SOMUT OLAYDA BEDENSEL ZARARDA DEĞİŞEN VE GELİŞEN BİR DURUM OLMADIĞINDAN TAZMİNAT İSTEMİ ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2020/(17)4-639
Karar No : 2024/31
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13.12.2019
SAYISI : 2019/124 E., 2019/976 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.06.2017 tarihli ve
2016/3337 Esas, 2017/6897 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Selahattin A. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalıların işleteni ve sürücüsü olduğu otobüsün, davacı Kudret'in idaresindeki motosiklete çarpmasıyla meydana gelen kazada davacının ağır biçimde yaralandığını ve çalışma gücünü kaybettiğini, bakıma muhtaç hâle geldiğini, davacı annenin oğlunun tedavisi için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmayan masraf yaptığını ve oğlunun gelecekteki desteğinden yoksun kaldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılar için 1.000,00'er TL maddi tazminat ile toplam 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret için maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltmiştir.
Davalılar Cevabı
5. Davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, kusur durumunu kabul etmediklerini, talep edilen tazminatların fahiş olduğunu belirterek davanın reddini; süresinde sunduğu ıslah dilekçesine cevap dilekçesinde de ıslahın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
6. Davalı Selahattin A., usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, süresinden sonra sunduğu bilirkişi raporuna ve ıslaha itiraz dilekçesi ile ıslahın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
7. Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.09.2013 tarihli ve 2008/136 Esas, 2013/426 Karar sayılı kararı ile; davacı Satı G.'in destekten yoksun kalma tazminatı talebinin yasal şartları oluşmadığından reddine; davacı Kudret G.'in maddi tazminat isteminin kabulü ile 317.385,48 TL maddi tazminat ile 308.251,92 TL çalışma gücü kaybı tazminatının kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile davacı Kudret için 15.000,00 TL, davacı Satı için de 7.500,00 TL tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Belediye Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.06.2017 tarihli ve 2016/3337 Esas, 2017/6897 Karar sayılı kararı ile;
"... 1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle, ceza yargılamasında alınan, birbiriyle uyumlu, oluşa ve dosya kapsamına uygun tespitleri içeren uzman bilirkişi raporlarındaki kusur oranlarının benimsenmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına; dava dilekçesinde, davacı Kudret'in kazadaki yaralanması nedeniyle bakıma muhtaç hale geldiği ifade edilmek suretiyle, bakıcı giderine ilişkin zararın dava konusu edilmiş olması nedeniyle, bu alacak yönünden de hüküm tesis edilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına; manevi tazminatın takdirinde TBK'nın 56 (eski BK 47) maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md.) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60. ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür(HGK'nun 5.6.2015 tarih 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu davacı Kudret, kalıcı işgöremezliğe uğrayacak biçimde yaralanmış olup, kazada başkaca ölen ya da yaralanan bulunmamaktadır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'ya göre zamanaşımı süresi 5 yıldır. Davaya konu trafik kazası 13.04.2001 tarihinde meydana gelmiş, maddi tazminat istemini içeren dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde, 22.04.2008 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında davacı taraf, 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret yönünden maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltmiş; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'i ileri sürülmüştür.
Bu durumda mahkemece, kaza tarihi ile ıslahın yapıldığı tarih arasında, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği, davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin, süresinde zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
3- Davacı taraf, davacı Satı G. için 1.000,00 TL. maddi tazminat isteminde bulunmuş, bu davacı yönünden maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiş, reddolunan bu miktar üzerinden davalı taraf lehine hesaplanan 120,00 TL. nisbi vekalet ücretine hükmedilmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 12/1-2. maddeleri gereği, dava değeri 3.666,66 TL'nin altında olduğundan, İcra Mahkemeleri'nde takip edilen davalar için tarifeyle belirlenen 440,00 TL'lik vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, AAÜT 12/2. Maddesi gözden kaçırılarak eksik vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
10. Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2019 tarihli ve 2019/124 Esas, 2019/976 Karar sayılı kararı ile; davacı Kudret G.'in maluliyetine neden olan kaza tarihinin 13.04.2001 olduğu, kesin maluliyetine ilişkin raporun ise Adli Tıp Kurumunun 30.03.2011 tarihli % 100 meslekten kazanma gücünü kaybettiğine ilişkin rapor olduğu, kaza tarihinden sonra Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora kadar kazazedeye farklı kurumlardan ve hepsi de farklı oranları içerir rapor verildiği, zararın tam manasıyla 30.03.2011 tarihli Adli Tıp Kurulu raporuyla öğrenildiği, dolayısıyla 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesi arasında uzamış ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
11. Direnme kararı süresi içinde davalı Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Selahattin A. vekili vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah edilen kısım için davalı Çay Belediye Başkanlığının zamanaşımı savunmasının kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı Selahattin A. vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
13. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır.
