KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

SÖZLEŞMEYLE İŞYERİNİN BOŞALTILARAK TESLİM EDİLMESİ TAAHHÜT EDİLMESİNE RAĞMEN TAAHHÜT YERİNE GETİRİLMEDİĞİNDEN SÖZLEŞMEDE BELİRLENEN DÖNME CEZASI İSTENEBİLİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/11-696
Karar No       : 2024/23

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 22.12.2022
SAYISI                          : 2022/324 E., 2022/362 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.05.2022 tarihli ve 2021/1520 Esas,
                                        2022/3797 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 160.000,00 TL bedelli işyeri devir anlaşması yapıldığını, devirden cayılması durumunda 50.000,00 TL ceza koşulunun öngörüldüğünü, bunun karşılığı olarak müvekkilince 40.000,00 TL peşinatın verildiğini, ancak davalının işyeri devrini gerçekleştiremediğini, ödenen peşinatın iade edilmeyip kararlaştırılan ceza koşulunun ödenmediğini, devir yahut belirtilen alacak kalemlerinin ödenmesi hususunda davalıya gönderilen ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını, bu sebeple dava konusu icra takibinin başlatıldığını, davalının icra takibine kısmen itiraz ile icra dosyasına 40.000,00 TL’yi yatırdığını, bakiye alacağa itiraz ettiğini ileri sürerek Küçükçekmece 4. İcra Müdürlüğünün 2015/870 Esas sayılı icra takibine vaki itirazın iptaline, davalı aleyhine icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili; taraflar arasındaki anlaşma kapsamında müvekkilinin 01.12.2014 tarihinde işyerini boşaltacağına dair yazıyı davacıya verdiğini, davacının komisyon ücreti olarak 2.000,00 TL’yi geri aldığını, müvekkiline 38.000,00 TL kaparo verdiğini, ancak dava dışı mal sahibinin devir işlemine rıza göstermemesi sebebiyle devrin yapılamadığını, bunun üzerine müvekkilinin kendisinde bulunan 40.000,00 TL’nin iadesi için birçok defa davacıyla iletişime geçmesine rağmen bedelin davacı tarafından iade alınmadığını, bu hususta gönderilen ihtarnamenin 20.01.2015 tarihinde davalıya tebliğ edilmiş olmasına rağmen davacının 40.000,00 TL’yi geri almak yerine 22.01.2015 tarihinde dava konusu icra takibini başlattığını, sözleşmedeki ceza koşuluna dair kısmın sonradan doldurulduğunu, icra dosyasına ödenen kısımdan arta kalan bakiye yönünden müvekkilinin borçlu olmadığını, ceza koşulunun talep edilemeyeceğini, davacı tarafından gönderildiği iddia olunan ihtarnamenin müvekkiline ulaşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.04.2016 tarihli ve 2015/207 Esas, 2016/140 Karar sayılı kararı ile; Adli Tıp Kurumunun 12.02.2016 tarihli raporunda ceza koşuluna dair bölümün sonradan doldurulduğunun belirtildiği, bu sebeple ceza koşuluna ilişkin icra takibine konu edilen 50.000,00 TL’lik kısım yönünden yapılan itirazın iptali talebinin yerinde olmadığı, taraflar arasındaki anlaşma kapsamında devir gerçekleşmediğinden davalının 40.000,00 TL’nin geri alınması için davacıya gönderilen ihtarnamenin davacıya 20.01.2015 tarihinde tebliğ edildiği, davacının ihtarnamenin tebliğinden iki gün sonra icra takibi başlattığı, davacının gönderdiği ihtarnamenin ise davalıya tebliğ edilmediği, 40.000,00 TL bedeli ödemeye hazır olduğunu bildiren davalıya derhâl icra takibi yapmanın ve faiz, vekâlet ücreti, icra masrafını talep etmenin hakkaniyete uygun olmadığı, bu sebeple faiz ve vekâlet ücreti talebinin de yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.03.2018 tarihli ve 2016/14054 Esas, 2018/1884 Karar sayılı kararı ile; “… Dava, taraflar arasındaki sözleşme gereğince "kaparo" adı altında ödenen meblağ ile kararlaştırılan cezai şart ve ihtarname giderinin tahsiline ilişkin yapılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, davacının icra takibine konu ettiği alacak kalemlerinden 124,00 TL ihtar gideri mahkemece ret edilmiş ise de, davacının icra takibi başlatması üzerine davalının icra dosyasına 40.000,00 TL'yi ödenmiş olması karşısında, icra takibinin başlatılmasına davalının sebebiyet vermiş olduğunun anlaşılmasına göre davacının alacağını tahsil için göndermiş olduğu ihtarnamenin masrafının da davalıdan alınması gerektiği, bu nedenle mahkemenin bu alacak kalemine ilişkin ret gerekçesi yerinde değildir. Ayrıca, mahkemece 50.000,00 TL cezai şart talebine ilişkin itirazın iptali davasında, cezai şartın sözleşmeye sonradan ilave edildiği gerekçesiyle ret etmiştir. Ancak, davalı vekili 26/05/2015 tarihli cevap dilekçesinde sözleşmenin cezai şart dışında kalan üst kısımdaki yazıların davalıya ait olduğunu beyan etmiştir. Adli Tıp Raporu'nda cezai şarta ilişkin kısmın sonradan ilave edilmiş olduğu, cezai şarta ilişkin kısımlar ve diğer kısımlardaki yazıların aynı karakterde olduğu, aynı kişiler tarafından yazıldığı rapor edilmiştir. Bu durum karşısında, mahkemece bilirkişi raporuna rağmen tanık beyanına itibar edilerek davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu bakımdan, mahkemece bilirkişi raporunda belirtilen bu hususlar üzerinde durularak cezai şartın istenmesinin mümkün olup olmadığı tartışılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmelerle karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

9. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.12.2020 tarihli ve 2020/7 Esas, 2020/484 Karar sayılı kararı ile bozma ilâmına uyularak; davalının 124,00 TL ihtar gideri yönünden itirazının iptaline karar vermek gerektiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde sözleşmenin ceza koşuluna dair kısmının davalı tarafından yazıldığının beyan edildiği, bozma öncesinde alınan rapora göre sözleşmenin tamamının aynı kişinin eli ürünü olduğunun tespit edildiği, bu sebeple sözleşmenin tamamının davalı tarafından kaleme alındığı hususunda tereddüdün bulunmadığı, ceza koşulunun fer'î nitelikte bir edim borcu olduğu, taraflar arasında mülkiyeti davalıya ait olmayan işyerinin devri hususunda sözleşme yapıldığı, dava dışı işyeri sahibinin dava konusu işyerinin davacıya devrine onay vermemesi hâlinde sözleşmenin ifasının imkânsız duruma geleceğinin açık olduğu, bu durumda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 182 nci maddesindeki koşulların davalı lehine gerçekleştiği, bu kapsamda taraflar arasındaki asıl borç ilişkisi işlerlik kazanmadığından borç ilişkisinin fer'î niteliğinde olan ceza koşulu yükümlülüğünün de gündeme gelmeyeceği ve cezai şartın ifasının istenemeyeceği, dolayısıyla davacının ceza koşuluna ilişkin hak sahibi olamayacağı, bu itibarla davalının icra takibine karşı yapmış olduğu itirazın cezai şart alacağına yönelik olarak hukuka uygun olduğu, alacak likit olmadığından icra inkâr tazminatı koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, dava konusu icra takibine vaki itirazın kısmen iptali ile takibin 124,00 TL üzerinden devamına karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12.05.2022 tarihli ve 2021/1520 Esas, 2022/3797 Karar sayılı kararı ile; “… 1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Dava, sözleşmeden kaynaklanan dönme cezasının tahsiline yönelik ilamsız icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalının, sözleşme ile iş yerini 01.12.2014 tarihinde boşaltmayı ve teslim etmeyi taahhüt etmesine rağmen, bu taahhüdünü yerine getirmediği anlaşılmakla, geçerli sözleşmede belirlenen dönme cezası koşullarının oluştuğu göz önüne alınarak, davacı tarafından cezai şart istenebileceğinin kabulüyle sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2022 tarihli ve 2022/324 Esas, 2022/362 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; davacı tarafından, davalının taşınmaz sahibinin muvafakatinin bulunmaması sebebiyle devir yapılamadığına dair savunması hilafına bir beyanı bulunmadığı gibi bu yönde bir delil de ileri sürmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen işyeri devir ve teslimine dair sözleşme sonrasında işyeri malikinin devre muvafakat vermemiş olması karşısında TBK’nın 182/2 nci maddesi koşullarının mevcut olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre taraflar arasındaki sözleşmede belirlenen ceza koşulunun talep edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

