YARGITAY HUKUK GENEL KURULU'NUN FAİZ KONUSUNDA VERDİĞİ KARARLAR
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/19-199
KARAR NO : 2013/1418
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/04/2012
NUMARASI : 2011/1796 - 2012/427
DAVACI : A.E. ve Gıda Ürünleri San. Tic. A.Ş. vekili Av. G.K.
DAVALI : D.O.Yatırımları ve İşletmeciliği A.Ş. vekilleri Av. F.B.Ş. - Av. E.D.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.12.2010 gün ve 2009/2254 E., 2010/1636 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 18.10.2011 gün ve 2011/3506 E., 2011/12776 K. sayılı ilamı ile;
(… Davacı vekili, davalının müvekkilinden et ve gıda ürünleri satın aldığını, taraflar arasındaki protokolün 3. maddesinde “ödemeler vadesinde yapılmadığı takdirde aylık % 4 vade farkı uygulanacağının” hükme bağlandığını, davalının alacağın tahsili için girişilen icra takibinde işlemiş faize ve faiz oranına ilişkin kısmi itirazının haksız olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, temerrüt faizinin ancak alacaklı tarafından temerrüde düşürülen borçludan talep edilebileceğini, müvekkiline temerrüt ihtarı gönderilmediğini, iyi niyetli müvekkilinin ana para ve diğer ferilerinden başka 16.10.2009 ile 09.11.2009 tarihleri arasındaki süreyi kapsayan 1.215.60. TL yasal faizi yatırarak borcu kapattığını belirterek davanın reddi ile % 40 kötü niyet tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın 3.376.95. TL. üzerinden kabulüne fazlaya ilişkin talebin reddine, davalının itirazının iptali ile takibin 3.376.95. TL üzerinden devamına hükmolunan miktarın % 40’ı oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davanın temelini oluşturan icra takibinde asıl alacak ve işlemiş temerrüt faizi talep edilmiştir. Davalı tarafça asıl alacak kabul edilmiş ancak işlemiş faiz ile temerrüt faiz oranı yönünden itirazda bulunulmuştur. Başka bir anlatımla, somut olayda icra takibinde vade farkı talebinde bulunulmamıştır. Buna rağmen mahkemece talep dışına çıkılarak vade farkı yönünden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...)
gerekçesiyle, bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacağın tahsili amacıyla yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; davacının, taraflar arasında yapılan protokole göre asıl alacağa 16.10.2009 tarihinden 02.11.2009 tarihine kadar aylık % 4, yıllık % 48 oranında vade farkı hesaplayarak 4.592,53 TL vade farkı talep ettiği, icra takip dosyasında sehven temerrüt ibaresi kullandığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; davacının, icra takibinde temerrüt faizi mi yoksa vade farkı mı talep ettiği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, temerrüt faizi hakkında kısa ve genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, temerrüt (gecikme) faizinin hukuki niteliği, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminat olduğu kabul edilmektedir. (Dr. Becker:İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, s.5 Dr.S.Özkök Çevirisi; A.Von Tuhr: Cilt 1-2 s.617, C.Edege Çevirisi; Nami Barlas: Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1992, s.127 vd.; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.297 vd.;Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s.373 vd.) Bu tanımın, gecikme zammını da içerdiği kabul edilmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.6.1997 gün ve 1997/11 E.-278-529 K.; 18.11.2009 gün ve 2009/21-435 E. - 544 K. sayılı ilamlarında aynı ilkeler kabul edilmiştir).
İşlemiş bulunan temerrüt faizlerinin toplam tutarını para borçlarının ifasına ilişkin genel hükümler çerçevesinde alacaklıya ödemek zorunda olan borçlu, bu ödemeyi rızaen yapmadığı takdirde, alacaklı temerrüt faizi alacağını tahsile yönelik olarak icra takibi veya dava yoluna başvuracaktır. Temerrüt faizi, asıl alacağa ilişkin dava veya takip çervesinde istenebileceği gibi, asıl alacaktan bağımsız olarak ayrı bir dava veya takibe de konu edilebilir (Nami, Barlas: age., s.181).
