KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

RAPORDA TÜFE ORANLARI BAZ ALINARAK YAPILAN GÜNCELLEMEYE DAİR O TARİH İTİBARIYLA DAVACI LEHİNE OLAN HESAPLAMAYA İTİRAZ ETMEMESİ, DAVALI LEHİNE USÛLÎ KAZANILMIŞ HAK OLUŞTURAMAZ.

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2023/5275
Karar No      : 2024/1605

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       : 
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 24.03.2023
SAYISI                                 : 2020/1336 E., 2023/550 K.

Taraflar arasındaki değer artış payı ve katılma alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Gönderme kararı sonrasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü tümden kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı her iki taraf vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı kadın vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların boşandıklarını, davalı adına 597 ada 9 parselde kayıtlı taşınmazın edinilmiş mal olduğunu, davalının bu taşınmazı edinirken düğünde takılan altınlardan 6 adet bileziği de kullandığını, taraflar arasındaki mal rejiminin tasfiyesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL değer artış payı ve katılma alacağının tasfiye tarihinden başlayacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde özetle; bileziklerin davacı tarafından davalının dövdürülmesi masrafları için kullanıldığını, davacının katkı sağlamasının mümkün olmadığını, davaya konu taşınmazın kişisel malı olduğunu, ailesinin katkısı ile alındığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

İlk Derece Mahkemesinin 09.03.2017 tarih ve 2015/40 Esas, 2017/211 Karar sayılı kararıyla; tarafların 25.09.2002 tarihinde evlendikleri, dava konusu taşınmaz hissesinin kısa bir süre sonra 07.08.2003 tarihinde davalı adına tescil edildiği, davacının ev hanımı olduğu, davalının pazar yerlerinde babasının yanında çalıştığı, davalı tanıklarının beyanlarının da davalının iddialarını destekler mahiyette ve tutarlı oldukları göz önüne alınarak davalının savunması doğrultusunda dava konusu taşınmaz hissesinin davalıya anne ve babası tarafından bağış yoluyla gelen para ile alınmış olup bu sebeple davalının kişisel malı niteliğinde olduğu, davalının kişisel malı olan dava konusu taşınmaz hissesine yönelik davacı lehine mal rejiminden kaynaklanan bir alacağın doğmasının mümkün olamayacağı, düğünlerinde davacıya ziynet takıldığına dair çekişme olmasa da davacının bu yerin alımında ziynet eşyalarının kullanıldığına dair iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

B. Bölge Adliye Mahkemesinin Gönderme Kararı

1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili davanın reddi yönünden istinaf yoluna başvurmuştur.

2. Bölge Adiye Mahkemesinin 12.03.2019 tarih ve 2018/861 Esas, 2019/401 Karar sayılı kararıyla; davacı tanığı Selver'in dinlenilmesinden vazgeçildiği sonucuna ulaşılamayacağı, tanığın dinlenilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulmasının doğru olmadığı, tanığın usulünce çağrılıp dinlenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak neticeye göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