14. Davalı Selahattin A. vekili mahkemece verilen ilk kararı temyiz etmemiştir. Direnme kararını ise adli yardım talepli olarak temyiz etmiştir. Adli yardım talebi bulunmakta ise de; adı geçen davalının ilk kararı temyiz etmeyip, direnme kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından, direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davalı Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
15. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil, kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41 inci maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60 ıncı maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.
16. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72 nci maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.
17. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.
18. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK'nın 60 (6098 sayılı TBK'nın 72) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 Esas, 2013/1457 Karar).
19. Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 109 uncu maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı BK'nın 60 ıncı maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.
20. 2918 sayılı KTK'nın “Zamanaşımı” başlıklı 109 uncu maddesi;
“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır” hükmünü içermektedir.
21. Buna göre madde ile 818 sayılı BK’nın 60 (TBK'nın 72) ıncı maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, 818 sayılı BK'nın 60 ıncı maddesi ile 2918 sayılı KTK'nın 109/II nci maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.
22. Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK'nın 109/2 nci maddesindeki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
23. Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; trafik kazası sonucu davacı Kudret, kalıcı işgöremezliğe uğrayacak biçimde yaralanmış olup, kazada başkaca ölen ya da yaralanan bulunmamaktadır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre zamanaşımı süresi beş yıldır. Davaya konu trafik kazası 13.04.2001 tarihinde meydana gelmiş, maddi tazminat istemini içeren dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde, 22.04.2008 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında davacı taraf, 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret yönünden maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltmiş; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'î ileri sürülmüştür. Mahkemece, kaza nedeniyle oluşan bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi olmadığı, bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğunun kabul edilmesi gerektiği, kaza nedeniyle değişen ya da gelişen bir arızanın bulunmadığı, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği gibi KTK'nın 109/2 maddesinde düzenlenen ve her hâlde öngörülen on yıl olarak öngörülen sürenin de dolduğu, davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin, süresinde zamanaşımı def'îni ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.
24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; işgöremezlik oranının belirlendiği tarihten itibaren zamanaşımı süresi dolmadığından kararın onanması gerektiği görüşü ile; beş yıl olan ceza zamanaşımı süresi dolduğundan kararın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
25. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
A) bendinde açıklanan gerekçelerle davalı Selahattin A. vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE, oy birliğiyle
B) bendinde açıklanan gerekçelerle davalı Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, oy çokluğuyla
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
31.01.2024 tarihinde karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
1. Özel Daire ile mahkeme arasındaki temel uyuşmazlık "kaza tarihi 13.04.2001 tarihinde 15 yaşında olan ve trafik kazasından dolayı ceza mahkemesinde ceza alan davacı şoförü ile onu çalıştıran davalı Belediye aleyhine 22.04.2008 tarihinde kısmi dava açan davacının 31.05.2011 tarihinde ıslah ile talep ettiği miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı" noktasında toplanmaktadır.
2. Mahkemece davanın kabulüne dair kararın temyizi üzerine Özel Dairece "Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'ya göre zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, davaya konu trafik kazasının 13.04.2001 tarihinde meydana geldiği, maddi tazminat istemini içeren davanın, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde, 22.04.2008 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında davacı tarafın, 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret yönünden maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltiği; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'i ileri sürüldüğü, bu durumda mahkemece, kaza tarihi ile ıslahın yapıldığı tarih arasında, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği, davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin, süresinde zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği" gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
3. Yerel mahkemece bozma kararına karşı "davacı Kudret G.'in maluliyetine neden olan kaza tarihi 13.04.2001 olup kesin maluliyetine ilişkin rapor Adli Tıp Kurumu'nun 30.03.2011 tarihli %100 meslekten kazanma gücünü kaybettiğine ilişkin rapor olduğu, kaza tarihinden sonra Adli Tıp Raporuna kadar kazazedeye farklı kurumlardan ve hepsi de farklı oranları içerir rapor verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.07.2003 tarihli 2003/4-463 E., 2003/471 K. sayılı ilâmında zararın tamamlanmasının zararın tüm sonuçlarının bilinmesiyle mümkün olacağı ve dolayısıyla zarar tamamlanmadan zarar gören açısından zararın belirli olduğunun kabul edilemeyeceği, zararı öğrenme tarihinin ATK 3. İhtisas Dairesi'nin maluliyet oranına ilişkin raporunun düzenlendiği 26.04.2000 tarihi olduğunu kabul etmek ve buna göre zamanaşımı süresini hesaplamak gerektiği, mahkemece Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun söz konusu ilamı doğrultusunda zararın tam manasıyla 30.03.2011 tarihli Adli Tıp Kurulu raporuyla öğrenildiği, dolayısıyla 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesi arasında uzamış ceza zamanaşımının dolmadığı" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
4. Direnme kararının temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile 818 sayılı BK ve daha sonra yargılama sırasında yürürlüğe giren TBK'nın 72 nci maddesi uyarınca fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yıllık sürenin geçtiği kabul edilerek kararın değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
5. 6098 sayılı TBK'nın 72 nci maddesi uyarınca "tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar". Yasaya göre, haksız eylem nedeniyle tazminat isteme veya tazminat davası açma hakkı, zarar görenin, zararı ve haksız eylemi işleyen ile tazminat sorumlularını öğrendiği günden başlayarak iki yılda (önceki yasada bir yılda) zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararın ve tazminat sorumlusunun kesin öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak, zamanaşımının işlemeye başlamasına yol açmaz. Öğrenme olgusunun kesin biçimde gerçekleşmesi için, bir dava açmaya elverişli şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
6. Salt soyut öğrenme, kesin bir bilgi edinememe ve zararın unsurlarını (örneğin sakatlık derecesi yada ne gibi beden rahatsızlığı oluştuğu) bilememe durumunda zarar ve sonuçları öğrenilmiş sayılamaz. Bu gibi durumlarda da, zamanaşımı kesin öğrenmeden sonra başlamalıdır. Aksi takdirde gerçek zarar karşılanmamış ve hak kaybına sebebiyet verilmiş olunacaktır.
