GERÇEK BABANIN NÜFUSUNA KAYIT İSTEĞİ SOYBAĞININ REDDİ ANLAMINDA OLUP AİLE MAHKEMELERİ GÖREVLİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(18)8-1920
KARAR NO : 2018/1432
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Manavgat 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/07/2015
NUMARASI : 2015/246 - 2015/322
DAVACILAR : B.K. ve diğerleri vekilleri Av. K.E.
DAVALILAR : 1- N.K. vekili Av. H.Ö.
2- Manavgat Nüfus Müdürlüğü
Taraflar arasındaki “nüfus kaydındaki baba isminin düzeltilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Manavgat 4. Asliye Hukuk Mahkemesince, mahkemenin görevsizliğine, kararın kesinleşmesinden itibaren 2 haftalık süre içinde dilekçe ile başvurulması halinde dosyanın görevli ve yetkili Manavgat Aile Mahkemesi'ne gönderilmesine dair verilen 14.03.2014 tarihli ve 2013/465 E., 2014/74 K. sayılı karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay (Kapatılan)18. Hukuk Dairesinin 05.02.2015 tarihli ve 2014/12892 E., 2015/1454 K. sayılı kararı ile;
“… Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı Nurettin K.'ın gerçekte babasının Mehmet ve Emine oğlu Hasan K. olduğu halde, nüfusa amcası Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K.'ın çocuğu ve davacıların da kardeşi olarak kaydedildiğini belirterek gerçek olmayan nüfus kaydının düzeltilmesini istemiş; mahkemece, davanın soybağının tespiti ve nüfus kaydının iptali istemi şeklinde değerlendirilerek aile mahkemesinde bakılması gerektiğinden görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca, olayları açıklamak taraflara hukuki niteleme hakime aittir. Davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, davanın soybağının veya nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davası olup olmadığıdır. Bilindiği üzere nesep, birbirinin soyundan gelen kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Bu kavram içerisinde kan bağının yanında hukuki münasebetin de bulunması, diğer bir ifadeyle kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içerisinde oluşması zorunludur. Türk Medeni Kanunu'nun 282. maddesi uyarınca ''Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur.'' Ayrıca kısaca af kanunları olarak nitelendirilen “Bir evlenme aktine dayanmayan birleşmelerden doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine” ilişkin kanunlara göre de soybağı düzeltilebilir. (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararından)
Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kendiliğinden kurulur tesisi için herhangi bir hükme gerek bulunmadığından, çocuğun annesi ile soybağı ilişkisinin kurulması değil, çocuğu doğuran kadının kim olduğunun tespiti dava konusu edilebilir.
Öte yandan, Türk Medeni Kanunu'nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanunun 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 35/1. maddesi uyarınca ''Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.''
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların değiştirilmesi ile nüfus kayıtlarının düzeltilmesi anlaşılır. Kayıt düzeltilmesi, aile kütüğüne tescil edilmiş, kaydın bir kısmının düzeltilmesi veya değiştirilmesidir. Nüfus kütüklerindeki doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur. İşte bu noktada, nüfus kütüğündeki hatalı kayıtlar, ilgilileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından açılacak kayıt düzeltme davası ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak adlandırılmakta olup, zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK, 11.02.1998, 2-87/77). Şu durumda; nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi, tanık da dinlenebilir. Nesebin reddi davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları (hane dışına çıkarmak) bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi özel hükümlerine bağlıdır. Nesebin reddinde, kişisel duruma ilişkin nüfus kaydında yer alan bilgi doğru meydana gelmiş ve kütüğe tescil edilmiş, ancak bu doğru daha sonra nesebin reddi davası ile teknik anlamda bir yanlışlığa dönüştürülmüştür. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise, gerçek durumu yansıtmayan nüfus kaydı baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmiştir. (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararından)
Somut olayda; davacıların iddiası, davalı Nurettin K.'ın amcası Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K.'ın çocuğu olarak nüfus idaresine yanlış ve yanıltıcı beyanda bulunarak tescil edildiğine ilişkindir. Bu yönlerden dava soybağı davası değil, nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır. Açıklanan nedenlerle davada görevli mahkeme 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince aile mahkemesi olmayıp 5490 sayılı Yasanın 36. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir.
Mahkemece; işin esasına girilerek, davanın kabulü halinde hakları etkilenebilecek mirasçıların davaya katılımı sağlandıktan, tarafların göstereceği deliller toplantıktan (toplandıktan) ve DNA incelemesi de yapıldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yenine görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, nüfus kaydındaki baba isminin iptali ile haneden terkini istemine ilişkindir.
Davacılar vekili müvekkillerinin muris Hüseyin K.’ın mirasçısı olduklarını, davacıların annesi olan Rukiye K.’ın Hüseyin ile evlenmeden önce murisin kardeşi Hasan ile resmî nikah olmaksızın bir arada yaşamaya başladığını ve bu birliktelikten davalı Nurettin’in dünyaya geldiğini, bir süre sonra Hasan’ın vefat ettiğini, eski nüfus kayıtlarına göre baba ismi Mehmet olan ancak anne ismi farklı iki Hüseyin K.’ın bulunduğunu, Mehmet ve Emine oğlu Hüseyin K.’ın çevresinde Hasan olarak bilindiğini ve çocuğu olmadan 1946 yılında hayatını kaybettiğini, Rukiye’nin ise Hasan’ın kardeşi Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K. ile evlendiğini, bu evlilik öncesinde Mehmet ile Emine oğlu Hasan (Hüseyin)’ın çocuğu olarak doğan Nurettin’in nüfus kaydındaki baba hanesine nüfus müdürlüğünce Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin isminin yazıldığını, söz konusu bu işlemin hatalı olduğunu ileri sürerek nüfus müdürlüğünün hatalı işleminin değiştirilmesine ve davalı Nurettin K.’ın baba hanesinde yazılı bulunan Mehmet ve Gülsüm oğlu 1926 doğumlu Hüseyin isminin Mehmet ve Emine oğlu Hasan olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Nurettin K. vekili davanın soybağının düzeltilmesi davası niteliğinde olduğunu ve hak düşürücü sürenin geçtiğini, daha önce bu konuda bir karar verildiğini, dolayısıyla ortada kesin hükmün bulunduğunu, müvekkilinin, annesi Rukiye ile biyolojik babası Hasan’ın birliktelikleri neticesinde 1945 yılında dünyaya geldiğini, ancak Hasan’ın 1946 yılında vefat ettiğini, bu nedenle Rukiye’nin Hasan’ın kardeşi, davalının da amcası olan Hüseyin K. ile evlendiğini, evlilik sonrasında da Hüseyin’in müvekkilini kendi nüfusuna kaydettirdiğini ve ona baktığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı Manavgat Nüfus Müdürlüğü temsilcisi esas hakkında bir beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece nüfus kaydının düzeltilmesi davasının, resmi sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı ve baştan itibaren yanlış olarak kütüğe geçirilmesi nedenine dayalı mevcut kaydın düzeltilmesi davası olduğu; dava sonucunda kaydının düzeltilmesi istenen kişinin, o tarihe kadar kayıtlı olduğu haneden çıkarak başka bir haneye tescil edilecek olmasının davayı soybağı davası hâline dönüştürmeyeceği; davacı tarafın ilk talebinin, gerçeğe aykırı beyanla baştan itibaren yanlış olan sicilin düzeltilmesine yönelik olduğu; bu itibarla davanın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi kapsamında nüfus kaydının düzeltilmesi davası niteliğinde bulunduğu; yine davacıların genetik anne ve baba hanesine kayıt istemlerinin, anne ve baba arasında evlilik ilişkisinin bulunmaması nedeniyle baba yönünden soybağının düzeltilmesi talebi olarak kabul edilmesinin gerektiği; çocukla anne arasındaki soybağının doğumla, baba arasındaki soybağının ise anne ile evlilik, tanıma ve hâkim hükmü ile kurulacağı; soybağına ilişkin uyuşmazlıklarda kişisel durum ile ilgili nüfus kaydında yer alan bilginin “doğru” olarak doğduğu ve kütüğe tescil edildiği; bu doğru kaydın daha sonra açılan bir dava, soybağının reddi veya sonradan evlenme yoluyla soybağına itiraz veya tanımaya itiraz ya da tanımanın iptali yahut af kanunları ile yapılan nesep düzeltmeye itiraz ile teknik olarak yanlışlığa dönüştürüldüğü; nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise resmî sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı ve baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmesi durumunun söz konusu olduğu; davalının mevcut kayıttaki baba adının iptali ile genetik annesinin ve babasının hanesine kaydedilmesi davasında davalı Nurettin ile genetik babası Mehmet ve Emine oğlu Hasan arasında soybağının kurulacağı; bu hâliyle davanın soybağı davası olarak nitelendirmesinin doğru olacağı; soybağına ilişkin hükümlerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesinde ve devamında düzenlendiği ve görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu; Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde yer alan nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği; genel nitelikli bir mahkeme ile özel nitelikli bir mahkemede görülmesi gereken iki ayrı davanın birlikte açılması durumunda her iki davanın birlikte görülmesi gerekli ise, davaların özel nitelikli mahkemede görüşülüp sonuçlandırılmasının Yargıtay kararları ile benimsendiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece her ne kadar Özel Daire bozma kararında davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu belirtilmiş ise de, davanın özü itibariyle soybağının düzeltilmesi ve değiştirilmesi şeklindeki soybağı davası niteliğinde bulunduğu; bu durumda görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi değil aile mahkemesi olduğu; kaldı ki bozma kararında belirtildiği üzere olayı açıklamanın taraflara, hukuki nitelemeyi yapmanın ise hâkime ait bulunduğu ve hâkimin tarafların nitelendirmesi ile bağlı kalamayacağı belirtilmek ve önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesi dikkate alındığında eldeki davanın soybağı davası mı yoksa kayıt düzeltme davası mı olduğu, buradan varılacak hukuki nitelendirmeye göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle Kanunda yer alan düzenlemelere, devamında da kavramlar ve soybağı davaları ile nüfus kayıt düzeltim davalarının farklılıkları üzerine durulmasında yarar bulunmaktadır.
Soybağı, 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisindeki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunuyla getirilip, hukuk diline kazandırılan bir terimdir ve biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.
Geniş anlamda soybağı bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına bağını ifade eder ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun aile hukuku kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun soybağına ilişkin 282. maddesi düzenlemesi dikkate alındığında, soybağının kurulmasında ya çocuk ile ana ve babası arasında kan bağının bulunmasını ya da evlat edinme ilişkisinin kurulmasının arandığı görülmektedir. Bu açıdan Türk Medeni Kanunu düzenlemesi çerçevesinde kan bağına dayanan soybağı, yani çocukla biyolojik ana ve babası arasındaki soybağı ve evlat edinme ilişkisi yoluyla kurulan soybağı ayırımını yapmak mümkündür (Dural, M./Öğüz,T./Gümüş, M, A., Türk Özel Hukuku, Cilt 3, Aile Hukuku, İstanbul 2008, s.242).
TMK’nın 282. maddesi hükmü soybağının kurulmasına ilişkin genel esasları düzenlemiştir. Düzenleme uyarınca ana ile çocuk arasındaki soybağının doğum ile kurulacağı ifade edilmiştir (m. 282/1). Maddenin ikinci fıkrasında baba ile çocuk arasındaki soybağının babanın ana ile evlenmesi, çocuğu tanıması veya hâkim hükmüyle kurulacağı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkrada ise kan bağına dayanan soybağının yanında, evlat edinme ilişkisi de evlatlık ile evlat edinen veya evlat edinenler arasında soybağını kuran bir yol olarak kabul edilmiştir.
TMK’nın 282. maddesinin birinci fıkrasına göre çocuk ile ana arasındaki soybağının kurulabilmesi için çocuğun, ana olduğu iddia edilen kadın tarafından doğurulduğunun tespit edilmesi yeterlidir. Çocuğu doğuran kadının evli olup olmaması soybağının kurulması için önem taşımamaktadır.
Ana ile evliliğin, çocuk ile babası arasında soybağının kurulabilmesi hem evliliğin çocuğun doğumundan önce gerçekleşmiş olması hem de ana ve babanın çocuğun doğumundan sonra evlenmeleri hâlinde mümkündür.
Evliliğin doğumdan önce gerçekleşmiş olması hâlinde TMK’nın babalık karinesini düzenleyen 285. maddesi gereğince evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu karine olarak kabul edilmiştir. Bu karine uyarınca, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuk ile o evlilikte koca arasında soybağı kurulacaktır.
Yine evlat edinme de çocuk ile evlat edinen arasında soybağı kurulmasını sağlamakla beraber buradaki soybağı ilişkisi mahkeme kanalı ile kurulmaktadır. Diğer bir anlatımla evlat edinilen çocuk ile evlat edinen arasında kan bağına dayanan bir durum bulunmamaktadır.
Çocuk ile baba arasında soybağı kurulmasını sağlayan diğer bir yol babalık hükmüdür. Bahse konu davada çocuk ile baba arasında soybağının kurulabilmesi için çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmaması gereklidir. Çocuğun herhangi bir yolla bir başka erkek ile soybağı kurulmuş ise bu soybağı ortadan kaldırılmadıkça babalık davası açılamaz. TMK 301. maddesine göre çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk, babaya; baba ölmüşse mirasçılarına karşı açacakları babalık davası ile isteyebilirler. Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilecek, ananın dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle, çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacaktır. Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilecektir.
Öte yandan çocuk ile baba arasında soybağı ilişkisini kuran son yol ise tanımadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Tanıma” genel başlıklı “"Koşulları ve şekli" alt başlıklı 295. maddesi;
“Tanıma, babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmî senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla olur.
Tanıma beyanında bulunan kimse küçük veya kısıtlı ise, veli veya vasisinin de rızası gereklidir.
Başka bir erkek ile soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz.” hükmünü düzenlemiştir.
Tanıma, evlilik dışı çocuğun babasının kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapıldığında çocuk ile babası arasında soybağının kurulmasını sağlayan tek taraflı irade beyanını ifade eder. Tanıma beyanı, bu yönüyle yenilik doğuran işlem niteliği taşır. Geçerli olarak yapılan tanıma beyanı, geçmişe etkili olarak, doğum anından itibaren çocuk ile babası arasında soybağının kurulmasını sağlar (Dural, M./Öğüz, T./Gümüş, M. A., Türk Özel Hukuku, Cilt 3, Aile Hukuku, İstanbul 2016, s.282).
Tanımanın niteliği gereği, ancak anası ile soybağı tespit edilmiş çocukların tanınması mümkün olabilir. Anası tespit edilemeyen çocuğun tanınması söz konusu olmaz.
Tanıma beyanının, evlilik dışı çocuk ile babası arasında soybağını kurabilmesi, kanunda belirlenmiş şekil şartlarına uyularak yapılması hâlinde söz konusu olur. Tanıma beyanı, kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyularak yapılmamışsa, bu beyan, babanın ana ile cinsel ilişkide bulunduğuna ve çocuğun bu cinsel ilişkiden meydana geldiğine ilişkin basit bir ikrarı niteliği taşır, çocuk ile baba arasında soybağının kurulmasını sağlamaz.
Şüphesiz ki, babanın çocuğun kendi çocuğu olduğunu açıklayan bir beyanı tanıma beyanı niteliğindedir. Böyle bir beyanı bulunmaksızın, çocuğun mirasçı olarak atanması veya çocuğa nafaka verilmesi tanıma niteliği taşımaz.
Tanıma beyanının, herhangi bir kişiye yöneltilmesi gerekli olmadığı için, beyanın varmasından da söz edilemez. Bu yönüyle, tanımanın hukuki sonuçlarını doğurabilmesi, ananın ya da çocuğun rızasına da bağlı değildir.
Tanıma beyanı herhangi bir süreye tabi değildir ve yenilik doğuran işlem niteliği tanımanın, kural olarak, şarta bağlı olarak gerçekleştirilmesine engel teşkil eder. Tanıma hakkından feragat de geçerli değildir (Dural/Öğüz/Gümüş, s.282-283).
Tanımanın hukuki sonuçlarını doğurabilmesi için birtakım geçerlilik şartlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Bununla birlikte tanınan çocuğun, evlenmeleri yasak olan kişiler arasındaki ilişki neticesinde meydana gelmiş olması veya çocuğun zina neticesinde doğmuş olması tanınmaya engel teşkil etmez.
Tanımanın hukuki sonuç doğurmasını sağlayan geçerlilik şartları; ehliyet, şekil, çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmaması olarak sayılabilir.
Geçerliliğin ilk şartı olan ehliyetten kastedilen, tanımanın bizzat baba tarafından gerçekleştirilecek olmasıdır. Yani yasal temsilcinin veya iradi temsilcinin tanıma beyanında bulunması mümkün değildir. Bununla birlikte tanıma beyanında bulunan kimsenin küçük veya kısıtlı olması durumunda velisinin veya vasisinin de rızasının aranması gerektiği unutulmamalıdır. Bu kısım TMK’nın 295. maddesinin 3. fıkrasında da hüküm altına alınmıştır.
İkinci koşul olan şekil, TMK’nın 295. maddesinin 2. fıkrasında da belirtildiği gibi nüfus memuruna veya mahkemeye yapılacak yazılı başvuru ile olabileceği gibi resmî senet veya vasiyetname düzenleme şeklinde de olabilir.
