BELEDİYENİN SORUMLULUK ALANI İÇERİSİNDEKİ ELEKTRİK TELLERİNDEN KAYNAKLI KAZADA İDARİ YARGI GÖREVLİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/17-1109
KARAR NO : 2021/423
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/06/2015
NUMARASI : 2015/92 - 2015/219
DAVACI : A. Sigorta A.Ş. vekili Av. F.P.
DAVALI : 1- İstanbul Büyükşehir Belediyesi vekili Av. F.Ş.
2- Üsküdar Belediyesi vekili Av. A.S.
1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.06.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkiline Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı aracın, yol yapım ve onarımından sorumlu ilgili kurum ve kuruluşun yol üzerinde yeterli dubalamalar ve ışıklı uyarılar koymaması nedeni ile kaldırıma ve telefon bağlantı kutusuna çarpması sonucunda hasara uğradığını, 3.936,96 TL hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini ileri sürerek davalıların kusuruna isabet eden 2.952,72 TL tazminatın ödeme tarihi olan 06.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Üsküdar Belediye Başkanlığı vekili 24.07.2012 tarihli cevap dilekçesinde; kaza ana arter üzerinde meydana geldiğinden müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, davacı hizmet kusuruna dayandığından davanın tam yargı davası olarak idare mahkemelerinde görülmesinin gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili; davanın tam yargı davası olarak idare mahkemelerinde çözüme kavuşturulmasının gerektiğini, Alt Yapı Müdürlüğü tarafından TEİAŞ’a çalışma izni verildiğini, kaza nedeniyle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
7. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2014 tarihli ve 2012/268 E., 2014/64 K. sayılı kararı ile; kazanın davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın sorumluluğu altında olup ana arter üzerinde TEİAŞ tarafından yapılan çalışmalar sırasında meydana geldiği, davalılardan Üsküdar Belediye Başkanlığı’nın zarardan sorumlu tutulamayacağı, davacının sigortalısının %25 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalı Üsküdar Belediye Başkanlığı yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, 2.920,32TL’nin 06.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 16.10.2014 tarihli ve 2014/17035 E., 2014/13651 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, davalı belediyenin sorumlu olduğu yolda elektrik tellerinin yeraltına indirilmesi nedeniyle yapılan yol çalışması sırasında, yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması nedeniyle, davacı sigorta şirketine kasko sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin rücuen tazmini istemine ilişkindir.
Bir kamu kuruluşu tarafından, kamu yasaları uyarınca tesis yapma, yapılmış olan tesislere bakma ve o tesisleri kullanma yükümlülüğü yine kamu yasalarından kaynaklanan bir yükümlülüktür. O halde, anılan nitelikteki bir kamu tesisinin gerek yapılmasındaki, gerekse kullanılması veya muhafazasındaki kusurdan doğan zararlar, idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunduğundan zararın ödetilmesi istekleri 11.02.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararının 2. bendi hükmünce tam yargı davasının konusunu oluşturur. Bu davaların ise 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerekir. Yargı yolu dava şartlarından olup kamu düzenine ilişkin bulunduğundan açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilmelidir.
Kaldı ki somut olayda davalı belediye vekili, idari yargı mahkemelerinin görevli olduğunu, davada hizmet kusuruna dayanıldığını bildirmiştir.
Bu durumda mahkemece, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsiz olması nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.06.2015 tarihli ve 2015/92 E., 2015/219 K. sayılı kararı ile; karayolunda can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan bu olayda, olayın niteliği dikkate alınarak adli yargının görevli olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı, yoksa idari yargıda mı çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. 11.02.1959 tarihli ve 1958/17 E., 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça ifade edildiği gibi bir kamu kurumu tarafından verilen kararlar üzerine plân ve projesine göre bir yol yapılması dolayısıyla evinin duvarı yıkılan veya bodrumunu sel basan, su tesisinin bozukluğu yahut bakımındaki ihmal yüzünden tarlasını sular basıp, tarlası kullanılamaz hâle gelen kimsenin uğradığı zararlar gibi zararlar, idari kararın ve fiilin neticesinde meydana gelen zararlardır. Zira bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plân ve projeler yapıp, o plân ve projeler gereğince işi görmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir. O hâlde bu fiillerden doğan zararların ödettirilmesi istekleri, 2557 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 2. maddesi hükmünce bir tam yargı davasıdır ve bu davalara bakmaya idari yargı yeri görevlidir.