7. Bedensel zararda değişen ve gelişen bir durum varsa, bu gelişmenin son bulduğu, en son kontrol kaydından sonra iş göremezlik oranının kesinleştiği tarih zamanaşımı süresinin başlangıcı olacaktır. Malûliyet oranının tespiti açısından açılan maddi ve manevi tazminat davasında, oranın tespiti kontrol kaydına bağlı ve bu şekilde kesinleşmesi yargılama içinde bekleniyorsa, zararın varlığının tespitine ilişkin bu yargısal işlemde zamanaşımının işlemesine engel olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarih ve 2020/(21)10-196 Esas, 2021/195 Karar).
8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine (Eşim/Türkiye, Başvuru Numarası: 59601/09, Karar Tarihi:17.09.2013) hükmetmiştir.
9. Anayasa Mahkemesi Büyük Genel Kurulu bireysel başvuru sonrası verdiği kararda;
''Başvurucu bilirkişilerin bu değerlendirmesi ışığında talebini arttırmak üzere Mahkemeye talepte bulunmuştur. Başvurucunun söz konusu zararı bilirkişi raporu alınmadan bilebilmesi ihtimalinin olmadığı ortadadır. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun olay tarihinden itibaren başlayan on yıllık yasal süre sınırı içinde ıslah talebinde bulunmadığını belirterek ıslah olarak nitelediği alacak tutarı yönünden zamanaşımı süresinin geçtiği sonucuna varmıştır.
Somut başvuruda ise başvurucunun dava tarihi itibarıyla davaya konu tazminat miktarını tespit edebilmesinin mümkün olmadığı, tazminat tutarının ancak bilirkişi raporuyla belirlenebildiği ve bu raporun ise zamanaşımı süresinin geçmesine yol açacak şekilde olay tarihinden itibaren 11 yılı aşkın, ilk dava tarihinden itibaren ise yaklaşık 9 yıllık bir süre geçtikten sonra alınabildiği gözetilmelidir. Üstelik başvurucunun bu sürenin uzamasına yönelik bir kusuru da ortaya konulamamıştır.
Başvurucunun zamanaşımı süresi dolmadan önce talep edeceği tazminat tutarını gerekirse uzman görüşü de alarak yaklaşık olarak belirleyebileceği şeklindeki bir yorum ise davanın sonunda aleyhe hükmedilebilecek yargılama giderleri de dikkate alındığında adaletin iyi yönetimi ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi böylesine bir kabul, Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında öngörülen "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." şeklindeki hüküm ile de bağdaşmamaktadır.
Neticede Bölge Adliye Mahkemesinin zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden zararın öğrenilmesi kavramını dar yorumlamak suretiyle başvurucunun zararının miktarını dava açtığı tarihte bilebilmesinin mümkün olmadığı hususunu dikkate almaması, başvurucunun bilirkişi raporuyla belirlenen tazminat tutarının tamamını talep edebilme imkânını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin belirsiz olarak açılan ikinci davayı da ilk davanın devamı olarak kabul ederek belirsiz alacak davasına ilişkin kanun hükümlerini uygulamadığına da dikkati çekmek gerekir. Dolayısıyla somut olayın koşulları altında davaya konu alacağın niteliği ve yargılama sırasında belirlenen miktar da dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahale başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemiştir”.
gerekçelerine yer vermiştir (Çetin Akboğa başvurusu, B. No: 2019/430 RG. 23.05.2023-32199).