Tanımanın gerçekleşmesi için gerekli olan üçüncü koşul ise, çocuğun bir başka erkekle soybağının bulunmamasıdır. Bu durumda çocuğun evlilik, tanıma veya babalık hükmü ile bir başka erkeğe soybağı ile bağlı olması durumunda çocuğun bu kişi ile olan soybağının, soybağının reddi ya da tanımanın iptali davası ile ortadan kaldırılması gerekir. Aksi taktirde, çocuğun tanınması geçerli olmayacağı gibi, çocuk ile tanıyan arasında da soybağı ilişkisi kurulmaz.
Tanıma, çocuk yaşadığı sürece gerçekleştirilebileceği gibi, çocuğun ölümünden sonra tanınması da mümkündür. Hatta, çocuğun ana rahmine düşmesinden sonra, fakat doğumundan önce de tanınabileceği kabul edilmektedir. Çocuğun doğumdan önce tanınması hâlinde, tanımanın geçerliliği çocuğun sağ doğmasına ve doğum anında bir başka erkekle soybağının bulunmamasına bağlıdır (Dural/Öğüz/Gümüş, s.286).
Tanıma, kesin hükümsüzlük, irade sakatlığı, ilgili kişiler tarafından açılacak iptal davası ile geçersiz hâle gelebilir.
Buna göre; tanımanın yukarıda sayılan geçerlilik şartlarının eksik olması durumunda tanımanın kesin hükümsüzlüğü söz konusu olur.
Türk Medeni Kanunu tanıyanın tanıma beyanındaki irade sakatlıklarına dayanarak açacağı iptal davası ile tanımayı geçersiz hâle getirmesine olanak tanımıştır (Dural/Öğüz/Gümüş, s.287).
“Tanıyanın dava hakkı” başlıklı 297. maddesinde; tanıyanın, yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle tanımanın iptalini dava edebileceği, iptal davasının anaya ve çocuğa karşı açılacağı belirtilmiştir. Yanılmada; genetik baba hiç istemediği hâlde yanılmak suretiyle tanıma yönünde beyanda bulunur. Bunun yanında aldatma durumunda; bir hukuki işlemi gerçekleştirmek için irade açıklamasında bulunmasını sağlamak üzere gizleme veya uydurma şeklinde bir başkasının zihninde yanlış bir algı uyandırılması söz konusudur. Korkutma durumunda ise; genetik babanın kendisinin veya yakınlarının birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın veya ağır bir tehlikenin var olduğu belirtilerek genetik babanın tanımaya zorlanması sağlanır.
Tanıyan babanın irade sakatlığı nedeniyle iptal davası açması üzerine yapılan yargılama neticesinde davanın baba lehine sonuçlanması, tanıyanın, çocuğun babası olduğu yönünde yanıldığını, atlatıldığını veya tehdit altında bulunması nedeniyle tanıma beyanını gerçekleştirdiğini ispatlamasına bağlıdır.
İptal davasının anaya ve çocuğa karşı açılacağı dikkate alındığında ikisi arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu açıktır. İrade sakatlığı nedeniyle tanımanın iptali davası, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan hakkın dava yolu ile kullanılması anlamını taşır.
“İlgililerin dava hakkı” başlıklı 298. maddesinde; ananın, çocuğun ve çocuğun ölümü hâlinde altsoyunun, Cumhuriyet savcısının, Hazinenin ve diğer ilgililerin tanımanın iptalini dava edebilecekleri; davanın tanıyana, tanıyan ölmüşse mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir.
Tanımanın iptalini dava etme hakkı ilk planda, tanımanın hukuki statülerini doğrudan etkilediği ana ve çocuğa tanımıştır. Ana ve çocuğa tanınan hak, birbirinden bağımsızdır. Tanımanın iptalini dava etme hakkı, kişiye sıkı surette bağlı hak niteliği taşıdığı için, ana ya da çocuk sınırlı ehliyetsiz statüsünde bulunsalar dahi, yasal temsilcilerinin rızasına ihtiyaç duymadan dava hakkını kullanabilirler (TMK m. 16). Ana ya da çocuğun tam ehliyetsiz olması hâlinde ise, istisnai olarak, iptal davasının yasal temsilcileri tarafından açılabileceğini kabul etmek gerekir (Dural/Öğüz/Gümüş, s.287).
Çocuğun ölümü hâlinde, altsoyunun tanımanın iptalini dava edebileceği TMK’nın 298. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Buna göre, çocuk hayatta iken tanınmışsa, çocuğun ölümü hâlinde altsoyunun tanımanın iptalini talep edebilmesi, çocuğun iptal davası açma süresi geçmeden ölmesi ve çocuğun ölmeseydi tanımanın iptalini dava etme hakkını kullanacağının ispatlanması durumunda geçerli olur. Aksi taktirde çocuğun altsoyunun tanımanın iptali davası açma yetkisi bulunmamaktadır. Ancak çocuğun ölümünden sonra tanıma durumu mevcut ise bu durumda iptal davası açma hakkı altsoya ait bulunduğundan, Kanunda belirtilen hak düşürücü sürede tanımanın iptali davasını açabilirler.
Öte yandan Cumhuriyet savcısına da iptal davası açma hakkı verilmiştir. Buradaki amaç, soybağının belirlenmesinin kamu düzenine ilişkin olmasıdır. Yine Hazineye de dava hakkı tanındığı düşünüldüğünde, tanıma yoluyla kurulan soybağının gerçeği yansıtmaması durumunda Hazinenin mirasa yönelik menfaatinin etkilenmesinin önüne geçmek olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.
TMK’nın 298. maddesinin 1. fıkrasında belirtildiği üzere, diğer ilgililerin de dava açma hakkı bulunmaktadır. Buradaki ilgili kavramı “tanımanın iptalinde menfaati olan” kişileri kapsamaktadır.
Tanımanın iptali davasının başarılı olabilmesi, davacının, tanıyanın baba olmadığını ispatlamasına bağlı tutulmuş olup, dava için belirli süreler öngörülmüştür. Bu konular TMK’nın 299. ve 300. maddelerinde düzenlenmiştir.
TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 299. maddesi davacının, tanıyanın baba olmadığını ispatla yükümlü olduğu, ana veya çocuk tarafından tanıyanın baba olmadığı iddiasıyla açılan iptal davasında ispat yükünün, tanıyanın, gebe kalma döneminde ana ile cinsel ilişkide bulunduğuna ilişkin inandırıcı kanıtları göstermesinden sonra doğacağı hükme bağlandıktan sonra aynı Kanunun “Hak düşürücü süreler” başlıklı 300. maddesinde ise tanıyanın dava hakkının, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği, ilgililerin dava hakkının, davacının tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği, çocuğun dava hakkının, ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle düşeceği, bu süreler geçtiği hâlde gecikmeyi haklı kılan sebebin bulunması durumunda sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabileceği öngörülmüştür.
Hak düşürücü sürelerin işlemesiyle ilgili olarak iki hususun belirtilmesi gereklidir. Birincisi, tanıyanın baba olmadığının öğrenilmesi, bu hususta kesin kanaate ulaşılmasını ifade eder. Tanıyanın babalığından şüphe duyulması, sürenin başlaması için yeterli olmaz. İkincisi, çocuğun altsoyunun iptal davası açması, çocuğun ölümü hâlinde mümkün olabildiği için, çocuğun altsoyu için hak düşürücü süreler, çocuğun ölümünün öğrenilmesinden itibaren başlayacaktır (Dural/Öğüz/Gümüş, s.291-292).
Yukarıda belirtildiği üzere soybağı davaları TMK’da sayma usulü ile belirlenmiştir. Bu davalar dışında soybağı davası açabilmek imkânı bulunmamaktadır.
Ayrıca 4721 sayılı TMK’nın 284. maddesine göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının uygulanması asıl olmakla birlikte, soybağına ilişkin davalarda hâkimin maddi olguyu resen araştırması, kanıtları serbestçe takdir etmesi ve ayrıca aynı maddenin ikinci fıkrasına göre soybağının belirlenmesinde zorunlu olan hâllerde sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere tarafların ve üçüncü kişilerin rıza göstermeleri gereklidir.
4721 sayılı TMK’nın söz konusu düzenlemeleri dikkate alındığında, soybağı davalarının ilelebet açılabilmesini kabul etmemiş, belirli bir süre geçtikten sonra soybağı ile itirazları bir daha açılmamak üzere kapatılmasını yeğlemiştir. Onun için bu tür davalara hak düşürücü süreler getirilmiştir (HGK 07.03.2012 gün ve 2011/2-775 E., 2012/116 K. sayılı kararı).
Nüfus kayıt düzeltmesi davalarına gelince;
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi, “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” davalarının konusunu oluşturur (Özsunay, E.: Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul 1982, s. 243). “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi” dir (Nüfus Yönetmeliği m.143).
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesine göre; kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak, olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddi hatalar, nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.
Aynı Kanunun aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgilerin düzenlendiği 7. maddesinde, her mahalle veya köy için ayrı aile kütüğü tutulacağı ve bu aile kütüklerinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı ile cilt, aile ve birey sıra numarası, kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi gibi kişisel durumda meydana gelen değişiklik veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, dini, medeni hâli, yerleşim yeri adresi, fotoğrafı bulunacağı belirtilmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 38. maddesinde ise yukarıda 7’nci maddede sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu hâlde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtların maddi hata kapsamında değerlendirileceği, bu tür maddi hataların ise Genel Müdürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceği veya tamamlanacağı düzenlenmiştir (NHKUİ Yön. m. 79.).
Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin (NHKUİ) 80. maddesinin (ç) bendine göre, doğum veya ölüm raporuna göre düzenlenmiş olmak kaydıyla, yurt içinde doğum veya ölüm tutanaklarının düzenlenmesinde maddi bir hata olması ve doğum ya da ölüm raporunun aslının ibraz edilmesi hâlinde yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.
Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddi hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesinde “kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez…” ibaresi yer aldığından, herhangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.
Önemle vurgulanmalıdır ki zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK 11.2.1998 gün ve 1999/2-87 E., 1998/77 K. sayılı kararı). Şu durumda zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılabilen nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada resmî kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi tanık da dinlenebilecektir (Özsunay, s. 244; Öztan, B.: Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, Ankara 1997, s. 210). Ancak Nüfus Kanunu’nun 47’nci maddesince yapılan tanımlamalara göre kişisel durumlarda ortaya çıkan “değişiklikler” için mahkeme kararına gerek bulunmamaktadır (TKM m.40, Nüfus Kanunu m.48). Buna karşılık, nüfus kütüklerindeki “doğru olmayan kayıtların” düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur (TKM m.38, Nüfus Kanunu m.11).
İşte bu noktalarda, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hâle getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.
Nüfus Kanunu’nun 46. maddesinde “yaş, ad, soyadı ve diğer kayıt düzeltme davaları…” ibaresi yer aldığından, herhangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklanan hususlar dikkate alındığında soybağı davaları ile nüfus düzeltim davaları arasında davanın tarafları, dava açması süresi ve ispat kuralları bakımından ciddi ayrımlar bulunduğu açıktır (Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 gün ve 2014/2-226 E., 2015/2029 K.; 13.11.2013 gün ve 2013/18-354 E., 2013/1554 K.; 07.03.2012 gün ve 2011/2-775 E., 2012/116 K. sayılı kararları).
Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde;
Davacılar vekili 1945 doğumlu davalı Nurettin K.’ın gerçek babasının Hasan olmasına karşın davacıların vefat eden babaları Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K.’ın nüfusuna kaydedildiğini, davalının asıl babasının Mehmet ve Emine oğlu Hüseyin (Hasan) K. olduğunu iddia ederek, nüfus müdürlüğünün hatalı işleminin değiştirilmesini ve davalı Nurettin K.’ın baba hanesinde yazılı bulunan Mehmet ve Gülsüm oğlu 1926 doğumlu Hüseyin isminin Mehmet ve Emine oğlu Hasan olarak düzeltilmesini talep etmiştir.
Çocuk ile ana baba arasında soybağının ne şekilde tespit edileceğini Kanun düzenlemiştir. Yukarıda izah edildiği üzere çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumlu, babası ile arasındaki soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur (TMK m. 282/1-2). Esasen soybağına ilişkin ihtilaflarda, kişisel durumla ilgili nüfus kaydında yer alan bilgi “doğru” olarak doğmuş ve nüfusa tescil edilmiştir. Davalı Nurettin, 10.04.1945 tarihinde doğmuş, 06.05.1947 tarihinde nüfusa tescil edilmiş, annesi Rukiye'nin Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K. ile 1954 yılında evlenmesi sonucunda Hüseyin ile soybağı ilişkisi kurulmuştur. Bu doğru kayıt, daha sonra açılacak bir dava ile (soybağının reddi veya sonradan evlenme yoluyla soybağına itiraz veya tanımaya itiraz veya tanımanın iptali veya af kanunu ile yapılan nesep düzeltmeye itiraz) ile teknik olarak yanlışlığa dönüştürülmektedir.
Nüfus kayıt düzeltim davası ise, sicilde meydana gelen bir yanlışlığın düzeltilmesi amacını taşır. Nüfus kayıt düzeltim davalarında, resmî sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı, baştan itibaren yanlış olarak kütüğe geçirilmesi söz konusudur. Böyle bir dava sonucunda, kaydının düzeltilmesi istenen kişinin o tarihe kadar kayıtlı olduğu haneden çıkıp, başka bir haneye tescil edilecek olması da davayı soybağı davası hâline dönüştürmeyecektir. Nüfus kayıt düzeltim davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup, her türlü delil ile ispatlanabilen davalardır ve süreye bağlı olmadan açılabilecektir.
O hâlde; eldeki uyuşmazlıkta davacıların talebi, anne ile evlilik sonucu baba ile soybağı ilişkisi kurulan davalı Nurettin yönünden soybağının reddi davasıdır. Dava kabul edildiğinde, nüfusta kayıtlı olduğu baba Hüseyin ile olan soybağı ilişkisi ortadan kalkacak, evlilik dışı doğum olması ile anne Rukiye’nin kızlık hanesine kayıt olacaktır. Bu da nesebi etkilediği gibi elbetteki mirasçılık durumunu da etkileyecektir. Bu nedenle kanun koyucu soybağı davalarını belirli sürelerde açılması koşuluna bağlamış, daha özel nitelikte olan aile mahkemesinin bakmasını öngörmüştür.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davalı Nurettin tarafından soybağının tespiti ve baba adının Hasan olarak düzeltilmesi istemiyle açılan bir karşı davanın bulunmadığı, nüfus sicilinin düzeltilmiş olmasının hısımlık ve mirasçılığa ilişkin kanuni sonucu ortaya çıkacağı, bu kanuni sonucun nüfus kaydının düzeltilmesi davasını soybağının düzeltilmesi davasına dönüştürmeyeceği, dava dilekçesinin içeriği, ortada objektif dava birleşmesinin bulunmayışı, nüfus kaydının kanuni sonuçlarının tartışma konusu edilmemesi birlikte değerlendirildiğinde, nüfus kaydındaki ilk hatanın düzeltilmesinin talep edildiği, bu durumda davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak nitelendirilmesinin doğru olacağı ve davaya bakma görevinin asliye hukuk mahkemesine ait olduğu belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği ve davada iki talebin bulunduğu, taleplerden ilkinin davalı Nurettin’in kayden babası görünen ancak aslında amcası olan Hüseyin’in hanesindeki kaydın iptali olduğu, bu durumda davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davası niteliğinde bulunduğu, taleplerden ikincisinin ise davalı Nurettin’in biyolojik babası olduğu iddia edilen Hasan’ın hanesine kaydedilmesine yönelik bulunduğu ve davanın soybağı, diğer bir anlatımla babalık davası olarak kabul edilmesi gerektiği, diğer bir anlatımla elde iki farklı davanın yer aldığı, soybağı davasının nüfus kayıtlarına göre sonuçlandırılacağı, her iki davanın birlikte yürütüldüğü durumda bu koşulun oluşmayacağı, buna göre nüfus kaydının düzeltilmesi davasının asliye hukuk mahkemesinde, soybağı davasının ise aile mahkemesinde görülmesinin daha isabetli olacağı belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının ilaveli nedenle bozulması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca, Yerel Mahkemece görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi değil aile mahkemesi olduğu ve kamu düzenine ilişkin olan bu hususun resen dikkate alındığı belirtilerek verilen direnme kararı yerindedir.
Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440’ıncı maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.10.2018 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davacılar vekili, dava dilekçesinde; davacıların anneleri Rukiye’nin önce Hasan ile yöredeki örfe göre evlendiğini, bu evlilikten davalı Nurettin’in dünyaya geldiğini, resmi nikah kıyılmadan Hasan’ın öldüğünü, Rukiye’nin daha sonra kendi babaları Hüseyin ile evlendiğini, Nurettin’i sanki kendi çocuklarıymış gibi nüfusa kaydettirdiğini, oysa Nurettin’in babasının Hüseyin olmayıp, Hasan olduğunu ileri sürerek, Nurettin’in Hüseyin olan baba adının iptal edilerek Hasan olarak düzeltilmesini istemişlerdir.