Bu noktada “vade farkı” kavramı üzerinde de durulmalıdır.
Vade farkı, enflasyonun ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi sonucunda yargı kararları ile uygulama bulmuş ve bu kavram ile, para borcunun ifasında gecikmeden zarar gören alacaklının korunması amaçlanmıştır.
Nitekim, 27.06.2003 gün ve 2001/1 E, 2003/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda vade farkının “veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semen'e belirli oranlarda yapılan ilave başka bir anlatımla … mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihindeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semen'in ulaştığı miktarı ifade ettiği” belirtilmiştir.
Vade farkı, başta sözleşme ilişkisi kurulurken ya da daha sonradan tarafların ortak iradeleri ile kararlaştırılabileceği gibi, var olan ticari teamüller sonucu da ortaya çıkabilir.
Vade farkının sözleşmede kararlaştırıldığı ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru kabul edildiği durumlarda alacaklı bu yöndeki istemini doğrudan sözleşmeye dayandıracaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.09.2003 gün ve 2003/19-449 E.- 2003/491 K.; 28.04.2004 gün ve 2004/19-205 E. - 2004/246 K.; 06.10.2004 gün ve 2004/19-470 E. - 2004/462 K. sayılı ilamları).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı, 09.03.2009 tarihli sözleşme uyarınca alacaklı olduğu bedel ile 4.592,53 TL (16.10.2009-02.11.2009 % 48 temerrüt) işlemiş faizinin tahsili amacıyla Antalya 12. İcra Müdürlüğü’nün 2009/2314 E. sayılı dosyası ile icra takibinde bulunmuş, davalı tarafından işlemiş faize ve faiz oranına itiraz edilmesi üzerine takip kısmen durmuştur.
Davacı, icra takibinde açıkça temerrüt faizi istemiş olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesi gereğince, hakim taleple bağlı olduğundan mahkemece talep edilmeyen vade varkının hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırı bulunmaktadır.
Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.10.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/23-2212
KARAR NO : 2015/1309
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 28.05.2013
NUMARASI : 2013/97 E - 2013/165 K.
DAVACI : S.S.A.Ç. Arsa ve Konut Yapı Kooperatifleri B. vekilleri Av. G.K. ve diğerleri
DAVALI : S.S.Y. Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi vekili Av. İ.K.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.03.2012 gün ve 2011/292 E.- 2012/153 K. sayılı karar, taraflar vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 02.11.2012 gün ve 2012/3818 E. - 2012/6364K. sayılı kararı ile;
(... Davacı vekili, müvekkili birliğin eski ortaklarından olan davalı kooperatifin birikmiş 9.148,00 TL aidat 4.645,28 TL gecikme faizi borcunun tahsili için başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, aidat ve gecikme faizi talep edilen dönemler itibariyle davalı kooperatifin davacı birliğin ortağı olduğu, takip tarihi itibariyle davalı koperatifin davacı kooperatife 9.148,00 TL aidat ve 4.499,28 TL faiz olmak üzere toplam 13.467,28 TL borçlu bulunduğu gerekçesiyle, bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulü ile asıl alacağın %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
b) Dava, aidat asıl alacağı ve gecikme faizinin tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesinde aynen "Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'nci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. " hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinin "Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz." hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; "Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olay bakımından, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının anılan yasal düzenlemedeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 42. maddesine göre genel kurul bütün üyeleri temsil eden en yetkili organ olup, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi'nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.
Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, (belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup) aidatın süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, kooperatif ve üyeler arasında ayrıca faiz oranları ile ilgili sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ayrıca genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, 818 sayılı BK’nın 101/2. (6098 sayılı TBK'nın 117.) maddesi hükmü karşısında, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK'nın 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun' un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak faizi oranını, belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 sayılı TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate alınmak zorundadır.