C. İlk Derece Mahkemesinin Son Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; tarafların 25.09.2002 tarihinde evlendikleri, dava konusu taşınmaz hissesinin kısa bir süre sonra 07.08.2003 tarihinde davalı adına tescil edildiği, davacının ev hanımı olduğu, davalının pazar yerlerinde babasının yanında çalıştığı, davalı tanıklarının beyanlarının da davalının iddialarını destekler mahiyette ve tutarlı oldukları göz önüne alınarak davalının savunması doğrultusunda dava konusu taşınmaz hissesinin davalıya anne ve babası tarafından bağış yoluyla gelen para ile alınmış olup bu sebeple davalının kişisel malı niteliğinde olduğu, davalının kişisel malı olan dava konusu taşınmaz hissesine yönelik davacı lehine mal rejiminden kaynaklanan bir alacağın doğmasının mümkün olamayacağı, düğünlerinde davacıya ziynet takıldığına dair çekişme olmasa da davacının bu yerin alımında ziynet eşyalarının kullanıldığına dair iddiasının ispatlanamadığı, görgüye dayanmayıp, yer ve zaman içermeyen bu sebeple inandırıcı olmaktan uzak izah ve soyut açıklamalardan ibaret olan, davacı taraftan aktarılan beyanlara dayalı tanık Selver'in anlatımlarının da davacının iddialarını ispatlamaya elverişli olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı kadın vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın tarafların edinilmiş malı olduğunu, davalı tanık beyanlarının kendi içerisinde çelişki içeren ve duyuma dayalı beyanlar olduğunu, dava konusu taşınmazın bugün bile değerinin düşük olup, tarafların evlilik tarihinden yaklaşık bir yıl sonra edinildiği gözetildiğinde taraflarca edinilmesinin mümkün olduğunu, davalının evin kişisel malı olduğunu ispat edemediğini, ziynet eşyalarının evin ediniminde kullanıldığını, bu yöndeki davalı tanık beyanlarının doğru olmadığını, tarafların maddî durumlarının kısıtlı olması nedeniyle bileziklerin ev alınırken kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun olduğu gibi tanık Selver'in beyanlarının her iki taraftan duyuma dayalı olup, sadece davalının ağzından duyulan beyan olmadığını ileri sürerek davanın reddi yönünden istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; her ne kadar düğünde fotoğraflara göre davacı kadına 6 adet bilezik takıldığı sabit ise de; davalı erkeğin de bulunduğu ortamda bile olsa tanık Selver'in beyanlarının davacı kadından duyuma ilişkin olmasına, davacının dinlenen tanık beyanları ile bu ziynet eşyalarının evin edinimi sırasında kullanıldığını ispat edemediğine, yemin deliline dayanmadığına göre Mahkemece davacının ziynet eşyalarıyla katkısına yönelik değer artış payı alacağı talebinin reddine ilişkin kararın yerinde olduğu gerekçesiyle davacı kadının bu yöne ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine, davaya konu taşınmazın davalı eş adına tescil edilen 1/2 hissesinin sadece tanık beyanlarına dayanılarak davalının ailesinin yardımı ile alındığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de Mahkemenin gerekçesinin usul ve kanuna uygun olmadığı, Mahkemece dava konusu taşınmazın evlilik tarihinden kısa bir süre sonra alınmış olması gerekçe gösterilerek davalı tanık beyanlarına üstünlük tanınmış ise de, dava konusu taşınmazın edinimine ilişkin resmi senet incelendiğinde; taşınmaz edinilirken değerinin tamamının peşin olarak ödenmediği, bir kısmının peşin verilip kalan kısmı yönünden 31.08.2004 tarihinde ödenmek üzere önceki maliki lehine kanuni ipotek tesis edildiği, taşınmazın kalan borcunun da edinim tarihinden 1 yıl sonra ödeneceğinin belirtildiği, Mahkemece yapılan keşiften ve taraf beyanlarından da anlaşıldığı üzere dava konusu taşınmazın gerek şimdi gerekse edinilirken değerinin yüksek olmadığı, tapu kaydına göre de edinildiğinde natamam olarak göründüğü, taşınmazın boşanma davası açıldıktan sonra iyileştirildiğine ilişkin bir iddia da bulunmadığı, dolayısıyla davalının babası ile birlikte çalışması gelir elde etmesine engel olmadığı gibi taşınmazı edinmesine de engel olmadığı, davalının ailesinden gelen para ile taşınmazın alındığının soyut tanık beyanı dışında somut ve inandırıcı diğer delillerle de ispatlaması gerektiği, dava konusu taşınmazın davalının kişisel malı olduğunun davalı tarafça ispatlanamadığı, Mahkemece, taşınmazın edinilmiş mal olduğu kabul edilerek davacının artık değere katılma alacağının hesaplanması gerekirken, hatalı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle davacının bu yöne ilişkin istinaf itirazının kabulüne, davalının dava konusu taşınmazda 1/2 hissesi olduğu, 1/2 hissenin keşif tarihi olan 08.10.2015 tarihindeki değerinin 45.282,37 TL olup bu değer üzerinden 08.10.2015 tarihinden itibaren son bilirkişi tarafından güncelleme yapılan 26.01.2023 tarihine kadar TÜİK sitesi üzerinden TÜFE oranları kullanılarak Dairece güncelleme yapılması gerektiği, yapılan hesaplamaya göre 1/2 hisse karşılığı bulunan artık değerin 203.953,89 TL olup, davacının bu değerin 1/2'si oranında artık değere katılma alacağı bulunduğundan katılma alacağının 101.976,94 TL olduğu, davacının değer artış payı ve katılma alacağı olarak davasını belirsiz alacak davası olarak açtığı, talebini artırmadığı ya da ıslah etmediği, İlk Derece Mahkemesince, davacının 1.000,00 TL dava değerinin ne kadarının katılma alacağı için, ne kadarının ziynetlerden kaynaklı değer artış payı alacağı için talep ettiği açıklatılmamış olduğundan, davanın açılış tarihi, aradan geçen süre, usul ekonomisi gözetilerek Dairece davacının eşit oranda talepte bulunduğu kabul edilerek 500,00 TL katılma alacağının Dairenin karar tarihi olan 24.03.2023 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde her iki taraf vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki beyanlarını tekrarla; ziynetler yönünden davacının iddiasını ispatladığını, katılma alacağı yönünden taşınmazın güncel değerinin tespit edilmesi gerektiğini ileri sürerek; katılma alacağının miktarı ve değer artış payının reddi yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı erkek vekili temyiz dilekçesinde özetle; taşınmazın davalının kişisel malı olduğunu, davacının dilekçesindeki talebinin ne kadarının katılma alacağı ne kadarının ziynetlerden kaynaklı değer artış payı alacağı olduğu açıklattırılmadan hüküm kurulmasının hatalı olduğunu ileri sürerek; davanın kabul edilen kısmı yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, tasfiyeye dahil edilecek malın değeri, kişisel mal savunması ve ispatı, tasfiyeye dahil edilecek mal ve eklenecek değer ile bilirkişi raporuna itiraz edilmemesinin usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır. Dava, değer artış payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 26 ncı maddesi, 33 üncü maddesi, 190 ıncı maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri; 4721 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi, 179 uncu maddesi, 202 nci maddesi, 219 uncu maddesi, 220 nci maddesi, 222 nci maddesi, 225 inci maddesinin ikinci fıkrası, 226 ncı maddesi, 227 nci maddesi, 229 uncu maddesi, 230 uncu maddesi, 231 inci maddesi, 235 inci maddesinin birinci fıkrası, 236 ncı maddesinin birinci fıkrası, 266 ncı maddesi, 281 nci, 282 nci maddesi, ; 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3 üncü maddesi; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarih ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı.