Yerel mahkemece; davacı tarafın iki talebinin olduğu, ilkinin gerçeğe aykırı beyanla oluşan ve baştan itibaren yanlış olan sicilin düzeltilmesine (davalının Hüseyin olan baba adının iptali-silinmesi) yönelik olduğu, bu itibarla davanın (ilk talebin) 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi kapsamında nüfus kaydının düzeltilmesi davası niteliğinde olduğu; davacıların ikinci talebinin (davalı Nurettin’in babasının Hasan olarak düzeltilmesi) ise, annesi Rukiye ile babası Hasan arasında evlilik ilişkisi bulunmadığından soybağının düzeltilmesi davası olduğu tespit edilerek;
Soybağına ilişkin hükümlerin 4721 sayılı TMK’nın 282 ve devamı maddelerinde düzenlendiğinden görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu, Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinde yer alan nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği, genel nitelikli bir mahkeme ile özel nitelikli bir mahkemede görülmesi gereken iki ayrı davanın birlikte açılması durumunda, her iki davanın birlikte görülmesi gerekli ise, davaların özel nitelikli mahkemede görülüp sonuçlandırılmasının Yargıtay kararları ile benimsendiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Yargıtay Özel Dairesince; davanın, davalı Nurettin’in amcası Hüseyin’in çocuğu olarak nüfus idaresine yanlış ve yanıltıcı beyanda bulunularak tescil edildiğine ilişkin olduğundan, soybağı davası olmayıp, nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu ve bu nedenle görevli mahkemenin aile mahkemesi olmayıp asliye hukuk mahkemesi olduğu, işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmü bozulmuştur.
Uyuşmazlık; dava dilekçesindeki ikinci talep dikkate alındığında ve her iki talebin birlikte görülmesinin gerekmesi halinde eldeki davayı görmekle görevli mahkemenin aile mahkemesi mi yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmıştır.
Maddi olay şudur; davacılar ile davalının annesi Rukiye önce Hasanla gayri resmi olarak evlenmiş, bu birliktelikten davalı Nurettin dünyaya gelmiştir. Resmi nikah kıyılmadan Hasan ölünce Rukiye nüfusta kaydı olmayan oğlu Bekir ile genç yaşta yalnız kalmış ve bir süre sonra davacıların babası (Hasan’ın kardeşi) Hüseyinle evlenmiştir. Hüseyin, abisi Hasan’dan olan yeğeni Nurettin’i sanki kendi çocuğu gibi nüfusuna kaydettirmiştir. Şimdi davacılar bu yanlış kaydın düzeltilmesini, yani davalının Hüseyin olan baba adının silinmesini, yerine Hasan’ın yazılmasını istemektedirler.
04.06.1958 tarih ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek ve uygulamak görevi hakime aittir.
Bu davada yerel mahkeme hakimi, az yukarıda açıklanan maddi olaylara göre yaptığı hukuki niteleme yerinde olduğu gibi, uygulanacak kanun hükümlerini de isabetle ve Yargıtay içtihatlarına uygun olarak tespit etmiştir. Gerçekten ortada iki talep vardır. İlki, nüfus memuruna yanlış ve yanıltıcı beyanla oluşturulan kaydın düzeltilmesi, ikincisi ise doğru kaydın oluşturulması ve bu şekilde davalı Nurettin ile biyolojik babası Hasan arasındaki soybağının oluşturulması.
Esasen yerel mahkeme ile Yargıtay özel dairesi arasında bu konularda bir uyuşmazlık yoktur. Yani davacıların ilk talebi nüfus kayıt düzeltilmesi davası olup, asliye hukuk mahkemesinde görülmelidir. İkinci talepleri ise, soybağı (babalığın tespiti) davası olup, aile mahkemesinde görülmelidir. Gerçi özel daire ikinci talebi sehven görmemiş ve bu konuyu meskut geçmiş ise de, dairenin istikrarlı uygulaması ikinci talebin soybağı davası olduğu yönündedir ve bu hususta uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkemenin aile mahkemesi olup olmadığı noktasındadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2012 tarih ve 2011/2-775 Esas 2012/116 sayılı içtihatında; nüfus kayıt düzeltilmesi davası ile soybağı davasının birlikte açılması halinde görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olmayıp aile mahkemesi olduğunu içtihat etmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi de bu içtihatı gözeterek, 14.11.2013 tarih ve 2013/15197-15520 sayılı içtihatında görüleceği üzere kısa bir süre de olsa uygulamayı bu yolda sürdürmüştür. Yerel mahkemenin direnmesinin bu uygulamaya dayandığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki, nüfus kayıt düzeltme davaları ile soybağı davalarının tabi oldukları yargılama usulü, zamanaşımı ve hak düşürücü süreleri, ispat vasıtaları ve zorunlu taraf değişiklikleri gözetildiğinde her iki davanın birlikte görülmelerinin sakıncaları ve zorlukları gözetilerek Yargıtay bu uygulamasından vazgeçmiştir. Gerek Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ve gerekse bu dairenin kapatılmasından sonra bu tür davaların temyizen incelendiği Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından nüfus kayıt düzeltilmesi davası ile soybağı davası bir dava dilekçesi ile birlikte istendiğinde, soybağı davasının nüfus kayıt düzeltilmesi davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa alınması ve aile mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi nüfus kayıt düzeltilmesi davasının asliye hukuk mahkemesinde bakılıp sonuçlandırılması, aile mahkemesince de nüfus kaydının düzeltilmesi davasının sonucunun beklenerek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi şeklinde içtihat edilmiştir. Ezcümle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16.06.2015 tarih ve 2015/7575-10421 sayılı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.05.2018 tarih ve 2017/7738 Esas 2018/12984 sayılı içtihatları. Giderek bu yoldaki uygulama istikrar kazanmıştır.
Uygulamanın daha iyi anlaşılabilmesi için soybağı davalarının daha önce uzun süre temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin uygulamasının da aynı mahiyette olduğunun belirtilmesinde yarar vardır. Nitekim 25.02.2013 tarih ve 2012/3799 esas 2013/4951 karar sayılı içtihatında babalık davasının nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek aile mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu durumda yerel mahkemece, soybağı davasının, nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek aile mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi, nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise bakılarak sonuçlandırılması gerekirken, her iki davanın birlikte aile mahkemesinde görülmek üzere görevsizlik kararı verilmesine dair direnme kararının bu ilaveli gerekçeyle bozulması gerekirdi. Farklı düşüncelerle ve yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık konusu olmayan yönlere değinilmek ve dava dilekçesinde tek talebin soybağı davası olduğu benimsenerek yerel mahkeme hükmünün değişik gerekçeyle onanmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılamıyorum.
İşbu noktaya geldiğinde soybağı davaları üzerinde kısaca durulmasında fayda görülmüştür. Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.11.2013 tarih ve 2013/18-354-1554 sayılı içtihatında açıklandığı üzere; çocukla ana, baba arasındaki soybağının ne şekilde kurulacağı TMK’nın 282-340. maddelerinde düzenlenmiştir. Buradaki düzenlemeler dışında evlat edinme yoluyla kurulan yapay (yapıntı) soybağı ile en sonuncusu 1991 tarihinde çıkarılan ve beş yıl yürürlükte kalan Af Kanunlarıyla soybağının oluştuğu haller de vardır.
Çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumla, çocuk ile baba arasındaki soybağı ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur (m.282/1-2).
Şimdi sırasıyla çocuk ile baba arasındaki soybağının kurulması ve buna ilişkin davaları kısaca açıklayalım;
1- Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır (m.285/1). Bu halde çocukla baba arasındaki soybağı çocuğun evlilik birliği içinde doğmasıyla kendiğinden kurulmuştur. Koca, karısının doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığını ileri sürerek, ana ve çocuğa karşı soybağının reddi davasını açar. Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve babaya karşı açılır. Soybağına ilişkin davaların birincisi budur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; soybağının reddi davası ancak babalık karinesinin kapsamında yer alan çocukların soybağının ortadan kaldırılmasını sağlayan bir davadır. Babalık karinesinden faydalanma sözkonusu olmaksızın, kocanın nüfus kütüğüne kaydedilen çocukla koca arasında soybağının kurulması söz konusu olmaz. Böyle bir durumda açılacak dava soybağının reddi davası olmayıp somut olayımızda olduğu gibi nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır.
2- Çocuk evlilik dışında doğmuş, ana ve babası sonradan evlenmiş ise, evlilik dışında doğmuş bu çocuklar ana ve babanın evlenmesiyle kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olurlar (m.291). Kanun, bu yolla kurulan soybağına sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulması demektedir. Bu yolla kurulan soybağı ise sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz ve iptal davasıyla (m.294) ortadan kaldırılır. Soybağına ilişkin davaların ikincisi budur.
3- Çocukla baba arasındaki soybağı tanıma yoluyla kurulabilir (m.295). Tanıma; babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla soybağının kurulmasıdır. Tanıma tek taraflı bir irade beyanıdır. Buna karşı açılan dava, tanımanın iptali davasıdır (m.297).Soybağına ilişkin üçüncü dava budur.
4- Evlilik haricinde doğan çocukla baba arasındaki soybağı hakim hükmüyle de kurulabilir. Bunu sağlayan dava ise babalık davasıdır (m.301). Bu dava ana ve çocuk tarafından babaya, baba ölmüş ise mirasçılarına karşı açılır. Hakim hükmüyle kurulmuş olan soybağı, bunu kuran mahkeme kararının yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılması halinde geçersiz kılınır. Bu da soybağına ilişkin dördüncü davadır.
5- Af Kanunu ile yapılan soybağı düzeltme işlemine karşı açılan itiraz davası TMK’da yer almayan soybağına ilişkin beşinci davadır.
Soybağına ilişkin davalar az yukarıda sayılanlardan ibarettir. Bu sayılan davaların her biri, kanunda hak düşürücü sürelere bağlanmış ve davacı lehine ispat kolaylığı sağlayan birtakım karineler öngörülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya (davacıların ilk talebi) dönüldüğünde; Yüksek Hukuk Genel Kurulu önüne gelen dava bunlardan hangisidir? Davalı Nurettin evlilik içinde mi doğmuştur? Veya evlilik dışında doğmuş olup da, anası babası sonradan mı evlenmiştir? Yahut da babası tarafından tanınmış mıdır? Ya da Nurettin Af Kanununa göre mi nüfusa tescil edilmiştir?
Davacılar, davalı Nurettin’in gerçekte Hüseyin’in çocuğu olmadığını, babasının Hasan olduğunu ileri sürmektedir. Bu ileri sürüş, davalıyla kayden babası gözüken Hüseyin arasında soybağı ilişkisinin hiç kurulmadığının ifadesidir. Öyleyse bu davanın (davalı Nurettin’in babasının Hüseyin olmadığına ilişkin ilk talep) yukarıda belirtilen soybağına ilişkin davalarla bir ilgisi yoktur. O halde dava, soybağıyla ilgili değil, gerçeğe aykırı beyanla baştan beri yanlış olan sicilin düzeltilmesine ilişkin olup, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi kapsamına giren bir nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır. Bu davanın görülme yeri de aile mahkemesi olmayıp, asliye hukuk mahkemesidir.
Burada unutulmaması gereken husus şudur;
Davacıların, babaları Hüseyin’in hanesindeki davalı kaydının iptalini istemekte hukuki yararları vardır. Çünkü miras payları bundan olumsuz etkilenmektedir. Ancak Nurettin’in soybağının belirlenmesi yönünden hukuki yararları yoktur. Zira, Nurettin’in soybağının belirlenmesi onları ilgilendirmez. Esasen böyle bir davaya hakları yoktur. Bu hak Nurettin’e aittir. Davalı Nurettin mevcut kaydın iptalinden sonra anasının bekarlık hanesine kaydedileceğinden, kendisi istemesi halinde babasının mirasçılarına husumet yöneltmek suretiyle babalık davası açabilecektir. Bu itibarla davacılar sadece mevcut kaydın iptalini istemiş olsalardı, bu dava kayıt düzeltilmesi davası olarak asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlanacaktı.
Bu nedenlerle; bu davayla, davalı Nurettin’in kayden babası gözüken amcası Hüseyin’in hanesindeki kaydının iptali talebi, başlıbaşına bir dava olup, nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu ve asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği, davalı Nurettin’in biyolojik (genetik) babası Hasan’ın hanesine kayıt isteminin ikinci bir dava olup, babalık davası (soybağı davası) olduğu, aile mahkemesinde görülmesi gerektiği halde, dava dilekçesinde açıklanan iki ayrı olayın bir olaymış gibi benimsenip neticede davalı Nurettin’in soybağı düzeltileceğinden, ortada sadece bir tek soybağı davası olduğuna ve bu nedenle yerel mahkemenin direnme hükmünün bu değişik gerekçeyle ONANMASINA dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılamıyorum.
Mustafa AYSAL
Üye
KARŞI OY
Davacılar, nüfus kaydının doğru durumu göstermediğini, ana baba bir kardeşleri gözüken Nurettin'in babası Hüseyin olmayıp Hasan olduğunu belirterek düzeltilmesi istekli Asliye Hukuk Mahkemesinde Nurettin ve nüfus idaresi aleyhine dava açmışlar, mahkeme istenilenin nüfus kaydı düzeltiminden çok soybağı düzeltimi isteği olduğu, Aile Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı vermiş, temyizen inceleyen özel dairece ortada Asliye Hukuk Mahkemesinde incelenmesi gereken nüfus kaydı düzeltim davası bulunduğu, mahkemenin işin esasını incelemesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkeme bozmaya karşı direnmiş, yapılan inceleme sonrası uyuşmazlığı inceleme görevinin Aile Mahkemesinin görevi içinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Devleti oluşturan önemli unsurlardan biri toprak diğeri de insan unsurudur. İşte bu nedenle devlet tapu sicili gibi nüfus sicilinin de tutulmasını üstlenmiştir (HGK 01.06.2011 gün 321-382 sayılı kararı). Tapu sicili herkese açık olmasına karşın kişisel durumu isim soyisim yaş cinsiyet doğum ölüm evlenme çocuklar boşanma gibi halleri gösteren nüfus sicilini sadece ilgilisi görüp inceleyebilir. Nüfus sicili kişilerin şahsi hallerinin izlenmesine hizmet eder. Nüfus sicili bildirici açıklayıcı bir özelliğe sahip olup iptal edilmediği düzeltilmediği sürece doğum çocuklar evlenme boşanma ölüm hısımlık mirasçılık gibi sonuçları vermesi kaydın kanuni sonucudur. Nüfus sicili daha doğrusu sicillerin aksi ipsat edilebilir. Siciller aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir. Nüfus sicilinde düzeltme yapabilmek için MK 39 uyarınca mahkemeden karar almak gerekmektedir. Buna nüfus kaydının düzeltilmesi davası denmektedir. Tespit davası özelliği gösteren süre sınırı öngörülmeyen nüfus kaydının düzeltimi davası Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülür.
Nüfus kaydının düzeltimi davası diğer kişisel durum davaları ile hem benzerlikler hem de farklılıklar gösterir. Soybağı düzeltimi davası sonucunda bir değişiklik meydana gelir. Bu değişimin sebebi nüfus sicilindeki hata değil soybağının yanlış tespitidir. Nüfus kaydının düzeltilmesinde sicildeki hatanın düzeltilmesi önplanda olup soybağının düzeltilmesinde ise sicil kaydının hukuki duruma uygun hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Soybağı düzeltim davasında süre sınırı bulunduğu gibi görevli yargı yeri Asliye Hukuk Mahkemesi olmayıp Aile Mahkemesidir.
Usuli talep anlamındaki dava konusunun tespiti her zaman kolay olmayabilir. Dava konusunun sınırlarının belirlenmessi iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı ispat derdestlik kesin hükmün sınır ve kapsamı belirlenmesinde dava konusunun tespiti önemlidir. Dava konusu anlamında usuli talep, bir hukuki sonucun kesin bir şekilde belirlenmesine ilişkin mahkemeye yöneltilmiş davacı tarafından ileri sürülebilecek talep sonucuna göre ortaya konabilecek, bir istek olarak tanımlanmaktadır. (Bkz. U. Bulut Davaların Yığılması Ankara 2017 255). Maddi vakıayı bildirmek taraflara hukuki tavsifi yapmak mahkemeye tanınan yetkidir. Maddi vakıa Nurettin'in nüfusta Hüseyin olan baba adının Hasan olarak düzeltilmesidir. Usuli talebin bu şekilde ortaya konması sonrası maddi vakıada belirli olduğuna, nüfus kaydının kanuni sonuçlarına kapılmadan, uyuşmazlığı nüfus kaydında düzeltim talebi olara tanımlamak, buna göre de Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varmak, isabetli bir çözümdür.
Ortada tarafları aynı, aynı davacının aynı davalıya karşı ileri sürdüğü birden fazla, bağımsız asli talep, aynı yargı çeşidi içinde yer alan aynı görevli ve ortak yetkili mahkeme esasını arayan HMK 110 anlamında objektif dava birleşmesi bulunmamaktadır. Talebe konu tek bir maddi vakıa açısından hem nüfus kaydında düzeltim hem de soybağı düzeltim davası çıkarmak, hukuki açmaza götürür ki bu istenilen bir sonuç olmasa gerektir.
Davalı Nurettin tarafından karşı dava olarak ya da ayrı açılıp birleşen soybağının tespiti baba adının Hasan olarak düzeltilmesi istekli açılmış bir dava da yoktur. Böyle bir dava bulunmadığı halde bunun sonuçlarının tartışılarak görev konusunun belirlenmiş olması yargılama hukuku ilkelerine aykırı düşecektir. Nüfus sicilinin düzeltilmiş olması hısımlık ve mirasçılığa ilişkin kanuni sonucunu doğuracaktır. Bu kanuni sonuç nüfus kaydının düzeltilmesi davasının soğbağının düzeltilmesi davasına dönüşmesi sonucunu getirmez.
Öte yandan Nurettin tarafından nüfus kayıt düzeltim davasına karşı özel görevli Aile Mahkemesinde görülen soybağı düzeltim davasını karşı dava olarak açabilme imkanı tartışmalıdır. Yine Nurettin tarafından Aile Mahkemesinde açılan soybağı düzeltim davasının Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen nüfus kayıt düzeltim davası ile birleşmesi imkanı HMK 166 aynı düzey ve sıfattaki mahkeme şartını öngördüğünden, bu şartı taşımadığından birleştirme kararı alınması da düşünülemez. Sonuç olarak Nurettin tarafından açılmış harcı ödenmiş soybağı düzeltim davası da bulunmadığından varılan sonuca isabetli kabul etmeğe imkan yoktur.