Somut olayda, davaya konu 2007 - 2010 dönemindeki aidat borcu ve faiz oranı kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı TBK’nın 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı bakımından gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
2) Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir...)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava aidat ve faiz alacağı için girişilen takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
Dava kooperatif birliği aidat ve faiz alacağının tahsili için girişilmiş takibe itirazın iptali istemi ile açılmış; mahkemece itirazın kısmen iptali ile takibin, belirlenen 9.148,-TL asıl ve işlemiş 4.499,28 TL gecikme faizi toplamı 13.647,28 TL üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren aylık %2 oranında gecikme faizi uygulanmak suretiyle devamına ve asıl alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline dair verilen karar 23.Hukuk Dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık Türk Borçlar Kanunu’nun 01.07.2012 günü yürürlüğe girmiş olması karşısında, derdest davada 2007 ile 2010 dönemi kooperatif aidat alacağına işletilecek faizin belirlenmesi bakımından, bu Kanun’un 120/2 nci maddesindeki sınırlamanın uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu, tarafların sözleşme ile kararlaştırdığı faiz oranına müdahalede bulunmuştur (m.120). Madde metni şu şekildedir:
“Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur”.
Bu düzenleme ile kanun koyucu sözleşme ile kararlaştırılsa dahi aşırı oranlarla belirlenen (fahiş) faizin önüne geçmek istemiş ve bunu kamu yararı gerekçesiyle sınırlamak yoluna gitmiştir. Kooperatif genel kurullarında aidat ödemelerinin geciktirilmesi halinde alınması kararlaştırılan gecikme zammı, temerrüt faizi niteliğindedir. Kooperatif genel kurullarında belirlenen gecikme zammı oranlarının da anılan düzenleme kapsamında olduğu tartışmasızdır.
Vurgulanması gereken diğer iki düzenleme ise Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Yasa’nın (Yürürlük Yasası) 1'inci ve 7'nci maddeleridir. Bu Yasa’nın “geçmişe etkili olmama kuralı” başlıklı 1 inci maddesi:
“Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir” hükmünü içermektedir.
Aynı Yasa’nın 7'nci maddesine göre:
“Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'inci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır”.
Görüldüğü gibi bu düzenleme esasen kamu düzeni ve genel ahlak temeline dayandırılmıştır; maddede münferiden sayılan haller de bu kapsamdadır. Düzenleme 1'inci maddedeki ilke karşısında yeni bir ilke getirmemekte, sınırlı bir istisnayı öngörmektedir.
Her iki düzenlemenin birlikte değerlendirilmesinde Türk Borçlar Kanunu'nun hükümlerinin kural olarak geçmişe yürümeyeceği fakat istisnaen belirli hallerde, değişikliklerin görülmekte olan davalara da uygulanacağı sonucuna varılmaktadır. Yürürlük Yasası’nın 7'nci maddesi ile kanun koyucu aşırı faizin önüne geçmek yönündeki iradesini, derdest davalara da yansıtmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken hususlardan biri de “görülmekte olan dava” kavramıdır. Kanun koyucu aile, miras, eşya hukuku gibi alanlarda özel dava türleri benimsemiş olsa da usul kanunlarının temel dava anlayışı; ihlal edilen subjektif hakkın korunması amacını doğrudan doğruya yansıtan alacak benzeri hukuki korumaları kapsamaktadır. Bu bakımdan mesela inşai bir dava ya da bir menfi tesbit davası kural olarak usul kanunlarında temel düzenleme konusu edilmemekte ve mahiyetleri uygun düştüğü ölçüde, hâkimin adil yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri çerçevesindeki yorumlamaları ile yürütülmektedir.
Bu açıdan bakıldığında Yürürlük Kanunu’nun “görülmekte olan dava” kıstasının, faizin dava içinde devam ettiği halleri gösterdiği kabul edilmelidir. Oysa eldeki dava, Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce oluşan 2007 ila 2010 yıllarına ait aidat borçlarının tahsili için girişilen takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Burada hem aidat borçlarının ait olduğu dönem ve hem de temerrüt hali 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden öncedir. Asıl alacak 818 sayılı Borçlar Kanunu'na tâbi olarak doğmuş ve bu Yasa’ya göre faiz işlemiştir. Böyle bir halde faize ilişkin sınırlamanın, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 gününden önce oluşan asıl borç ve buna işleyecek faiz bakımından da uygulanması, Yürürlük Yasası’nın 1'inci maddesindeki temel ilkeye aykırıdır.