14. Kısaca 11.02.1959 gün ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda plân ve projelerine uygun olarak tesisler yaptırmış olmaları ya da bu tesisleri kullanmaları yahut tesislere bakmaları nedeniyle kişilerin uğramış oldukları zararların ödetilmesine ilişkin davalar idari davalardan olup, bu tür davalara bakmaya idari yargının görevli olduğu benimsenmiştir.
15. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 06.12.1999 gün ve 1999/38 E., 1999/40 K. sayılı kararında ise “idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plân ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu” vurgulandıktan sonra “Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde ‘idari dava türleri’ arasında sayılan ‘idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası’ kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağına” işaret edilmiş ve idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
16. Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kuruluşlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelere denilmektedir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
17. Kamu idare ve kuruluşlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusudur.
18. O hâlde; kamu kuruluş faaliyet alanı içerisine giren kamu hizmetlerini yerine getirirken sebebiyet verdikleri zararların tazmini için açılan davaların hizmet kusuruna dayanması nedeniyle, İYUK’un 2. maddesi gereğince idari yargı yerinde görülüp sonuçlandırılması gerekir. Nitekim aynı ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2007 tarihli ve 2007/4-141 E., 2007/188 K.; 05.03.2014 tarihli ve 2013/ 4-415 E., 2014/199 K.; 27.06.2018 tarihli ve 2017/4-1382 E., 2018/1252 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
19. Somut olayda; davalının yükümlü bulunduğu kamu hizmetini yerine getirmesi için başka bir kuruma yetki vermiş olması ise davalı ile dava dışı kurum arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirmekte olup, davalı Belediye Başkanlığının yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu proje çerçevesinde ve sorumluluk alanı içinde kalan yolda elektrik tellerinin yeraltına indirilmesi suretiyle yapılan yol çalışması sırasında, yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması nedeniyle kazanın meydana gelerek zararın doğduğu ileri sürüldüğünden, dava, hizmet kusuruna dayanmakta olup, tam yargı davası niteliğindedir. Böyle bir uyuşmazlığın ise idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 2918 sayılı KTK'nın 110. maddesinin 1. fıkrasına göre bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesinin gerektiği, anılan maddenin yürürlüğünden sonra Uyuşmazlık Mahkemesinin de istikrarlı bir şekilde KTK kapsamında çıkan uyuşmazlıklarda hizmet kusuru olsun ya da olmasın idareye karşı açılan davalarda uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar verdiği, davanın çözüm yerinin adli yargı olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
21. Yukarıda belirtilen maddî ve yasal olgular dikkate alındığında; mahkemece Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden davanın yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
HUMK’nın 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı yoksa idari yargıda mı görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardır.
Bu nedenle idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak “tam yargı” davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
Yargı yolu ve görev kamu düzeninden olup, kanun koyucu bazı uyuşmazlıkların çözüm yerini, kamu veya özel hukuk ayrımı yapılmadan, adli yargının görev alanı olarak belirleyebilir. Bu düzenlemelerden biri de Karayolları Trafik Kanunu’nun 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi olup, maddenin birinci fıkrası “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” hükmünü düzenlemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun:
1. maddesinde; Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önemleri belirlemek olduğu,
2. maddesinde; bu Kanunun trafik ile ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu Kanunun karayollarında uygulanacağı,
10. maddesinde; yapım ve bakımından sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret ve levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın belediye trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu,
Belirtilmiştir.
2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi;
“… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirttiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuku alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinden hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” gerekçesi ile Anayasa’ya aykırılık itirazını reddetmiştir (Anayasa Mahkemesinin 26.12.2013 tarih ve E. 2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014 Sayı: 28954, s.136-147).
