EŞLERİN YAKIN AKRABALARI ARASINDA GERÇEKLEŞEN KASTEN ADAM ÖLDÜRME VE YARALAMA SUÇLARI NEDENİYLE EVLİLİK BİRLİĞİ TEMELİNDEN SARSILMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/2-801
KARAR NO : 2022/1220
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Gaziantep 4. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 12/07/2019
NUMARASI : 2019/293 - 2019/527
DAVACI : A.A. vekili Av. D.E.
DAVALI : B.A. vekili Av. S.G.
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 4. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.07.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 20.04.2004 tarihinde İngiltere’de evlenerek orada yaşamaya başladıklarını, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, yabancı dil bilmeyen müvekkilinin eşinden başka hiç kimse ile iletişim kuramadığını, evliliğin başından itibaren erkeğin eşine sürekli şekilde fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, hakaret ve küfür ettiğini, ortak çocuklarla ilgilenmediğini, sadakatsiz davrandığını, İngiliz makamlarını aldatarak davacı üzerinden devletten para aldığını, bu suçlama nedeniyle davalının İngiltere’de yargılandığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, çocuklar için ayrı ayrı 750 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 04.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, taraflar arasında geçerli bir evliliğin bulunmadığını, bu nedenle boşanma talep edilmesinin de mümkün olmadığını, İngiltere’de yetkili makamların iddia edilen olayların yaşanmasına izin vermeyeceği gibi davacının bunca yıl yaşadığını iddia ettiği olaylar karşısında bu kadar uzun süre beklemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürerek tüm taleplerin reddine karar verilmesini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Gaziantep 4. Aile Mahkemesinin 07.06.2017 tarihli ve 2014/551 E., 2017/482 K. sayılı kararı ile; erkeğin güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşinin ailesi ile görüşmesini istemediği ve davacının ailesine soğuk davrandığı, ayrıca 23.10.2015 tarihinde davacı ve davalının yakın akrabaları arasında gerçekleşen kasten adam öldürme ve yaralama suçlamalarından dolayı Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/4.6 E. sayılı dosyasının derdest olduğu, dosyanın incelenmesinde eldeki boşanma davası nedeniyle taraf yakınlarının darp ve ölüm ile sonuçlanan olaya karıştıklarının anlaşıldığı, hâl böyle olunca somut olayda evliliğin devamında eşler ve ortak çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığı, erkek eş her ne kadar boşanmayı kabul etmese de evlilik birliğinin devamı için bir gayretinin bulunmadığı gibi aileler arasında yaşanan olaylar göz önüne alındığında tarafların yeniden bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirmelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, davacı vekili tarafından tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakaları ile maddi ve manevi tazminat talepleri atiye bırakıldığından bu yönlerden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 22.03.2018 tarihli ve 2017/1957 E., 2018/559 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/3523 E. ve 2019/2973 K. sayılı kararı ile;
“… Fiili ayrılık tek başına boşanma sebebi değildir. Terk hukuki sebebine dayalı bir davada bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Davacı tanıklarının beyanlarının bazıları davacıdan duyum, bazıları ise görgüye dayalı olmayan beyanlar olup, boşanmaya esas alınamaz. O halde boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Gaziantep 4. Aile Mahkemesinin 12.07.2019 tarihli ve 2019/293 E., 2019/527 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; her ne kadar tarafların İngiltere’de yaşaması nedeniyle dinlenen tanıkların birebir görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı anlaşılmış ise de davacının ailesi ile irtibat hâlinde bulunduğu, beyanlar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde evliliğin devamında bir yarar kalmadığı ve davacının dava sebebi olarak gösterdiği hususları kanıtladığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilmediği, burada varılacak sonuca göre davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
15. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
16. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
17. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
18. Yargıtay uygulamalarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğu kabul edilmiştir.
19. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.
20. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
21. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık delili altında yer alan beyanları hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Başka bir olayda da Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde açıklamıştır.
22. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşinin ailesi ile görüşmesini istemediği ve davacının ailesine soğuk davrandığı, ayrıca 23.10.2015 tarihinde eşlerin yakın akrabaları arasında gerçekleşen “kasten adam öldürme ve yaralama suçları” nedeniyle taraf yakınlarının darp ve ölüm ile sonuçlanan olaya karıştıklarının anlaşıldığı, hâl böyle olunca somut olaydaki evliliğin devamında eşlerin ve ortak çocukların korunmaya değer bir yararının kalmadığı, boşanmayı kabul etmeyen davalının evlilik birliğinin devamı için bir gayretinin bulunmadığı gibi aileler arasında yaşanan olaylar göz önüne alındığında tarafların yeniden bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirmelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verilmiş, Özel Daire ise tanık beyanlarının görgüye dayalı olmadığı gerekçesiyle hükme esas alınamayacağını belirtilerek kararı bozmuştur.
23. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların 20.04.2014 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, evlilik süresince eşlerin İngiltere’de yaşadıkları, Türkiye’ye nadiren geldikleri, İngiltere mahkemelerince eşler arasında yaşanan sorunlar nedeniyle davacı ve çocuklar yararına koruma kararı verildiği, dosyada mevcut 26.05.2015 tarihli tutanaktan anlaşıldığı üzere davacı ve çocukların İngiltere Devleti’nin yardımıyla geçindiği ve Devlet tarafından kirası karşılanan evde yaşadıkları, tüm bunların yanında, davacının gelinleri olan tanıklar Özgül ve Fatma P.’ın birbiri ile uyumlu beyanlarından “eşlerin Türkiye’ye geldiklerinde davalının davacıyı ailesi ile görüştürmediği, gördükleri zamanlarda da davacının ağlayarak yaşadığı sıkıntıları” anlattığı, davacının annesi olan tanık Fatma P.’ın “bu olay nedeni ile aileler arasında kasten adam öldürme ve yaralama suçlarının işlendiğini ve olay nedeni ile de tutuklu olduğunu” beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu hâliyle; somut olayda evlilik birliği eşler yönünden ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı gibi evlilik birliğinin devamında korunmaya değer bir yararın da kalmadığı belirgin olup, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin direnme kararı yerindedir.
24. Ne var ki, davalı vekilinin sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmesi gerektiğinden, bu konu hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karadan bir örneğin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 04.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Tanık ve tanıklık konusundaki çalışma için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Medenî Usûl Hukukunda Tanık ve Tanıklık, ABD, C: 76, S: 3, Y: 2018, s. 151-191.
EŞLERİN YAKIN AKRABALARI ARASINDA GERÇEKLEŞEN KASTEN ADAM ÖLDÜRME VE YARALAMA SUÇLARI NEDENİYLE EVLİLİK BİRLİĞİ TEMELİNDEN SARSILMIŞTIR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2019/2-801
KARAR NO : 2022/1220
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Gaziantep 4. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 12/07/2019
NUMARASI : 2019/293 - 2019/527
DAVACI : A.A. vekili Av. D.E.
DAVALI : B.A. vekili Av. S.G.