10. Dosya içeriğine göre davacı kaza tarihi olan 13.04.2001 tarihinde 15 yaşında olup ilk çalışma gücü kaybı raporu Asliye Ceza Mahkemesinin 2001/1049 Esas sayılı dosyasında 23.11.2001 tarihli Adli Tıp raporu ile alınmıştır. Rapora göre davacının hayatı tehlikeye maruz kaldığı, 25 gün mutad iştigaline engel olduğu, uzuv zaafı ve uzuv tatili konusunda 18 ay sonra rapor düzenlenebileceği belirtilmiştir. Ceza Mahkemesince 15.12.2005 tarihinde Afyon Kocatepe Ünivesitesi Araştırma Hastanesinden alınan raporda davacının %77 oranında çalışma gücü kaybı olduğu saptanmış, yine Afyon Karahisar Devlet Hastanesinde alınan 23.10.2008 tarihli raporda ise davacının çalışma gücü kaybının %60 oranında olduğu rapor edilmiştir. Afyon 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2008 tarih ve 2008/122 Esas, 2008/454 Karar sayılı ilâmı ile davalı Selahattin A.'ın tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu 6/8 oranında kusurlu olduğu belirtilerek cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine karar verilmiştir. Davacının açtığı bu davada ise hükme esas rapor Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden 30.03.2011 tarihinde alınmış ve adli tıp raporunda davacının çalışma gücünün %100 olduğu kabul edilmiştir. Mahkemece bu rapor ve kusur oranında göre nitelikli hesap bilirkişisinden 03.04.2012 tarihinde hesap raporu alınmıştır. Davacı taraf bu rapordan sonra 31.05.2012 tarihinde ıslah talebinde bulunmuştur.
11. Alacağın belirsiz olduğu ve ancak belirli hâle geldiğinde zamanaşımının işleyeceği, zira zararın bilimsel olarak öğrenilmesinin sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesinden sonra 03.04.2012 tarihli hesap bilirkişi raporu ile sabittir. Davacının sürekli iş göremezlik oranının %100 olduğu 30.03.2011 tarihli adli tıp raporu ile belirlenmiştir. Davacı talebini ise 20.05.2015 tarihinde iki yıllık süre içinde ıslah dilekçesi ile artırmıştır. Buna göre davacının ıslah ile artırdığı miktar zamanaşımına uğramamıştır. Sayın çoğunluğun bozma gerekçesi temel hak olan mahkemeye erişim hakkını sınırlamaktadır. Direnmenin bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun değişik bozma gerekçesine katılınmamıştır.
Üye
Bektaş Kar
SOMUT OLAYDA BEDENSEL ZARARDA DEĞİŞEN VE GELİŞEN BİR DURUM OLMADIĞINDAN TAZMİNAT İSTEMİ ZAMANAŞIMINA UĞRAMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas No : 2020/(17)4-639
Karar No : 2024/31
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 13.12.2019
SAYISI : 2019/124 E., 2019/976 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.06.2017 tarihli ve
2016/3337 Esas, 2017/6897 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Selahattin A. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalıların işleteni ve sürücüsü olduğu otobüsün, davacı Kudret'in idaresindeki motosiklete çarpmasıyla meydana gelen kazada davacının ağır biçimde yaralandığını ve çalışma gücünü kaybettiğini, bakıma muhtaç hâle geldiğini, davacı annenin oğlunun tedavisi için Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından karşılanmayan masraf yaptığını ve oğlunun gelecekteki desteğinden yoksun kaldığını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacılar için 1.000,00'er TL maddi tazminat ile toplam 40.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsilini talep etmiş; 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret için maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltmiştir.
Davalılar Cevabı
5. Davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili süresinden sonra sunduğu cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, kusur durumunu kabul etmediklerini, talep edilen tazminatların fahiş olduğunu belirterek davanın reddini; süresinde sunduğu ıslah dilekçesine cevap dilekçesinde de ıslahın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
6. Davalı Selahattin A., usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş, süresinden sonra sunduğu bilirkişi raporuna ve ıslaha itiraz dilekçesi ile ıslahın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı
7. Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.09.2013 tarihli ve 2008/136 Esas, 2013/426 Karar sayılı kararı ile; davacı Satı G.'in destekten yoksun kalma tazminatı talebinin yasal şartları oluşmadığından reddine; davacı Kudret G.'in maddi tazminat isteminin kabulü ile 317.385,48 TL maddi tazminat ile 308.251,92 TL çalışma gücü kaybı tazminatının kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline; davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile davacı Kudret için 15.000,00 TL, davacı Satı için de 7.500,00 TL tazminatın kaza tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Belediye Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesinin 19.06.2017 tarihli ve 2016/3337 Esas, 2017/6897 Karar sayılı kararı ile;
"... 1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, özellikle, ceza yargılamasında alınan, birbiriyle uyumlu, oluşa ve dosya kapsamına uygun tespitleri içeren uzman bilirkişi raporlarındaki kusur oranlarının benimsenmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına; dava dilekçesinde, davacı Kudret'in kazadaki yaralanması nedeniyle bakıma muhtaç hale geldiği ifade edilmek suretiyle, bakıcı giderine ilişkin zararın dava konusu edilmiş olması nedeniyle, bu alacak yönünden de hüküm tesis edilmesinde bir usulsüzlük bulunmamasına; manevi tazminatın takdirinde TBK'nın 56 (eski BK 47) maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, trafik kazası sonucu oluşan cismani zarar nedeniyle, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK'nun 49. md.) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK'nun değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK'nun 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı KTK'nun 109/1 maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) yapmış olduğu fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımı uygulanacağı ifade edilmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60. ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.) 2918 sayılı Kanun'un anılan madde hükmünde gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.Dahası söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür(HGK'nun 5.6.2015 tarih 2014/17-2198 2015/1495 sayılı kararı).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu davacı Kudret, kalıcı işgöremezliğe uğrayacak biçimde yaralanmış olup, kazada başkaca ölen ya da yaralanan bulunmamaktadır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'ya göre zamanaşımı süresi 5 yıldır. Davaya konu trafik kazası 13.04.2001 tarihinde meydana gelmiş, maddi tazminat istemini içeren dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde, 22.04.2008 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında davacı taraf, 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret yönünden maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltmiş; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'i ileri sürülmüştür.
