KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TAKİP TALEBİNDE YER ALMAYIP ÖDEME EMRİNDE YER ALAN FATURA İTİRAZIN İPTALİ DAVASININ KONUSU OLABİLİR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/19-919
KARAR NO   : 2019/886

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ             :
Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ                       : 01/12/2014
NUMARASI                : 2014/632 - 2014/700
DAVACI                      : K. Enerji Elektrik Ltd. Şti. vekili Av. S.B.
DAVALI                       : G.E. vekili Av. H. S.
İHBAR OLUNAN        : T.G.

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 02.12.2013 tarihli ve 2011/190 E., 2013/554 K. sayılı karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 26.03.2014 tarihli ve 2014/2780 E., 2014/5865 K. sayılı kararı ile; 

"... Davacı vekili, müvekkilinin davalıya muhtelif elektrik malzemeleri sattığını, davalının borcunu ödememesi üzerine toplam 8.948,99 TL alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalının haksız itirazı nedeniyle durduğunu ileri sürerek itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının icra takibinde dayandığı 11.02.2011 tarihli 8.948,63 TL bedelli fatura içeriğindeki malların müvekkiline teslim edilmediğini ileri sürerek itirazın iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davacının davalıya olan 36.549,27 TL'lik faturalı mal satışından 27.700,60 TL davalı ödemesi düşüldüğünde, davacının davalıdan 8.848,67 TL alacağının kaldığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının toplam 8.848,99 TL' ye itirazının iptaline, % 40 icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava İİK'nun 67. maddesi gereğince açılan itirazın iptali davasıdır. Bu davalar, takibe sıkı sıkıya bağlı davalardandır. Davacı alacaklı, icra takibinde11.02.2011 tarihli 8.948,63 TL bedelli faturaya dayanmıştır. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda ise; tarafların defterlerinde kayıtlı mevcut 2009-2010 yıllarına ait tüm ticari ilişki incelenerek rapor düzenlenmiştir. Yapılması gereken iş, takip konusu edilen fatura ile ilgili olarak davacının alacaklı olup olmadığı belirlenerek varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir.

Mahkemece, açıklanan bu yön gözetilerek, konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişi kurulundan sadece takip ve dava konusu uyuşmazlığa ilişkin faturaya yönelik rapor alınarak uygun sonuç dairesinde bir hüküm tesis edilmelidir…"

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı vekili; müvekkilinin davalıya sattığı elektrik malzemelerinin bedelinin yapılan sözlü uyarılara ve noter aracılığı ile gönderilen ihtarnameye rağmen ödenmediğini, bu nedenle başlatılan icra takibine davalı tarafça alacağı sürüncemede bırakmak amacıyla haksız yere itiraz edildiğini ileri sürerek takibe vaki itirazın iptali ile davalının %40 oranında icra inkâr tazminatı ödemesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili; faturalarda bahsi geçen şirketin müvekkilinin şahsına ait bir şirket olmadığından davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, yapılan icra takibinde borcun sebebi olarak 11.02.2011 tarihli fatura gösterilmiş ise de müvekkilinin davacıdan yalnızca 2009 ve 2010 yılında elektrik malzemesi satın aldığını, bu malların da bedelinin ödendiğini, 2011 yılında hiçbir elektrik malzemesi satın alınmadığını, itirazın iptali davasının icra takibinin devamı mahiyetinde olduğunu, davacının takipte borcun sebebi olarak anılan faturaya dayandığı hâlde itiraz üzerine açılan iş bu davada borcun sebebi olarak icra takibinden farklı olarak cari hesap ekstresine de dayanıldığını, iddianın değiştirilip genişletilmesi şeklinde oluşan bu duruma muvafakat etmediklerini belirterek davanın reddi ile davacının alacağın %40’ından aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkûm edilmesini istemiştir.