Anayasa’nın 158. maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca, tüm yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, 6100 sayılı HMK’nın “Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerince bakılacağı” düzenlemesi ile ilgili 3. maddeyi iptal ederken, “Dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusu kapsama alınmakta ve bu tazminat davalarına bakma görevi asliye hukuk mahkemelerine verilmektedir. Buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlar kapsama alınmadığından, sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davaları idari yargıda görülmeye devam edecek, bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesi yargılamanın bütünlüğünü bozacaktır. Ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşılabilecektir. Esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramları, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında koruma kapsamını genişleten kavramlardır. Bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğu söylenemez” gerekçesine dayanmıştır (Anayasa Mahkemesinin 16.02.2012 tarih ve E.2011/35, K. 2012/23 sayılı kararı. R.G.19.05.2012, Sayı:28297).
Uyuşmazlık Mahkemesi de Anayasa Mahkemesi kararındaki gerekçelerle “2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafik ile ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğine” karar vermiştir (30.11.2015 gün ve 2015/7753 Esas, 2015/771 Karar, 11.04.2016 gün ve 2016/7163 Esas, 2016/210 Karar, 24.09.2018 gün ve 2018/530 Esas, 2018/467 Karar).
2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesi anılan yasa kapsamında çıkan uyuşmazlıklarda hizmet kusuru olsun ya da olmasın idareye karşı açılan davalarda uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine istikrarlı olarak devam etmektedir (26.04.2019 gün ve 2019/290 Esas, 2019/356 Karar).
Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlıkta adli yargı yerinin görevli olduğu düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki düşüncesine katılmıyoruz.
Adem ALBAYRAK Nurten ABACI UTKU Nebahat ŞİMŞEK
Birinci Başkanvekili Üye Üye
Yakup ATA Fatma Feyza ŞAHİN
Üye Üye
BİLGİ : “İdarenin denetimindeki asfalta kaygan bir maddenin yayılmış olmasından dolayı gerçekleşen kazada adli yargı görevlidir” şeklindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 16 Haziran 2021 tarihli kararı için bkz.
BELEDİYENİN SORUMLULUK ALANI İÇERİSİNDEKİ ELEKTRİK TELLERİNDEN KAYNAKLI KAZADA İDARİ YARGI GÖREVLİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/17-1109
KARAR NO : 2021/423
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09/06/2015
NUMARASI : 2015/92 - 2015/219
DAVACI : A. Sigorta A.Ş. vekili Av. F.P.
DAVALI : 1- İstanbul Büyükşehir Belediyesi vekili Av. F.Ş.
2- Üsküdar Belediyesi vekili Av. A.S.
1. Taraflar arasındaki “rücuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 11.06.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkiline Kasko Sigorta Poliçesi ile sigortalı aracın, yol yapım ve onarımından sorumlu ilgili kurum ve kuruluşun yol üzerinde yeterli dubalamalar ve ışıklı uyarılar koymaması nedeni ile kaldırıma ve telefon bağlantı kutusuna çarpması sonucunda hasara uğradığını, 3.936,96 TL hasar bedelinin sigortalıya ödendiğini ileri sürerek davalıların kusuruna isabet eden 2.952,72 TL tazminatın ödeme tarihi olan 06.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Üsküdar Belediye Başkanlığı vekili 24.07.2012 tarihli cevap dilekçesinde; kaza ana arter üzerinde meydana geldiğinden müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, davacı hizmet kusuruna dayandığından davanın tam yargı davası olarak idare mahkemelerinde görülmesinin gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili; davanın tam yargı davası olarak idare mahkemelerinde çözüme kavuşturulmasının gerektiğini, Alt Yapı Müdürlüğü tarafından TEİAŞ’a çalışma izni verildiğini, kaza nedeniyle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
7. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2014 tarihli ve 2012/268 E., 2014/64 K. sayılı kararı ile; kazanın davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın sorumluluğu altında olup ana arter üzerinde TEİAŞ tarafından yapılan çalışmalar sırasında meydana geldiği, davalılardan Üsküdar Belediye Başkanlığı’nın zarardan sorumlu tutulamayacağı, davacının sigortalısının %25 oranında kusurlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davalı Üsküdar Belediye Başkanlığı yönünden davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, 2.920,32TL’nin 06.01.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığından tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
9. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 16.10.2014 tarihli ve 2014/17035 E., 2014/13651 K. sayılı kararı ile;
“… Dava, davalı belediyenin sorumlu olduğu yolda elektrik tellerinin yeraltına indirilmesi nedeniyle yapılan yol çalışması sırasında, yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması nedeniyle, davacı sigorta şirketine kasko sigortalı araçta meydana gelen hasar bedelinin rücuen tazmini istemine ilişkindir.