Bu durumda mahkemece, kaza tarihi ile ıslahın yapıldığı tarih arasında, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği, davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin, süresinde zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirmeyle, yazılı olduğu biçimde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
3- Davacı taraf, davacı Satı G. için 1.000,00 TL. maddi tazminat isteminde bulunmuş, bu davacı yönünden maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiş, reddolunan bu miktar üzerinden davalı taraf lehine hesaplanan 120,00 TL. nisbi vekalet ücretine hükmedilmiştir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 12/1-2. maddeleri gereği, dava değeri 3.666,66 TL'nin altında olduğundan, İcra Mahkemeleri'nde takip edilen davalar için tarifeyle belirlenen 440,00 TL'lik vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, AAÜT 12/2. Maddesi gözden kaçırılarak eksik vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
10. Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.12.2019 tarihli ve 2019/124 Esas, 2019/976 Karar sayılı kararı ile; davacı Kudret G.'in maluliyetine neden olan kaza tarihinin 13.04.2001 olduğu, kesin maluliyetine ilişkin raporun ise Adli Tıp Kurumunun 30.03.2011 tarihli % 100 meslekten kazanma gücünü kaybettiğine ilişkin rapor olduğu, kaza tarihinden sonra Adli Tıp Kurumunca düzenlenen rapora kadar kazazedeye farklı kurumlardan ve hepsi de farklı oranları içerir rapor verildiği, zararın tam manasıyla 30.03.2011 tarihli Adli Tıp Kurulu raporuyla öğrenildiği, dolayısıyla 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesi arasında uzamış ceza zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
11. Direnme kararı süresi içinde davalı Belediye Başkanlığı vekili ve davalı Selahattin A. vekili vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah edilen kısım için davalı Çay Belediye Başkanlığının zamanaşımı savunmasının kabulüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
A) Davalı Selahattin A. vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
13. Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gereken bir şarttır.
14. Davalı Selahattin A. vekili mahkemece verilen ilk kararı temyiz etmemiştir. Direnme kararını ise adli yardım talepli olarak temyiz etmiştir. Adli yardım talebi bulunmakta ise de; adı geçen davalının ilk kararı temyiz etmeyip, direnme kararı temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığı anlaşıldığından, direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B) Davalı Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
15. Bilindiği üzere trafik kazaları bir haksız fiildir. Haksız fiil, kazanın meydana geldiği ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 41 inci maddesinde tanımlanmış, Kanun'un 60 ıncı maddesinde ise haksız fiilden zarar görenin zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zamanaşımı süreleri düzenlenmiştir.
16. Belirtilmelidir ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) konuya ilişkin 49 ve 72 nci maddeleri de aynı yönde düzenleme içermektedir. Anılan maddeler ile haksız fiillere uygulanacak üç zamanaşımı süresi belirlenmiştir. Bunlar, zarar görenin zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren başlayacak bir yıllık zamanaşımı; fiilin vukuundan itibaren işleyecek on yıllık zamanaşımı ve fiilin aynı zamanda ceza kanunlarında düzenlenmiş olması hâlinde uygulanacak olan ceza zamanaşımı süreleridir.
17. Haksız fiillerin bir kısmı, sadece hukuk açısından değil, ceza yasaları bakımından da sorumluluğu gerektirir; haksız fiilin faili, yani sorumlusu genellikle daha ağır sonuçları olan ceza kovuşturmasına konu olabileceği sürece, zarar görenin haklarını yitirmesinin kabul edilmesi mümkün değildir.