Mahkemece; davalının ödemelere ilişkin savunmasının araştırılarak ödemelerin hangi faturalara karşılık geldiğinin saptanması gerektiğinden taraflar arasındaki ticari ilişki başından sonuna araştırılarak sonuca varıldığı, takip dayanağı olarak gösterilen 8.848,63 TL’nin bakiye alacak tutarı olduğu, tek başına bu tutarlı fatura bulunmadığı gözetildiğinde davalının usulüne uygun savunmasının yerinde görülmediği, takibin faturaya değil ekli ihtarnamenin arkasındaki açık hesap ilişkisine dayalı olduğu, takip talebindeki fatura açıklamasının sehven yapıldığının anlaşıldığı, davacının 36.549,27 TL faturalı satıştan 27.700,60 TL ödeme düşüldüğünde bakiye 8.848,67 TL alacağının kaldığı, satım akdinden kaynaklı alacağın likit olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının Ankara 30. İcra Müdürlüğünün 2011/9.3 E. sayılı dosyasına itirazının 8.848,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname masraf olmak üzere toplam 8.948,99 TL üzerinden iptaline, bu tutara takip tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmek suretiyle takibin devamına, asıl alacağın %40’ı üzerinden hesaplanan 3.539,45 TL inkâr tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir. 

Davalı vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuş; bozma neden ve şekline göre davalı tarafın öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Yerel Mahkemece; itirazın iptali davasının takip talebine bağlı bir dava türü olduğu, icra dosyasındaki takip talebinde dayanak belirtilmemekle birlikte icra dosyasına icra müdürlüğünce düzenlenen ödeme emrinde borcun sebebi olarak 11.02.2012 tarihli ve 8.848,63 TL tutarlı fatura gösterilmiş ise de icra dosyasında bulunan ihtarnamede alacağın cari hareket listesi sonucu kalan bakiye olarak gösterildiğinin anlaşıldığı, 8.848,63 TL’lik tek başına düzenlenmiş fatura bulunmadığı, ödeme emrindeki fatura açıklamasının yanlışlıkla yazıldığı, icra dosyasında bir örneği bulunan 07.02.2011 tarihli davalıya gönderilen ihtarname ekinde de cari hareket listesi bulunduğu gözetilerek takibin faturaya dayalı değil açık hesap ilişkisinden kaynaklı alacak talebi ile yapıldığı sonucuna varıldığı, davalının kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı yaptığı itirazda bu husustan ve faturadan bahsetmeksizin "alacaklı şirkete herhangi borç yoktur" beyanı ile borca itiraz ettikten sonra, takipteki maddi hatayı ileri sürmesinin TMK’nın 2. maddesindeki iyiniyet kuralına aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından takip talebinde ve ödeme emrinde yer alan bilgiler, icra takibinden önce borcun ödenmesi amacıyla borçluya gönderildiği belirtilen ihtarname ve ihtarnameye eklenen cari hesap ekstresi ve borçlunun verdiği itiraz dilekçesi dikkate alındığında mahkemece icra takibinde dayanılan 11.02.2011 tarihli 8.948,63 TL bedelli olduğu belirtilen fatura ile sınırlı olarak mı yoksa tarafların defterlerinde kayıtlı mevcut 2009-2010 yıllarına ait tüm ticari ilişki incelenmek suretiyle mi araştırma yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır. 

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır. 

Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.

Bilindiği gibi genel icra hukuku ilamlı icra ve ilamsız icra olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 24 ve devamı maddelerinde mahkeme ilamlarının nasıl icra edileceği düzenlenmiş iken; 42 ve devamı maddelerinde de ilamsız icra prosedürüne yer verilmiştir. 

