KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ŞİRKETİN SIRF SERMAYE ŞİRKETİ OLMASININ ADLİ YARDIM TALEBİNİN REDDİNE GEREKÇE YAPILMASI HÂKİMİN TAZMİNAT SORUMLULUĞUNU DOĞURMAZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/4-773
Karar No       : 2023/1352

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                          : 07.02.2023
SAYISI                          : 2022/4 E., 2023/21 K.

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 4. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı dava dilekçesinde; Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2009/273 Esas sayılı dosyasında M. Ltd. Şti. tarafından aleyhine açılan ve Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin bozmasına uyularak yürütülen alacak davasında adli yardım istemleriyle ilgili karar verilmeden davanın karara bağlanması ve kararın Yargıtay 3. Hukuk Dairesince onanarak kesinleşmesi üzerine yargılamanın iadesi istemiyle aynı Mahkemede 2019/31 Esas sayılı davayı açtığını, dayanak belgelerin ve mahkeme kararlarının ibraz edilmesine rağmen bir çok kez ısrarla dile getirdiği adli yardım taleplerinin reddine karar verildiğini, ret kararının Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince yerinde görüldüğünü, bunun üzerine Mahkemece harçları yatırması için kendisine muhtıra gönderildiğini, davanın da reddine karar verildiğini, bu kararın adli yardım talepli istinaf edildiğini, adli yardım talebinin reddi kararına karşı yaptığı istinaf başvurularının Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15 ve 16. Hukuk Dairelerince reddedildiğini, en son Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesince verilen ret kararının Yargıtay 3. Hukuk Dairesi tarafından onandığını, ancak gerek kendisinin gerekse yetkilisi olduğu şirketin maddi durumunun yeterli olmadığını, şirketin sırf sermaye şirketi olmasının adli yardım talebinin reddine gerekçe yapılamayacağını, zira sunduğu 05.01.2021 tarihli yeminli mali müşavir raporunda şirketin ve şirket ortaklarının 29.06.1998 tarihinden itibaren herhangi bir gelirlerinin olmadığı ve malvarlıkları üzerinde haciz bulunduğu, dava açmak ve davaları devam ettirebilmek için adli yardıma muhtaç olduğu hususlarının belirtildiğini, başta Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay olmak üzere adli ve idari yargı yerlerinin adli yardım taleplerini kabul ettiğini, bu nedenle eksik ve yanlış hukuki nitelendirme ile kanunun açık hükmüne aykırı olarak adli yardım talebinin reddi nedeniyle adil yargılanma ve mahkemeye erişim haklarının ihlâli sonucu zarara uğradığını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 150.000,00 TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline, bunun mümkün olmaması hâline hak kaybına uğradıkları dosyalarda yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, iddianın somutlaştırılması yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 46 ncı maddesinde tahdidi olarak sayılan sorumluluk koşullarının oluşmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Özel Daire Kararı

6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.02.2023 tarihli ve 2022/4 Esas, 2023/21 Karar sayılı kararı ile; "... Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla birlikte, hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da teminat altına almak amacıyla hukuki sorumluluğunun tespiti özel bir usule tabi tutulmuştur. Kanunun öngördüğü sorumluluk sebepleri sınırlı sayılmıştır (numerus clausus) ve bunların varlığının kabul edilebilmesi için hakimlerin genel olarak kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlarının varlığı gerekmektedir. Hakimin sorumluluğu nedeniyle dava açılabilmesi için kanunda sayılan sebeplerin varlığı gerekmekte olup, kanunda sayılmayan sebeplerden dolayı tazminat davası açılamaz. Bu tür davalarda davacı, hakimin yargılama faaliyetinin 6100 sayılı HMK'nın 46. maddesinde sayılan sebeplerden birisine girdiğini, yani hakim tarafından hukuka aykırı (haksız) yargısal işlem/eylem yapıldığını, hakimin ağır kusuru veya kastı olduğunu, bundan dolayı zarar gördüğünü ve hakimin davranışıyla zarar arasındaki illiyet (nedensellik) bağının varlığını ispatla yükümlüdür. (Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2.cilt, madde 34-125, Ankara 2021, s. 1532,1560,1637) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı devlet aleyhine açılan eldeki tazminat davasında davaya dayanak yapılan olgular özetle; mahkemeler nezdinde kendisi ve yetkilisi olduğu şirket yönünden adli yardım talebinin yeterince değerlendirilmeksizin reddine karar verilmesi, adli yardım talebinin sadece "sermaye şirketi olduğu" ve "adli yardıma muhtaç olduğunu gösterir gerekli kayıtların sunulmadığı" gerekçesiyle reddinin haksız ve hukuka aykırı olduğu, idari ve yerel mahkemelerce ve yine AYM’nce verilen adli yardım kararları ve yeminli mali müşavir raporları bulunduğu, adli yardıma muhtaç durumda olduğuna ilişkin 03/06/2019 tarihli fakirlik belgesinin dikkate alınmadığı, bütün bu süreçte hukuka aykırı kararlar verildiği, bu nedenle maddi zarara uğranıldığı iddialarıdır. 6100 sayılı HMK'nın 46. maddesinde sayılan sebeplere bakıldığında bu sebeplerin tamamının nitelikleri gereği hukuka aykırılık taşıdığı ve hakimin ağır kusuruna (hatta kastına) dayalı olduğu (örneğin; taraf tutma, duruşma tutanağında yazılı olmayan sebeple karar verme, menfaat karşılığı karar verme, kanuna açık aykırılık, adalet dağıtmaktan kaçınma, duruşma tutanağını tahrif vs.) görülmektedir. (Yılmaz Ejder, a.g.e, s.1556)