18. Bu bakımdan haksız eylem aynı zamanda ceza kanunları gereğince bir suç teşkil ediyorsa ve ceza kanunları ya da ceza hükümlerini ihtiva eden sair kanunlar bu eylem için daha uzun bir zamanaşımı süresi tayin etmişse, tazminat davası da ceza davasına ilişkin zamanaşımı süresine tabi olur. Nitekim bu husus 07.12.1955 tarihli ve 17/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulanmıştır. Buna göre, anılan mevzuat uyarınca ceza zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi için öncelikle zarar veren eylemin ceza kanunu veya ceza hükmü taşıyan özel kanunlarda suç olarak düzenlenmesi gerekli olup özel kanunlarda haksız eylem için başka bir zamanaşımı süresi tayin edilmiş olmadıkça, haksız eylemden doğan maddi ve manevi zararların tazmini için açılacak davalarda 818 sayılı BK'nın 60 (6098 sayılı TBK'nın 72) maddesinde öngörülen zamanaşımının uygulanması gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarihli ve 2013/4-36 Esas, 2013/1457 Karar).
19. Özel kanun niteliğinde olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 109 uncu maddesinin ilk fıkrasında, yine bir haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin tabi bulunacağı zamanaşımı süresi yönünden 818 sayılı BK'nın 60 ıncı maddesindeki düzenlemeden farklı, özel bir hüküm getirilmiştir.
20. 2918 sayılı KTK'nın “Zamanaşımı” başlıklı 109 uncu maddesi;
“...Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.
Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.
Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur.
Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır.
Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar.
Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır” hükmünü içermektedir.
21. Buna göre madde ile 818 sayılı BK’nın 60 (TBK'nın 72) ıncı maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresi, trafik kazasından kaynaklanan tazminat davaları yönünden iki yıl olarak düzenlenmiş olup, 818 sayılı BK'nın 60 ıncı maddesi ile 2918 sayılı KTK'nın 109/II nci maddesi zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbiriyle uyumlu olmakla birlikte, zamanaşımı süresi yönünden birbirlerinden ayrılmaktadır.
22. Belirtilmelidir ki 2918 sayılı KTK'nın 109/2 nci maddesindeki düzenleme ile ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin tazminat talebiyle açılacak davalar için de geçerli olabilmesi, sadece eylemin ceza kanunlarına göre suç sayılması koşuluna bağlanmıştır. Zira sonuçta; haksız eylemin cezayı gerektiren bir fiil teşkil etmesi durumunda o fiil için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
23. Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; trafik kazası sonucu davacı Kudret, kalıcı işgöremezliğe uğrayacak biçimde yaralanmış olup, kazada başkaca ölen ya da yaralanan bulunmamaktadır. Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'na göre zamanaşımı süresi beş yıldır. Davaya konu trafik kazası 13.04.2001 tarihinde meydana gelmiş, maddi tazminat istemini içeren dava, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde, 22.04.2008 tarihinde açılmıştır. Yargılama sırasında davacı taraf, 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret yönünden maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltmiş; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'î ileri sürülmüştür. Mahkemece, kaza nedeniyle oluşan bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi olmadığı, bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğunun kabul edilmesi gerektiği, kaza nedeniyle değişen ya da gelişen bir arızanın bulunmadığı, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği gibi KTK'nın 109/2 maddesinde düzenlenen ve her hâlde öngörülen on yıl olarak öngörülen sürenin de dolduğu, davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin, süresinde zamanaşımı def'îni ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli bulunmamıştır.
24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; işgöremezlik oranının belirlendiği tarihten itibaren zamanaşımı süresi dolmadığından kararın onanması gerektiği görüşü ile; beş yıl olan ceza zamanaşımı süresi dolduğundan kararın Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
25. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
A) bendinde açıklanan gerekçelerle davalı Selahattin A. vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE, oy birliğiyle
B) bendinde açıklanan gerekçelerle davalı Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, oy çokluğuyla
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
31.01.2024 tarihinde karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
1. Özel Daire ile mahkeme arasındaki temel uyuşmazlık "kaza tarihi 13.04.2001 tarihinde 15 yaşında olan ve trafik kazasından dolayı ceza mahkemesinde ceza alan davacı şoförü ile onu çalıştıran davalı Belediye aleyhine 22.04.2008 tarihinde kısmi dava açan davacının 31.05.2011 tarihinde ıslah ile talep ettiği miktarın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı" noktasında toplanmaktadır.