42. maddede yer alan “Bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebiyle başlar ve haciz yoliyle veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas suretiyle cereyan eder.” düzenlemesinden de açıkça anlaşıldığı gibi ilamsız icra yolu ile takip yalnız para ve teminat alacakları için kabul edilmiştir. Bu takip yolunda alacaklının icra takibine başvurabilmesi için elinde mahkeme ilamına ihtiyacı olmadığı gibi, alacağın yazılı bir belgeye ya da senede dayandırılması zorunluluğu da yoktur. Bütün takip yollarında olduğu gibi yapılacak olan takip, alacaklının icra dairesine yazılı, sözlü ya da elektronik ortamda yaptığı takip talebi ile başlamaktadır. Takip talebi; Kanun’un 58, İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği’nin 20. maddesindeki geçerlilik şartlarını taşıdığı takdirde bu talebi alan icra dairesi, borçluya Kanun’un 60. maddesine uygun olarak bir ödeme emri gönderir. Takip talebi alacaklı tarafından yapılır ve icra dairesinin takip işlemleri ödeme emri aşaması ile başlar. Geçerli bir takip talebini alan icra dairesi; genel haciz yolu ile takipte, istenen alacağın mevcut ya da muaccel olup olmadığını veya zamanaşımına uğrayıp uğramadığını araştıramaz. Bu itirazlar ancak; kendisine gönderilen ödeme emri ile hakkında icra takibi başlatıldığını öğrenen borçlu tarafından ileri sürülebilir. 

Yeri gelmişken hemen belirtilmelidir ki; ödeme emri takip talebine uygun olarak düzenlenmelidir. 60. maddede belirtildiği üzere, ödeme emri iki nüsha olarak düzenlenir. Borçluya takip talebi değil ödeme emri gönderilmektedir. Yani ödeme emrinin nüshası borçluya gönderilir, diğeri icra dosyasına konulur. Alacaklı isterse kendisine ayrıca tasdikli bir nüsha verilir. Nüshalar arasında fark bulunduğu takdirde borçludaki muteber sayılır. Takip talebinde bulunan alacaklı yapmış olduğu takibin içeriğini ve alacağın kaynağını usulüne uygun olarak belirtmelidir. Eş söyleyişle alacaklı yapmış olduğu takip talebini kontrol yükümlülüğü altındadır. Genel haciz yoluyla yapılan ilamsız icra takibinde alacaklı alacağını bir belgeye bağlamak zorunda olmadığı ve icra dairesinin şekli inceleme yapmak zorunda olduğu unutulmamalıdır. Kanun bu sıkı şekil şartları nedeniyle; icra ve iflas dairelerinin yaptığı işlemlerin Kanun’a ya da olaya uygun olmaması durumunda icra mahkemelerine 7 gün içinde şikâyet yoluna başvurulabileceğini düzenlemiş ve bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı her zaman şikâyet olunabilineceğini belirtmiştir. Zira, Kanun’un 61. maddesine göre gönderilen ödeme emrinin kendisinden beklenen sonuçları doğurması, ödeme emrinin borçluya tebliğ edilmesi ile mümkündür. Bu tebliğden sonra borçlu süresinde takibe itiraz ettiğinde itiraz ile kendiliğinden duran takibe devam edilebilmesi için alacaklının ya itirazın kaldırılması ya da itirazın iptali yoluna başvurması gerekir.

İtirazın iptali davası İİK’nın 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, bu davanın açılabilmesi için:

1- İlamsız takip yapılmış olması

2- Borçlunun bu takibe itiraz etmesi

3- Alacaklının, itirazın kaldırılması için İcra mahkemesine başvurmaması.

4- İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, 1 yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. İtirazın iptali davası, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır.

Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde kanıt yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonucunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir. 

Bu açıklamalar da göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

Kısmi ifaya ilişkin kurallar da (icra takibinin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan) 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Kanun’un 85. maddesinin birinci fıkrasına göre birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. 86. maddeye göre de yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Birden çok borç muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. İcra takibi yapılmamış ise tediye, vadesi daha önce gelmiş olan borca mahsup edilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.05.2006 tarihli ve 2006/19-260 E., 2006/251 K.; 09.06.2010 tarihli ve 2010/19-262 E. 2010/304 K; 27.01.2016 tarihli ve 2015/15-1830 E.,2016/98 K.; 25.04.2018 tarihli ve 2017/19-903 E., 2018/974 K. sayılı kararlarında da bu yönde açıklamalar yer almaktadır. 