3. Değerlendirme

1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davacı kadın vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. 6100 sayılı Kanun'da usuli kazanılmış hak kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiş olan usuli kazanılmış hak kavramı; anlam itibarıyla, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

3. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve yine içtihatlarla geliştirilen istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.

4. 6100 sayılı Kanun'un 266 ncı maddesinin birinci fıkrasında bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller;

“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez” şeklinde düzenlenmiştir.

5. Kanundaki bu anlatımdan da hareketle bilirkişi raporu; bilirkişinin, hukuki değerlendirmeleri içermeyecek şekilde davanın çözümlenmesinde gereken teknik konulardaki açıklamalarını içeren mahkemeye sunduğu metindir. Bilirkişi raporu, mahkemenin uyuşmazlığı çözerken kullandığı kanıtlardan biri olup hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü öteki kanıtlarla birlikte serbestçe değerlendirir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 164).

6. Aynı Kanun’un 281 inci maddesinde;

“(1) Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.

(2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.

(3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir” hükmüne yer verilmiştir.

7. 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinde de bilirkişi incelemesinin ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.

8. Anılan düzenlemeler gereğince mahkeme çözümü hukuk dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir. Bilirkişi raporlarında görülen eksiklik ya da belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulması görevi mahkemeye ait olup mahkemece raporu veren bilirkişilerden ek rapor alınabileceği gibi, yeni bir bilirkişi kurulu oluşturulup tekrar inceleme yaptırılarak rapor da alınabilir.

9. Yukarıda da değinildiği üzere hâkim, 6100 sayılı Kanun'un 282 nci maddesinin açık hükmünün de bir gereği olarak bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Bilirkişi incelemesi sonucu alınan görüş bir takdiri delil olduğundan hâkim gerekçelerini açıkça ortaya koymak suretiyle bilirkişi raporunun aksine de karar verebilir (Murat Atalı/İbrahim Ermenek/Ersin Erdoğan, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s.536). Hâkimin bu konudaki takdir hakkını rasyonel esaslara göre kullanması yeterlidir (İlhan E. Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku, İstanbul 1975, s.655).

10. Bununla birlikte, bu anlatımda kullanılan "kesinleşme" sözcüğü, tarafların benimsediği olgularla ilgilidir ve hüküm sonucunun da bu şekilde tesis edilmesi gerekliliği doğuran, mahkemeyi bağlayıcı bir kesinleşme anlamını taşımaz. Davayı kabul, sulh ve feragat gibi bir sonuç da doğuramaz. Hukuki değerlendirmenin hâkime ait olması ve hâkimin de bilirkişi delilini takdirde serbestçe hareket edebilmesi asıldır ve böyle bir durumun varlığı hâlinde dahi hâkim rapordaki teknik incelemenin dosya kapsamında subüt bulan vakıalara, hukuk kuralları ve emsal içtihatlara uygun olmadığı düşüncesindeyse yeni rapor alabileceği gibi gerekçelerini ortaya koymak suretiyle raporun aksine de karar verebilir.

11. Üstelik tek taraflı itirazın yanı sıra, somut olayda olduğu gibi, her iki tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmediği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda da, karar vermeye elverişli olmayan bir rapora taraflarca itiraz edilmemiş olması hâkimin vereceği hüküm sonucunu bağlar şekilde bir usuli kazanılmış hak doğurmaz. Bilirkişi raporu hükme esas almaya uygun değilse, hâkimin davayı hatalı bu rapora göre çözümlendirmek zorunda olduğunu kabul etmek, açık yasal düzenlenmeler ve usul hukukunun değinilen temel ilkeleri yanında hâkimin maddî gerçeğe ulaşma amacıyla da bağdaşmaz.

