TAŞINMAZIN SÜRÜM DEĞERİNİN HESAPLANMASI GEREKİRKEN VERGİ USUL KANUNU’NDAKİ VERGİLENDİRMEYE ESAS DEĞERİNİN BELİRLENMESİ HATALI OLMUŞTUR.
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2021/8011 2022/5371
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına göre davacı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı erkeğin diğer temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
a) Değere yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, tasfiyeye konu taşınmazın üzerinde intifa hakkı bulunduğu, mahalinde yapılan keşif neticesinde alınan değer tespitine yönelik bilirkişi raporlarında itiraza rağmen taşınmazın çıplak mülkiyet değerinin belirlenmediği, hükme esas alınan 03.05.2021 tarihli hesap raporunda Vergi Usul Kanunu 239. maddesine göre vergilendirmeye esas hükümlere göre belirlenen çıplak mülkiyet değerine göre artık değere katılma alacağının hesaplandığı anlaşılmaktadır. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK mad. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). O halde, mahkemece taşınmazın tasfiye tarihindeki çıplak mülkiyetinin sürüm (rayiç) değeri hesaplanması gerekirken, sadece Vergi Usul Kanunu’ndaki vergilendirmeye esas olan çıplak mülkiyet değerinin belirleme yöntemine göre taşınmazın çıplak mülkiyet değerinin belirlenmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
b) Takas-mahsup talebine yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, davalının dilekçeler aşamasında takas-mahsup isteği bulunmadığı gibi davalının usulüne uygun harcı yatırılarak açılmış bir karşı davası da olmadığına ve davacı da bu hususa açıkça muvafakat etmediğine göre, yazılı şekilde davacıya ait araç yönünden takas-mahsup yapılması hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
c) Kişisel mal denkleştirmesine yönelik temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Somut olayda, mahkemece davalının taşınmazın edinilmesinde ağabeyinden alıp davacı erkeğe taşınmazın bedeli olarak verdiğini iddia ettiği borç para yönünden denkleştirme yapılarak alacak belirlenmiş ise de, mevcut delil itibariyle karar yerinde olmamıştır. Şöyle ki, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait (HMK mad. 190, TMK mad. 6) olup dosya kapsamında davalının ağabeyinden aldığını iddia ettiği paraya dair soyut ve yetersiz tanık beyanı dışında inandırıcı, somut delili bulunmamaktadır. O halde, mahkemece, davalının taşınmazın bedeli olarak ağabeyinden alıp davacı eşe verdiğine yönelik iddiasını dosya kapsamındaki mevcut delillerle ispatlayamadığından reddi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 06.06.2022 (Pzt.)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan A. Albayrak Doğan Rıza Sarıtaş Erdem Şimşek Hatıran Alper
İÇTİHAT YORUMU : "Doktrindeki bir görüşe göre [ŞIPKA, Şükran; ÖZDOĞAN, Ayça, Yargı Kararları Işığında Soru ve Cevaplarla Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, 2. Bası, İstanbul, 2017, s. 449], TMK 235. maddesi emredici düzenleme olup, bu hükmün re’sen uygulanması ve taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmaması gerekir. Bu karar ile birlikte söz konusu doktrindeki bu görüşün, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından [Y. 8. HD. 20.11.2014, 2013/19352 E. - 2014/21449 K.] haklı olarak benimsenmediği görülmüştür. Zira, maddi hükümler uygulanırken usul hükümleri de gözetilmelidir. Ne var ki, kitabımızın 6. baskısında yer verdiğim İsviçre Federal Mahkemesi’nin 14.09.2010 tarihli kararında da [BGer 5A_387/2010, 5A_405/2010 D.b.) ve E. 3.1. kısımları için bkz. KIRKBEŞOĞLU, Nagehan; KARAMERCAN, Fatih, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Tasfiyesinde Şirket Değerlemesi İle İlgili İsviçre Federal Mahkemesi’nin 5A_387/2010, 5A_405/2010 No.’lu