.03.2007 tarihinde açılması ve davacı Salih Zeki D.’ın dava tarihinden önce 07.06.2005 tarihinde vefat etmesi karşısında ölü kişi adına dava açılmasının mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
13. Tarafların, davada taraf ehliyetlerinin bulunması dava şartıdır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Gerçek kişiler, yaşadıkları süre içerisinde taraf ehliyetine sahiptirler. Taraf ehliyeti, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.
14. Dosyaya ibraz edilen veraset ilamına göre, muris Salih Zeki D.’ın 07.06.2005 tarihinde vefat ettiği, 17.06.1998 tarihinde ise avukatına vekâletname verdiği, vekilin ise 07.03.2007 tarihinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
15. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 397. maddesinin 1. fıkrasında açıklandığı gibi, hilâfı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekâlet akti; müvekkilinin ölümü, medeni hakları kullanma ehliyetinin zevali veya iflas etmesi ile nihayet bulur. Bu nedenle vekilin müvekkilinin ölümünden sonra dava açması mümkün değildir. Vekil öldüğünü bilmeden dava açmış olsa bile davanın yalnız taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekir. Dava açıldıktan sonra müvekkilinin ölmesi halinde bütün mirasçıların duruşmaya çağrılarak yargılamanın devam ettirileceği kuralının bu olayda uygulanma kabiliyeti yoktur.
16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davanın açıldığı tarihte davacı murisin ölü olduğu anlaşılmakta ise de, somut olayın özellikleri, usul ekonomisi ve menfaatler dengesi bakımından davanın mirasçılar adına açıldığının kabulünün uygun olacağı, ön sorunun bulunmadığı, işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
17. Hâl böyle olunca davacı Salih Zeki D. vekilinin, müvekkilinin ölümünden sonra vekâleti son bulduğu hâlde dava açmasının mümkün olmadığı, bu nedenle usulen açılmış dava mevcut gibi işin esasının incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.04.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık; davacı muris Salih Zeki D. tarafından verilen 17.06.1998 tarihli vekaletnameye istinaden vekil Av. S.Y. tarafından 07.03.2007 tarihinde açılan davada, davacı Salih Zeki D.’ın dava tarihinden önce 07.06.2005 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması karşısında, ölü kişi adına dava açılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bu husus ön sorun olarak tartışılmış; sayın çoğunlukça ön sorun olduğu kabul edilerek esasa ilişkin incelemeye geçilmemiş olup, somut olayın özellikleri itibariyle bu görüşe katılınmamıştır.
Dava kamulaştırmasız olarak el atılan zeytin ağaçlarının bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili 07.03.2007 havale tarihli dava dilekçesinde; Dalaman Akköprü Barajı Taş Ocağı sahasında taş çıkartılacağı için davalı idare tarafından müvekkiline ait aşılı zeytin ağaçlarının kesildiğini, zararın karşılanması konusunda yapılan başvuruya rağmen idarece zararın ödenmediğini, bu konuda idari yargı yolunda açılan davanın adli yargıda görüleceği gerekçesi ile reddedildiğini belirterek, müvekkilinin uğradığı zarar olan 29.100 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Her ne kadar bu dava 07.03.2007 tarihinde açılmış ise de; dava dilekçesinde ifade edildiği üzere ve mevcut evrak kapsamına göre;
Davacı vekili müvekkili muris Salih Zeki D. adına Dalaman Asliye Hukuk Mahkemesinde tespit yaptırmış, belirlenen zararın ödenmesi için idareye başvurmuş, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 11. Bölge Müdürlüğünce 18.07.2001 tarih ve 856-7213 sayı ile ödeme yapılmayacağının bildirilmesi üzerine bu işlemin iptali ve zararın tazmini istemiyle Muğla İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
Muğla İdare Mahkemesinin 31.05.2002 tarihli, 2002/119-395 sayılı kararı ile haksız fiil iddiasına dayalı tazminat isteminin adli yargıda görülmesi gerektiği belirtilerek davanın görev yönünden reddine karar verilmiş, temyiz edilen karar Danıştay 6. Dairesinin 12.12.2006 tarihli, 2004/2993 esas, 2006/5995 sayılı kararı ile onanmıştır.
