KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TARAFLARCA İMZALANAN SULH SÖZLEŞMESİNDE İMZASI BULUNMAYAN VEKİLİN HER İKİ TARAFTAN ALACAĞI DOĞAR.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO      : 2017/13-1821
KARAR NO   : 2020/12

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                  :
Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                            : 26/05/2015
NUMARASI                    : 2015/74 - 2015/271
DAVACI                          : M.A. vekili Av. Y.Y.
TEMLİK ALAN DAVALI : 1- G.V. Yönetimi A.Ş. vekili Av. H.Ö.
DAVALI                           : 2- M.Ş.Ö.

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalılar A. T.A.Ş. vekili ve Mehmet Şirin Ö. vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalılardan A. T.A.Ş. den temlik alan G.V. Yönetimi A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 19.04.2012 tarihli dava dilekçesinde; avukat olan müvekkilinin davalılardan Mehmet Şirin Ö.’e vekâleten diğer davalıya karşı, Ankara 20. İcra Dairesinin 2009/6..3 E. sayılı dosyasında 204.554,23TL borçlu olmadığının tespitine ilişkin Ankara 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/4.5 E. sayılı dosyası üzerinden menfi tespit davası açıp takip ettiğini, söz konusu menfi tespit davasının Mehmet Şirin Ö. ile A. T.A.Ş arasında imzalanan sulh sözleşmesi nedeniyle tarafların karşılıklı feragati ile sonlandığını, sulh sözleşmesinde vekil olan müvekkiline imza açılmış olmasına rağmen vekâlet ücreti talep edilmeyeceğine dair şart bulunduğundan müvekkili tarafından imzalanmadığını, müvekkilinin Mehmet Şirin Ö. ile arasındaki yazılı olmayan vekâlet ilişkisinden ötürü 2012 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 16.723,25TL vekâlet ücreti alacağı olduğunu, yine dava olunan değer üzerinden asgari ücret tarifesine göre 16.723,25TL de davalı A. T.A.Ş. den talep edilebileceğini, toplam 33.446,50TL vekâlet ücreti alacağından davalıların 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 165. maddesi gereğince müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını, ancak müvekkilinin bahse konu vekâlet ücreti alacağının tahsili için başlatılan Ankara 1. İcra Dairesinin 2012/3..4 E. sayılı icra takibine davalıların haksız itiraz ettiğini ileri sürerek itirazların iptali ile takibin devamına, davalıların asıl alacak üzerinden %40’dan az olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davacı, davalılar A. T.A.Ş. ve Mehmet Şirin Ö.’e husumet yönelterek dava açmıştır.

5.1. Davalı A. T.A.Ş. vekili 17.05.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davanın ticari dava olması nedeniyle asliye ticaret mahkemesinde açılması gerektiğini, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda belirtildiği üzere vekâlet sözleşmelerinin vekil eden ile vekil arasında imzalandığını, üçüncü kişileri bağlamadığını, kaldı ki talep edilen vekâlet ücretinin kaynağı olan Ankara 18. Ticaret Mahkemesinin 2011/4.5 E. sayılı kararında da davacı lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini, bu nedenle pasif husumet yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, Mehmet Şirin Ö. tarafından açılan menfi tespit davası devam ederken 01.03.2012 tarihli dilekçeyle davacının bizzat kendisinin başvurarak sulh talebinde bulunduğunu, talebin banka tarafından uygun görülmesiyle sulh sözleşmesi imzalandığını, sulh sözleşmesinde karşılıklı vekâlet ücretinin talep edilmeyeceğinin düzenlendiğini, Ankara 18. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın feragat nedeniyle reddine karar verildiğini, kanuna uygun olarak vekâlet ücreti takdir edilmediğini, bu kararın da vekil olarak davacı tarafından temyiz edilmediğini, buna rağmen haksız olarak vekil eden ile birlikte kendilerinin de hasım gösterilmesi suretiyle icra takibi başlatılmasının haksız olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

5.2. Davalı Mehmet Şirin Ö. 18.05.2012 tarihli cevap dilekçesinde; davacının vekillik görevini yerine getirmediğini ve avukatlık ücretini hak etmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:

6. Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.12.2012 tarihli ve 2012/216 E., 2012/661 K. sayılı kararı ile; davacının, Mehmet Şirin Ö. ile A. T.A.Ş. arasındaki dava aşamasında vekil olarak yapması gereken bütün sorumlulukları yerine getirdiği, davanın ilerleyen sürecinde taraflar arasında bir anlaşma zemini oluşmakla protokol hazırlandığı, ancak protokolün davacı avukatın yokluğunda imzalandığı, akabinde taraflar arasında yapılan sulh sözleşmesi sonucu davanın feragat nedeniyle reddine karar verilerek hükmün kesinleştiği, davacı avukatın bu olaydan haberdar edilmediği, dolayısıyla davacı avukatın da haklı nedenle 02.04.2012 tarihinde istifa dilekçesi sunarak vekillikten çekildiği, davacı avukatın vermiş olduğu hukuki yardımlar nedeniyle doğan ücret alacaklarının tamamını istemeye hakkının bulunduğu, davalıların da vekâlet ücretinden müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar A. T.A.Ş. vekili ve Mehmet Şirin Ö. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 25.02.2014 tarihli ve 2013/8076 E., 2014/5065 K. sayılı kararı ile; 

“… 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalılardan Mehmet Şirin Ö.’in tüm temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davalı A. A.Ş. nin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Davacının, davalılardan Mehmet Şirin Ö.’e vekâleten diğer davalıya karşı, Ankara 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/4.5 esas sayılı dosyası üzerinden menfi tespit davası açıp takip ettiği, yargılama devam etmekte iken, taraflar arasında anlaşma zemininin oluştuğu, davacı avukatın da katıldığı ön hazırlık safhasından sonra taraflar arasında bütün ihtilafların hâlli için bir protokol hazırlanarak 16.3.2012 tarihinde imzalandığı, sonrasında da davacı tarafından 02.04.2012 tarihinde vekâlet görevinden istifa edildiği anlaşılmaktadır. 

Avukatlık Kanunu’nun 165.maddesinde, “sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşma ile sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf, avukatlık ücretinin ödenmesi hususunda avukata karşı müteselsilen sorumludurlar.” hükmü mevcut olup, davacı, davalıların sulh olduklarını ileri sürerek, her iki davalıdan da vekâlet ücretinin tahsili istemiyle eldeki davayı açmıştır. 

Davalılardan A. A.Ş., davacı avukat tarafından diğer davalıya vekâleten Banka hakkında açılan menfi tespit davası devam etmekte iken, davacının 01.03.2012 tarihli dilekçeyle kendilerine başvurarak, “iki tarafın birbirinden herhangi bir talepte bulunmaksızın” sulh talebinde bulunduğunu, talebin Banka tarafından da uygun görülerek sulh sözleşmesinin imzalandığını, sözleşmede de açıkça belirtildiği üzere, karşılıklı olarak vekâlet ücreti talep edilmeyeceğinin kararlaştırıldığını, dolayısıyla davacıya karşı vekâlet ücretinden sorumlu olmadıklarından, kendileri hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Dosyada mevcut olan, davacı avukat tarafından A. A.Ş. Ankara Bölge Müdürlüğüne verilen 01.03.2012 tarihli dilekçede; “söz konusu davaya konu borçtan müvekkilin sorumlu olmadığı, ancak müvekkilinin taşınmazları üzerine konulan hacizler nedeniyle herhangi bir tasarrufta bulunamadığı ve büyük ekonomik zarara uğradığı, Banka ile müvekkili arasındaki uyuşmazlığın sona erdirilmesi amacıyla uzlaşma teklifinde bulunduklarını, buna göre her iki tarafın da birbirlerinden herhangi bir talepte bulunmaksızın karşılıklı olarak anılan takip ve davadan feragat edecekleri” belirtilmiş, Banka tarafından da bu teklif kabul edilerek 16.03.2012 tarihinde sulh anlaşması imzalanmıştır. 

Anılan sözleşmede, “davalı Mehmet Şirin Ö.’in vekili davacı avukatın 01.03.2012 tarihinde sulh teklifinde bulunduğu, iş bu teklifin A. A.Ş. tarafından değerlendirilerek tarafların anlaştıkları, buna göre menfi tespit davasının davacısı olan Mehmet Şirin Ö.’in, Ankara 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/4.5 esas sayılı dosyası ile açmış olduğu menfi tespit davasından feragat etmeyi ve iş bu dava nedeniyle yargılama gideri, vekâlet ücreti ve her türlü tazminat talep etmemeyi gayrikabil rücu kabul ve taahhüt ettiği, yine davalı A. A.Ş.nin de, Mehmet Şirin Ö.’in iş bu davadan feragat etmesi akabinde yargılama gideri ve vekâlet ücreti talep etmeyeceği” belirtilmiştir. Her ne kadar sulh sözleşmesi davalılar tarafından imzalanmış olup, davacı avukat tarafından imzalanmamışsa da, sözleşmenin “Şart ve Esaslar” başlıklı bölümünde, davacı avukatın imzasının bulunduğu 01.03.2012 tarihli sulh teklifine atıfta bulunularak, bu teklifin A. tarafından değerlendirilmek suretiyle tarafların anlaşmaya vardıkları açıklanmıştır. 