Bir kamu kuruluşu tarafından, kamu yasaları uyarınca tesis yapma, yapılmış olan tesislere bakma ve o tesisleri kullanma yükümlülüğü yine kamu yasalarından kaynaklanan bir yükümlülüktür. O halde, anılan nitelikteki bir kamu tesisinin gerek yapılmasındaki, gerekse kullanılması veya muhafazasındaki kusurdan doğan zararlar, idari karar ve eylemlerden doğan zararlar niteliğinde bulunduğundan zararın ödetilmesi istekleri 11.02.1959 günlü ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararının 2. bendi hükmünce tam yargı davasının konusunu oluşturur. Bu davaların ise 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi hükmünce idari yargı yerinde açılması gerekir. Yargı yolu dava şartlarından olup kamu düzenine ilişkin bulunduğundan açıkça veya hiç ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemelerce kendiliğinden gözetilmelidir.
Kaldı ki somut olayda davalı belediye vekili, idari yargı mahkemelerinin görevli olduğunu, davada hizmet kusuruna dayanıldığını bildirmiştir.
Bu durumda mahkemece, yargı yolu bakımından mahkemenin görevsiz olması nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 09.06.2015 tarihli ve 2015/92 E., 2015/219 K. sayılı kararı ile; karayolunda can ve mal güvenliğini tehlikeye sokan bu olayda, olayın niteliği dikkate alınarak adli yargının görevli olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı, yoksa idari yargıda mı çözümlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
13. 11.02.1959 tarihli ve 1958/17 E., 1959/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıkça ifade edildiği gibi bir kamu kurumu tarafından verilen kararlar üzerine plân ve projesine göre bir yol yapılması dolayısıyla evinin duvarı yıkılan veya bodrumunu sel basan, su tesisinin bozukluğu yahut bakımındaki ihmal yüzünden tarlasını sular basıp, tarlası kullanılamaz hâle gelen kimsenin uğradığı zararlar gibi zararlar, idari kararın ve fiilin neticesinde meydana gelen zararlardır. Zira bir kamu kurumunun görevlerinden olan bir işi yapmayı kararlaştırması idari bir karar olduğu gibi, bu kararı yerine getirmek üzere plân ve projeler yapıp, o plân ve projeler gereğince işi görmesi de kararın neticesi olan birer idari eylemdir. O hâlde bu fiillerden doğan zararların ödettirilmesi istekleri, 2557 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun (İYUK) 2. maddesi hükmünce bir tam yargı davasıdır ve bu davalara bakmaya idari yargı yeri görevlidir.
14. Kısaca 11.02.1959 gün ve 17/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, kamu kuruluşlarının verdikleri kararlar sonunda plân ve projelerine uygun olarak tesisler yaptırmış olmaları ya da bu tesisleri kullanmaları yahut tesislere bakmaları nedeniyle kişilerin uğramış oldukları zararların ödetilmesine ilişkin davalar idari davalardan olup, bu tür davalara bakmaya idari yargının görevli olduğu benimsenmiştir.
15. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 06.12.1999 gün ve 1999/38 E., 1999/40 K. sayılı kararında ise “idarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plân ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle açılacak davaların görüm ve çözümünün idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu” vurgulandıktan sonra “Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; dolayısıyla, olayda hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinde ‘idari dava türleri’ arasında sayılan ‘idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası’ kapsamında idari yargı yerlerince yapılacağına” işaret edilmiş ve idarenin görevinde olan kamu hizmetini yürüttüğü sıradaki eyleminden doğan zararın giderilmesine yönelik olarak açılan davanın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
16. Gerçekten, idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak "tam yargı" davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kuruluşlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelere denilmektedir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
17. Kamu idare ve kuruluşlarının, kamu otoritesinin (egemenlik hakkının) bir temsilcisi olarak yaptığı faaliyetlerinde veya ondan doğan eylemlerinde hizmet unsuru söz konusudur.