Açıkladığım sebeplerle, iddianın getiriliş ve ileri sürülüş şekline, ortada objektif dava birleşmesinin bulunmayışına, nüfus kaydının kanuni sonuçlarının tartışma konusu edilmemesine göre, nüfus kaydının düzeltilmesi talepli dava bulunduğundan, Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olup işin esasını incelemesi gerektiğinden, aynı yöne işaret eden özel daire bozmasına uyulması ile hükmün bozulması görüşünde olduğumdan, hukuki istikrar da gözetildiğinde HGK 13.11.2013 gün 354-1554, 04.07.2018 gün 1922-1305 sayılı kararları da aynı doğrultuda olduğundan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Abdullah ERGİN
Üye
KARŞI OY
Nüfus kayıtlarının tutulması hakkında 4721 sayılı kanunda bazı hükümler olsa da ayrıntılı düzenleme 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nda yer almaktadır. Soybağı hakkındaki hükümler ise 4721 saylı Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiştir.
Soybağı : Üstsoy ile altsoy arasında doğal ve biyolojik bağı, kan bağını ifade etmek için kullanılan bir terimdir.
Bu tanım sonrasında bu dava ile ilgili bazı dava türlerini ve kavramların açıklanmasını yapacak olursak;
Soybağı davaları; doğal kan bağının hukuki anlamda bir değer ifade etmesi,dolayısıyla kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içinde gerçekleşmesi için açılan davalardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında ise “Bilindiği üzere nesep, birbirinin soyundan gelen kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Bu kavram içerisinde kan bağının yanında hukuki münasebetin de bulunması, diğer bir ifadeyle kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içerisinde oluşması zorunludur.” (YHGK 30.01.2008 gün ve 2008/2-36-47) şeklinde ifade edilmiştir.
Babalık davasında; anne ya da çocuk(veya yasal temsilcisi) tarafından, aralarında soybağı ilişkisi bulunmayan ve baba olduğu iddia edilen erkek ile çocuk arasında soybağı ilişkisinin kurulması istenmektedir.
Soybağının reddi davasında; kayden baba ve çocuk(veya yasal temsilcisi) tarafından aralarında soybağı ilişkisi mevcut olan çocuk ile kayden baba (koca) arasındaki soybağı ilişkisinin kaldırılması amaçlanmaktadır.
Tanımada ise, biyolojik baba olduğunu iddia eden kişi tarafından başka bir erkekle soybağı ilişkisi bulunmayan çocuk arasında; nüfus idaresine yapılacak beyanla, mahkemede dava yoluyla, noterde resmi senet düzenleme ya da vasiyetname düzenlemek suretiyle soybağı ilişkisi kurulmak istenmektedir.
Diğer yandan; kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi ile “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” anlaşılır. Kayıt düzeltilmesi, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi”dir .Önemle vurgulanmalıdır ki; zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıtla ispatlanabilir. (YHGK, 11.2.1998, 2-87/77).
Görüldüğü üzere; nesebin reddi davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları (hane dışına çıkarmak) bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi özel hükümlerine bağlıdır. Nesebin reddinde, kişisel duruma ilişkin nüfus kaydında yer alan bilgi “doğru” olarak doğmuş ve kütüğe tescil edilmiştir. Ancak bu doğru daha sonra “nesebin reddi davası” ile teknik anlamda bir yanlışlığa dönüştürülmüştür. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise, nüfus kaydının “gerçek durumu” yansıtmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe geçirildiğinden söz edilmesi gereklidir (YHGK 30.01.2008 gün ve 2008/2-36-47).
Nüfus kaydının düzeltilmesi davalarında daha çok nüfus idaresinin hatalı işlemi (mevzuata aykırı işlemi) ya da ilgililerin bilerek idareyi yanıltmaları ön plana çıkarken,soybağı davalarında ise ilgililerin birbirlerini yanıltmaları (Örneğin:Kadının bir başka erkekle ilişkisinden olduğunu bildiği çocuğu, kocasından gizlemesi) ve sonuçta doğru olduğu sanılanın, yanlış olması/çıkması ya da yasa hükmü gereğince (Örneğin:Babalık karinesi gereğince) soybağı ilişkisinin kurulması ön plana çıkmaktadır. Soybağı davaları ile nüfus davaları ayrımında tüm uyuşmazlıklara uygulanacak genel bir ilke ya da kural belirleme olanağı da bulunmamaktadır. Çünkü doğum tarihleri, evlenme tarihleri ve nüfusa tescil tarih ve şekli hukuki nitelemeyi etkilemektedir. (Ramazan Karakaya,Yargıtay Dergisi,Cilt:39,Sayı:4,Ekim 2013)
Nufus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalar açısından başvurulacak kanun 5490 sayılı yasa olup, 5490 sayılı yasanın 36. maddesinde ''Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:
a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.
b) Ad değişikliği halinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.
c) Tespit davaları, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.
Kişilerin başkasına ait kaydı kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip sonuçlandırılır. '' hükmü yer almaktadır.
Bu davaların asliye hukuk mahkemesinde görüleceği yasada ve HMK 2/1. maddesinde açıkça belirlenmiş, davalar herhangi bir süreye tabi tutulmamış,davacı olacaklar yönünden Cumhuriyet savcıları dışında ''düzeltmeyi isteyen şahıslar'' olarak sınırlayıcı olmayan bir kavrama yer verilmiştir.
Soybağının kurulması yolları düzenlenme ise;
TMK'da düzenlenmiş olup;
TMK 282. maddesi: ''Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur.'' hükmü yer almaktadır. Maddede yer almamakla beraber soy- bağının kurulması yollarından biri de af yasalarıdır.
Bu davalarda ise görevli mahkeme, 4787 sayılı yasanın 4/1. maddesi uyarınca aile mahkemeleridir.
Anne yönünden soybağı, doğumla kendiliğinden kurulduğundan, anne ile çocuk arasında soybağı davalarından söz edilemez. Dolayısıyla soybağının kurulması için hükme gerek bulunmamaktadır. Ancak anne yönünden doğuran kadının kim olduğunun tespitine ilişkin dava gündeme gelebilir. Soybağı davasından söz edilemeyeceğindenve tespit davası ise 5490 sayılı kanunu'nun 36/c maddesi kapsamında olduğundan aile mahkemesinde değil;asliye hukuk mahkemesinde dava açılacaktır.
Yasada yer alan anne ile evlilik; çocuğun doğumundan önce evli olma ya da doğumdan sonra evlenme hallerini kapsamaktadır. Çocuğun doğumundan önce evlilik halinde babalık karinesi, doğumundan sonra evlilik halinde ise 292. madde de düzenlenen sonradan evlenme ile soybağının düzelmesi karinesi uygulama bulacaktır.
Baba ile çocuk arasındaki soybağı ilişkisi, 282. madde de yazılı yollarla kurulacaktır. Belirtilen hallerin dışında kalan ve her nasılsa baba hanesine yazılmış çocuk ile ilgili kaydın düzeltilmesi; kaydın hatalı/yasaya aykırı tescile ya da yanlış/yanıltıcı beyan ve işleme dayanması nedeniyle nüfus kaydının düzeltilmesi davasına konu olur ve asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir.
TMK 285. maddesi: ''Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür. Kocanın gaipliğine karar verilmesi halinde üçyüz günlük süre, ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden işlemeye başlar.'' hükmü düzenlenmiştir.
Düzenlenen konu babalık karinesidir. Bu karineye göre evlilik devam ederken (yasal evlilik) veya evliliğin sona ermesinden itibaren üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Babalık karinesi evlilik içinde doğum ya da evlilik içinde ana rahmine düşmüş olma koşuluna bağlanmıştır. Soybağı ilişkisi doğum anında kendiliğinden kurulur.
Babalık karinesi gereği koca baba kabul ediliyor ise; çocuk kocanın nüfusuna yazılacak ve koca nüfusundaki kayıt hakkında açılacak dava soybağının reddi davasıdır ve görevli mahkeme ise aile mahkemesi olacaktır .
Evlenmeden önce doğmuş veya evlenmeden üçyüzgün sonra doğmuş ise koca baba değildir. Buna baba olmama karinesi denir. Baba olmama karinesine rağmen ve 282. maddedeki koşullar gerçekleşmediği halde çocuk kocanın üzerine yazılmış ise yasa gereği kocanın baba olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu durumda açılacak dava nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır ve görevli mahkeme ise asliye hukuk mahkemesidir. Çünkü yasa gereği koca, baba değildir. Baba ile çocuk arasında Türk Medeni Kanunu'nun 282. maddesinde sayılan yollar dışında soybağı ilişkisi kurulamaz. Yasa gereği koca, baba olmadığından ve TMK 282. maddedeki koşullar gerçekleşmediği halde yanlış/yanıltıcı beyan ve işlemle, yasaya aykırı olarak koca, baba olarak yazılmıştır. Nüfus davası sonucunda kocanın nüfusunda yazılı çocuğun nüfus kaydı düzeltilecek ve çocuk annenin kızlık hanesine yazılacaktır. Esasen doğru olarak yapılması gereken işlem şudur: Çocuğun annenin kızlık hanesine, annenin beyan edeceği baba ismi ile tescilive ardından biyolojik babaya karşı babalık davasının, aile mahkemesinde açılmasıdır. Uygulamada anneler tarafından nüfus idaresine genellikle, biyolojik babanın ismi beyan edilmektedir. Ancak bu zorunlu ve sonuca etkili değildir. Herhangi bir isim de beyan edilebilir. Biyolojik babanın isminin beyan edilmesi ve çocuğun annenin kızlık hanesine biyolojik baba ismi ile tescili, baba ile soybağı ilişkisi kurulduğu anlamına gelmez. Başka bir ismin beyan edilmesi ve yazılması da çocuk ile bir başka erkek arasında soybağı ilişkisinin varlığı sonucunu doğurmaz. Esasen burada gerek biyolojik babanın isminin, gerekse bir başka ismin beyan edilmesi formalite gereği olup,annenin kızlık hanesindeki beyan üzerine yazılı baba ismi, hayali ve hukuken yok hükmündedir. Baba ile ancak 282. madde de yazılı yollarla soybağı ilişkisi kurulabilir. (Ramazan Karakaya,Yargıtay Dergisi,Cilt:39,Sayı:4,Ekim 2013)
292 ve 293. maddesi: 292. maddede ''Evlilik dışında doğan çocuk, ana ve babasının birbiriyle evlenmesi halinde kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olur.'' hükmü, 293. maddede ise '' Eşler, evlilik dışında doğmuş olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra, yerleşim yerlerindeki veya evlenmenin yapıldığı yerdeki nüfus memuruna bildirmek zorundadırlar. Bildirimin yapılmamış olması, çocuğun evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olmasını engellemez. Daha önce tanıma veya babalığa hükümle soybağı kurulmuş çocukların ana ve babası birbiriyle evlenince, nüfus memuru resen gerekli işlemi yapar.''hükmü yer almaktadır.
Sonradan evlenme ile soybağı ilişkisinin kanunen düzeltilmesi hükmünü içermektedir. Burada, Ana ve babanın evlilik dışı birlikte olması (cinsel beraberlik), bu birliktelikten çocuğun doğması,doğumdan sonra anne ile babanın evlenmesi gerekir.Burada artık çocuk evlilik birliğinde doğmuş gibi kabul edilmektedir. Çocukla baba arasında evlenme ile kendiliğinden soybağı ilişkisi kurulmuş olacaktır.
Bütün bu açıklamalar ışığında olayımıza dönülecek olunursa,mahkemeninde kabulünde olduğu üzere Hüseyin, Rukiye'nin evlenmeden önce kardeşi Hasan ile olan ilişkisinden doğan ve nüfusta kaydı olmayan çocuğu olan Nurettin'i, nüfus idaresine giderek evlilik içi doğan çocuğu olarak beyan etmiştir. Hüseyin,Nurettin'in kendi çocuğu olmadığını bilmekte ve Nurettin'in tescilini yanlış/yanıltıcı beyan ve işlemle, yasaya aykırı olarak yaptırmıştır. Bu durumda Nurettin'in Hüseyin'in kaydından düşürülmesi için açılan dava nüfus kaydının düzeltilmesi davası olup görevli mahkeme Asliye hukuk mahkemesidir. Bu dava kabul edilip kesinleştikten sonra Nurettin,annesinin kızlık hanesine evlilik dışı çocuk olarak kaydedilecektir. Bu aşamadan sonra Nurettin'in Hasan'ın çocuğu olarak kayıt edilmesi için açılan dava babalık davası olup aile mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere mahkemeninde nitelendirmesinin bu yönde olduğu görülmektedir.
Yukarıda çeşitli olasılıklara göre görevli mahkemeler açıklanmıştır. Özetle; nüfus davaları asliye hukuk mahkemesinde,soybağı davaları ise aile mahkemelerinde bakılacaktır. Ancak davada hem nüfus hem soybağı davası bir arada ise ne olacaktır?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “Her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesidir.” görüşündedir.
Bu görüşe karşı şu eleştiriler getirilebilir:
Anayasanın 142 . maddesi uyarınca mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Aile mahkemeleri özel mahkemelerdir. Aile mahkemeleri hakkında 4787 sayılı yasa çıkarılmış ve 4.maddesinde aile mahkemelerinin bakacağı dava ve işler belirlenmiştir.
Özel mahkemelerin baktıkları işler genel değil ,özeldir;belli kişiler veya konular bakımından sınırlandırılmıştır. Özel mahkemeler ,yalnız özel kanunlarında gösterilmiş olan işlere ve davalara bakarlar;bunun dışındaki işler ve davalar genel mahkemelerin görevine girer. Hukuk Genel Kurulu davanın nüfus davası olduğunu belirlemiş ancak soybağı davası ile olan bağlantısı nedeniyle aile mahkemesinde görülmesine karar vermiştir. Bu kararla görevi kanunla sınırlanmış olarak belirlenen özel mahkemenin görev alanı yargı kararı ile genişletilmiştir. Bu durum 4787 sayılı yasaya aykırıdır.
Her iki davanın birlikte görülmesi hakkında özel bir hüküm yoktur. Ayrıca usul yasamızda davaların ayrılması hakkında hükümler düzenlenmiştir.
Her iki davanın birlikte görülmemesi gerekir. Soybağı davaları nüfus kayıtlarına göre sonuçlandırılacaktır. Bir başka ifade ile; soybağı davaları nüfus davalarının sonuçlanmasını ve kesinleşmesini bekleyecektir. Her iki dava birlikte yürütüldüğü zaman bu koşul oluşmayacaktır. Mahkeme aynı anda nüfus ve soybağı davasını sonuçlandırmış olacak,soybağı davasına ise nüfus davası hakkındaki kararını gerekçe yapacaktır. Oysa gerekçe yapılan karar kesinleşmemiştir. Bir örnekle açıklamak gerekirse olayımızda nüfus kaydının düzeltilmesi ve babalığın tespiti davasının birlikte açılmış olduğunu ve mahkemece her iki davanın da kabul edildiğini varsayalım. Nüfus idaresi soybağına ilişkin davalarda taraf olmadığından bu davaları temyiz edemez. İlgililer de temyiz etmediğinde karar kesinleşir. Nüfus kaydının düzeltilmesi davası ise idare tarafından temyiz edilip “reddi gerektiği” gerekçesi ile bozulduğunda ne yapılacaktır? Nüfus kaydının düzeltilmesi davası bozma sonucu reddedildiğinde Nurettinin hüseyinin üzerindeki kaydı devam edecektir. Buna rağmen Hasan'ın babalığı hakkında kesinleşmiş bir karar da olacaktır. Dolayısı ile iki babalı bir durum ile karşılaşılacaktır. Bu nedenle nufus kaydının düzeltilmesi davasının Asliye hukukta , soybağı davasının Aile Mahkemesinde görülmesi ve soybağı davasının, nufus kaydının düzeltilmesi davasının sonucunu beklemesi sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Sonuç olarak bu davaların yukarıda belirtilen tasnife göre ayrı ayrı görülmesi ve bu gerekçe ile kararın bozulması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Battal Yılmaz
Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 16'sı ONAMA, 5'i ise İLAVELİ BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
GERÇEK BABANIN NÜFUSUNA KAYIT İSTEĞİ SOYBAĞININ REDDİ ANLAMINDA OLUP AİLE MAHKEMELERİ GÖREVLİDİR.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/(18)8-1920
KARAR NO : 2018/1432
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Manavgat 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 01/07/2015
NUMARASI : 2015/246 - 2015/322
DAVACILAR : B.K. ve diğerleri vekilleri Av. K.E.
DAVALILAR : 1- N.K. vekili Av. H.Ö.