2. Mahkemece davanın kabulüne dair kararın temyizi üzerine Özel Dairece "Kaza tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK'ya göre zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu, davaya konu trafik kazasının 13.04.2001 tarihinde meydana geldiği, maddi tazminat istemini içeren davanın, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, kısmi dava biçiminde, 22.04.2008 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında davacı tarafın, 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesiyle, davacı Kudret yönünden maddi tazminat taleplerini 600.098,00 TL'ye yükseltiği; davalı Çay Belediye Başkanlığı vekili tarafından yasal sürede, ıslah edilen kısma ilişkin olarak zamanaşımı def'i ileri sürüldüğü, bu durumda mahkemece, kaza tarihi ile ıslahın yapıldığı tarih arasında, davaya konu olay bakımından uygulanması gereken 5 yıllık ceza zamanaşımı süresinin geçtiği, davalı Çay Belediye Başkanlığı vekilinin, süresinde zamanaşımı def'ini ileri sürdüğü gözetilerek, bu davalı yönünden ıslah edilen kısım için davacı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği" gerekçesi ile bozulmasına karar verilmiştir.
3. Yerel mahkemece bozma kararına karşı "davacı Kudret G.'in maluliyetine neden olan kaza tarihi 13.04.2001 olup kesin maluliyetine ilişkin rapor Adli Tıp Kurumu'nun 30.03.2011 tarihli %100 meslekten kazanma gücünü kaybettiğine ilişkin rapor olduğu, kaza tarihinden sonra Adli Tıp Raporuna kadar kazazedeye farklı kurumlardan ve hepsi de farklı oranları içerir rapor verildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 09.07.2003 tarihli 2003/4-463 E., 2003/471 K. sayılı ilâmında zararın tamamlanmasının zararın tüm sonuçlarının bilinmesiyle mümkün olacağı ve dolayısıyla zarar tamamlanmadan zarar gören açısından zararın belirli olduğunun kabul edilemeyeceği, zararı öğrenme tarihinin ATK 3. İhtisas Dairesi'nin maluliyet oranına ilişkin raporunun düzenlendiği 26.04.2000 tarihi olduğunu kabul etmek ve buna göre zamanaşımı süresini hesaplamak gerektiği, mahkemece Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun söz konusu ilamı doğrultusunda zararın tam manasıyla 30.03.2011 tarihli Adli Tıp Kurulu raporuyla öğrenildiği, dolayısıyla 31.05.2012 tarihli ıslah dilekçesi arasında uzamış ceza zamanaşımının dolmadığı" gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
4. Direnme kararının temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile 818 sayılı BK ve daha sonra yargılama sırasında yürürlüğe giren TBK'nın 72 nci maddesi uyarınca fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yıllık sürenin geçtiği kabul edilerek kararın değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
5. 6098 sayılı TBK'nın 72 nci maddesi uyarınca "tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar". Yasaya göre, haksız eylem nedeniyle tazminat isteme veya tazminat davası açma hakkı, zarar görenin, zararı ve haksız eylemi işleyen ile tazminat sorumlularını öğrendiği günden başlayarak iki yılda (önceki yasada bir yılda) zamanaşımına uğrayacaktır. Burada önemli olan zararın ve tazminat sorumlusunun kesin öğrenilmesidir. Öğrenebilecek durumda olmak, zamanaşımının işlemeye başlamasına yol açmaz. Öğrenme olgusunun kesin biçimde gerçekleşmesi için, bir dava açmaya elverişli şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
6. Salt soyut öğrenme, kesin bir bilgi edinememe ve zararın unsurlarını (örneğin sakatlık derecesi yada ne gibi beden rahatsızlığı oluştuğu) bilememe durumunda zarar ve sonuçları öğrenilmiş sayılamaz. Bu gibi durumlarda da, zamanaşımı kesin öğrenmeden sonra başlamalıdır. Aksi takdirde gerçek zarar karşılanmamış ve hak kaybına sebebiyet verilmiş olunacaktır.
7. Bedensel zararda değişen ve gelişen bir durum varsa, bu gelişmenin son bulduğu, en son kontrol kaydından sonra iş göremezlik oranının kesinleştiği tarih zamanaşımı süresinin başlangıcı olacaktır. Malûliyet oranının tespiti açısından açılan maddi ve manevi tazminat davasında, oranın tespiti kontrol kaydına bağlı ve bu şekilde kesinleşmesi yargılama içinde bekleniyorsa, zararın varlığının tespitine ilişkin bu yargısal işlemde zamanaşımının işlemesine engel olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarih ve 2020/(21)10-196 Esas, 2021/195 Karar).
8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması gerektiğine (Eşim/Türkiye, Başvuru Numarası: 59601/09, Karar Tarihi:17.09.2013) hükmetmiştir.
9. Anayasa Mahkemesi Büyük Genel Kurulu bireysel başvuru sonrası verdiği kararda;
''Başvurucu bilirkişilerin bu değerlendirmesi ışığında talebini arttırmak üzere Mahkemeye talepte bulunmuştur. Başvurucunun söz konusu zararı bilirkişi raporu alınmadan bilebilmesi ihtimalinin olmadığı ortadadır. Bununla birlikte Bölge Adliye Mahkemesi, başvurucunun olay tarihinden itibaren başlayan on yıllık yasal süre sınırı içinde ıslah talebinde bulunmadığını belirterek ıslah olarak nitelediği alacak tutarı yönünden zamanaşımı süresinin geçtiği sonucuna varmıştır.