Bu aşamadan sonra davacı vekili 07.03.2007 tarihinde eldeki davayı açmış ve yargılama devam ederken davacı murisin öldüğünü öğrenmesi üzerine 19.01.2010 tarihli duruşmada müvekkilinin öldüğünü duyduğunu, ölüm ile vekalet ilişkisi sona erdiğinden, aile nüfus kaydının alınarak mirasçıların tespitini talep ettiğini bildirmiş, mahkemece mirasçılar tespit edilerek adlarına duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış, usulüne uygun tebliğe rağmen duruşmaya katılmayan beş davacı yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, davayı takip eden dört (4) mirasçı yönünden yargılama yapılarak hüküm kurulmuştur.
Dosya kapsamına göre mirasçıların vekil tarafından yapılan işlemlere herhangi bir itirazlarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar eldeki davanın davacısı olan Salih Zeki D. 07.06.2005 tarihinde ölmüş ise de; davacı vekilinin vekaletnameyi aldığı 17.06.1998 tarihinden sonra başlayan ve bu dava ile devam eden bir işlem ve yargılama süreci mevcut olup, dava bu süreçte açılmıştır. Davacı vekili bu davanın yargılaması sırasında müvekkilinin öldüğünü öğrenince durumu mahkemeye bildirmiş ve mirasçıların davaya katılımını sağlamış, mirasçılar tarafından vekil vasıtasıyla yapılan işlemlere itirazda bulunulmamıştır.
[“… vekilin, müvekkilinin öldüğünü bilmeden (yanlışlıkla) onun adına açtığı davayı, ölenin mirasçıların adına açılmış bir dava olarak kabul etmek, menfaatler dengesine ve usul ekonomisine uygun düşer. Mirasçılar bu davaya icazet verirlerse, davaya devam edilmesi gerekir… “
“Davacıların miras bırakanın vekili müvekkilinin (miras bırakanlarının) ölümünden sonra takip talebinde bulunmuş ve bu takip BK’nun 397. maddesi gereğince hilafı, mukaveleten veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekaletin müvekkilin ölümüyle sona ereceği kuralına aykırı bulunmuş ise de; mirasçıların vekaleti tevdi etmeleri ile yapılan takibe icazet verdikleri anlaşılmış olmasına göre talep ve savunma hakkında bir karar verilmesi iktiza eder (11. HD. 24.02.1975 – 4888/1242).”] (B. Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001. C. I. s. 903).
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 397. maddesi “Hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet, gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zevali veya istifası ile nihayet bulur”. şeklinde düzenlenmiş olup, bu davanın açıldığı tarihte davacı murisin ölü olduğu anlaşılmakta ise de; yukarıda açıklandığı üzere somut olayın özellikleri dikkate alındığında ve ayrıca usul ekonomisi ve menfaatler dengesi bakımından davanın mirasçılar adına açıldığının kabulünün uygun olacağı, bu nedenle ön sorun bulunmadığı ve işin esasının incelenmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yönündeki düşüncesine katılmıyoruz.
Adem ALBAYRAK Nebahat ŞİMŞEK Fadime AKBABA
Birinci Başkanvekili Üye Üye
Yakup ATA Fatma Feyza ŞAHİN Fatma AKYÜZ
Üye Üye Üye
MÜVEKKİLİNİN ÖLÜMÜNDEN SONRA VEKİLİN VEKALETİ SON BULDUĞUNDAN DAVA AÇMASI MÜMKÜN OLAMAZ.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/5-2377
KARAR NO : 2021/487
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 25/02/2014
NUMARASI : 2013/671 - 2014/24
DAVACILAR : B.D. ve diğerleri, vekilleri Av. E.A.