Yukarıda verilen bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Davacı alacaklının takip talebinde 8.848,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri olmak üzere, toplam 8.948,99 TL alacaklı olduğunu belirttiği, toplam alacak bedelinin takip talebinde bulununca paraflandığı, borcun sebebinin herhangi bir faturaya dayandırılmadığı, borcun sebebi kısmında “takip yolu listele, takip dayanakları, takip yolu dilekçe açıklaması” ifadelerinin yer aldığı, icra müdürlüğünce düzenlenen 11.02.2011 tarihli ödeme emrinde ise; “8.843,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri olmak üzere 8.948,99 TL toplam alacağın takip tarihinden itibaren asıl alacağa işleyecek yasal faizi, icra harç ve masrafları ve vekâlet ücreti ile birlikte tahsili talebidir. Fazlaya ilişkin haklarımız saklıdır. BK md. 84 uyarınca yapılacak kısmi ödemeler öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilecektir” beyanının yanında borcun kaynağı kısmında “11.02.2011 tarihli 8.843,63 TL tutarında fatura” açıklamasına yer verildiği, icra dosyasında Ankara 46. Noterliğinin 01686 yevmiye nolu ihtarname fotokopisine ve arkasına eklenen cari hesap hareketi listesine takip talebinde ve ödeme emrinde yer verilmediği, borçluya gönderilen tebliğde “bu zarfta örnek 7 ödeme emri vardır” açıklamasının yer aldığı, borçlu vekilinin 22.02.2011 havale tarihli dilekçesi ile “müvekkilin alacaklı şirkete herhangi bir borcu yoktur. Bu nedenle borca itiraz ettiğimizden takibin olduğu yerde durdurulmasını istemekteyiz” şeklinde beyanda bulunduğu, 08.04.2011 tarihinde takibin durdurulmasına karar verildiği ve iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Mahkemece itirazın iptali davasının takibe sıkı sıkıya bağlı bir dava olduğu kabul edilmiştir. Ancak direnme kararında; davalının ödemelere ilişkin savunmasının araştırılarak ödemelerin hangi faturalara karşılık geldiğinin saptanması gerektiğinden taraflar arasındaki ticari ilişki başından sonuna araştırılarak sonuca varılması gerektiği, takip talebinde yer almasa bile borcun sebebinin icra dosyasında bulunan ihtarnameden ve arkasındaki fotokopiden cari hareket listesi sonucu kalan bakiye olarak gösterildiğinin anlaşıldığı, ödeme emrinde belirtilen bir faturanın da olmadığı, borçlunun takip talebindeki hatayı ileri sürmesinin TMK’da yer alan iyiniyet kuralına aykırı olduğu gerekçesine dayanılmıştır. 