O hâlde sulh sözleşmesinin avukatın bilgisi dâhilinde ve bu yöndeki çalışmaları sonucunda imzalandığı anlaşılmaktadır. Gerek davacı avukatın imzasının bulunduğu 01.03.2013 tarihli sulh teklifine ilişkin dilekçede, “her iki tarafın da birbirinden herhangi bir talepte bulunmayacakları”nın, gerekse bu teklife atıfta bulunulan sulh sözleşmesinde, “menfi tespit davasında tarafların birbirlerinden yargılama gideri ve vekâlet ücreti talep etmeyeceklerinin” kararlaştırılmış olması karşısında, bu şekilde davalı A. A.Ş.ne “hiçbir vekâlet ücreti ödemeyeceği” konusunda güven verildikten sonra, davacı avukatın sulh sözleşmesine muvafakatı bulunmadığından bahisle, Avukatlık Kanunu’nun 165. maddesine dayanarak davalı A. A.Ş. den vekâlet ücreti talep etmesi dürüstlük ve iyiniyet kurallarına aykırıdır. O hâlde, davalı A. A.Ş. hakkında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde adı geçen davalı yönünden de davanın kabulüne karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir….” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.05.2015 tarihli ve 2015/74 E. ve 2015/271 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalılardan A. T.A.Ş. den temlik alan G.V. Yönetimi A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; vekil olarak hareket eden davacının, davalılardan A. T.A.Ş. ne gönderilen 01.03.2012 tarihli teklif içerikli dilekçeyi bizzat hazırlamış olması ancak 16.3.2012 tarihli sulh sözleşmesinde imzasının bulunmaması karşısında, sulh sözleşmesine davacı avukatın muvafakatının olduğunun kabul edilip edilmeyeceği, burada varılacak sonuca göre davacı avukatın hak edeceği vekâlet ücreti alacağından davalılardan A. T.A.Ş. nin sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle vekâlet ücretine ilişkin kısa bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

13. Vekâlet ücreti, savunma hakkının en önemli parçası olan hukuki danışmanlık görevinin, konunun uzmanı hukukçular tarafından yapılmasının doğal sonucudur. Avukatların mesleklerini serbestçe ve herhangi bir kaygı olmadan yapabilmeleri için yaptıkları hizmetin karşılığı olan makul bir ücret almaları gerekir (Anayasa Mahkemesi, 03.03.2004 tarihli ve 2004/8 E., 2004/28 K.).

14. Avukatlık Kanunu’nun "avukatlık ücreti" kenar başlıklı 164. maddesi;

"Avukatlık ücreti, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder.

Yüzde yirmibeşi aşmamak üzere, dava veya hükmolunacak şeyin değeri yahut paranın belli bir yüzdesi avukatlık ücreti olarak kararlaştırılabilir.

İkinci fıkraya göre yapılacak sözleşmeler, dava konusu para dışındaki mal ve haklardan bir kısmının aynen avukata ait olacağı hükmünü taşıyamaz. Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilamın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.

Avukatlık asgari ücret tarifesi altında vekalet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir. 

Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez." hükmünü içermekte olup, Kanun'un 164. maddesine göre avukatın iki çeşit ücret alacağı bulunmaktadır. 

15. Bunlar, avukat ile iş sahibi/müvekkili arasındaki sözleşme ilişkisinden doğan avukatlık ücreti ile yargılama sonunda haklı çıkan taraf yararına hükmedilen ve yargılama gideri niteliğinde olan avukatlık ücretidir. Her iki ücretin kaynağı farklı olup, uygulama ve yargısal kararlarda bunlardan ilkine sözleşmeden doğduğu için "akdi vekâlet ücreti", ikincisine ise kaynağını kanundan aldığı ve yargılama sonunda dava ya da takibin karşı tarafından tahsiline karar verildiği için "yasal vekâlet ücreti" ya da "karşı taraf vekâlet ücreti" denilmektedir.