DAVALI : Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili Av. B.Ç.
1. Taraflar arasındaki “kamulaştırmasız el atılan zeytin ağaçlarının bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, (Kapatılan) Dalaman Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davacılar Sevim G., Semra K., Dudu Y. ve Çetin D. yönünden davanın reddine, davacılar Elif D., Bayram D., Metin D., Yalçın D. ve İnci Hergüler yönünden davanın açılmamış sayılmasına ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı Salih Zeki D. vekili; Muğla ili Dalaman ilçesi Aşağı Dalaman Projesi Dalaman Akköprü Barajı taşocağı sahasında toprak alımı sırasında müvekkiline ait aşılı zeytin ağaçlarının kesildiğini, idareye zararın ödenmesi için başvurulmuş ise de zararın ödenmediğini, idare mahkemesine yapılan başvurunun davanın adli yargıda görüleceği gerekçesi ile reddedildiğini ileri sürerek müvekkilinin uğramış olduğu zarar olan 29.100 TL'nin talep tarihi olan 2000 yılı Aralık ayından itibaren kanuni faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı idare vekili; dava konusu ağaç bedellerinin davacıya ödenmemesinin nedeninin kanun değişikliği olduğunu, dava açılmadan önce zararların ödenmesine olanak sağlandığını, davacının davayı açmakta hukuki menfaatinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. (Kapatılan) Dalaman Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.11.2010 tarihli ve 2007/76 E. 2010/356 K. sayılı kararı ile; davalının aşılı zeytin ağaçlarının bulunduğu yerin orman sınırları içerisinde kaldığı, yerin orman niteliği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, orman olan bir yeri kullanmanın, ağaç dikmenin 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre suç teşkil ettiği, suç teşkil eden bir eyleme dayanarak hak talebinde bulunmanın hukuk kuralları ile bağdaşmadığı, bu bağlamda dava konusu ağaçların üzerinde bulunduğu yerin orman olup özel mülkiyete konu olamayacak yerlerden olduğu gerekçesiyle davacılar Sevim G., Semra K., Dudu Y. ve Çetin D. yönünden davanın reddine, davacılar Elif D., Bayram D., Metin D., Yalçın D. ve İnci H. yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 5. Hukuk Dairesince 05.12.2012 tarihli ve 2012/22804 E. 2012/25332 K. sayılı kararı ile; “… Yapılan incelemede, zemini orman sayılan yerlerden olan taşınmaz üzerinde davacının zeytin ağaçları olduğu anlaşılmıştır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 19/son maddesine 26.05.2004 tarihinde 5177 sayılı Yasa ile eklenen fıkra uyarınca, ağaçların 11. madde çerçevesinde bedeline hükmedilmesi gerekirken yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2014 tarihli ve 2013/671 E. 2014/24 K. sayılı kararı ile; 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16. maddesinde kamu mallarının hizmet malları, orta malları, sahipsiz mallarla genel sular ve ormanlar olmak üzere dört gruba ayrıldığı, kamu malı olan ormanların; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 5177 sayılı Kanun’la eklenen ek fıkrada açıkça ayrık tutulduğu, anılan hükümde sayılan ve farklı bir hukuki statüsü bulunan "sahipsiz yer" kavramının ormanları kapsamadığı, dolayısıyla orman üzerinde, Kanunun tarif ettiği biçimde muhtesat oluşturulması ve bedelinin ödenmesi olanağının bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; orman sayılan yerlerden olan taşınmaz üzerinde meydana getirilen muhtesat bedelinin, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine 5177 sayılı Kanunla eklenen ek fıkra uyarınca, davacıya ödenip ödenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, eldeki davanın davacı muris Salih Zeki D. tarafından verilen 17.06.1998 tarihli vekâletnameye istinaden vekil Av. S.Y. tarafından 07.03.2007 tarihinde açılması ve davacı Salih Zeki D.’ın dava tarihinden önce 07.06.2005 tarihinde vefat etmesi karşısında ölü kişi adına dava açılmasının mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
13. Tarafların, davada taraf ehliyetlerinin bulunması dava şartıdır. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Gerçek kişiler, yaşadıkları süre içerisinde taraf ehliyetine sahiptirler. Taraf ehliyeti, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer.