Oysa ki; itirazın iptali davaları icra takibine sıkı sıkıya bağlı olduğundan, alacaklının takipte dayandığı belgeler dışında başka belgelere dayanılamayacağı açıktır. İhtarname çekilmesinin amacı da genel olarak borcun varlığına delalet etmeyip borçluyu temerrüde düşürmekten ibarettir. Takip talebinde borcun kaynağıyla ilgili bir açıklamaya yer verilmemiştir. Borçluya da yalnızca ödeme emri gönderildiği yapılan tebligat parçasından anlaşılmaktadır. Alacaklının ödeme emrinin takip talebine uygun olarak düzenlenmediği, icra müdürlüğünce borcun sebebi olarak gösterilen faturanın doğru olmayıp maddi hata sonucu ödeme emrine yazıldığı, icra müdürünün işleminin usulsüz olduğu yönünde şikâyet yoluna başvurmadığı, aksine takibin bu şekilde kesinleştiği anlaşılmaktadır. İlamsız icra yolunda borcun kaynağı ile ilgili bir belgeye dayanma zorunluluğunun olmaması, İcra müdürünün sınırlı inceleme yetkisi, ödeme emrinin takip talebine uygun olarak düzenlenmemesi ve icra müdürünün işleminin usulsüz olduğu yönünde bir şikâyet yoluna başvurulmaması, borçluya yalnızca ödeme emrinin gönderilmiş olması, itirazın iptali davasının icra takibinin devamı mahiyetinde ve ona sıkı sıkıya bağlı bir dava olması hususları değerlendirildiğinde bu durum HMK’nın 183. anlamında maddi hata olarak da değerlendirilemez. Aksine ödeme emrinde 11.02.2011 tarihli 8.843,63 TL tutarında fatura açıklamasına yer verildiğinin somut durumdan anlaşılmasına binaen alacaklı mevcut bu hâlde ilerleyen takibe itirazın iptali davası açmıştır. Bu durumda mahkemece yapılacak iş; takip konusu edilen fatura ile ilgili olarak davacının alacaklı olup olmadığı belirlenerek varılacak sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, takip talebinde borcun dayanağı olarak herhangi bir belgeye ya da faturaya dayanılmadığı, ancak 8.848,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri olmak üzere, toplam 8.948,99 TL alacak için takip başlatıldığı, talep edilen bu rakamın ihtarnamede talep edilen ve ihtarname arkasındaki fotokopide yer alan cari hesap hareketindeki bedel ile aynı bedel olduğu, tarafların takip tarihi itibariyle 2011 yılında bir ticari ilişkide bulunmadıklarının kabullerinde olduğu, ödeme emrinde yer alan fatura açıklamasının ödeme emri tarihi ile aynı olduğu, belirtilen bu faturanın yok hükmünde olduğu, alacaklının aleyhine hüküm doğurmayacağı gibi borca itirazında böyle bir fatura olmadığını ileri sürmeyen borçlunun sonradan bu hatayı ileri sürmesinin objektif iyi niyet kurallarına da aykırı düştüğü, somut olay bakımından ödemelerin hangi borca mahsup edileceğinin incelenmesi bakımından BK’nın 85 ve 86. maddeleri uyarınca taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin başından itibaren incelenmesinin gerektiği ve mahkemece de bu yönde inceleme yapıldığından direnme hükmünün onanması gerektiği yönünde görüşler ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

Yukarıda belirtilen maddî ve yasal olgular dikkate alındığında; mahkemece verilen direnme kararı doğru değildir. 

Bu durumda direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıdaki belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 17.09.2019 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI  OY

Dava, icra takibine yapılan itirazın iptali istemine aittir.

Davacı, davalıya sattığı elektrik malzeme bedelinin noter aracılığıyla gönderilen ihtarnameye rağmen ödenmemesi üzerine başlatılın icra takibinin davalının haksız itirazı üzerine durduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına ve %40 icra inkar tazminatı tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı, 2009 ve 2010 yıllarında davacıdan elektrik malzemesi aldığını, bu malların bedelini ödediğini, takip talebinin dayanağı olarak 11.02.2011 tarihli fatura gösterilmiş ise de 2011 yılında elektrik malzemesi alınmadığı, icra takibinin faturaya dayalı olduğu, davada ise cari hesap ekstresine dayanıldığını, iddianın genişletilmesine muvufakat etmediklerini, davanın reddi ile %40 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Mahkemece, takibin faturaya değil ihtarname ekindeki açık hesap ilişkisine dayalı olduğu tüm ticari ilişki araştırılarak sonuca varıldığı, davacının davalıdan bakiye 8.848,67 TL alacağının kaldığı, ihtarname masrafıyla birlikte 8.8948,67 TL üzerinden itirazın iptaline %40 inkâr tazminatına karar verilmiştir.

Özel Daire, takibin faturuya dayalı olduğu tüm ticari ilişki incelenerek sonuca gidilmiş olup, takip konusu faturaya dayalı olarak rapor alınarak uygun sonuç dairesinde hüküm tesisi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme kararı bozulmuş, yerel mahkemece; önceki gerekçe genişletilerek, takipten önce davalıya gönderilen ihtarname ekinde cari hareket listesinin bulunduğu, ödeme emrine faturanın yanlışlıkla yazıldığı, takibin faturaya değil açık hesap ilişkisinden kaynaklandığı, davalı itirazında "alacaklı şirkete herhanği borç yoktur." beyanı ile faturadan bahsetmeden itiraz edildiğini, takipteki maddi hatayı ileri sürmenin TMK'nın 2. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, takip talebinde ve ödeme emrinde yer alan bilgiler, icra takibinden önce borcun ödenmesi için borçluya gönderilen ihtarname ve ihtarname eki cari hesap ekstresi, davalının borca itirazı dikkate alındığında, ödeme emrinde borcun dayanağı olarak gösterilen 11.02.2011 tarihli 8.848.63TL bedelli faturaya dayalı olarak mı yoksa tarafların ticari defterlerinde kayıtlı 2009-2010 yıllarına ait tüm ticari ilişki incelenmek suretiyle mi sonuca gidilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, itirazın iptali davası 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 67 ve devamı maddeleri uyarınca takip alacaklısı tarafından ödeme emrine itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlayan bir dava türüdür.