2- Manavgat Nüfus Müdürlüğü
Taraflar arasındaki “nüfus kaydındaki baba isminin düzeltilmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Manavgat 4. Asliye Hukuk Mahkemesince, mahkemenin görevsizliğine, kararın kesinleşmesinden itibaren 2 haftalık süre içinde dilekçe ile başvurulması halinde dosyanın görevli ve yetkili Manavgat Aile Mahkemesi'ne gönderilmesine dair verilen 14.03.2014 tarihli ve 2013/465 E., 2014/74 K. sayılı karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay (Kapatılan)18. Hukuk Dairesinin 05.02.2015 tarihli ve 2014/12892 E., 2015/1454 K. sayılı kararı ile;
“… Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı Nurettin K.'ın gerçekte babasının Mehmet ve Emine oğlu Hasan K. olduğu halde, nüfusa amcası Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K.'ın çocuğu ve davacıların da kardeşi olarak kaydedildiğini belirterek gerçek olmayan nüfus kaydının düzeltilmesini istemiş; mahkemece, davanın soybağının tespiti ve nüfus kaydının iptali istemi şeklinde değerlendirilerek aile mahkemesinde bakılması gerektiğinden görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33. maddesi uyarınca, olayları açıklamak taraflara hukuki niteleme hakime aittir. Davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, davanın soybağının veya nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davası olup olmadığıdır. Bilindiği üzere nesep, birbirinin soyundan gelen kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Bu kavram içerisinde kan bağının yanında hukuki münasebetin de bulunması, diğer bir ifadeyle kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içerisinde oluşması zorunludur. Türk Medeni Kanunu'nun 282. maddesi uyarınca ''Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur.'' Ayrıca kısaca af kanunları olarak nitelendirilen “Bir evlenme aktine dayanmayan birleşmelerden doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine” ilişkin kanunlara göre de soybağı düzeltilebilir. (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararından)
Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kendiliğinden kurulur tesisi için herhangi bir hükme gerek bulunmadığından, çocuğun annesi ile soybağı ilişkisinin kurulması değil, çocuğu doğuran kadının kim olduğunun tespiti dava konusu edilebilir.
Öte yandan, Türk Medeni Kanunu'nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanunun 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 35/1. maddesi uyarınca ''Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.''
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların değiştirilmesi ile nüfus kayıtlarının düzeltilmesi anlaşılır. Kayıt düzeltilmesi, aile kütüğüne tescil edilmiş, kaydın bir kısmının düzeltilmesi veya değiştirilmesidir. Nüfus kütüklerindeki doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur. İşte bu noktada, nüfus kütüğündeki hatalı kayıtlar, ilgilileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından açılacak kayıt düzeltme davası ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak adlandırılmakta olup, zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK, 11.02.1998, 2-87/77). Şu durumda; nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi, tanık da dinlenebilir. Nesebin reddi davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları (hane dışına çıkarmak) bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi özel hükümlerine bağlıdır. Nesebin reddinde, kişisel duruma ilişkin nüfus kaydında yer alan bilgi doğru meydana gelmiş ve kütüğe tescil edilmiş, ancak bu doğru daha sonra nesebin reddi davası ile teknik anlamda bir yanlışlığa dönüştürülmüştür. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise, gerçek durumu yansıtmayan nüfus kaydı baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmiştir. (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararından)
Somut olayda; davacıların iddiası, davalı Nurettin K.'ın amcası Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K.'ın çocuğu olarak nüfus idaresine yanlış ve yanıltıcı beyanda bulunarak tescil edildiğine ilişkindir. Bu yönlerden dava soybağı davası değil, nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır. Açıklanan nedenlerle davada görevli mahkeme 4787 sayılı Kanunun 4. maddesi gereğince aile mahkemesi olmayıp 5490 sayılı Yasanın 36. maddesi uyarınca asliye hukuk mahkemesidir. Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir.
Mahkemece; işin esasına girilerek, davanın kabulü halinde hakları etkilenebilecek mirasçıların davaya katılımı sağlandıktan, tarafların göstereceği deliller toplantıktan (toplandıktan) ve DNA incelemesi de yapıldıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi yenine görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, nüfus kaydındaki baba isminin iptali ile haneden terkini istemine ilişkindir.
Davacılar vekili müvekkillerinin muris Hüseyin K.’ın mirasçısı olduklarını, davacıların annesi olan Rukiye K.’ın Hüseyin ile evlenmeden önce murisin kardeşi Hasan ile resmî nikah olmaksızın bir arada yaşamaya başladığını ve bu birliktelikten davalı Nurettin’in dünyaya geldiğini, bir süre sonra Hasan’ın vefat ettiğini, eski nüfus kayıtlarına göre baba ismi Mehmet olan ancak anne ismi farklı iki Hüseyin K.’ın bulunduğunu, Mehmet ve Emine oğlu Hüseyin K.’ın çevresinde Hasan olarak bilindiğini ve çocuğu olmadan 1946 yılında hayatını kaybettiğini, Rukiye’nin ise Hasan’ın kardeşi Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K. ile evlendiğini, bu evlilik öncesinde Mehmet ile Emine oğlu Hasan (Hüseyin)’ın çocuğu olarak doğan Nurettin’in nüfus kaydındaki baba hanesine nüfus müdürlüğünce Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin isminin yazıldığını, söz konusu bu işlemin hatalı olduğunu ileri sürerek nüfus müdürlüğünün hatalı işleminin değiştirilmesine ve davalı Nurettin K.’ın baba hanesinde yazılı bulunan Mehmet ve Gülsüm oğlu 1926 doğumlu Hüseyin isminin Mehmet ve Emine oğlu Hasan olarak düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Nurettin K. vekili davanın soybağının düzeltilmesi davası niteliğinde olduğunu ve hak düşürücü sürenin geçtiğini, daha önce bu konuda bir karar verildiğini, dolayısıyla ortada kesin hükmün bulunduğunu, müvekkilinin, annesi Rukiye ile biyolojik babası Hasan’ın birliktelikleri neticesinde 1945 yılında dünyaya geldiğini, ancak Hasan’ın 1946 yılında vefat ettiğini, bu nedenle Rukiye’nin Hasan’ın kardeşi, davalının da amcası olan Hüseyin K. ile evlendiğini, evlilik sonrasında da Hüseyin’in müvekkilini kendi nüfusuna kaydettirdiğini ve ona baktığını belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Davalı Manavgat Nüfus Müdürlüğü temsilcisi esas hakkında bir beyanda bulunmamıştır.
Mahkemece nüfus kaydının düzeltilmesi davasının, resmi sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı ve baştan itibaren yanlış olarak kütüğe geçirilmesi nedenine dayalı mevcut kaydın düzeltilmesi davası olduğu; dava sonucunda kaydının düzeltilmesi istenen kişinin, o tarihe kadar kayıtlı olduğu haneden çıkarak başka bir haneye tescil edilecek olmasının davayı soybağı davası hâline dönüştürmeyeceği; davacı tarafın ilk talebinin, gerçeğe aykırı beyanla baştan itibaren yanlış olan sicilin düzeltilmesine yönelik olduğu; bu itibarla davanın 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesi kapsamında nüfus kaydının düzeltilmesi davası niteliğinde bulunduğu; yine davacıların genetik anne ve baba hanesine kayıt istemlerinin, anne ve baba arasında evlilik ilişkisinin bulunmaması nedeniyle baba yönünden soybağının düzeltilmesi talebi olarak kabul edilmesinin gerektiği; çocukla anne arasındaki soybağının doğumla, baba arasındaki soybağının ise anne ile evlilik, tanıma ve hâkim hükmü ile kurulacağı; soybağına ilişkin uyuşmazlıklarda kişisel durum ile ilgili nüfus kaydında yer alan bilginin “doğru” olarak doğduğu ve kütüğe tescil edildiği; bu doğru kaydın daha sonra açılan bir dava, soybağının reddi veya sonradan evlenme yoluyla soybağına itiraz veya tanımaya itiraz ya da tanımanın iptali yahut af kanunları ile yapılan nesep düzeltmeye itiraz ile teknik olarak yanlışlığa dönüştürüldüğü; nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise resmî sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı ve baştan yanlış olarak kütüğe geçirilmesi durumunun söz konusu olduğu; davalının mevcut kayıttaki baba adının iptali ile genetik annesinin ve babasının hanesine kaydedilmesi davasında davalı Nurettin ile genetik babası Mehmet ve Emine oğlu Hasan arasında soybağının kurulacağı; bu hâliyle davanın soybağı davası olarak nitelendirmesinin doğru olacağı; soybağına ilişkin hükümlerin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesinde ve devamında düzenlendiği ve görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu; Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde yer alan nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği; genel nitelikli bir mahkeme ile özel nitelikli bir mahkemede görülmesi gereken iki ayrı davanın birlikte açılması durumunda her iki davanın birlikte görülmesi gerekli ise, davaların özel nitelikli mahkemede görüşülüp sonuçlandırılmasının Yargıtay kararları ile benimsendiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece her ne kadar Özel Daire bozma kararında davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu belirtilmiş ise de, davanın özü itibariyle soybağının düzeltilmesi ve değiştirilmesi şeklindeki soybağı davası niteliğinde bulunduğu; bu durumda görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi değil aile mahkemesi olduğu; kaldı ki bozma kararında belirtildiği üzere olayı açıklamanın taraflara, hukuki nitelemeyi yapmanın ise hâkime ait bulunduğu ve hâkimin tarafların nitelendirmesi ile bağlı kalamayacağı belirtilmek ve önceki karardaki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava dilekçesi dikkate alındığında eldeki davanın soybağı davası mı yoksa kayıt düzeltme davası mı olduğu, buradan varılacak hukuki nitelendirmeye göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle Kanunda yer alan düzenlemelere, devamında da kavramlar ve soybağı davaları ile nüfus kayıt düzeltim davalarının farklılıkları üzerine durulmasında yarar bulunmaktadır.
Soybağı, 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisindeki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunuyla getirilip, hukuk diline kazandırılan bir terimdir ve biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.
Geniş anlamda soybağı bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına bağını ifade eder ki, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun aile hukuku kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun soybağına ilişkin 282. maddesi düzenlemesi dikkate alındığında, soybağının kurulmasında ya çocuk ile ana ve babası arasında kan bağının bulunmasını ya da evlat edinme ilişkisinin kurulmasının arandığı görülmektedir. Bu açıdan Türk Medeni Kanunu düzenlemesi çerçevesinde kan bağına dayanan soybağı, yani çocukla biyolojik ana ve babası arasındaki soybağı ve evlat edinme ilişkisi yoluyla kurulan soybağı ayırımını yapmak mümkündür (Dural, M./Öğüz,T./Gümüş, M, A., Türk Özel Hukuku, Cilt 3, Aile Hukuku, İstanbul 2008, s.242).
TMK’nın 282. maddesi hükmü soybağının kurulmasına ilişkin genel esasları düzenlemiştir. Düzenleme uyarınca ana ile çocuk arasındaki soybağının doğum ile kurulacağı ifade edilmiştir (m. 282/1). Maddenin ikinci fıkrasında baba ile çocuk arasındaki soybağının babanın ana ile evlenmesi, çocuğu tanıması veya hâkim hükmüyle kurulacağı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkrada ise kan bağına dayanan soybağının yanında, evlat edinme ilişkisi de evlatlık ile evlat edinen veya evlat edinenler arasında soybağını kuran bir yol olarak kabul edilmiştir.
TMK’nın 282. maddesinin birinci fıkrasına göre çocuk ile ana arasındaki soybağının kurulabilmesi için çocuğun, ana olduğu iddia edilen kadın tarafından doğurulduğunun tespit edilmesi yeterlidir. Çocuğu doğuran kadının evli olup olmaması soybağının kurulması için önem taşımamaktadır.
Ana ile evliliğin, çocuk ile babası arasında soybağının kurulabilmesi hem evliliğin çocuğun doğumundan önce gerçekleşmiş olması hem de ana ve babanın çocuğun doğumundan sonra evlenmeleri hâlinde mümkündür.
Evliliğin doğumdan önce gerçekleşmiş olması hâlinde TMK’nın babalık karinesini düzenleyen 285. maddesi gereğince evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu karine olarak kabul edilmiştir. Bu karine uyarınca, evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuk ile o evlilikte koca arasında soybağı kurulacaktır.
Yine evlat edinme de çocuk ile evlat edinen arasında soybağı kurulmasını sağlamakla beraber buradaki soybağı ilişkisi mahkeme kanalı ile kurulmaktadır. Diğer bir anlatımla evlat edinilen çocuk ile evlat edinen arasında kan bağına dayanan bir durum bulunmamaktadır.
Çocuk ile baba arasında soybağı kurulmasını sağlayan diğer bir yol babalık hükmüdür. Bahse konu davada çocuk ile baba arasında soybağının kurulabilmesi için çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmaması gereklidir. Çocuğun herhangi bir yolla bir başka erkek ile soybağı kurulmuş ise bu soybağı ortadan kaldırılmadıkça babalık davası açılamaz. TMK 301. maddesine göre çocuk ile baba arasındaki soybağının mahkemece belirlenmesini ana ve çocuk, babaya; baba ölmüşse mirasçılarına karşı açacakları babalık davası ile isteyebilirler. Babalık davası, çocuğun doğumundan önce veya sonra açılabilecek, ananın dava hakkı, doğumdan başlayarak bir yıl geçmekle, çocuk ile başka bir erkek arasında soybağı ilişkisi varsa, bir yıllık süre bu ilişkinin ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlayacaktır. Bir yıllık süre geçtikten sonra gecikmeyi haklı kılan sebepler varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilecektir.
Öte yandan çocuk ile baba arasında soybağı ilişkisini kuran son yol ise tanımadır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Tanıma” genel başlıklı “"Koşulları ve şekli" alt başlıklı 295. maddesi;
“Tanıma, babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmî senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla olur.
Tanıma beyanında bulunan kimse küçük veya kısıtlı ise, veli veya vasisinin de rızası gereklidir.
Başka bir erkek ile soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz.” hükmünü düzenlemiştir.
Tanıma, evlilik dışı çocuğun babasının kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak yapıldığında çocuk ile babası arasında soybağının kurulmasını sağlayan tek taraflı irade beyanını ifade eder. Tanıma beyanı, bu yönüyle yenilik doğuran işlem niteliği taşır. Geçerli olarak yapılan tanıma beyanı, geçmişe etkili olarak, doğum anından itibaren çocuk ile babası arasında soybağının kurulmasını sağlar (Dural, M./Öğüz, T./Gümüş, M. A., Türk Özel Hukuku, Cilt 3, Aile Hukuku, İstanbul 2016, s.282).
Tanımanın niteliği gereği, ancak anası ile soybağı tespit edilmiş çocukların tanınması mümkün olabilir. Anası tespit edilemeyen çocuğun tanınması söz konusu olmaz.
Tanıma beyanının, evlilik dışı çocuk ile babası arasında soybağını kurabilmesi, kanunda belirlenmiş şekil şartlarına uyularak yapılması hâlinde söz konusu olur. Tanıma beyanı, kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyularak yapılmamışsa, bu beyan, babanın ana ile cinsel ilişkide bulunduğuna ve çocuğun bu cinsel ilişkiden meydana geldiğine ilişkin basit bir ikrarı niteliği taşır, çocuk ile baba arasında soybağının kurulmasını sağlamaz.
Şüphesiz ki, babanın çocuğun kendi çocuğu olduğunu açıklayan bir beyanı tanıma beyanı niteliğindedir. Böyle bir beyanı bulunmaksızın, çocuğun mirasçı olarak atanması veya çocuğa nafaka verilmesi tanıma niteliği taşımaz.
Tanıma beyanının, herhangi bir kişiye yöneltilmesi gerekli olmadığı için, beyanın varmasından da söz edilemez. Bu yönüyle, tanımanın hukuki sonuçlarını doğurabilmesi, ananın ya da çocuğun rızasına da bağlı değildir.
Tanıma beyanı herhangi bir süreye tabi değildir ve yenilik doğuran işlem niteliği tanımanın, kural olarak, şarta bağlı olarak gerçekleştirilmesine engel teşkil eder. Tanıma hakkından feragat de geçerli değildir (Dural/Öğüz/Gümüş, s.282-283).
Tanımanın hukuki sonuçlarını doğurabilmesi için birtakım geçerlilik şartlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Bununla birlikte tanınan çocuğun, evlenmeleri yasak olan kişiler arasındaki ilişki neticesinde meydana gelmiş olması veya çocuğun zina neticesinde doğmuş olması tanınmaya engel teşkil etmez.
Tanımanın hukuki sonuç doğurmasını sağlayan geçerlilik şartları; ehliyet, şekil, çocuğun bir başka erkek ile soybağının bulunmaması olarak sayılabilir.
Geçerliliğin ilk şartı olan ehliyetten kastedilen, tanımanın bizzat baba tarafından gerçekleştirilecek olmasıdır. Yani yasal temsilcinin veya iradi temsilcinin tanıma beyanında bulunması mümkün değildir. Bununla birlikte tanıma beyanında bulunan kimsenin küçük veya kısıtlı olması durumunda velisinin veya vasisinin de rızasının aranması gerektiği unutulmamalıdır. Bu kısım TMK’nın 295. maddesinin 3. fıkrasında da hüküm altına alınmıştır.
İkinci koşul olan şekil, TMK’nın 295. maddesinin 2. fıkrasında da belirtildiği gibi nüfus memuruna veya mahkemeye yapılacak yazılı başvuru ile olabileceği gibi resmî senet veya vasiyetname düzenleme şeklinde de olabilir.
Tanımanın gerçekleşmesi için gerekli olan üçüncü koşul ise, çocuğun bir başka erkekle soybağının bulunmamasıdır. Bu durumda çocuğun evlilik, tanıma veya babalık hükmü ile bir başka erkeğe soybağı ile bağlı olması durumunda çocuğun bu kişi ile olan soybağının, soybağının reddi ya da tanımanın iptali davası ile ortadan kaldırılması gerekir. Aksi taktirde, çocuğun tanınması geçerli olmayacağı gibi, çocuk ile tanıyan arasında da soybağı ilişkisi kurulmaz.