14. Dosyaya ibraz edilen veraset ilamına göre, muris Salih Zeki D.’ın 07.06.2005 tarihinde vefat ettiği, 17.06.1998 tarihinde ise avukatına vekâletname verdiği, vekilin ise 07.03.2007 tarihinde işbu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
15. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 397. maddesinin 1. fıkrasında açıklandığı gibi, hilâfı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekâlet akti; müvekkilinin ölümü, medeni hakları kullanma ehliyetinin zevali veya iflas etmesi ile nihayet bulur. Bu nedenle vekilin müvekkilinin ölümünden sonra dava açması mümkün değildir. Vekil öldüğünü bilmeden dava açmış olsa bile davanın yalnız taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle reddi gerekir. Dava açıldıktan sonra müvekkilinin ölmesi halinde bütün mirasçıların duruşmaya çağrılarak yargılamanın devam ettirileceği kuralının bu olayda uygulanma kabiliyeti yoktur.
16. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davanın açıldığı tarihte davacı murisin ölü olduğu anlaşılmakta ise de, somut olayın özellikleri, usul ekonomisi ve menfaatler dengesi bakımından davanın mirasçılar adına açıldığının kabulünün uygun olacağı, ön sorunun bulunmadığı, işin esasının incelenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
17. Hâl böyle olunca davacı Salih Zeki D. vekilinin, müvekkilinin ölümünden sonra vekâleti son bulduğu hâlde dava açmasının mümkün olmadığı, bu nedenle usulen açılmış dava mevcut gibi işin esasının incelenerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.04.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık; davacı muris Salih Zeki D. tarafından verilen 17.06.1998 tarihli vekaletnameye istinaden vekil Av. S.Y. tarafından 07.03.2007 tarihinde açılan davada, davacı Salih Zeki D.’ın dava tarihinden önce 07.06.2005 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması karşısında, ölü kişi adına dava açılmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bu husus ön sorun olarak tartışılmış; sayın çoğunlukça ön sorun olduğu kabul edilerek esasa ilişkin incelemeye geçilmemiş olup, somut olayın özellikleri itibariyle bu görüşe katılınmamıştır.
Dava kamulaştırmasız olarak el atılan zeytin ağaçlarının bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili 07.03.2007 havale tarihli dava dilekçesinde; Dalaman Akköprü Barajı Taş Ocağı sahasında taş çıkartılacağı için davalı idare tarafından müvekkiline ait aşılı zeytin ağaçlarının kesildiğini, zararın karşılanması konusunda yapılan başvuruya rağmen idarece zararın ödenmediğini, bu konuda idari yargı yolunda açılan davanın adli yargıda görüleceği gerekçesi ile reddedildiğini belirterek, müvekkilinin uğradığı zarar olan 29.100 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Her ne kadar bu dava 07.03.2007 tarihinde açılmış ise de; dava dilekçesinde ifade edildiği üzere ve mevcut evrak kapsamına göre;
Davacı vekili müvekkili muris Salih Zeki D. adına Dalaman Asliye Hukuk Mahkemesinde tespit yaptırmış, belirlenen zararın ödenmesi için idareye başvurmuş, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 11. Bölge Müdürlüğünce 18.07.2001 tarih ve 856-7213 sayı ile ödeme yapılmayacağının bildirilmesi üzerine bu işlemin iptali ve zararın tazmini istemiyle Muğla İdare Mahkemesinde dava açmıştır.