Kararının Çevirisi ve Genel Bir Değerlendirme, SDÜHFD, C: 9, Y: 2019, S: 2, s. 135, 139], taraflar anlaşarak katılma alacağına konu olanlardan konut yönünden katılma alacağının hesabında sürüm değeri yerine vergi değerinin esas alınmasını talep etmiştir. İlk derece mahkemesi bu yönde değer tespiti yapmış ve Bölge Adliye Mahkemesi ile Federal Mahkeme de bunu hesaplamayı uygun görmüştür. Mal rejiminin tasfiyesi davalarının kamu düzenini ilgilendiren bir dava olmadığı da gözetildiğinde, TMK m. 235 hükmü ancak davadaki konuma göre davacı ve/veya karşı davacı tarafın daha fazla hak talep etmesi sonucunda karşı tarafın buna itiraz etmesi durumunda veyahut tarafın konumuna göre hükümde kendi lehine daha az hak tanınması sonucu ilgili tarafın yine buna itiraz etmesi durumunda [Görüşümüz doğrultusundaki Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin daha fazla kararı için bkz. “IV. BÖLÜM - 2.1.1. Genel Olarak” kısmında yer alan “KEŞİF TARİHİ İLE KARAR TARİHİ ARASINDA 2 YILLIK BİR SÜRENİN GEÇMESİ DEĞER TESPİTİ AÇISINDAN BOZMAYI GEREKTİRİR.” başlığı altındaki kararlar] (karşı tarafın hangi tarihin esas alınmasını belirtmesine gerek kalmaksızın) re’sen gözetilebilir. Örneğin, TMK m. 235/1 hükmü açısından, karar tarihinden daha sonraki bir değerin gözetilmesi davacı tarafından ileri sürüldüğünde ve karşı tarafın bu talebe itiraz etmesi durumunda hâkim TMK m. 235/1 hükmünü re’sen uygulayabilir." (KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 7. Baskı, Ankara, 2022, s. 599)
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 06 Haziran 2022 tarihli kararı yukarıda yer verilen doktrin görüşüne de uygundur. Zira, davacı kendi lehine daha az hak tanınması sonucu bu hususu temyiz sebebi yapmış ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi TMK m. 235 hükmünü esas alarak karar vermiştir.
TAŞINMAZIN SÜRÜM DEĞERİNİN HESAPLANMASI GEREKİRKEN VERGİ USUL KANUNU’NDAKİ VERGİLENDİRMEYE ESAS DEĞERİNİN BELİRLENMESİ HATALI OLMUŞTUR.
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2021/8011 2022/5371
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, bozmaya uygun işlem ve araştırma yapılmış olmasına, delillerin takdirinde bir yanlışlık bulunmamasına göre davacı erkeğin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı erkeğin diğer temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
a) Değere yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, tasfiyeye konu taşınmazın üzerinde intifa hakkı bulunduğu, mahalinde yapılan keşif neticesinde alınan değer tespitine yönelik bilirkişi raporlarında itiraza rağmen taşınmazın çıplak mülkiyet değerinin belirlenmediği, hükme esas alınan 03.05.2021 tarihli hesap raporunda Vergi Usul Kanunu 239. maddesine göre vergilendirmeye esas hükümlere göre belirlenen çıplak mülkiyet değerine göre artık değere katılma alacağının hesaplandığı anlaşılmaktadır. Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK mad. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). O halde, mahkemece taşınmazın tasfiye tarihindeki çıplak mülkiyetinin sürüm (rayiç) değeri hesaplanması gerekirken, sadece Vergi Usul Kanunu’ndaki vergilendirmeye esas olan çıplak mülkiyet değerinin belirleme yöntemine göre taşınmazın çıplak mülkiyet değerinin belirlenmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
b) Takas-mahsup talebine yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, davalının dilekçeler aşamasında takas-mahsup isteği bulunmadığı gibi davalının usulüne uygun harcı yatırılarak açılmış bir karşı davası da olmadığına ve davacı da bu hususa açıkça muvafakat etmediğine göre, yazılı şekilde davacıya ait araç yönünden takas-mahsup yapılması hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