Tanıma, çocuk yaşadığı sürece gerçekleştirilebileceği gibi, çocuğun ölümünden sonra tanınması da mümkündür. Hatta, çocuğun ana rahmine düşmesinden sonra, fakat doğumundan önce de tanınabileceği kabul edilmektedir. Çocuğun doğumdan önce tanınması hâlinde, tanımanın geçerliliği çocuğun sağ doğmasına ve doğum anında bir başka erkekle soybağının bulunmamasına bağlıdır (Dural/Öğüz/Gümüş, s.286).
Tanıma, kesin hükümsüzlük, irade sakatlığı, ilgili kişiler tarafından açılacak iptal davası ile geçersiz hâle gelebilir.
Buna göre; tanımanın yukarıda sayılan geçerlilik şartlarının eksik olması durumunda tanımanın kesin hükümsüzlüğü söz konusu olur.
Türk Medeni Kanunu tanıyanın tanıma beyanındaki irade sakatlıklarına dayanarak açacağı iptal davası ile tanımayı geçersiz hâle getirmesine olanak tanımıştır (Dural/Öğüz/Gümüş, s.287).
“Tanıyanın dava hakkı” başlıklı 297. maddesinde; tanıyanın, yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle tanımanın iptalini dava edebileceği, iptal davasının anaya ve çocuğa karşı açılacağı belirtilmiştir. Yanılmada; genetik baba hiç istemediği hâlde yanılmak suretiyle tanıma yönünde beyanda bulunur. Bunun yanında aldatma durumunda; bir hukuki işlemi gerçekleştirmek için irade açıklamasında bulunmasını sağlamak üzere gizleme veya uydurma şeklinde bir başkasının zihninde yanlış bir algı uyandırılması söz konusudur. Korkutma durumunda ise; genetik babanın kendisinin veya yakınlarının birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın veya ağır bir tehlikenin var olduğu belirtilerek genetik babanın tanımaya zorlanması sağlanır.
Tanıyan babanın irade sakatlığı nedeniyle iptal davası açması üzerine yapılan yargılama neticesinde davanın baba lehine sonuçlanması, tanıyanın, çocuğun babası olduğu yönünde yanıldığını, atlatıldığını veya tehdit altında bulunması nedeniyle tanıma beyanını gerçekleştirdiğini ispatlamasına bağlıdır.
İptal davasının anaya ve çocuğa karşı açılacağı dikkate alındığında ikisi arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunduğu açıktır. İrade sakatlığı nedeniyle tanımanın iptali davası, kişiye sıkı sıkıya bağlı olan hakkın dava yolu ile kullanılması anlamını taşır.
“İlgililerin dava hakkı” başlıklı 298. maddesinde; ananın, çocuğun ve çocuğun ölümü hâlinde altsoyunun, Cumhuriyet savcısının, Hazinenin ve diğer ilgililerin tanımanın iptalini dava edebilecekleri; davanın tanıyana, tanıyan ölmüşse mirasçılarına karşı açılacağı belirtilmiştir.
Tanımanın iptalini dava etme hakkı ilk planda, tanımanın hukuki statülerini doğrudan etkilediği ana ve çocuğa tanımıştır. Ana ve çocuğa tanınan hak, birbirinden bağımsızdır. Tanımanın iptalini dava etme hakkı, kişiye sıkı surette bağlı hak niteliği taşıdığı için, ana ya da çocuk sınırlı ehliyetsiz statüsünde bulunsalar dahi, yasal temsilcilerinin rızasına ihtiyaç duymadan dava hakkını kullanabilirler (TMK m. 16). Ana ya da çocuğun tam ehliyetsiz olması hâlinde ise, istisnai olarak, iptal davasının yasal temsilcileri tarafından açılabileceğini kabul etmek gerekir (Dural/Öğüz/Gümüş, s.287).
Çocuğun ölümü hâlinde, altsoyunun tanımanın iptalini dava edebileceği TMK’nın 298. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Buna göre, çocuk hayatta iken tanınmışsa, çocuğun ölümü hâlinde altsoyunun tanımanın iptalini talep edebilmesi, çocuğun iptal davası açma süresi geçmeden ölmesi ve çocuğun ölmeseydi tanımanın iptalini dava etme hakkını kullanacağının ispatlanması durumunda geçerli olur. Aksi taktirde çocuğun altsoyunun tanımanın iptali davası açma yetkisi bulunmamaktadır. Ancak çocuğun ölümünden sonra tanıma durumu mevcut ise bu durumda iptal davası açma hakkı altsoya ait bulunduğundan, Kanunda belirtilen hak düşürücü sürede tanımanın iptali davasını açabilirler.
Öte yandan Cumhuriyet savcısına da iptal davası açma hakkı verilmiştir. Buradaki amaç, soybağının belirlenmesinin kamu düzenine ilişkin olmasıdır. Yine Hazineye de dava hakkı tanındığı düşünüldüğünde, tanıma yoluyla kurulan soybağının gerçeği yansıtmaması durumunda Hazinenin mirasa yönelik menfaatinin etkilenmesinin önüne geçmek olduğu da kaçınılmaz bir gerçektir.
TMK’nın 298. maddesinin 1. fıkrasında belirtildiği üzere, diğer ilgililerin de dava açma hakkı bulunmaktadır. Buradaki ilgili kavramı “tanımanın iptalinde menfaati olan” kişileri kapsamaktadır.
Tanımanın iptali davasının başarılı olabilmesi, davacının, tanıyanın baba olmadığını ispatlamasına bağlı tutulmuş olup, dava için belirli süreler öngörülmüştür. Bu konular TMK’nın 299. ve 300. maddelerinde düzenlenmiştir.
TMK’nın “İspat yükü” başlıklı 299. maddesi davacının, tanıyanın baba olmadığını ispatla yükümlü olduğu, ana veya çocuk tarafından tanıyanın baba olmadığı iddiasıyla açılan iptal davasında ispat yükünün, tanıyanın, gebe kalma döneminde ana ile cinsel ilişkide bulunduğuna ilişkin inandırıcı kanıtları göstermesinden sonra doğacağı hükme bağlandıktan sonra aynı Kanunun “Hak düşürücü süreler” başlıklı 300. maddesinde ise tanıyanın dava hakkının, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği, ilgililerin dava hakkının, davacının tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği, çocuğun dava hakkının, ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle düşeceği, bu süreler geçtiği hâlde gecikmeyi haklı kılan sebebin bulunması durumunda sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabileceği öngörülmüştür.
Hak düşürücü sürelerin işlemesiyle ilgili olarak iki hususun belirtilmesi gereklidir. Birincisi, tanıyanın baba olmadığının öğrenilmesi, bu hususta kesin kanaate ulaşılmasını ifade eder. Tanıyanın babalığından şüphe duyulması, sürenin başlaması için yeterli olmaz. İkincisi, çocuğun altsoyunun iptal davası açması, çocuğun ölümü hâlinde mümkün olabildiği için, çocuğun altsoyu için hak düşürücü süreler, çocuğun ölümünün öğrenilmesinden itibaren başlayacaktır (Dural/Öğüz/Gümüş, s.291-292).
Yukarıda belirtildiği üzere soybağı davaları TMK’da sayma usulü ile belirlenmiştir. Bu davalar dışında soybağı davası açabilmek imkânı bulunmamaktadır.
Ayrıca 4721 sayılı TMK’nın 284. maddesine göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının uygulanması asıl olmakla birlikte, soybağına ilişkin davalarda hâkimin maddi olguyu resen araştırması, kanıtları serbestçe takdir etmesi ve ayrıca aynı maddenin ikinci fıkrasına göre soybağının belirlenmesinde zorunlu olan hâllerde sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere tarafların ve üçüncü kişilerin rıza göstermeleri gereklidir.
4721 sayılı TMK’nın söz konusu düzenlemeleri dikkate alındığında, soybağı davalarının ilelebet açılabilmesini kabul etmemiş, belirli bir süre geçtikten sonra soybağı ile itirazları bir daha açılmamak üzere kapatılmasını yeğlemiştir. Onun için bu tür davalara hak düşürücü süreler getirilmiştir (HGK 07.03.2012 gün ve 2011/2-775 E., 2012/116 K. sayılı kararı).
Nüfus kayıt düzeltmesi davalarına gelince;
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi, “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” davalarının konusunu oluşturur (Özsunay, E.: Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul 1982, s. 243). “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi” dir (Nüfus Yönetmeliği m.143).
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesine göre; kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak, olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddi hatalar, nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.
Aynı Kanunun aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgilerin düzenlendiği 7. maddesinde, her mahalle veya köy için ayrı aile kütüğü tutulacağı ve bu aile kütüklerinde Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı ile cilt, aile ve birey sıra numarası, kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi gibi kişisel durumda meydana gelen değişiklik veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, dini, medeni hâli, yerleşim yeri adresi, fotoğrafı bulunacağı belirtilmiştir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 38. maddesinde ise yukarıda 7’nci maddede sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu hâlde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtların maddi hata kapsamında değerlendirileceği, bu tür maddi hataların ise Genel Müdürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceği veya tamamlanacağı düzenlenmiştir (NHKUİ Yön. m. 79.).
Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin (NHKUİ) 80. maddesinin (ç) bendine göre, doğum veya ölüm raporuna göre düzenlenmiş olmak kaydıyla, yurt içinde doğum veya ölüm tutanaklarının düzenlenmesinde maddi bir hata olması ve doğum ya da ölüm raporunun aslının ibraz edilmesi hâlinde yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.
Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddi hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesinde “kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez…” ibaresi yer aldığından, herhangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.
Önemle vurgulanmalıdır ki zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK 11.2.1998 gün ve 1999/2-87 E., 1998/77 K. sayılı kararı). Şu durumda zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılabilen nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada resmî kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi tanık da dinlenebilecektir (Özsunay, s. 244; Öztan, B.: Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, Ankara 1997, s. 210). Ancak Nüfus Kanunu’nun 47’nci maddesince yapılan tanımlamalara göre kişisel durumlarda ortaya çıkan “değişiklikler” için mahkeme kararına gerek bulunmamaktadır (TKM m.40, Nüfus Kanunu m.48). Buna karşılık, nüfus kütüklerindeki “doğru olmayan kayıtların” düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur (TKM m.38, Nüfus Kanunu m.11).
İşte bu noktalarda, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hâle getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.
Nüfus Kanunu’nun 46. maddesinde “yaş, ad, soyadı ve diğer kayıt düzeltme davaları…” ibaresi yer aldığından, herhangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.
Yukarıda açıklanan hususlar dikkate alındığında soybağı davaları ile nüfus düzeltim davaları arasında davanın tarafları, dava açması süresi ve ispat kuralları bakımından ciddi ayrımlar bulunduğu açıktır (Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2015 gün ve 2014/2-226 E., 2015/2029 K.; 13.11.2013 gün ve 2013/18-354 E., 2013/1554 K.; 07.03.2012 gün ve 2011/2-775 E., 2012/116 K. sayılı kararları).
Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelindiğinde;
Davacılar vekili 1945 doğumlu davalı Nurettin K.’ın gerçek babasının Hasan olmasına karşın davacıların vefat eden babaları Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K.’ın nüfusuna kaydedildiğini, davalının asıl babasının Mehmet ve Emine oğlu Hüseyin (Hasan) K. olduğunu iddia ederek, nüfus müdürlüğünün hatalı işleminin değiştirilmesini ve davalı Nurettin K.’ın baba hanesinde yazılı bulunan Mehmet ve Gülsüm oğlu 1926 doğumlu Hüseyin isminin Mehmet ve Emine oğlu Hasan olarak düzeltilmesini talep etmiştir.
Çocuk ile ana baba arasında soybağının ne şekilde tespit edileceğini Kanun düzenlemiştir. Yukarıda izah edildiği üzere çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumlu, babası ile arasındaki soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur (TMK m. 282/1-2). Esasen soybağına ilişkin ihtilaflarda, kişisel durumla ilgili nüfus kaydında yer alan bilgi “doğru” olarak doğmuş ve nüfusa tescil edilmiştir. Davalı Nurettin, 10.04.1945 tarihinde doğmuş, 06.05.1947 tarihinde nüfusa tescil edilmiş, annesi Rukiye'nin Mehmet ve Gülsüm oğlu Hüseyin K. ile 1954 yılında evlenmesi sonucunda Hüseyin ile soybağı ilişkisi kurulmuştur. Bu doğru kayıt, daha sonra açılacak bir dava ile (soybağının reddi veya sonradan evlenme yoluyla soybağına itiraz veya tanımaya itiraz veya tanımanın iptali veya af kanunu ile yapılan nesep düzeltmeye itiraz) ile teknik olarak yanlışlığa dönüştürülmektedir.
Nüfus kayıt düzeltim davası ise, sicilde meydana gelen bir yanlışlığın düzeltilmesi amacını taşır. Nüfus kayıt düzeltim davalarında, resmî sicilin belgelediği olgunun doğru olmadığı, baştan itibaren yanlış olarak kütüğe geçirilmesi söz konusudur. Böyle bir dava sonucunda, kaydının düzeltilmesi istenen kişinin o tarihe kadar kayıtlı olduğu haneden çıkıp, başka bir haneye tescil edilecek olması da davayı soybağı davası hâline dönüştürmeyecektir. Nüfus kayıt düzeltim davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi olup, her türlü delil ile ispatlanabilen davalardır ve süreye bağlı olmadan açılabilecektir.
O hâlde; eldeki uyuşmazlıkta davacıların talebi, anne ile evlilik sonucu baba ile soybağı ilişkisi kurulan davalı Nurettin yönünden soybağının reddi davasıdır. Dava kabul edildiğinde, nüfusta kayıtlı olduğu baba Hüseyin ile olan soybağı ilişkisi ortadan kalkacak, evlilik dışı doğum olması ile anne Rukiye’nin kızlık hanesine kayıt olacaktır. Bu da nesebi etkilediği gibi elbetteki mirasçılık durumunu da etkileyecektir. Bu nedenle kanun koyucu soybağı davalarını belirli sürelerde açılması koşuluna bağlamış, daha özel nitelikte olan aile mahkemesinin bakmasını öngörmüştür.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davalı Nurettin tarafından soybağının tespiti ve baba adının Hasan olarak düzeltilmesi istemiyle açılan bir karşı davanın bulunmadığı, nüfus sicilinin düzeltilmiş olmasının hısımlık ve mirasçılığa ilişkin kanuni sonucu ortaya çıkacağı, bu kanuni sonucun nüfus kaydının düzeltilmesi davasını soybağının düzeltilmesi davasına dönüştürmeyeceği, dava dilekçesinin içeriği, ortada objektif dava birleşmesinin bulunmayışı, nüfus kaydının kanuni sonuçlarının tartışma konusu edilmemesi birlikte değerlendirildiğinde, nüfus kaydındaki ilk hatanın düzeltilmesinin talep edildiği, bu durumda davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davası olarak nitelendirilmesinin doğru olacağı ve davaya bakma görevinin asliye hukuk mahkemesine ait olduğu belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiği ve davada iki talebin bulunduğu, taleplerden ilkinin davalı Nurettin’in kayden babası görünen ancak aslında amcası olan Hüseyin’in hanesindeki kaydın iptali olduğu, bu durumda davanın nüfus kaydının düzeltilmesi davası niteliğinde bulunduğu, taleplerden ikincisinin ise davalı Nurettin’in biyolojik babası olduğu iddia edilen Hasan’ın hanesine kaydedilmesine yönelik bulunduğu ve davanın soybağı, diğer bir anlatımla babalık davası olarak kabul edilmesi gerektiği, diğer bir anlatımla elde iki farklı davanın yer aldığı, soybağı davasının nüfus kayıtlarına göre sonuçlandırılacağı, her iki davanın birlikte yürütüldüğü durumda bu koşulun oluşmayacağı, buna göre nüfus kaydının düzeltilmesi davasının asliye hukuk mahkemesinde, soybağı davasının ise aile mahkemesinde görülmesinin daha isabetli olacağı belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının ilaveli nedenle bozulması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca, Yerel Mahkemece görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi değil aile mahkemesi olduğu ve kamu düzenine ilişkin olan bu hususun resen dikkate alındığı belirtilerek verilen direnme kararı yerindedir.
Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilâm harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440’ıncı maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 16.10.2018 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Davacılar vekili, dava dilekçesinde; davacıların anneleri Rukiye’nin önce Hasan ile yöredeki örfe göre evlendiğini, bu evlilikten davalı Nurettin’in dünyaya geldiğini, resmi nikah kıyılmadan Hasan’ın öldüğünü, Rukiye’nin daha sonra kendi babaları Hüseyin ile evlendiğini, Nurettin’i sanki kendi çocuklarıymış gibi nüfusa kaydettirdiğini, oysa Nurettin’in babasının Hüseyin olmayıp, Hasan olduğunu ileri sürerek, Nurettin’in Hüseyin olan baba adının iptal edilerek Hasan olarak düzeltilmesini istemişlerdir.
Yerel mahkemece; davacı tarafın iki talebinin olduğu, ilkinin gerçeğe aykırı beyanla oluşan ve baştan itibaren yanlış olan sicilin düzeltilmesine (davalının Hüseyin olan baba adının iptali-silinmesi) yönelik olduğu, bu itibarla davanın (ilk talebin) 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi kapsamında nüfus kaydının düzeltilmesi davası niteliğinde olduğu; davacıların ikinci talebinin (davalı Nurettin’in babasının Hasan olarak düzeltilmesi) ise, annesi Rukiye ile babası Hasan arasında evlilik ilişkisi bulunmadığından soybağının düzeltilmesi davası olduğu tespit edilerek;
Soybağına ilişkin hükümlerin 4721 sayılı TMK’nın 282 ve devamı maddelerinde düzenlendiğinden görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu, Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinde yer alan nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği, genel nitelikli bir mahkeme ile özel nitelikli bir mahkemede görülmesi gereken iki ayrı davanın birlikte açılması durumunda, her iki davanın birlikte görülmesi gerekli ise, davaların özel nitelikli mahkemede görülüp sonuçlandırılmasının Yargıtay kararları ile benimsendiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Yargıtay Özel Dairesince; davanın, davalı Nurettin’in amcası Hüseyin’in çocuğu olarak nüfus idaresine yanlış ve yanıltıcı beyanda bulunularak tescil edildiğine ilişkin olduğundan, soybağı davası olmayıp, nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu ve bu nedenle görevli mahkemenin aile mahkemesi olmayıp asliye hukuk mahkemesi olduğu, işin esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle yerel mahkeme hükmü bozulmuştur.
