KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

ALACAK DAVASINDA INTERPOL TARAFINDAN ARAMA KARARININ AKIBETİNİN SORULMASI, HÂKİMİN TAZMİNAT SORUMLULUĞUNA YOL AÇMAZ.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/4-756
Karar No       : 2023/1284

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)
TARİHİ                          : 07.02.2023
SAYISI                          : 2022/13 E., 2023/26 K.

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacılar İstemi

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; dava dışı kişiler tarafından kendileri ile birlikte dokuz kişi hakkında 25.110,00 TL alacak iddiasıyla, adli yardım, ihtiyatî haciz, ihtiyatî tedbir ve “davalıdır” şerhi konulması istemli dava açıldığını, Bakırköy 8. Asliye Hukuk Mahkemesince adli yardım talebinin reddedildiğini, ancak 23.11.2021 tarihinde henüz peşin harç ve gider avansı dahi yatırılmadan ihtiyatî haciz talebinin kabulüne karar verildiğini, davacıların harcı 22.12.2021 tarihinde tamamladıklarını, mal varlıklarına ihtiyatî haciz işleminin ise 23.11.2021 ile 22.12.2021 tarihleri arasında yapıldığını, davacılar tarafından hiçbir yazılı delil olmamasına ve dava değerinin 25.110,00 TL olmasına rağmen dokuz davalının banka kayıtlarına ve tapu kayıtlarına ayrı ayrı dava değeri kadar yani toplamda 225.990,00 TL’lik ihtiyatî haciz uygulandığını, müvekkillerinin kişisel banka hesaplarını kullanamadıklarını, ayrıca zararlarını karşılayacak ölçüde teminatın da alınmadığını, ihtiyatî hacze ilişkin itirazlarının ivedilikle incelenmediğini ve reddedildiğini, ihtiyatî hacze itirazın incelendiği duruşmada mahkeme hâkimi tarafından sözlerinin kesildiğini ve taleplerinin zapta geçirilmediğini, hukuki yollara başvurma haklarının kısıtlandığını, ayrıca herhangi bir talep olmamasına rağmen İstanbul Interpol Europol Şube Müdürlüğüne müzekkere yazılarak Interpol tarafından arama kararının akıbetinin sorulmasının talep edildiğini, bunun bir ceza yargılaması olmadığını, ayrıca yine mağduriyetlerine yol açacak şekilde 01.03.2022 tarihinde tüm mal varlıklarına “davalıdır” şerhinin konulmasına karar verildiğini, ihbar olunanın taraflı ve kasıtlı davrandığını, hukuka aykırı kararlar verdiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminatın davalı Hazineden tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı Maliye Hazinesi vekili cevap dilekçesinde; davanın süresinde açılmadığını, sorumluluğu ispatlayacak yeterli delil sunulmadığını, hâkimin yargılama yetkisini kullanmış olması nedeniyle Devletin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46 ncı maddesindeki şartların oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Özel Daire Kararı

6. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.02.2023 tarihli ve 2022/13 Esas, 2023/26 Karar sayılı kararı ile;

“… Hakimlerin verdikleri kararlardan dolayı ilke olarak sorumlu tutulmayacakları esas olmakla birlikte, hakimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da teminat altına almak amacıyla hukuki sorumluluğunun tespiti özel bir usule tabi tutulmuştur. Kanunun öngördüğü sorumluluk sebepleri sınırlı sayılmıştır (numerus clausus) ve bunların varlığının kabul edilebilmesi için hakimlerin genel olarak kasıtlı veya ağır kusurlu tutum ve davranışlarının varlığı gerekmektedir. Hakimin sorumluluğu nedeniyle dava açılabilmesi için kanunda sayılan sebeplerin varlığı gerekmekte olup, kanunda sayılmayan sebeplerden dolayı tazminat davası açılamaz. Bu tür davalarda davacı, hakimin yargılama faaliyetinin 6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinde sayılan sebeplerden birisine girdiğini, yani hakim tarafından hukuka aykırı (haksız) yargısal işlem/eylem yapıldığını, hakimin ağır kusuru veya kastı olduğunu, bundan dolayı zarar gördüğünü ve hakimin davranışıyla zarar arasındaki illiyet (nedensellik) bağının varlığını ispatla yükümlüdür. (Yılmaz Ejder, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2.cilt, madde 34-125, Ankara 2021, s. 1532,1560,1637) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine açılan eldeki tazminat davasında davaya dayanak yapılan olgular özetle; ihbar olunan tarafından taraflı, kasıtlı ve hukuka aykırı şekilde ihtiyati haciz kararı verilmesi, beyanda bulunan avukatın sözünün kesilmesi, kararın icrasında tereddüt oluşturduğu açıkken herhangi bir işlem yapılmaması, ilgisi olmayan başka dosyalarla birleştireceğinin beyan edilmesi, ceza yargılaması olmayan dosyada interpol’e yazı yazılması nedeniyle maddi ve manevi zarara uğranıldığı iddialarıdır.