Muğla İdare Mahkemesinin 31.05.2002 tarihli, 2002/119-395 sayılı kararı ile haksız fiil iddiasına dayalı tazminat isteminin adli yargıda görülmesi gerektiği belirtilerek davanın görev yönünden reddine karar verilmiş, temyiz edilen karar Danıştay 6. Dairesinin 12.12.2006 tarihli, 2004/2993 esas, 2006/5995 sayılı kararı ile onanmıştır.
Bu aşamadan sonra davacı vekili 07.03.2007 tarihinde eldeki davayı açmış ve yargılama devam ederken davacı murisin öldüğünü öğrenmesi üzerine 19.01.2010 tarihli duruşmada müvekkilinin öldüğünü duyduğunu, ölüm ile vekalet ilişkisi sona erdiğinden, aile nüfus kaydının alınarak mirasçıların tespitini talep ettiğini bildirmiş, mahkemece mirasçılar tespit edilerek adlarına duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış, usulüne uygun tebliğe rağmen duruşmaya katılmayan beş davacı yönünden davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, davayı takip eden dört (4) mirasçı yönünden yargılama yapılarak hüküm kurulmuştur.
Dosya kapsamına göre mirasçıların vekil tarafından yapılan işlemlere herhangi bir itirazlarının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar eldeki davanın davacısı olan Salih Zeki D. 07.06.2005 tarihinde ölmüş ise de; davacı vekilinin vekaletnameyi aldığı 17.06.1998 tarihinden sonra başlayan ve bu dava ile devam eden bir işlem ve yargılama süreci mevcut olup, dava bu süreçte açılmıştır. Davacı vekili bu davanın yargılaması sırasında müvekkilinin öldüğünü öğrenince durumu mahkemeye bildirmiş ve mirasçıların davaya katılımını sağlamış, mirasçılar tarafından vekil vasıtasıyla yapılan işlemlere itirazda bulunulmamıştır.
[“… vekilin, müvekkilinin öldüğünü bilmeden (yanlışlıkla) onun adına açtığı davayı, ölenin mirasçıların adına açılmış bir dava olarak kabul etmek, menfaatler dengesine ve usul ekonomisine uygun düşer. Mirasçılar bu davaya icazet verirlerse, davaya devam edilmesi gerekir… “
“Davacıların miras bırakanın vekili müvekkilinin (miras bırakanlarının) ölümünden sonra takip talebinde bulunmuş ve bu takip BK’nun 397. maddesi gereğince hilafı, mukaveleten veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekaletin müvekkilin ölümüyle sona ereceği kuralına aykırı bulunmuş ise de; mirasçıların vekaleti tevdi etmeleri ile yapılan takibe icazet verdikleri anlaşılmış olmasına göre talep ve savunma hakkında bir karar verilmesi iktiza eder (11. HD. 24.02.1975 – 4888/1242).”] (B. Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001. C. I. s. 903).
Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 397. maddesi “Hilafı mukaveleden veya işin mahiyetinden anlaşılmadıkça vekalet, gerek vekilin gerek müvekkilin ölümüyle ve ehliyetinin zevali veya istifası ile nihayet bulur”. şeklinde düzenlenmiş olup, bu davanın açıldığı tarihte davacı murisin ölü olduğu anlaşılmakta ise de; yukarıda açıklandığı üzere somut olayın özellikleri dikkate alındığında ve ayrıca usul ekonomisi ve menfaatler dengesi bakımından davanın mirasçılar adına açıldığının kabulünün uygun olacağı, bu nedenle ön sorun bulunmadığı ve işin esasının incelenmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun aksi yönündeki düşüncesine katılmıyoruz.
Adem ALBAYRAK Nebahat ŞİMŞEK Fadime AKBABA
Birinci Başkanvekili Üye Üye
Yakup ATA Fatma Feyza ŞAHİN Fatma AKYÜZ
Üye Üye Üye