16. Ceza koşulu borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle ceza koşulu, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer'î bir edimdir. Borçlu ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse artık alacaklı, herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Ceza koşulunun kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da ceza koşulu kararlaştırılabilir (Sermet Akman, Halûk Burcuoğlu, Atillâ Altop, Selahâttin Sulhi Tekinay, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).

17. Ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/1 inci maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.

18. Ceza koşulunun esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, ceza koşulunun diğer bir amacı da, ifayı engelleyen ceza koşulunda (dönme/fesih cezasında) borçlunun ceza koşulunu ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır [Köksal Kocaağa, Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33].

19. Ceza koşulu, TBK’nın 179 ilâ 182 nci maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre TBK’da düzenlenen ceza koşulları; seçimlik ceza koşulu, ifaya eklenen ceza koşulu ve dönme (fesih) cezası olarak tasnif edilmiş olmakla birlikte ceza koşuluna ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Bu durumun istisnası; cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182 nci maddesinde düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür.

20. Ceza koşulu kural olarak geçerli her türlü borç ilişkisi için kararlaştırılabilir. Borç ilişkisinin geçerli olması ve ceza koşulunun öngörüldüğü aşamada borcun ifa edilmemiş olması yeterlidir. Bu durum borçlar hukukuna egemen olan “sözleşme serbestîsi” ilkesine de uygundur. Zira TBK’nın 26 ncı maddesi gereğince taraflar bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. Bu ilke kişilere yapmak istedikleri bir sözleşmeyi hukuki sınırlar içerisinde diledikleri tür ve içerikte yapma özgürlüğü verir. Bu özgürlük sınırları dâhilinde taraflar, tesis etmiş oldukları sözleşmede aynı zamanda hukuka uygun olarak diledikleri tür ve şekilde ceza koşulu öngörebilirler.

21. Öte yandan önemle belirtilmedir ki; talep edilebilir bir ceza koşulunun varlığı daima asıl borç ilişkisinin mevcudiyetine bağlıdır. Bu sebeple asıl borç ilişkisinin geçersiz olması, aynı ilişkide öngörülen ceza koşulunu da fer'î nitelikte olması sebebiyle geçersiz hâle getirecektir. Başka bir anlatımla; borcun ifa edilememesi durumunda talep edilebileceği öngörülen ceza koşulunun geçerliliği ve talep edilebilirliği, hukuki ilişkinin tarafları arasındaki asıl borç ilişkisinin geçerliliğine bağlıdır.

22. Nitekim bu husus TBK’nın 182/2 nci maddesinin ilk cümlesinde açıkça düzenlenmiş olup buna göre asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse cezanın ifası istenemez. Zira ceza koşulu geçerli olarak kurulmuş bir borç ilişkisinin taraflarından birinin edimini hiç yahut gereği gibi ifa edilmeme durumunda kararlaştırılabilir. Ceza koşulunun fer'î niteliği ise asıl borç ilişkisindeki borca aykırılık duruma kadar devam eder. Borca aykırılık hâlinde sözleşmede öngörülen şartların vuku bulmasıyla ceza koşulu muaccel hâle gelir ve bağımsız bir alacak niteliğine kavuşur. Dolayısıyla muaccel hâle gelmiş ceza koşulu, asıl borcun mukadderatına bağlı olmaktan kurtulur.