6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinde sayılan sebeplere bakıldığında bu sebeplerin tamamının nitelikleri gereği hukuka aykırılık taşıdığı ve hakimin ağır kusuruna (hatta kastına) dayalı olduğu (örneğin; taraf tutma, duruşma tutanağında yazılı olmayan sebeple karar verme, menfaat karşılığı karar verme, kanuna açık aykırılık, adalet dağıtmaktan kaçınma, duruşma tutanağını tahrif vs.) görülmektedir. (Yılmaz Ejder, a.g.e, s.1556) Davacıların ileri sürdüğü hususlar ise 6100 sayılı HMK'nın 46.maddesinde sayılan sınırlı hukuki sorumluluk nedenleri arasında yer almayıp davacılar davasını kanıtlayamamıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar vermek gerekmiştir.

Öte yandan HMK’nın 49. maddesi uyarınca, davanın esastan reddi halinde disiplin para cezasına hükmedilmesi gerektiğinden, bu konuda dava konusu olayın gelişim biçimi ve dosyaya yansıyan olgular göz önünde bulundurulmuş, 1.000,00 TL disiplin para cezasının verilmesinin uygun olacağı değerlendirilerek aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Yukarıda gösterilen nedenlerle;

1- HMK'nın 46. maddesindeki şartlar oluşmadığından davanın esastan reddine,

2- HMK'nın 49.maddesine göre takdiren 1.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsiline ve hazineye gelir kaydedilmesine,

3- Alınması gereken 179,90 TL maktu karar ve ilam harcının peşin alınan 341,55 TL'den mahsubuna, kalan 161,65 TL'nin istek halinde davacıya iadesine,

4- Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi uyarınca reddedilen maddi tazminat davası yönünden 10.000,00 TL; reddedilen manevi tazminat yönünden 10.000,00 TL olmak üzere toplam 20.000,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

5- Yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

7. Özel Daire kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; davacılar vekilinin dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000,00 TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminat talep ettiği, Özel Dairece davanın esastan reddine karar verildiği, kararın verildiği 07.02.2023 tarihinde, temyiz kesinlik sınırının 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesi gereğince 238.730,00 TL olduğu gözetildiğinde, temyizde kesinlik sınırının belirlenmesinde talep edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının ayrı ayrı mı yoksa toplamlarının mı dikkate alınması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre manevi tazminat miktarı yönünden temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden

9. Ön sorunun çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.

10. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Davaların yığılması” kenar başlıklı 110 uncu maddesinde;

“Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.” hükmüne yer verilmiştir.

11. Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 07.02.1945 tarihli ve 1944/19 Esas, 1945/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar. Şüphesiz talebin birden fazla kalemleri kapsaması hâlinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer'î) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde, bu durum “objektif dava birleşmesi” olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir.

12. Doktrinde objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan bu kurum, 6100 sayılı Kanun’da “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir. Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir.

13. Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik-ferilik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir.

14. Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır.

15. Birleştirilen davalarda, kesinlik sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, İstanbul 2001, s. 4514).

16. İhtiyarî dava arkadaşlığında, kesinlik sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).

17. Karşılık davada, kesinlik sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B.; s. 4514).

18. Somut olayda davacılar vekili aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalı Hazineye karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, tek bir eylemden kaynaklandığından ve görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan temyizde kesinlik sınırının tespiti için temyiz edilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının toplamları esas alınmalıdır.

19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın maddi ve manevi tazminat istemini içerdiği, her iki istemin davaların yığılmasına konu olsa bile, her birinin ayrı dava olma özelliğini yitirmediği, maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı kalemler olduğu, çoğu zaman tahkikatlarının ve delillerinin toplanma aşamalarında da farklılık bulunduğu, maddi ve manevi tazminata hükmedilebilme koşullarında da farklılık olduğu, maddi ve manevi tazminat taleplerinin iki ayrı dava olduğu, kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, bu nedenle manevi tazminat talebi yönünden temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olmadığı belirtilmişse de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

20. Hâl böyle olunca yukarıda belirtilen sebeplerle; aynı olaydan kaynaklanan davalarda temyizde kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin toplamlarının dikkate alınması gerektiği, bu nedenle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak talep edilen ve Özel Dairece reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının toplamı göz önüne alındığında, davacılar vekili tarafından temyize konu edilen kararın manevi tazminat yönünden de temyizi kabil nitelikte olduğuna oy çokluğuyla karar verilerek ön sorun aşılmış ve işin esasına geçilmiştir.

Esas Yönünden

21. Dava, 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

23. Somut olayda 6100 sayılı Kanun’un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

24. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, Daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

20.12.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.