Uyuşmazlık; dava dilekçesindeki ikinci talep dikkate alındığında ve her iki talebin birlikte görülmesinin gerekmesi halinde eldeki davayı görmekle görevli mahkemenin aile mahkemesi mi yoksa asliye hukuk mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmıştır.
Maddi olay şudur; davacılar ile davalının annesi Rukiye önce Hasanla gayri resmi olarak evlenmiş, bu birliktelikten davalı Nurettin dünyaya gelmiştir. Resmi nikah kıyılmadan Hasan ölünce Rukiye nüfusta kaydı olmayan oğlu Bekir ile genç yaşta yalnız kalmış ve bir süre sonra davacıların babası (Hasan’ın kardeşi) Hüseyinle evlenmiştir. Hüseyin, abisi Hasan’dan olan yeğeni Nurettin’i sanki kendi çocuğu gibi nüfusuna kaydettirmiştir. Şimdi davacılar bu yanlış kaydın düzeltilmesini, yani davalının Hüseyin olan baba adının silinmesini, yerine Hasan’ın yazılmasını istemektedirler.
04.06.1958 tarih ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihatı Birleştirme Kararı gereğince, maddi olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek ve uygulamak görevi hakime aittir.
Bu davada yerel mahkeme hakimi, az yukarıda açıklanan maddi olaylara göre yaptığı hukuki niteleme yerinde olduğu gibi, uygulanacak kanun hükümlerini de isabetle ve Yargıtay içtihatlarına uygun olarak tespit etmiştir. Gerçekten ortada iki talep vardır. İlki, nüfus memuruna yanlış ve yanıltıcı beyanla oluşturulan kaydın düzeltilmesi, ikincisi ise doğru kaydın oluşturulması ve bu şekilde davalı Nurettin ile biyolojik babası Hasan arasındaki soybağının oluşturulması.
Esasen yerel mahkeme ile Yargıtay özel dairesi arasında bu konularda bir uyuşmazlık yoktur. Yani davacıların ilk talebi nüfus kayıt düzeltilmesi davası olup, asliye hukuk mahkemesinde görülmelidir. İkinci talepleri ise, soybağı (babalığın tespiti) davası olup, aile mahkemesinde görülmelidir. Gerçi özel daire ikinci talebi sehven görmemiş ve bu konuyu meskut geçmiş ise de, dairenin istikrarlı uygulaması ikinci talebin soybağı davası olduğu yönündedir ve bu hususta uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkemenin aile mahkemesi olup olmadığı noktasındadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.03.2012 tarih ve 2011/2-775 Esas 2012/116 sayılı içtihatında; nüfus kayıt düzeltilmesi davası ile soybağı davasının birlikte açılması halinde görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olmayıp aile mahkemesi olduğunu içtihat etmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi de bu içtihatı gözeterek, 14.11.2013 tarih ve 2013/15197-15520 sayılı içtihatında görüleceği üzere kısa bir süre de olsa uygulamayı bu yolda sürdürmüştür. Yerel mahkemenin direnmesinin bu uygulamaya dayandığı anlaşılmaktadır.
Ne var ki, nüfus kayıt düzeltme davaları ile soybağı davalarının tabi oldukları yargılama usulü, zamanaşımı ve hak düşürücü süreleri, ispat vasıtaları ve zorunlu taraf değişiklikleri gözetildiğinde her iki davanın birlikte görülmelerinin sakıncaları ve zorlukları gözetilerek Yargıtay bu uygulamasından vazgeçmiştir. Gerek Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ve gerekse bu dairenin kapatılmasından sonra bu tür davaların temyizen incelendiği Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından nüfus kayıt düzeltilmesi davası ile soybağı davası bir dava dilekçesi ile birlikte istendiğinde, soybağı davasının nüfus kayıt düzeltilmesi davasından tefrik edilerek ayrı bir esasa alınması ve aile mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi nüfus kayıt düzeltilmesi davasının asliye hukuk mahkemesinde bakılıp sonuçlandırılması, aile mahkemesince de nüfus kaydının düzeltilmesi davasının sonucunun beklenerek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi şeklinde içtihat edilmiştir. Ezcümle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 16.06.2015 tarih ve 2015/7575-10421 sayılı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 22.05.2018 tarih ve 2017/7738 Esas 2018/12984 sayılı içtihatları. Giderek bu yoldaki uygulama istikrar kazanmıştır.
Uygulamanın daha iyi anlaşılabilmesi için soybağı davalarının daha önce uzun süre temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin uygulamasının da aynı mahiyette olduğunun belirtilmesinde yarar vardır. Nitekim 25.02.2013 tarih ve 2012/3799 esas 2013/4951 karar sayılı içtihatında babalık davasının nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek aile mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu durumda yerel mahkemece, soybağı davasının, nüfus kaydının düzeltilmesi davasından tefrik edilerek aile mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi, nüfus kaydının düzeltilmesi davasının ise bakılarak sonuçlandırılması gerekirken, her iki davanın birlikte aile mahkemesinde görülmek üzere görevsizlik kararı verilmesine dair direnme kararının bu ilaveli gerekçeyle bozulması gerekirdi. Farklı düşüncelerle ve yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık konusu olmayan yönlere değinilmek ve dava dilekçesinde tek talebin soybağı davası olduğu benimsenerek yerel mahkeme hükmünün değişik gerekçeyle onanmasına dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılamıyorum.
İşbu noktaya geldiğinde soybağı davaları üzerinde kısaca durulmasında fayda görülmüştür. Ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.11.2013 tarih ve 2013/18-354-1554 sayılı içtihatında açıklandığı üzere; çocukla ana, baba arasındaki soybağının ne şekilde kurulacağı TMK’nın 282-340. maddelerinde düzenlenmiştir. Buradaki düzenlemeler dışında evlat edinme yoluyla kurulan yapay (yapıntı) soybağı ile en sonuncusu 1991 tarihinde çıkarılan ve beş yıl yürürlükte kalan Af Kanunlarıyla soybağının oluştuğu haller de vardır.
Çocuk ile ana arasındaki soybağı doğumla, çocuk ile baba arasındaki soybağı ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur (m.282/1-2).
Şimdi sırasıyla çocuk ile baba arasındaki soybağının kurulması ve buna ilişkin davaları kısaca açıklayalım;
1- Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üç yüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır (m.285/1). Bu halde çocukla baba arasındaki soybağı çocuğun evlilik birliği içinde doğmasıyla kendiğinden kurulmuştur. Koca, karısının doğurduğu çocuğun kendisinden olmadığını ileri sürerek, ana ve çocuğa karşı soybağının reddi davasını açar. Çocuk da dava hakkına sahiptir. Bu dava ana ve babaya karşı açılır. Soybağına ilişkin davaların birincisi budur. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus şudur; soybağının reddi davası ancak babalık karinesinin kapsamında yer alan çocukların soybağının ortadan kaldırılmasını sağlayan bir davadır. Babalık karinesinden faydalanma sözkonusu olmaksızın, kocanın nüfus kütüğüne kaydedilen çocukla koca arasında soybağının kurulması söz konusu olmaz. Böyle bir durumda açılacak dava soybağının reddi davası olmayıp somut olayımızda olduğu gibi nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır.
2- Çocuk evlilik dışında doğmuş, ana ve babası sonradan evlenmiş ise, evlilik dışında doğmuş bu çocuklar ana ve babanın evlenmesiyle kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olurlar (m.291). Kanun, bu yolla kurulan soybağına sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulması demektedir. Bu yolla kurulan soybağı ise sonradan evlenme yoluyla soybağının kurulmasına itiraz ve iptal davasıyla (m.294) ortadan kaldırılır. Soybağına ilişkin davaların ikincisi budur.
3- Çocukla baba arasındaki soybağı tanıma yoluyla kurulabilir (m.295). Tanıma; babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla soybağının kurulmasıdır. Tanıma tek taraflı bir irade beyanıdır. Buna karşı açılan dava, tanımanın iptali davasıdır (m.297).Soybağına ilişkin üçüncü dava budur.
4- Evlilik haricinde doğan çocukla baba arasındaki soybağı hakim hükmüyle de kurulabilir. Bunu sağlayan dava ise babalık davasıdır (m.301). Bu dava ana ve çocuk tarafından babaya, baba ölmüş ise mirasçılarına karşı açılır. Hakim hükmüyle kurulmuş olan soybağı, bunu kuran mahkeme kararının yargılamanın yenilenmesi yoluyla ortadan kaldırılması halinde geçersiz kılınır. Bu da soybağına ilişkin dördüncü davadır.
5- Af Kanunu ile yapılan soybağı düzeltme işlemine karşı açılan itiraz davası TMK’da yer almayan soybağına ilişkin beşinci davadır.
Soybağına ilişkin davalar az yukarıda sayılanlardan ibarettir. Bu sayılan davaların her biri, kanunda hak düşürücü sürelere bağlanmış ve davacı lehine ispat kolaylığı sağlayan birtakım karineler öngörülmüştür.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya (davacıların ilk talebi) dönüldüğünde; Yüksek Hukuk Genel Kurulu önüne gelen dava bunlardan hangisidir? Davalı Nurettin evlilik içinde mi doğmuştur? Veya evlilik dışında doğmuş olup da, anası babası sonradan mı evlenmiştir? Yahut da babası tarafından tanınmış mıdır? Ya da Nurettin Af Kanununa göre mi nüfusa tescil edilmiştir?
Davacılar, davalı Nurettin’in gerçekte Hüseyin’in çocuğu olmadığını, babasının Hasan olduğunu ileri sürmektedir. Bu ileri sürüş, davalıyla kayden babası gözüken Hüseyin arasında soybağı ilişkisinin hiç kurulmadığının ifadesidir. Öyleyse bu davanın (davalı Nurettin’in babasının Hüseyin olmadığına ilişkin ilk talep) yukarıda belirtilen soybağına ilişkin davalarla bir ilgisi yoktur. O halde dava, soybağıyla ilgili değil, gerçeğe aykırı beyanla baştan beri yanlış olan sicilin düzeltilmesine ilişkin olup, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesi kapsamına giren bir nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır. Bu davanın görülme yeri de aile mahkemesi olmayıp, asliye hukuk mahkemesidir.
Burada unutulmaması gereken husus şudur;
Davacıların, babaları Hüseyin’in hanesindeki davalı kaydının iptalini istemekte hukuki yararları vardır. Çünkü miras payları bundan olumsuz etkilenmektedir. Ancak Nurettin’in soybağının belirlenmesi yönünden hukuki yararları yoktur. Zira, Nurettin’in soybağının belirlenmesi onları ilgilendirmez. Esasen böyle bir davaya hakları yoktur. Bu hak Nurettin’e aittir. Davalı Nurettin mevcut kaydın iptalinden sonra anasının bekarlık hanesine kaydedileceğinden, kendisi istemesi halinde babasının mirasçılarına husumet yöneltmek suretiyle babalık davası açabilecektir. Bu itibarla davacılar sadece mevcut kaydın iptalini istemiş olsalardı, bu dava kayıt düzeltilmesi davası olarak asliye hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlanacaktı.
Bu nedenlerle; bu davayla, davalı Nurettin’in kayden babası gözüken amcası Hüseyin’in hanesindeki kaydının iptali talebi, başlıbaşına bir dava olup, nüfus kaydının düzeltilmesi davası olduğu ve asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği, davalı Nurettin’in biyolojik (genetik) babası Hasan’ın hanesine kayıt isteminin ikinci bir dava olup, babalık davası (soybağı davası) olduğu, aile mahkemesinde görülmesi gerektiği halde, dava dilekçesinde açıklanan iki ayrı olayın bir olaymış gibi benimsenip neticede davalı Nurettin’in soybağı düzeltileceğinden, ortada sadece bir tek soybağı davası olduğuna ve bu nedenle yerel mahkemenin direnme hükmünün bu değişik gerekçeyle ONANMASINA dair sayın çoğunluğun değerli görüşüne katılamıyorum.
Mustafa AYSAL
Üye
KARŞI OY
Davacılar, nüfus kaydının doğru durumu göstermediğini, ana baba bir kardeşleri gözüken Nurettin'in babası Hüseyin olmayıp Hasan olduğunu belirterek düzeltilmesi istekli Asliye Hukuk Mahkemesinde Nurettin ve nüfus idaresi aleyhine dava açmışlar, mahkeme istenilenin nüfus kaydı düzeltiminden çok soybağı düzeltimi isteği olduğu, Aile Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı vermiş, temyizen inceleyen özel dairece ortada Asliye Hukuk Mahkemesinde incelenmesi gereken nüfus kaydı düzeltim davası bulunduğu, mahkemenin işin esasını incelemesi gerektiğinden bahisle bozulmuş, mahkeme bozmaya karşı direnmiş, yapılan inceleme sonrası uyuşmazlığı inceleme görevinin Aile Mahkemesinin görevi içinde bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Devleti oluşturan önemli unsurlardan biri toprak diğeri de insan unsurudur. İşte bu nedenle devlet tapu sicili gibi nüfus sicilinin de tutulmasını üstlenmiştir (HGK 01.06.2011 gün 321-382 sayılı kararı). Tapu sicili herkese açık olmasına karşın kişisel durumu isim soyisim yaş cinsiyet doğum ölüm evlenme çocuklar boşanma gibi halleri gösteren nüfus sicilini sadece ilgilisi görüp inceleyebilir. Nüfus sicili kişilerin şahsi hallerinin izlenmesine hizmet eder. Nüfus sicili bildirici açıklayıcı bir özelliğe sahip olup iptal edilmediği düzeltilmediği sürece doğum çocuklar evlenme boşanma ölüm hısımlık mirasçılık gibi sonuçları vermesi kaydın kanuni sonucudur. Nüfus sicili daha doğrusu sicillerin aksi ipsat edilebilir. Siciller aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir. Nüfus sicilinde düzeltme yapabilmek için MK 39 uyarınca mahkemeden karar almak gerekmektedir. Buna nüfus kaydının düzeltilmesi davası denmektedir. Tespit davası özelliği gösteren süre sınırı öngörülmeyen nüfus kaydının düzeltimi davası Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülür.
Nüfus kaydının düzeltimi davası diğer kişisel durum davaları ile hem benzerlikler hem de farklılıklar gösterir. Soybağı düzeltimi davası sonucunda bir değişiklik meydana gelir. Bu değişimin sebebi nüfus sicilindeki hata değil soybağının yanlış tespitidir. Nüfus kaydının düzeltilmesinde sicildeki hatanın düzeltilmesi önplanda olup soybağının düzeltilmesinde ise sicil kaydının hukuki duruma uygun hale getirilmesi amaçlanmaktadır. Soybağı düzeltim davasında süre sınırı bulunduğu gibi görevli yargı yeri Asliye Hukuk Mahkemesi olmayıp Aile Mahkemesidir.
Usuli talep anlamındaki dava konusunun tespiti her zaman kolay olmayabilir. Dava konusunun sınırlarının belirlenmessi iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı ispat derdestlik kesin hükmün sınır ve kapsamı belirlenmesinde dava konusunun tespiti önemlidir. Dava konusu anlamında usuli talep, bir hukuki sonucun kesin bir şekilde belirlenmesine ilişkin mahkemeye yöneltilmiş davacı tarafından ileri sürülebilecek talep sonucuna göre ortaya konabilecek, bir istek olarak tanımlanmaktadır. (Bkz. U. Bulut Davaların Yığılması Ankara 2017 255). Maddi vakıayı bildirmek taraflara hukuki tavsifi yapmak mahkemeye tanınan yetkidir. Maddi vakıa Nurettin'in nüfusta Hüseyin olan baba adının Hasan olarak düzeltilmesidir. Usuli talebin bu şekilde ortaya konması sonrası maddi vakıada belirli olduğuna, nüfus kaydının kanuni sonuçlarına kapılmadan, uyuşmazlığı nüfus kaydında düzeltim talebi olara tanımlamak, buna göre de Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varmak, isabetli bir çözümdür.
Ortada tarafları aynı, aynı davacının aynı davalıya karşı ileri sürdüğü birden fazla, bağımsız asli talep, aynı yargı çeşidi içinde yer alan aynı görevli ve ortak yetkili mahkeme esasını arayan HMK 110 anlamında objektif dava birleşmesi bulunmamaktadır. Talebe konu tek bir maddi vakıa açısından hem nüfus kaydında düzeltim hem de soybağı düzeltim davası çıkarmak, hukuki açmaza götürür ki bu istenilen bir sonuç olmasa gerektir.
Davalı Nurettin tarafından karşı dava olarak ya da ayrı açılıp birleşen soybağının tespiti baba adının Hasan olarak düzeltilmesi istekli açılmış bir dava da yoktur. Böyle bir dava bulunmadığı halde bunun sonuçlarının tartışılarak görev konusunun belirlenmiş olması yargılama hukuku ilkelerine aykırı düşecektir. Nüfus sicilinin düzeltilmiş olması hısımlık ve mirasçılığa ilişkin kanuni sonucunu doğuracaktır. Bu kanuni sonuç nüfus kaydının düzeltilmesi davasının soğbağının düzeltilmesi davasına dönüşmesi sonucunu getirmez.