İtirazın iptali davasının konusu, icra takibi konusu yapılmış olan alacaktır; bu nedenle de itirazın iptali davası icra takibine sıkı sıkıya bağlıdır. Davanın takibe bağlılığı, alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

Somut olayda; davacı alacaklının, davalı, borçluya icra takibinden önce 07.02.2011 tarihli noter ihtarnamesiyle ekli cari hareket listesinde belirtilen 8.848,63 TL bedelli alacağın ödenmesinin ihtar edildiği, borcun ödenmediği iddiasıyla alacaklı tarafından yapılan icra takip talebinde, 8.848,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri ile birlikte 8.948,99 TL alacak için takip yapıldığı, takip talebine cari hareket listesinin eklendiği, icra müdürlüğünce düzenlenen 11.02.2011 tarihli ödeme emrinde, alacak tutarı olarak 8.848,63 TL asıl alacak ve 100,36 TL ihtarname gideri ile birlikte 8.948,99 TL alacak, borcun sebebi olarak da aynı günlü (11.02.2011) 8.848,63TL bedelli faturanın gösterildiği, davalı borçlu vekilinin ödeme emrine itirazında, "müvekkilimin alacaklı şirkete herhanği bir borcu yoktur. Bu nedenle borca itiraz ettiğimizden takibin olduğu yerde durdurulmasını istemekteyiz." şeklindeki beyanı üzerine 08.04.2011 tarihinde takibin durdurulduğu, 23.03.2011 tarihinde alacaklı tarafından davanın açıldığı saptanmıştır.

Taraf beyan ve kabulleriyle; takip tarihi olan 2011 tarihi itibariyle aralarında bir ticari ilişki olmadığı, 2009-2010 yıllarında faturaya dayalı elektrik malzeme satışı yapıldığı sabittir. İcra müdürlüğünce düzenlenen ödeme emrinde; borcun dayanağı olarak gösterilen 8.848,63 TL bedelli faturanın, ödeme emrinin düzenlendiği 11.02.2011 tarihli olarak gösterildiği gözetildiğinde, böyle bir faturanın var olmadığı da açıktır. Davalı borçlu da, takipten önce tebliğ aldığı ihtarname ve eki cari hareket listesi nedeniyle itirazında, faturadan söz etmeden "borcu olmadığını" ileri sürmüş, davaya verdiği cevapda, davacının, davada "cari hesap ekstresi"ne dayanarak iddianın değiştirildiğini savunmuştur.

Uyuşmazlığın çözümü yönünüden, TMK'nın 2. maddesi ve HMK'nın 183. (HUMK'nın 80.) maddesinin incelenmesinde yarar vardır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunun "Dürüst davranma" başlığıyla düzenlenen 2. maddesinde, "Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." hükmünü içerirken, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 14.02.1951 tarih, 1949/17 Esas, 1951/1 sayılı kararında da; iyi niyet ve kötü niyetin resen mahkemece dikkate alınacağı kararlaştırılmıştır.

6100 sayılı HMK'nın 183. maddesinde, "Tarafların veya mahkemenin dava dosyasında bulunan belgelerdeki açık yazı ve hesap hataları, karar verilinceye kadar düzeltilebilir......" düzenlemesine yer verilmiştir. Davacı, yargılama sırasındaki yazılı beyanlarında, ödeme emrindeki maddi hatadan söz ederek takibin açık hesaba dayalı olduğunu, iddianın değiştirilmesi veya genişletilmesinin söz konusu olmadığını beyan etmiştir.