Somut başvuruda ise başvurucunun dava tarihi itibarıyla davaya konu tazminat miktarını tespit edebilmesinin mümkün olmadığı, tazminat tutarının ancak bilirkişi raporuyla belirlenebildiği ve bu raporun ise zamanaşımı süresinin geçmesine yol açacak şekilde olay tarihinden itibaren 11 yılı aşkın, ilk dava tarihinden itibaren ise yaklaşık 9 yıllık bir süre geçtikten sonra alınabildiği gözetilmelidir. Üstelik başvurucunun bu sürenin uzamasına yönelik bir kusuru da ortaya konulamamıştır.
Başvurucunun zamanaşımı süresi dolmadan önce talep edeceği tazminat tutarını gerekirse uzman görüşü de alarak yaklaşık olarak belirleyebileceği şeklindeki bir yorum ise davanın sonunda aleyhe hükmedilebilecek yargılama giderleri de dikkate alındığında adaletin iyi yönetimi ilkesiyle bağdaşmayacağı gibi böylesine bir kabul, Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında öngörülen "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." şeklindeki hüküm ile de bağdaşmamaktadır.
Neticede Bölge Adliye Mahkemesinin zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden zararın öğrenilmesi kavramını dar yorumlamak suretiyle başvurucunun zararının miktarını dava açtığı tarihte bilebilmesinin mümkün olmadığı hususunu dikkate almaması, başvurucunun bilirkişi raporuyla belirlenen tazminat tutarının tamamını talep edebilme imkânını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca Bölge Adliye Mahkemesinin belirsiz olarak açılan ikinci davayı da ilk davanın devamı olarak kabul ederek belirsiz alacak davasına ilişkin kanun hükümlerini uygulamadığına da dikkati çekmek gerekir. Dolayısıyla somut olayın koşulları altında davaya konu alacağın niteliği ve yargılama sırasında belirlenen miktar da dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahale başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemiştir”.
gerekçelerine yer vermiştir (Çetin Akboğa başvurusu, B. No: 2019/430 RG. 23.05.2023-32199).
10. Dosya içeriğine göre davacı kaza tarihi olan 13.04.2001 tarihinde 15 yaşında olup ilk çalışma gücü kaybı raporu Asliye Ceza Mahkemesinin 2001/1049 Esas sayılı dosyasında 23.11.2001 tarihli Adli Tıp raporu ile alınmıştır. Rapora göre davacının hayatı tehlikeye maruz kaldığı, 25 gün mutad iştigaline engel olduğu, uzuv zaafı ve uzuv tatili konusunda 18 ay sonra rapor düzenlenebileceği belirtilmiştir. Ceza Mahkemesince 15.12.2005 tarihinde Afyon Kocatepe Ünivesitesi Araştırma Hastanesinden alınan raporda davacının %77 oranında çalışma gücü kaybı olduğu saptanmış, yine Afyon Karahisar Devlet Hastanesinde alınan 23.10.2008 tarihli raporda ise davacının çalışma gücü kaybının %60 oranında olduğu rapor edilmiştir. Afyon 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.12.2008 tarih ve 2008/122 Esas, 2008/454 Karar sayılı ilâmı ile davalı Selahattin A.'ın tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu 6/8 oranında kusurlu olduğu belirtilerek cezalandırılmasına ve cezanın ertelenmesine karar verilmiştir. Davacının açtığı bu davada ise hükme esas rapor Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden 30.03.2011 tarihinde alınmış ve adli tıp raporunda davacının çalışma gücünün %100 olduğu kabul edilmiştir. Mahkemece bu rapor ve kusur oranında göre nitelikli hesap bilirkişisinden 03.04.2012 tarihinde hesap raporu alınmıştır. Davacı taraf bu rapordan sonra 31.05.2012 tarihinde ıslah talebinde bulunmuştur.
11. Alacağın belirsiz olduğu ve ancak belirli hâle geldiğinde zamanaşımının işleyeceği, zira zararın bilimsel olarak öğrenilmesinin sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesinden sonra 03.04.2012 tarihli hesap bilirkişi raporu ile sabittir. Davacının sürekli iş göremezlik oranının %100 olduğu 30.03.2011 tarihli adli tıp raporu ile belirlenmiştir. Davacı talebini ise 20.05.2015 tarihinde iki yıllık süre içinde ıslah dilekçesi ile artırmıştır. Buna göre davacının ıslah ile artırdığı miktar zamanaşımına uğramamıştır. Sayın çoğunluğun bozma gerekçesi temel hak olan mahkemeye erişim hakkını sınırlamaktadır. Direnmenin bu gerekçe ile onanması gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun değişik bozma gerekçesine katılınmamıştır.
Üye
Bektaş Kar