16. Belirtmek gerekir ki, dava dilekçesinde talep edilenin hem “yasal vekâlet ücreti" hem de"akdi vekâlet ücreti" olduğu hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

17. Yasal vekâlet ücreti 164. maddenin son fıkrasında düzenlenmiş olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 323. maddesinin 1/ğ bendinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama gideri kapsamında bulunduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, yargılama giderlerinden olan yasal vekâlet ücretine hükmedilebilmesi için dava ya da takipte haklı çıkan tarafın her şeyden önce kendisini bir vekille temsil ettirmiş olması gerektiği açıktır. Bu ücret, vekil eden ile avukatı arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan akdi vekâlet ücretinden tamamen farklı olup, dava sonucunda haklı çıkan tarafın kendisini bir vekille temsil ettirmiş olması nedeniyle zarara uğradığı düşüncesinden hareketle yargılama giderlerinden biri olarak kabul edilmiştir. 

18. Diğer taraftan HMK'nin 330. maddesinde; vekil ile takip edilen davalarda mahkemece, kanuna göre takdir olunacak vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği düzenlemesi bulunmakta ise de az yukarıda metnine yer verilen Avukatlık Kanunu’nun 164/son fıkrasına göre, dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.

19. Gerçekten de bir hükmün ancak davanın taraflarının leh ve aleyhine kurulabileceği gözetildiğinde davanın tarafı olmayıp, yargılamada sadece taraflardan birinin vekili sıfatıyla yer alan avukat hakkında hüküm kurulması beklenemez. Ne var ki bu durum, 164. maddenin son fıkrasına göre avukatın kendisine ait olan ücreti talep etmesine engel değildir. Nitekim, söz konusu fıkranın birinci cümlesindeki "... avukata aittir..." hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğundan bahisle iptali isteminde bulunulmuş ise de Anayasa Mahkemesi'nin 03.03.2004 tarihli ve 2004/8 E., 2004/28 K. sayılı kararı ile itiraz konusu kural, Anayasa'nın 2, 5 ve 36. maddelerine aykırı görülmeyerek iptal istemi reddedilmiş ve böylece yargılama gideri niteliğindeki karşı taraf vekâlet ücretinin avukata ait olduğuna dair düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olmadığı karar altına alınmıştır.

20. Avukatlık ücreti nedeniyle müteselsil borçluluk durumu ise Avukatlık Kanunu’nun 165. maddesinde hüküm altına alınmış ve "İş sahibinin birden çok olması halinde bunlardan her biri, sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukat ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar." hükmü öngörülmüştür.

21. Madde metninden de anlaşılacağı üzere, avukatlık ücretinden müteselsil sorumluluk iki durum için öngörülmüş olup, bunlardan ilki iş sahibinin birden fazla olması hâlinde iş sahiplerinin avukata karşı olan müteselsil sorumluluğu, ikincisi ise iş sahibinin hasmı ile sulh olması veya her ne suretle olursa olsun anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde, iş sahibi ile karşı tarafın (hasmın) avukata karşı olan müteselsil sorumluluğudur.

22. İş sahibinin hasmı ile sulh olması ya da her ne suretle olursa olsun anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde avukat, vekâlet ücretini, sadece kendi müvekkilinden ya da karşı taraftan isteyebileceği gibi her ikisinden de müteselsilen isteyebilir. Ancak bu durumda, tarafların aralarındaki ihtilafı sulhle sonuçlandırdıklarını ispat yükü avukata aittir.

23. Tüm bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; davacının, alacaklı A. T.A.Ş. nin borçlu Mehmet Şirin Ö. aleyhine Ankara 20. İcra Dairesinin 2009/6..3 sayılı dosyasında 204.554,23TL alacağın tahsili için başlattığı icra takibi karşılığında borçlu vekili olarak alacaklı aleyhine Ankara 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/4.5 E. sayılı dosyasıyla borçlu olmadığının tespiti amacıyla dava açtığı, davacı avukatın müvekkili Mehmet Şirin Ö.’in vekili olarak ve tarafları anlaştırmak maksadıyla davalı tarafa 01.03.2012 tarihinde teklif götürdüğü, ancak daha sonra düzenlenen 16.03.2012 tarihli davacı avukatın imzasının olmadığı sulh sözleşmesinin neticesi olarak davadan feragat edilmesiyle davanın reddedildiği anlaşılmakta olup, açıklanan bu hususlar bakımından bir çekişme bulunmamaktadır.