18. O hâlde; kamu kuruluş faaliyet alanı içerisine giren kamu hizmetlerini yerine getirirken sebebiyet verdikleri zararların tazmini için açılan davaların hizmet kusuruna dayanması nedeniyle, İYUK’un 2. maddesi gereğince idari yargı yerinde görülüp sonuçlandırılması gerekir. Nitekim aynı ilkeler, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2007 tarihli ve 2007/4-141 E., 2007/188 K.; 05.03.2014 tarihli ve 2013/ 4-415 E., 2014/199 K.; 27.06.2018 tarihli ve 2017/4-1382 E., 2018/1252 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
19. Somut olayda; davalının yükümlü bulunduğu kamu hizmetini yerine getirmesi için başka bir kuruma yetki vermiş olması ise davalı ile dava dışı kurum arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirmekte olup, davalı Belediye Başkanlığının yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu proje çerçevesinde ve sorumluluk alanı içinde kalan yolda elektrik tellerinin yeraltına indirilmesi suretiyle yapılan yol çalışması sırasında, yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması nedeniyle kazanın meydana gelerek zararın doğduğu ileri sürüldüğünden, dava, hizmet kusuruna dayanmakta olup, tam yargı davası niteliğindedir. Böyle bir uyuşmazlığın ise idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.
20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 2918 sayılı KTK'nın 110. maddesinin 1. fıkrasına göre bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesinin gerektiği, anılan maddenin yürürlüğünden sonra Uyuşmazlık Mahkemesinin de istikrarlı bir şekilde KTK kapsamında çıkan uyuşmazlıklarda hizmet kusuru olsun ya da olmasın idareye karşı açılan davalarda uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine karar verdiği, davanın çözüm yerinin adli yargı olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
21. Yukarıda belirtilen maddî ve yasal olgular dikkate alındığında; mahkemece Büyükşehir Belediye Başkanlığı yönünden davanın yargı yolu bakımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
22. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
HUMK’nın 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Uyuşmazlık davanın yargı yolu bakımından adli yargıda mı yoksa idari yargıda mı görülmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK)’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2. maddesinde idari dava türleri sayılmıştır. Bu hükme göre, idari davalar; idari işlemler hakkında açılan iptal davaları, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları ve kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara ilişkin davalardır.
Bu nedenle idari eylem ve işlemlerden dolayı zarar gören kişiler tarafından açılacak “tam yargı” davaları idari yargı yerinde görülür ve çözümlenir. İdari eylem, kamu idare ve kurumlarının kamu görevine ilişkin, idare hukuku kural ve gereklerine göre yaptığı olumlu veya olumsuz davranış ve fiillerden ibarettir. İdari işlem ise, idari kanunlara dayanılarak yapılan muamelelerdir. İdarenin eylem ve işlemleri, onun kamu hukuku alanındaki kamu gücünü (kamu otoritesini) kullanarak, idare hukuku kural ve gerekleri uyarınca yaptığı faaliyetlerin, hukuki ve maddi hayattaki görünümleridir.
Yargı yolu ve görev kamu düzeninden olup, kanun koyucu bazı uyuşmazlıkların çözüm yerini, kamu veya özel hukuk ayrımı yapılmadan, adli yargının görev alanı olarak belirleyebilir. Bu düzenlemelerden biri de Karayolları Trafik Kanunu’nun 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi olup, maddenin birinci fıkrası “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” hükmünü düzenlemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun:
1. maddesinde; Kanunun amacının karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlayacak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önemleri belirlemek olduğu,
2. maddesinde; bu Kanunun trafik ile ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev, yetki ve sorumluluk, çalışma usulleri ile diğer hükümleri kapsadığı ve bu Kanunun karayollarında uygulanacağı,
10. maddesinde; yapım ve bakımından sorumlu olduğu yolları trafik düzeni ve güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmak, gerekli görülen kavşaklara ve yerlere trafik ışıklı işaretleri, işaret ve levhaları koymak ve yer işaretlemeleri yapmanın belediye trafik birimlerinin görev ve yetkileri arasında olduğu,
Belirtilmiştir.