Somut olgular ve belirtilen yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; değerli çoğunluk tarafından, icra hukukunun sıkı şekil şartlarına bağlı olduğu, alacaklının ilk ödeme emrine karşı şikâyet yoluna başvurmaması nedeniyle takibin bu şekilde kesinleştiği ve itirazın iptali davasının ödeme emrinde borcun dayanağı olan 11.02.2011 tarihli fatura üzerinden incelenerek sonuca gidilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı bozulmuş ise de, taraflar arasında 2011 yılında ticari ilişki olmadığının tarafların kabulünde olması, borçlunun ödeme emrine itirazındaki beyanı, ödeme emrinin düzenlendiği gün olan 11.02.2011 tarihli bir faturanın bulunmadığı, bunun maddi olarak da mümkün olmadığı, yok hükmünde oldugu, alacaklının düzenlediği takip talebi ekinde borcun dayanağı olarak davalı borçluya gönderilen ihtarname eki açık hesap hareketlerini gösteren "cari hareket listesi"nin bulunduğu, takip talebi ve ödeme emrinde asıl alacak yanında ihtarname giderinin talep edildiği gözetildiğinde, ödeme emrindeki "fatura" açıklamasının maddi hataya dayalı olduğu açıkça anlaşılmasına rağmen, davalı borçlunun dava aşamasında takip dayanağının faturaya dayalı olduğu savunması kötüniyetli olup kötü niyet hukukça korunmaz.

Belirtilen nedenlerle; icra takibinin "açık hesaba" dayalı olduğu anlaşıldığndan, yerel mahkemenin bu yöne ilişkin direnme kararı yerinde olduğundan hümün onanmasına ancak alacağın varlığı ve miktarının tespiti yönünden mahkeme hükmünün denetlenmesi için dosyanın Yargıtay 19. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmesi düşüncesinde olduğumdan, değerli çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılamıyorum.

Fadime AKBABA
Üye

KARŞI  OY

Dava, itirazın iptali davasıdır. Taraflar arasında, davada uygulanacak olan 6762 sayılı TTK 87. maddesinde düzenlenmiş ve yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı açıkça belirtilen bir cari hesap sözleşmesi bulunmayıp, açık hesap ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.

İtirazın iptali davası, İİK 67. maddesinde düzenlenmiş ve alacağın varlığını ispat genel hükümlere tabi olan bir davadır. Takip talebinde talep edilen alacak ve borçlunun borca itirazları, genel hükümler çerçevesinde ispat edilebilir, yargılama neticesinde davacı alacaklının takip talebinde istediği alacağının tamamen veya kısmen mevcut olup olmadığı, borçlunun borca itirazlarının kısmen veya tamamen iptali gerekip gerekmediği belirlenerek karar verilir. Takip talebindeki alacağın varlığını ispat için, genel hükümlere göre, alacaklının ticari defterlere ve hesap ilişkisine dayanmasına engel bir hüküm bulunmamaktadır.

Davacı alacaklı, icra dairesine verdiği takip talebinde takibin dayanağı olarak herhangi bir fatura göstermemiştir. Davalının 2009, 2010 yılında aldığı malların bedelini de ödediğine dair ödeme savunması vardır. Davalı, ödemelerin hangi mallara, hangi faturalara ilişkin olduğunu ödemelerinde beyan etmemiştir. Uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu 85/1 maddesine göre, birden fazla borcu bulunan borçlu, ödeme zamanında hangi borcu tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etme hakkını haizdir. BK 86. maddeye göre de, yasal olarak geçerli bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda ödemenin hangi borca mahsup edileceği gösterilmediği takdirde, tediye, muaccel olan borca mahsup edilir. Somut olayda davalının ödeme savunmasının, taraflar arasındaki açık hesap ilişkisine göre irdelenip, yapılan ödemeler ve alacaklar belirlendikten sonra takip talebinde istenen alacağın varlığı, yokluğu, miktarı saptanıp sonucuna göre karar verilmelidir ki mahkemece de bu şekilde bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve hüküm kurulmuş olup, direnme kararı usul ve yasaya uygundur, miktara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi bakımından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Hukuk Genel Kurulundaki görüşmelerde, icra takibine sıkı sıkıya bağlı dava olan itirazın iptali davasında, takip talebinde dayanılan belgeye göre inceleme yapılabileceği yönünde çoğunluk görüşü oluştuğundan, bu görüşe göre inceleme yapıldığında da yine direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu düşünüyorum.