Hakimin takdir yetkisi kapsamında kalan delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin hususlar tazminata konu edilemez. Çünkü HMK'nın 46. maddesindeki koşullar hakimin takdir yetkisinin ötesinde kasıt veya kasta yakın ağır kusur hallerinde başka türlü yorumlanması mümkün olmayan hukuk kurallarının yanlış uygulanması söz konusu olduğunda oluşabilecektir. Somut olayda HMK'nın 46. maddesindeki koşullardan hiçbirisi gerçekleşmemiştir. Davacı, HMK'nın 46. maddede sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenlerinin eldeki davada gerçekleştiğini kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nın 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00 TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda gösterilen nedenlerle;

1- HMK'nın 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

2- HMK'nın 49. maddesine göre takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3- Alınması gerekli 179,90 TL maktu harcın davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,

4- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca takdir olunan 17.800,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5- HMK'nun 335/1. maddesi uyarınca adli yardım yargılama giderlerinden geçici koruma sağladığından hazineden karşılanan 27 adet tebligat gideri olan 1.134,00 TL'nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydedilmesine,..." karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

7. Özel Daire kararı süresi içinde davacı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce davacının temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

A) Ön sorun yönünden:

9. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

10. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.

11. Anayasada adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6 ncı maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre, “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

12. Anayasanın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasanın 141 inci maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141 inci maddesinin birinci fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

13. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. "Duruşmalı yargılama hakkı" her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez.

14. Usul ekonomisi ilkesi, pozitif temelleri olan bir ilkedir. Zira, Anayasanın 141 inci maddesine göre Devlet, yargılamanın basit, çabuk ve ucuz gerçekleşmesi için gereken tedbirleri almak zorundadır. Bundan başka AİHS’nin 6 ncı maddesine göre, herkes davasının makul bir süre içinde adil ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir. 6100 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesinde “usul ekonomisi” başlığı altında düzenlenen hükme göre hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür (Aziz Serkan Arslan, E-Duruşma Hukuk Yargılamasında Videokonferans Yöntemi, İstanbul 2023, s. 82-83). Bu nedenle adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz.

15. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.9.2013, § 32).

16. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (AİHM, Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

17. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay istinaf mahkemesi gibi bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı incelenerek hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

18. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği kararlarında, başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

19. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görünmemektedir.

20. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 Esas, 2021/571 Karar, 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 Esas, 2019/879 Karar, 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 Esas, 2017/1398 Karar ile 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 Esas, 2017/1399 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

21. Somut olayda dava, 6100 sayılı Kanun'un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz başvurusu için taraflara olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

22. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan 6100 sayılı Kanun’un 46 ve devamı maddeleri gereğince Dairelerin ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

23. Şu durumda Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dahi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tâbi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görünmemektedir.

24. Bu nedenle davacının duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

B) Esas yönünden:

25. Dava, 6100 sayılı Kanun'un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

27. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

28. Hâl böyle olunca yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

21.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

BİLGİ : “Tarafın mali gücünün adli yardımı gerektirmediği kanaatine varılarak adli yardım talebinin reddedilmesi hakimin tazminat sorumluluğuna yol açmaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01 Aralık 2022 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/tarafin-mali-gucunun-adli-yardimi-gerektirmedigi-kanaatine-varilarak-adli-yardim-talebinin-reddedilmesi-hakimin-tazminat-sorumluluguna-yol-acmaz

BİLGİ : Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 17.05.2023 tarihinde, Mohamma Salem Pashto ve Nazı Salem (B. No: 2019/26339) ile Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (B. No: 2020/22192) başvurularında Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine karar vermiştir.

Mohamma Salem Pashto ve Nazı Salem (B. No: 2019/26339) Kararı için bkz.

https://bit.ly/3OVi1yL

Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi (B. No: 2020/22192) Kararı için bkz.

https://bit.ly/3SwuoEf