12. Ayrıca, artık değere katılma alacağı miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (4721 sayılı Kanun md. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre tasfiye tarihi, karar tarihi olup bölge adliye mahkemesince tasfiyenin gerçekleştirilmesi halinde de karar tarihi bölge adliye mahkemesi karar tarihidir.

13. Somut olaya gelince; Bölge Adliye Mahkemesince bilirkişi raporu yönünden usuli kazanılmış hak oluştuğu gerekçesiyle taşınmaz yönünden yazılı şekilde katılma alacağına karar verilmiş ise de karar hatalı olmuştur. Şöyle ki; 29.01.2016 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın keşif tarihindeki değerinin 90.564,74 TL belirlendiği, İlk Derece Mahkemesince 09.03.2017 tarihli kararla davanın reddine karar verildiği, Bölge Adliye Mahkemesinin 12.03.2019 tarihli kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verildiği, 14.02.2020 tarihli bilirkişi raporunda TÜFE'ye göre taşınmazın değerinin güncellendiği, işbu bilirkişi raporuna taraf vekillerinin itiraz etmediği, İlk Derece Mahkemesince yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla davanın reddine karar verildiği, kararın davacı kadın vekili tarafından istinaf edildiği, Bölge Adliye Mahkemesince 14.02.2020 tarihli alınan bilirkişi raporunda İlk Derece Mahkemesince alınan 08.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda belirlenen taşınmazın değerinin ÜFE oranına göre güncellenerek taşınmaz değerinin 26.01.2023 tarihi itibarıyla değerinin 642.684,75 TL olarak belirlendiği, davalı vekili tarafından işbu rapora itiraz edildiği, Bölge Adliye Mahkemesince itiraz üzerine ek rapor alınmaksızın 14.02.2020 tarihli bilirkişi raporunda taşınmaz değerinin TÜFE oranına göre güncellenmesine taraflarca itiraz edilmemesinin davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğu belirtilerek TÜFE oranlarına göre taşınmazın değeri Bölge Adliye Mahkemesince güncellenerek artık değere katılma alacağının hesaplandığı, TÜİK sitesi üzerinden yapılan incelemeye göre 14.02.2020 tarihli bilirkişi raporunda esas alınan TÜFE oranlarının aynı yıllardaki ÜFE oranlarından daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

14. Yukardaki açıklamalara göre, somut olayda uyuşmazlık, bilirkişi raporuna itiraz edilmemesinin usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.

15. Hak kavramı, maddî hukuk sorunu olup hakkın özünü ortadan kaldıracak veya sınırlayacak nitelikte taraflarca veya Mahkemece gerçekleştirilen usul hukukuna ilişkin işlemlerin usuli kazanılmış hak oluşturacağının kabulü, Yargısal içtihatlarla oluşan usuli kazanılmış hak müessesi ile ulaşılmak istenen amaca uygun düşmeyecektir.

16. O halde, 14.02.2020 tarihli bilirkişi raporunda TÜFE oranları baz alınarak yapılan güncellemeye dair o tarih itibarıyla davacı lehine olan hesaplama yöntemine davacının itiraz etmemesinin davalı taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşturacağından söz edilemez.

17. Tüm bu açıklamalara göre, Bölge Adliye Mahkemesince, önceki karar bozulmakla değer güncelliğini yitirdiğinden bozma sonrası Bölge Adliye Mahkemesince verilecek yeni karar tarihine en yakın tarihi itibariyle sürüm (rayiç) değeri, davanın niteliği gereği hak ve nesafet ölçülerine daha uygun olduğu belli olan TÜİK oranları gözetilerek belirlendikten sonra, davacı lehine katılma alacağı hesaplanarak talep miktarı da gözetilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Taraf vekillerinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının REDDİNE,

2. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının taşınmazın güncel değeri yönünden BOZULMASINA,

Peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine,

Dosyanın ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

07.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Başkan                           Üye                     Üye                   Üye                Üye
Mehmet Kasım Çetin      Rıza Sarıtaş       Çetin Durak      Harun Can     Hatıran Alper

BİLGİ : “Hükme elverişli olmayan bilirkişi raporuna taraflarca itiraz edilmemiş olması hâkimin vereceği hüküm sonucunu bağlar şekilde usuli kazanılmış hak doğurmaz” şeklindeki 15 Mart 2023 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/hukme-elverisli-olmayan-bilirkisi-raporuna-taraflarca-itiraz-edilmemis-olmasi-hakimin-verecegi-hukum-sonucunu-baglar-sekilde-usuli-kazanilmis-hak-dogurmaz