Şöyle ki; 

Davacı alacaklının takip talebinde, takip dayanağı olarak herhangi bir fatura gösterilmemiştir. 8.848,63 TL asıl alacak, 100,36 TL ihtarname gideri olmak üzere 8.948,99 TL toplam alacak talep edilmiştir. İhtarname gideri de talep edilen takibin, ihtarnamedeki alacak talebiyle ilgili olduğu açıkça anlaşılmakta olup, Ankara 46. Noterliğinden muhatap borçluya gönderilen ihtarnamede, alacaklı şirketten 2009 yılından beri değişik zamanlarda alınan malzemeler bedelinin 8.843,63 TL olduğu ve hâlen ödenmediği belirtilmekte, ihtarname ekinde de “Cari hareket listesi” başlıklı hesap özeti bulunmaktadır. İhtarnamede hesap hareket listesindeki ve 2009 yılından itibaren yapılan alışverişlerden olan alacak miktarı talep edilmiş olup, takip talebindeki asıl alacak miktarı ile aynı miktardır. Bu durumda da, bu davada 2009 yılından itibaren taraflar arasındaki hesap ilişkisinin, ödemelerin tespiti ile sonuca varılması zorunludur. Mahkemece de bu yönde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. İcra Müdürlüğü’nün takip talebine uygun ödeme emri göndermesi yükümlülüğü vardır. Takip talebinde dayanılmayan belgeyi, ödeme emrine; dayanılan belge ve borcun sebebi olarak yazması sonuç doğurmaz. Somut olayda, icra müdürünün taraflar arasında düzenlenmemiş olan ve takip talebindeki asıl alacak miktarını içeriyormuş gibi 11.12.2011 tarihli bir faturayı ödeme emrine yazması açıkça maddi hata olup, alacaklının aleyhine sonuç doğurması mümkün değildir, borca itirazında böyle bir fatura olmadığını da ileri sürmeyen borçlunun sonradan bu maddi hataya dayanması da objektif iyi niyet kurallarına aykırıdır. Takip talebinde yer almayan ödeme emrine icraca yazılan fatura, ödeme emri ile aynı tarihli ve takip talebindeki asıl alacak miktarını aynen içeren bir fatura olup, ihtarname masrafı da talep edilen takip talebinin eki olan ihtarnamedeki asıl alacak miktarı da aynı miktar ve 2009 yılından itibaren alışverişlerin ödenmeyen karşılığı olduğu ihtarnamede belirtilen bu miktar alacağın daha sonraki bir tarih olan 11.02.2011 tarihli faturaya dayalı olmadığı, böyle bir fatura bulunmadığı apaçık net iken, alacaklı önce ödeme emrini şikâyet yoluyla iptal ettirsin, tekrar ödeme emri göndersin demek somut olaya özgü olarak usul ekonomisine de aykırıdır. Ödeme emrine, takip talebinde dayanılmayan ve gerçekte de mevcut olmayan ve ödeme emriyle aynı tarihli faturanın yazılması yok hükmünde ve sonuç doğurmayan bir kayıttır. Bu nedenlerle de direnme usul ve yasaya uygun olup, Özel Dairece miktar yönünden hükmün temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın 19. Hukuk Dairesine gönderilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.

Hafize Gülgün VURALOĞLU
Üye

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 16'sı BOZMA, 4'ü ise DİRENME UYGUN DAİREYE yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : "Takip talebindeki faturalardan başka delil olarak ticari defterlere ve hesap ilişkisine dayanılamaz" şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17 Eylül 2019 tarihli kararı için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/takip-talebindeki-faturalardan-baska-delil-olarak-ticari-defterlere-ve-hesap-iliskisine-dayanilamaz