Öte yandan Nurettin tarafından nüfus kayıt düzeltim davasına karşı özel görevli Aile Mahkemesinde görülen soybağı düzeltim davasını karşı dava olarak açabilme imkanı tartışmalıdır. Yine Nurettin tarafından Aile Mahkemesinde açılan soybağı düzeltim davasının Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen nüfus kayıt düzeltim davası ile birleşmesi imkanı HMK 166 aynı düzey ve sıfattaki mahkeme şartını öngördüğünden, bu şartı taşımadığından birleştirme kararı alınması da düşünülemez. Sonuç olarak Nurettin tarafından açılmış harcı ödenmiş soybağı düzeltim davası da bulunmadığından varılan sonuca isabetli kabul etmeğe imkan yoktur.
Açıkladığım sebeplerle, iddianın getiriliş ve ileri sürülüş şekline, ortada objektif dava birleşmesinin bulunmayışına, nüfus kaydının kanuni sonuçlarının tartışma konusu edilmemesine göre, nüfus kaydının düzeltilmesi talepli dava bulunduğundan, Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olup işin esasını incelemesi gerektiğinden, aynı yöne işaret eden özel daire bozmasına uyulması ile hükmün bozulması görüşünde olduğumdan, hukuki istikrar da gözetildiğinde HGK 13.11.2013 gün 354-1554, 04.07.2018 gün 1922-1305 sayılı kararları da aynı doğrultuda olduğundan, aksi yöndeki çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Abdullah ERGİN
Üye
KARŞI OY
Nüfus kayıtlarının tutulması hakkında 4721 sayılı kanunda bazı hükümler olsa da ayrıntılı düzenleme 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nda yer almaktadır. Soybağı hakkındaki hükümler ise 4721 saylı Türk Medeni Kanunu'nda düzenlenmiştir.
Soybağı : Üstsoy ile altsoy arasında doğal ve biyolojik bağı, kan bağını ifade etmek için kullanılan bir terimdir.
Bu tanım sonrasında bu dava ile ilgili bazı dava türlerini ve kavramların açıklanmasını yapacak olursak;
Soybağı davaları; doğal kan bağının hukuki anlamda bir değer ifade etmesi,dolayısıyla kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içinde gerçekleşmesi için açılan davalardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında ise “Bilindiği üzere nesep, birbirinin soyundan gelen kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Bu kavram içerisinde kan bağının yanında hukuki münasebetin de bulunması, diğer bir ifadeyle kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içerisinde oluşması zorunludur.” (YHGK 30.01.2008 gün ve 2008/2-36-47) şeklinde ifade edilmiştir.
Babalık davasında; anne ya da çocuk(veya yasal temsilcisi) tarafından, aralarında soybağı ilişkisi bulunmayan ve baba olduğu iddia edilen erkek ile çocuk arasında soybağı ilişkisinin kurulması istenmektedir.
Soybağının reddi davasında; kayden baba ve çocuk(veya yasal temsilcisi) tarafından aralarında soybağı ilişkisi mevcut olan çocuk ile kayden baba (koca) arasındaki soybağı ilişkisinin kaldırılması amaçlanmaktadır.
Tanımada ise, biyolojik baba olduğunu iddia eden kişi tarafından başka bir erkekle soybağı ilişkisi bulunmayan çocuk arasında; nüfus idaresine yapılacak beyanla, mahkemede dava yoluyla, noterde resmi senet düzenleme ya da vasiyetname düzenlemek suretiyle soybağı ilişkisi kurulmak istenmektedir.
Diğer yandan; kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi ile “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” anlaşılır. Kayıt düzeltilmesi, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi”dir .Önemle vurgulanmalıdır ki; zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıtla ispatlanabilir. (YHGK, 11.2.1998, 2-87/77).
Görüldüğü üzere; nesebin reddi davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları (hane dışına çıkarmak) bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi özel hükümlerine bağlıdır. Nesebin reddinde, kişisel duruma ilişkin nüfus kaydında yer alan bilgi “doğru” olarak doğmuş ve kütüğe tescil edilmiştir. Ancak bu doğru daha sonra “nesebin reddi davası” ile teknik anlamda bir yanlışlığa dönüştürülmüştür. Nüfus kaydının düzeltilmesi davasında ise, nüfus kaydının “gerçek durumu” yansıtmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe geçirildiğinden söz edilmesi gereklidir (YHGK 30.01.2008 gün ve 2008/2-36-47).
Nüfus kaydının düzeltilmesi davalarında daha çok nüfus idaresinin hatalı işlemi (mevzuata aykırı işlemi) ya da ilgililerin bilerek idareyi yanıltmaları ön plana çıkarken,soybağı davalarında ise ilgililerin birbirlerini yanıltmaları (Örneğin:Kadının bir başka erkekle ilişkisinden olduğunu bildiği çocuğu, kocasından gizlemesi) ve sonuçta doğru olduğu sanılanın, yanlış olması/çıkması ya da yasa hükmü gereğince (Örneğin:Babalık karinesi gereğince) soybağı ilişkisinin kurulması ön plana çıkmaktadır. Soybağı davaları ile nüfus davaları ayrımında tüm uyuşmazlıklara uygulanacak genel bir ilke ya da kural belirleme olanağı da bulunmamaktadır. Çünkü doğum tarihleri, evlenme tarihleri ve nüfusa tescil tarih ve şekli hukuki nitelemeyi etkilemektedir. (Ramazan Karakaya,Yargıtay Dergisi,Cilt:39,Sayı:4,Ekim 2013)
Nufus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalar açısından başvurulacak kanun 5490 sayılı yasa olup, 5490 sayılı yasanın 36. maddesinde ''Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:
a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır.
b) Ad değişikliği halinde, nüfus müdürlüğü bu kişinin çocuklarının baba veya ana adına ilişkin kaydı, soyadı değişikliğinde ise eş ve ergin olmayan çocukların soyadını da düzeltir.
c) Tespit davaları, kaydın iptali veya düzeltilmesi için açılacak davalara karine teşkil eder.
Kişilerin başkasına ait kaydı kullandıklarına ilişkin başvurular Bakanlıkça incelenip sonuçlandırılır. '' hükmü yer almaktadır.
Bu davaların asliye hukuk mahkemesinde görüleceği yasada ve HMK 2/1. maddesinde açıkça belirlenmiş, davalar herhangi bir süreye tabi tutulmamış,davacı olacaklar yönünden Cumhuriyet savcıları dışında ''düzeltmeyi isteyen şahıslar'' olarak sınırlayıcı olmayan bir kavrama yer verilmiştir.
Soybağının kurulması yolları düzenlenme ise;
TMK'da düzenlenmiş olup;
TMK 282. maddesi: ''Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur.'' hükmü yer almaktadır. Maddede yer almamakla beraber soy- bağının kurulması yollarından biri de af yasalarıdır.
Bu davalarda ise görevli mahkeme, 4787 sayılı yasanın 4/1. maddesi uyarınca aile mahkemeleridir.
Anne yönünden soybağı, doğumla kendiliğinden kurulduğundan, anne ile çocuk arasında soybağı davalarından söz edilemez. Dolayısıyla soybağının kurulması için hükme gerek bulunmamaktadır. Ancak anne yönünden doğuran kadının kim olduğunun tespitine ilişkin dava gündeme gelebilir. Soybağı davasından söz edilemeyeceğindenve tespit davası ise 5490 sayılı kanunu'nun 36/c maddesi kapsamında olduğundan aile mahkemesinde değil;asliye hukuk mahkemesinde dava açılacaktır.
Yasada yer alan anne ile evlilik; çocuğun doğumundan önce evli olma ya da doğumdan sonra evlenme hallerini kapsamaktadır. Çocuğun doğumundan önce evlilik halinde babalık karinesi, doğumundan sonra evlilik halinde ise 292. madde de düzenlenen sonradan evlenme ile soybağının düzelmesi karinesi uygulama bulacaktır.
Baba ile çocuk arasındaki soybağı ilişkisi, 282. madde de yazılı yollarla kurulacaktır. Belirtilen hallerin dışında kalan ve her nasılsa baba hanesine yazılmış çocuk ile ilgili kaydın düzeltilmesi; kaydın hatalı/yasaya aykırı tescile ya da yanlış/yanıltıcı beyan ve işleme dayanması nedeniyle nüfus kaydının düzeltilmesi davasına konu olur ve asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerekir.
TMK 285. maddesi: ''Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür. Kocanın gaipliğine karar verilmesi halinde üçyüz günlük süre, ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden işlemeye başlar.'' hükmü düzenlenmiştir.
Düzenlenen konu babalık karinesidir. Bu karineye göre evlilik devam ederken (yasal evlilik) veya evliliğin sona ermesinden itibaren üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır. Babalık karinesi evlilik içinde doğum ya da evlilik içinde ana rahmine düşmüş olma koşuluna bağlanmıştır. Soybağı ilişkisi doğum anında kendiliğinden kurulur.
Babalık karinesi gereği koca baba kabul ediliyor ise; çocuk kocanın nüfusuna yazılacak ve koca nüfusundaki kayıt hakkında açılacak dava soybağının reddi davasıdır ve görevli mahkeme ise aile mahkemesi olacaktır .
Evlenmeden önce doğmuş veya evlenmeden üçyüzgün sonra doğmuş ise koca baba değildir. Buna baba olmama karinesi denir. Baba olmama karinesine rağmen ve 282. maddedeki koşullar gerçekleşmediği halde çocuk kocanın üzerine yazılmış ise yasa gereği kocanın baba olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu durumda açılacak dava nüfus kaydının düzeltilmesi davasıdır ve görevli mahkeme ise asliye hukuk mahkemesidir. Çünkü yasa gereği koca, baba değildir. Baba ile çocuk arasında Türk Medeni Kanunu'nun 282. maddesinde sayılan yollar dışında soybağı ilişkisi kurulamaz. Yasa gereği koca, baba olmadığından ve TMK 282. maddedeki koşullar gerçekleşmediği halde yanlış/yanıltıcı beyan ve işlemle, yasaya aykırı olarak koca, baba olarak yazılmıştır. Nüfus davası sonucunda kocanın nüfusunda yazılı çocuğun nüfus kaydı düzeltilecek ve çocuk annenin kızlık hanesine yazılacaktır. Esasen doğru olarak yapılması gereken işlem şudur: Çocuğun annenin kızlık hanesine, annenin beyan edeceği baba ismi ile tescilive ardından biyolojik babaya karşı babalık davasının, aile mahkemesinde açılmasıdır. Uygulamada anneler tarafından nüfus idaresine genellikle, biyolojik babanın ismi beyan edilmektedir. Ancak bu zorunlu ve sonuca etkili değildir. Herhangi bir isim de beyan edilebilir. Biyolojik babanın isminin beyan edilmesi ve çocuğun annenin kızlık hanesine biyolojik baba ismi ile tescili, baba ile soybağı ilişkisi kurulduğu anlamına gelmez. Başka bir ismin beyan edilmesi ve yazılması da çocuk ile bir başka erkek arasında soybağı ilişkisinin varlığı sonucunu doğurmaz. Esasen burada gerek biyolojik babanın isminin, gerekse bir başka ismin beyan edilmesi formalite gereği olup,annenin kızlık hanesindeki beyan üzerine yazılı baba ismi, hayali ve hukuken yok hükmündedir. Baba ile ancak 282. madde de yazılı yollarla soybağı ilişkisi kurulabilir. (Ramazan Karakaya,Yargıtay Dergisi,Cilt:39,Sayı:4,Ekim 2013)
292 ve 293. maddesi: 292. maddede ''Evlilik dışında doğan çocuk, ana ve babasının birbiriyle evlenmesi halinde kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olur.'' hükmü, 293. maddede ise '' Eşler, evlilik dışında doğmuş olan ortak çocuklarını, evlenme sırasında veya evlenmeden sonra, yerleşim yerlerindeki veya evlenmenin yapıldığı yerdeki nüfus memuruna bildirmek zorundadırlar. Bildirimin yapılmamış olması, çocuğun evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olmasını engellemez. Daha önce tanıma veya babalığa hükümle soybağı kurulmuş çocukların ana ve babası birbiriyle evlenince, nüfus memuru resen gerekli işlemi yapar.''hükmü yer almaktadır.
Sonradan evlenme ile soybağı ilişkisinin kanunen düzeltilmesi hükmünü içermektedir. Burada, Ana ve babanın evlilik dışı birlikte olması (cinsel beraberlik), bu birliktelikten çocuğun doğması,doğumdan sonra anne ile babanın evlenmesi gerekir.Burada artık çocuk evlilik birliğinde doğmuş gibi kabul edilmektedir. Çocukla baba arasında evlenme ile kendiliğinden soybağı ilişkisi kurulmuş olacaktır.
Bütün bu açıklamalar ışığında olayımıza dönülecek olunursa,mahkemeninde kabulünde olduğu üzere Hüseyin, Rukiye'nin evlenmeden önce kardeşi Hasan ile olan ilişkisinden doğan ve nüfusta kaydı olmayan çocuğu olan Nurettin'i, nüfus idaresine giderek evlilik içi doğan çocuğu olarak beyan etmiştir. Hüseyin,Nurettin'in kendi çocuğu olmadığını bilmekte ve Nurettin'in tescilini yanlış/yanıltıcı beyan ve işlemle, yasaya aykırı olarak yaptırmıştır. Bu durumda Nurettin'in Hüseyin'in kaydından düşürülmesi için açılan dava nüfus kaydının düzeltilmesi davası olup görevli mahkeme Asliye hukuk mahkemesidir. Bu dava kabul edilip kesinleştikten sonra Nurettin,annesinin kızlık hanesine evlilik dışı çocuk olarak kaydedilecektir. Bu aşamadan sonra Nurettin'in Hasan'ın çocuğu olarak kayıt edilmesi için açılan dava babalık davası olup aile mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere mahkemeninde nitelendirmesinin bu yönde olduğu görülmektedir.
Yukarıda çeşitli olasılıklara göre görevli mahkemeler açıklanmıştır. Özetle; nüfus davaları asliye hukuk mahkemesinde,soybağı davaları ise aile mahkemelerinde bakılacaktır. Ancak davada hem nüfus hem soybağı davası bir arada ise ne olacaktır?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu “Her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesidir.” görüşündedir.
Bu görüşe karşı şu eleştiriler getirilebilir:
Anayasanın 142 . maddesi uyarınca mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Aile mahkemeleri özel mahkemelerdir. Aile mahkemeleri hakkında 4787 sayılı yasa çıkarılmış ve 4.maddesinde aile mahkemelerinin bakacağı dava ve işler belirlenmiştir.
Özel mahkemelerin baktıkları işler genel değil ,özeldir;belli kişiler veya konular bakımından sınırlandırılmıştır. Özel mahkemeler ,yalnız özel kanunlarında gösterilmiş olan işlere ve davalara bakarlar;bunun dışındaki işler ve davalar genel mahkemelerin görevine girer. Hukuk Genel Kurulu davanın nüfus davası olduğunu belirlemiş ancak soybağı davası ile olan bağlantısı nedeniyle aile mahkemesinde görülmesine karar vermiştir. Bu kararla görevi kanunla sınırlanmış olarak belirlenen özel mahkemenin görev alanı yargı kararı ile genişletilmiştir. Bu durum 4787 sayılı yasaya aykırıdır.
Her iki davanın birlikte görülmesi hakkında özel bir hüküm yoktur. Ayrıca usul yasamızda davaların ayrılması hakkında hükümler düzenlenmiştir.
Her iki davanın birlikte görülmemesi gerekir. Soybağı davaları nüfus kayıtlarına göre sonuçlandırılacaktır. Bir başka ifade ile; soybağı davaları nüfus davalarının sonuçlanmasını ve kesinleşmesini bekleyecektir. Her iki dava birlikte yürütüldüğü zaman bu koşul oluşmayacaktır. Mahkeme aynı anda nüfus ve soybağı davasını sonuçlandırmış olacak,soybağı davasına ise nüfus davası hakkındaki kararını gerekçe yapacaktır. Oysa gerekçe yapılan karar kesinleşmemiştir. Bir örnekle açıklamak gerekirse olayımızda nüfus kaydının düzeltilmesi ve babalığın tespiti davasının birlikte açılmış olduğunu ve mahkemece her iki davanın da kabul edildiğini varsayalım. Nüfus idaresi soybağına ilişkin davalarda taraf olmadığından bu davaları temyiz edemez. İlgililer de temyiz etmediğinde karar kesinleşir. Nüfus kaydının düzeltilmesi davası ise idare tarafından temyiz edilip “reddi gerektiği” gerekçesi ile bozulduğunda ne yapılacaktır? Nüfus kaydının düzeltilmesi davası bozma sonucu reddedildiğinde Nurettinin hüseyinin üzerindeki kaydı devam edecektir. Buna rağmen Hasan'ın babalığı hakkında kesinleşmiş bir karar da olacaktır. Dolayısı ile iki babalı bir durum ile karşılaşılacaktır. Bu nedenle nufus kaydının düzeltilmesi davasının Asliye hukukta , soybağı davasının Aile Mahkemesinde görülmesi ve soybağı davasının, nufus kaydının düzeltilmesi davasının sonucunu beklemesi sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Sonuç olarak bu davaların yukarıda belirtilen tasnife göre ayrı ayrı görülmesi ve bu gerekçe ile kararın bozulması gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Battal Yılmaz
Üye
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 21 üyenin 16'sı ONAMA, 5'i ise İLAVELİ BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.