23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusu sözleşme ile adresi belirtilen işyerinin 160.000,00 TL karşılığında 01.12.2014 tarihinde boşaltılarak davacıya teslim edileceğinin davalı tarafından taahhüt edildiği, 16.09.2014 tarihinde 40.000,00 TL’nin davalı tarafa verildiği, devir tarihinde taraflardan birinin cayması hâlinde cayan tarafın 50.000,00 TL ceza koşulu ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği, sözleşme konusu devrin gerçekleşmemesi nedeniyle davalıya verilen 40.000,00 TL ile ceza koşulu olan 50.000,00 TL’nin tahsili için dava konusu icra takibinin başlatıldığı, icra takibinin başlatılması sonrasında davalı tarafça 40.000,00 TL’nin icra dosyasına ödendiği, bakiye kısım bakımından ise icra takibine itiraz edildiği anlaşılmaktadır.

24. Dava konusu icra takibindeki alacak kalemlerinden biri olarak tahsili talep edilen 50.000,00 TL ceza koşulu yönünden cevap dilekçesinde; mal sahibinin işyerinin davacıya devrine rıza göstermemiş olması sebebiyle sözleşmenin ifa edilemediği savunulmuştur. Bu aşamada ayrıca belirtilmelidir ki; bir borç ilişkisinde ifaya engel olan hususun sözleşmenin kurulduğu esnada ve sözleşmenin niteliği gereği taraflardan biri yönünden öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu ifa engelinin ortaya çıkmasını engelleyen tedbirleri alma yükümlülüğünün taraflardan birinin üzerinde olduğu hâllerde ilgili taraf, ifaya engel olan durum sebebiyle ortaya çıkacak olan sonuçlardan da sorumlu olur. Dolayısıyla ifaya engel olan hususun, sözleşme yahut kanun gereği borçlu nezdinde öngörülebilecek bir sebepten kaynaklanması ve bu ifa engelinin ortaya çıkmasını engelleyen tedbirleri alma yükümlülüğünün borçlu üzerinde olması durumunda sözleşmeden doğan edimin ifa edilmemesinden borçlu sorumlu olur.

25. Buradan hareketle taraflar arasında düzenlenen işyeri devir ve teslimine dair sözleşmenin kurulduğu sırada, işyeri malikinin devre muvafakatini temin etme yükümlülüğünün davalı üzerinde olduğu kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla; taraflar arasındaki sözleşmenin kapsam ve niteliği gereğince işyerinin devir ve teslimi için gerekli olan muvafakatin temini için gereken tedbirleri alma yükümlülüğü davalı üzerindedir. Kasten yahut ihmalen bu yükümlülüklere aykırı davranılması durumunda ise ortaya çıkan sonuçlardan davalı sorumlu olacaktır. Zira edimin ifası için mal sahibinin vermesi gereken muvafakatin verilip verilemeyeceği, somut olayın özellikleri çerçevesinde davalı yönünden öngörülebilir nitelikte olduğu kabul edilmelidir. Bu muvafakatin temin edilmemiş olması davalı bakımından borca aykırılık oluşturur. Böyle bir durumda da sözleşmenin ifa edilmemiş olması sebebiyle ceza koşulunun muacceliyeti söz konusu olur ve sözleşmede öngörülen ceza koşulu talep edilebilir.

26. Bu itibarla işyeri malikinin devre muvafakat vermemiş olmasının taraflar arasındaki sözleşmenin geçerliliğine herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme ve sözleşmede öngörülen ceza koşulu geçerlidir. Dolayısıyla somut olayda TBK’nın 182/2 nci maddesindeki koşulların gerçekleştiği söylenemeyeceğinden davalının, sözleşme ile işyerini 01.12.2014 tarihinde boşaltmayı ve teslim etmeyi taahhüt etmesine rağmen, bu taahhüdünü yerine getirmediği anlaşılmakla, geçerli sözleşmede belirlenen dönme cezası koşullarının oluştuğu göz önüne alınarak davacı tarafından cezai şart istenebileceğinin kabulüyle yapılacak değerlendirme neticesinde hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

27. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; sözleşmenin kurulduğu esnada imkânsızlığın mevcut olduğu, bu sebeple sözleşme geçersiz olacağından öngörülen ceza koşulunun talep edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

28. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

24.01.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 24’ü BOZMA, 1’i ise ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.