24. Çekişme, sulh ortamını sağlama amacıyla teklif götüren davacı avukatın imzası bulunmayan sulh sözleşmesinden etkilenip etkilenmeyeceği hususundadır. 

25. Gerçekten, borçlu Mehmet Şirin Ö. vekili olarak hareket eden davacının alacaklı bankaya 01.03.2012 tarihinde “Bankanız ile müvekkilim arasındaki uyuşmazlığın sona erdirilmesi amacıyla uzlaşma teklifinde bulunuyoruz. Buna göre birinci olarak her iki taraf da birbirinden herhangi bir talepte bulunmaksızın karşılıklı olarak anılan takip ve davadan feragat edecektir.” ifadesini içeren teklif götürdüğü nizasızdır.

26. Ne var ki, avukat olan davacının bu teklifi götürürken müvekkili Mehmet Şirin Ö. adına hareket ettiğinin kabulü gerekir. Düzenlenen bu teklifname borçlu ve alacaklı arasındaki hukuki ilişkiyi kapsamaktadır. Avukatlık Kanunu’nun 164/son fıkrasına göre dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücreti avukata ait olup, 01.03.2012 tarihli teklifnamede avukatın bu şahsi alacağından feragat ettiğine dair açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Avukatın anılan teklifnameyi vekil sıfatıyla imzalamış olması vekâlet ücreti alacağından kendi adına feragat ettiğini göstermez.

27. Hâl böyle olunca, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki ilişkiyi düzenleyen 01.03.2012 tarihli teklifnamede takip ve davadan her iki tarafın da herhangi bir talepte bulunmaksızın karşılıklı olarak feragat edecekleri yönündeki kararlaştırmanın, bir haktan feragatin açık bir şekilde yapılması gerektiği gözetildiğinde, bu yönde bir çekince ileri sürmemiş olsa bile davacı avukatın vekâlet ücretini kapsadığını söyleme olanağı bulunmadığından, imzasını içermeyen 16.03.2012 tarihli sulh sözleşmesinin avukatın saf dışı bırakılması suretiyle düzenlendiği, avukat olan davacının düzenlenen sulh sözleşmesine muvafakatinin olduğunun söylenemeyeceği anlaşılmakla, vekâlet ücretinden feragat edildiği ve davalı A. T.A.Ş. nin vekâlet ücretinden sorumlu olmadığı kabul edilemez. 

28. Hukuk Genel kurulundaki görüşmeler sırasında, somut olayda alacaklı ile borçlunun sulh olması sırasında davacı avukatın devre dışı bırakılmadığı, aksine davacı avukatın tarafları bir araya getirerek, ilam niteliğindeki sulh sözleşmesinin imzalanmasını sağladığı, sözleşmede ayrık tutulan bir kalem olmadığı için anlaşmanın asıl alacak ile birlikte ferilerini ve bu kapsamda vekâlet ücretini de kapsadığının kabulü gerektiği, böyle olunca davalılar yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmasının daha uygun olduğu, davacı avukatın kendi müvekkili olan davalıdan vekâlet ücretini talep edebileceği, ancak hasım taraf olan davalı A. T.A.Ş. den talep etmesinin sözleşmede bir çekince ileri sürmeyen davacı bakımından hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, hakkın kötüye kullanılmasını da hukuk düzeninin korumadığı, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

29. Öte yandan, Özel Daire bozma kararının onbirinci paragrafının üçüncü satırında sulh teklifinin tarihinin 01.03.2012 olması gerekirken sehven 01.03.2013 olarak yazılmasının maddi hata teşkil ettiği değerlendirilmiş ve bu husus işin esasına etkili görülmemiştir.

30. Hâl böyle olunca; sulh sözleşmesinin davalılar tarafından imzalandığı, davacının imzasının bulunmadığı dolayısıyla davacı avukatın vekâlet ücretinden feragat etmiş sayılamayacağını kabul eden direnme kararı yerindedir.

31. Ne var ki, hükmedilen vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiş olduğundan, bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir. 

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup A. T.A.Ş. den temlik alan G.V. Yönetimi A.Ş. vekilinin hükmedilen vekâlet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması nedeniyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması halinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise doğrudan 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.01.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 20 üyenin 19'u ONAMA, 1'i ise DEĞİŞİK BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.