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Gaziantep 4. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 08.07.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 20.04.2004 tarihinde İngiltere’de evlenerek orada yaşamaya başladıklarını, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, yabancı dil bilmeyen müvekkilinin eşinden başka hiç kimse ile iletişim kuramadığını, evliliğin başından itibaren erkeğin eşine sürekli şekilde fiziksel ve psikolojik şiddet uyguladığını, hakaret ve küfür ettiğini, ortak çocuklarla ilgilenmediğini, sadakatsiz davrandığını, İngiliz makamlarını aldatarak davacı üzerinden devletten para aldığını, bu suçlama nedeniyle davalının İngiltere’de yargılandığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, çocuklar için ayrı ayrı 750 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 1.000 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 100.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 04.09.2014 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, taraflar arasında geçerli bir evliliğin bulunmadığını, bu nedenle boşanma talep edilmesinin de mümkün olmadığını, İngiltere’de yetkili makamların iddia edilen olayların yaşanmasına izin vermeyeceği gibi davacının bunca yıl yaşadığını iddia ettiği olaylar karşısında bu kadar uzun süre beklemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ileri sürerek tüm taleplerin reddine karar verilmesini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Gaziantep 4. Aile Mahkemesinin 07.06.2017 tarihli ve 2014/551 E., 2017/482 K. sayılı kararı ile; erkeğin güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşinin ailesi ile görüşmesini istemediği ve davacının ailesine soğuk davrandığı, ayrıca 23.10.2015 tarihinde davacı ve davalının yakın akrabaları arasında gerçekleşen kasten adam öldürme ve yaralama suçlamalarından dolayı Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/4.6 E. sayılı dosyasının derdest olduğu, dosyanın incelenmesinde eldeki boşanma davası nedeniyle taraf yakınlarının darp ve ölüm ile sonuçlanan olaya karıştıklarının anlaşıldığı, hâl böyle olunca somut olayda evliliğin devamında eşler ve ortak çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığı, erkek eş her ne kadar boşanmayı kabul etmese de evlilik birliğinin devamı için bir gayretinin bulunmadığı gibi aileler arasında yaşanan olaylar göz önüne alındığında tarafların yeniden bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirmelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, davacı vekili tarafından tedbir, yoksulluk ve iştirak nafakaları ile maddi ve manevi tazminat talepleri atiye bırakıldığından bu yönlerden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesinin 22.03.2018 tarihli ve 2017/1957 E., 2018/559 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/3523 E. ve 2019/2973 K. sayılı kararı ile;
“… Fiili ayrılık tek başına boşanma sebebi değildir. Terk hukuki sebebine dayalı bir davada bulunmamaktadır. Türk Medeni Kanunu'nun 166/1-2. maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Davacı tanıklarının beyanlarının bazıları davacıdan duyum, bazıları ise görgüye dayalı olmayan beyanlar olup, boşanmaya esas alınamaz. O halde boşanma davasının reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Gaziantep 4. Aile Mahkemesinin 12.07.2019 tarihli ve 2019/293 E., 2019/527 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında; her ne kadar tarafların İngiltere’de yaşaması nedeniyle dinlenen tanıkların birebir görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı anlaşılmış ise de davacının ailesi ile irtibat hâlinde bulunduğu, beyanlar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde evliliğin devamında bir yarar kalmadığı ve davacının dava sebebi olarak gösterdiği hususları kanıtladığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilmediği, burada varılacak sonuca göre davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
15. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.
16. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
17. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
18. Yargıtay uygulamalarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğu kabul edilmiştir.
19. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.
20. Kanunda açık şekilde bir ayrım yapılmamasına rağmen, hukukumuzda deliller; kesin ve takdiri delil ayrımı esas alınarak incelenmektedir. Kesin delil terimi takdiri delil teriminin karşıtıdır. Takdiri deliller; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, tanık (HMK m. 240-265), bilirkişi (HMK m. 266-287), keşif (HMK m. 288-292), senet dışında ki belgeler (HMK m. 199) ve kanunda düzenlenmemiş (HMK m. 192) deliller olup; bu deliller, koşullarını ve hükümlerini kanunun tayin etmediği, hâkimi bağlamayan, hâkimin üzerinde serbestçe takdir hakkını kullanabildiği delillerdir.
21. Yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca tanık delili takdiri delildir. Aynı kanunun “Delillerin değerlendirilmesi” başlıklı 198. maddesine göre “kanuni istisnalar dışında hâkimin delilleri serbestçe” değerlendirebileceği açıklanmıştır. Burada hâkimin; tanık delili altında yer alan beyanları hükmün gerekçe bölümünde serbestçe takdir ederken, sadece kendi vicdani kanaatinden bahsetmesi yeterli olmayıp ayrıca dinlenen tanığın ifadesinin, hangi nedenlerle hükme esas alınıp alınmadığını da belirtmesi gerekmektedir. Başka bir olayda da Hukuk Genel Kurulu 20.02.2013 tarihli ve 2012/9-843 E., 2013/253 K. sayılı kararında bu hususu “….sıklıkla başvurulan delillerden biri olan tanık beyanı, takdiri bir delildir, hâkimi bağlamaz ancak hâkim, tanık beyanını serbestçe takdir ederken sadece vicdani kanaati ile karar veremez. Tanık beyanları yönünde ya da aksine hüküm tesis edilmesi durumunda, tanık beyanının neden kabul edildiği ya da edilmediği açıklanmalıdır,…” şeklinde açıklamıştır.
22. Bu açıklamalar kapsamında eldeki davaya gelince; Mahkemece, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin güven sarsıcı davranışlar sergilediği, eşinin ailesi ile görüşmesini istemediği ve davacının ailesine soğuk davrandığı, ayrıca 23.10.2015 tarihinde eşlerin yakın akrabaları arasında gerçekleşen “kasten adam öldürme ve yaralama suçları” nedeniyle taraf yakınlarının darp ve ölüm ile sonuçlanan olaya karıştıklarının anlaşıldığı, hâl böyle olunca somut olaydaki evliliğin devamında eşlerin ve ortak çocukların korunmaya değer bir yararının kalmadığı, boşanmayı kabul etmeyen davalının evlilik birliğinin devamı için bir gayretinin bulunmadığı gibi aileler arasında yaşanan olaylar göz önüne alındığında tarafların yeniden bir araya gelerek evlilik birliğini devam ettirmelerinin mümkün olmadığı gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verilmiş, Özel Daire ise tanık beyanlarının görgüye dayalı olmadığı gerekçesiyle hükme esas alınamayacağını belirtilerek kararı bozmuştur.
23. Dosyaya yansıyan olaylar bir bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların 20.04.2014 tarihinde evlendikleri, ortak iki çocuklarının bulunduğu, evlilik süresince eşlerin İngiltere’de yaşadıkları, Türkiye’ye nadiren geldikleri, İngiltere mahkemelerince eşler arasında yaşanan sorunlar nedeniyle davacı ve çocuklar yararına koruma kararı verildiği, dosyada mevcut 26.05.2015 tarihli tutanaktan anlaşıldığı üzere davacı ve çocukların İngiltere Devleti’nin yardımıyla geçindiği ve Devlet tarafından kirası karşılanan evde yaşadıkları, tüm bunların yanında, davacının gelinleri olan tanıklar Özgül ve Fatma P.’ın birbiri ile uyumlu beyanlarından “eşlerin Türkiye’ye geldiklerinde davalının davacıyı ailesi ile görüştürmediği, gördükleri zamanlarda da davacının ağlayarak yaşadığı sıkıntıları” anlattığı, davacının annesi olan tanık Fatma P.’ın “bu olay nedeni ile aileler arasında kasten adam öldürme ve yaralama suçlarının işlendiğini ve olay nedeni ile de tutuklu olduğunu” beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu hâliyle; somut olayda evlilik birliği eşler yönünden ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı gibi evlilik birliğinin devamında korunmaya değer bir yararın da kalmadığı belirgin olup, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin direnme kararı yerindedir.
24. Ne var ki, davalı vekilinin sair temyiz itirazları Özel Dairece incelenmesi gerektiğinden, bu konu hakkında gerekli inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karadan bir örneğin Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 04.10.2022 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
BİLGİ : Tanık ve tanıklık konusundaki çalışma için bkz. KARAMERCAN, Fatih, Medenî Usûl Hukukunda Tanık ve Tanıklık, ABD, C: 76, S: 3, Y: 2018, s. 151-191.