2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrasının iptali istemiyle Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Batman 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yapılan itiraz başvuruları üzerine konuyu inceleyen Anayasa Mahkemesi;
“… Anayasa Mahkemesi’nin daha önceki kimi kararlarında da belirttiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuku alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir. İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’da tanımlanan Karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda bir tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi, aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinden hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 125. ve 155. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir…” gerekçesi ile Anayasa’ya aykırılık itirazını reddetmiştir (Anayasa Mahkemesinin 26.12.2013 tarih ve E. 2013/68, K.2013/165 sayılı kararı; R.G. 27.3.2014 Sayı: 28954, s.136-147).
Anayasa’nın 158. maddesinin son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” denilmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda gerekçesine yer verilen kararı, yasa koyucunun idari yargının görevine giren bir konuyu adli yargının görevine verebileceğine, dolayısıyla 2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin birinci fıkrası ile öngörülen, bu Kanun’dan doğan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi düzenlemesinin Anayasa’ya aykırı bulunmadığına dair olup, esas itibariyle görev konusunda verilmiş bir karardır ve Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca, tüm yargı organları bakımından da uyulması zorunlu bir karar mesabesindedir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi, 6100 sayılı HMK’nın “Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerince bakılacağı” düzenlemesi ile ilgili 3. maddeyi iptal ederken, “Dava konusu kuralla, sadece kişinin vücut bütünlüğüne verilen maddi zararlar ile buna bağlı manevi zararların ve ölüm nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmini konusu kapsama alınmakta ve bu tazminat davalarına bakma görevi asliye hukuk mahkemelerine verilmektedir. Buna göre, aynı idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlar kapsama alınmadığından, sorumluluk sebebi aynı olsa da bu zararların tazmini davaları idari yargıda görülmeye devam edecek, bu durumda, idarenin aynı yapı içinde aldığı kararın bir bölümünün idari yargıda bir bölümünün adli yargıda görülmesi yargılamanın bütünlüğünü bozacaktır. Ayrıca iki ayrı yargı kolunda görülen davalarda, idarenin sorumluluğu, bu sorumluluğun kapsamı, idarenin tazmin yükümlülüğü konularında farklı sonuçlara ulaşılabilecektir. Esasen idare hukukunda var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramları, kişilerin gördüğü zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında koruma kapsamını genişleten kavramlardır. Bu nedenle, yukarıda belirtildiği gibi aynı idari eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı neden olduğu söylenemez” gerekçesine dayanmıştır (Anayasa Mahkemesinin 16.02.2012 tarih ve E.2011/35, K. 2012/23 sayılı kararı. R.G.19.05.2012, Sayı:28297).
Uyuşmazlık Mahkemesi de Anayasa Mahkemesi kararındaki gerekçelerle “2918 sayılı Yasanın 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafik ile ilgili kuralları, şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğine” karar vermiştir (30.11.2015 gün ve 2015/7753 Esas, 2015/771 Karar, 11.04.2016 gün ve 2016/7163 Esas, 2016/210 Karar, 24.09.2018 gün ve 2018/530 Esas, 2018/467 Karar).
2918 sayılı Kanunun 110. maddesinin yürürlüğe girmesinden sonra Uyuşmazlık Mahkemesi anılan yasa kapsamında çıkan uyuşmazlıklarda hizmet kusuru olsun ya da olmasın idareye karşı açılan davalarda uyuşmazlığın adli yargı yerinde görülmesi gerektiğine istikrarlı olarak devam etmektedir (26.04.2019 gün ve 2019/290 Esas, 2019/356 Karar).
Açıklanan nedenlerle; uyuşmazlıkta adli yargı yerinin görevli olduğu düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yöndeki düşüncesine katılmıyoruz.
Adem ALBAYRAK Nurten ABACI UTKU Nebahat ŞİMŞEK
Birinci Başkanvekili Üye Üye
Yakup ATA Fatma Feyza ŞAHİN
Üye Üye
BİLGİ : “İdarenin denetimindeki asfalta kaygan bir maddenin yayılmış olmasından dolayı gerçekleşen kazada adli yargı görevlidir” şeklindeki Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 16 Haziran 2021 tarihli kararı için bkz.