c) Kişisel mal denkleştirmesine yönelik temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Somut olayda, mahkemece davalının taşınmazın edinilmesinde ağabeyinden alıp davacı erkeğe taşınmazın bedeli olarak verdiğini iddia ettiği borç para yönünden denkleştirme yapılarak alacak belirlenmiş ise de, mevcut delil itibariyle karar yerinde olmamıştır. Şöyle ki, ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait (HMK mad. 190, TMK mad. 6) olup dosya kapsamında davalının ağabeyinden aldığını iddia ettiği paraya dair soyut ve yetersiz tanık beyanı dışında inandırıcı, somut delili bulunmamaktadır. O halde, mahkemece, davalının taşınmazın bedeli olarak ağabeyinden alıp davacı eşe verdiğine yönelik iddiasını dosya kapsamındaki mevcut delillerle ispatlayamadığından reddi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 06.06.2022 (Pzt.)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan A. Albayrak Doğan Rıza Sarıtaş Erdem Şimşek Hatıran Alper
İÇTİHAT YORUMU : "Doktrindeki bir görüşe göre [ŞIPKA, Şükran; ÖZDOĞAN, Ayça, Yargı Kararları Işığında Soru ve Cevaplarla Eşler Arasındaki Malvarlığı Davaları, 2. Bası, İstanbul, 2017, s. 449], TMK 235. maddesi emredici düzenleme olup, bu hükmün re’sen uygulanması ve taleple bağlılık ilkesinin geçerli olmaması gerekir. Bu karar ile birlikte söz konusu doktrindeki bu görüşün, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından [Y. 8. HD. 20.11.2014, 2013/19352 E. - 2014/21449 K.] haklı olarak benimsenmediği görülmüştür. Zira, maddi hükümler uygulanırken usul hükümleri de gözetilmelidir. Ne var ki, kitabımızın 6. baskısında yer verdiğim İsviçre Federal Mahkemesi’nin 14.09.2010 tarihli kararında da [BGer 5A_387/2010, 5A_405/2010 D.b.) ve E. 3.1. kısımları için bkz. KIRKBEŞOĞLU, Nagehan; KARAMERCAN, Fatih, Edinilmiş Mallara Katılma Rejiminin Tasfiyesinde Şirket Değerlemesi İle İlgili İsviçre Federal Mahkemesi’nin 5A_387/2010, 5A_405/2010 No.’lu Kararının Çevirisi ve Genel Bir Değerlendirme, SDÜHFD, C: 9, Y: 2019, S: 2, s. 135, 139], taraflar anlaşarak katılma alacağına konu olanlardan konut yönünden katılma alacağının hesabında sürüm değeri yerine vergi değerinin esas alınmasını talep etmiştir. İlk derece mahkemesi bu yönde değer tespiti yapmış ve Bölge Adliye Mahkemesi ile Federal Mahkeme de bunu hesaplamayı uygun görmüştür. Mal rejiminin tasfiyesi davalarının kamu düzenini ilgilendiren bir dava olmadığı da gözetildiğinde, TMK m. 235 hükmü ancak davadaki konuma göre davacı ve/veya karşı davacı tarafın daha fazla hak talep etmesi sonucunda karşı tarafın buna itiraz etmesi durumunda veyahut tarafın konumuna göre hükümde kendi lehine daha az hak tanınması sonucu ilgili tarafın yine buna itiraz etmesi durumunda [Görüşümüz doğrultusundaki Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin daha fazla kararı için bkz. “IV. BÖLÜM - 2.1.1. Genel Olarak” kısmında yer alan “KEŞİF TARİHİ İLE KARAR TARİHİ ARASINDA 2 YILLIK BİR SÜRENİN GEÇMESİ DEĞER TESPİTİ AÇISINDAN BOZMAYI GEREKTİRİR.” başlığı altındaki kararlar] (karşı tarafın hangi tarihin esas alınmasını belirtmesine gerek kalmaksızın) re’sen gözetilebilir. Örneğin, TMK m. 235/1 hükmü açısından, karar tarihinden daha sonraki bir değerin gözetilmesi davacı tarafından ileri sürüldüğünde ve karşı tarafın bu talebe itiraz etmesi durumunda hâkim TMK m. 235/1 hükmünü re’sen uygulayabilir." (KARAMERCAN, Fatih, Katkı - Değer Artış Payı & Katılma Alacağı Davaları, Güncellenmiş ve Genişletilmiş 7. Baskı, Ankara, 2022, s. 599)
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 06 Haziran 2022 tarihli kararı yukarıda yer verilen doktrin görüşüne de uygundur. Zira, davacı kendi lehine daha az hak tanınması sonucu bu hususu temyiz sebebi yapmış ve Yargıtay 2. Hukuk Dairesi TMK m. 235 hükmünü esas alarak karar vermiştir.