Diğer taraftan haklarında aynı gün takip yapılmış iki kooperatif ortağından biri borcunu Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe henüz girmediği bir tarihte (mesela 30.06.2012 günü) ödemiş ise sınırlandırılmamış (fazla) faiz ile ödeyecek; fakat borcunu ödememiş ve hakkında dava açılmış olan ortak, sırf derdest dava kavramına yüklenen farklı yorum nedeniyle geriye doğru eksik faiz ödeyecektir. Bu uygulama eşitler arasında eşitsizliğe yol açmaktadır (bkz. Kooperatifler Kanunu m.23).
Bu durumda mahkemece Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar belirlenen faiz oranı, bu tarihten sonra ise 120'nci maddenin ikinci bendindeki sınırlandırılmış temerrüt faizinin uygulanması bakımından kademeli hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp; yerel mahkeme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler davanın derdest olmasından yola çıkarak faiz oranı sınırlamasına ilişkin 120'nci maddenin uygulanması gerektiği yönünde görüş bildirmişlerse de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş benimsenmemiştir.
Yukarıda açıklanan bu değişik nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 06.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili, müvekkili birliğin eski ortaklarından olan davalı kooperatifin birikmiş 9.148,00 TL aidat 4.645,28 TL gecikme faizi borcunun tahsili için başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, aidat ve gecikme faizi talep edilen dönemler itibariyle davalı kooperatifin davacı birliğin ortağı olduğu, takip tarihi itibariyle davalı koperatifin davacı kooperatife 9.148,00 TL aidat ve 4.499,28 TL faiz olmak üzere toplam 13.467,28 TL borçlu bulunduğu gerekçesiyle, bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulü ile asıl alacağın %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
b) Dava, aidat asıl alacağı ve gecikme faizinin tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesinde aynen "Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'nci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. " hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinin "Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz." hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; "Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olay bakımından, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının anılan yasal düzenlemedeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 42. maddesine göre genel kurul bütün üyeleri temsil eden en yetkili organ olup, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi'nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.
Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, (belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup) aidatın süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, kooperatif ve üyeler arasında ayrıca faiz oranları ile ilgili sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ayrıca genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, 818 sayılı BK’nın 101/2. ( 6098 sayılı TBK'nın 117.) maddesi hükmü karşısında, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK'nın 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun' un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak faizi oranını, belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 sayılı TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate alınmak zorundadır.
Somut olayda, davaya konu 2007-2010 dönemindeki aidat borcu ve faiz oranı kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı TBK’nın 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı bakımından gerektiğinden, bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm, Dairemizce bozulmuştur.
Bozma ilamı üzerine, Mahalli Mahkemenin önceki kararında israr edmesi ve davalının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan müzakereler sonucu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlerde oluşan alacaklar için kademeli faiz uygulanması gerektiği gerekçesi ve oy çokluğu ile direnme hükümü bozulmuştur.
Türk Borçlar Kanununun Yürürülüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı gerekçesinde;
Tasarının tek fıkradan oluşan "A.Görülmekte olan davalara ilişkin uygulama " kenar başlıklı 7. maddesinde, Türk Borçlar Kanunun Tasarısının hangi hükümlerinin, yasalaşıp yürürlüğe girmesinden sonra,görülmekte olan davalarda da uygulanacakları düzenlenmektedir.
Maddeye göre,Türk Borçlar Kanunun Tasarısının geçici ödemlere, faize, gecikme faizine, aşırı ifaya, ilişkin maddelerinin görülmekte olan davalara da uygulanacağı belirtilmiş olup,böylece para borçlusunu aşırı faize karşı koruyan maddelerinin ve taraflarca, sözleşme ile üstlenilen edimler arasında sağlanmış olan dengenin, içlerinden biri aleyhine ve aşırı ölçüde bozulması durumunda, o tarafı korumayı amaçlayan maddeler; Türk Borçlar Kanunun Tasarısının,yasalaşıp yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan ve halen devam etmekte olan davalara da uygulanacağı öngörülmüştür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 1.Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesindesinin halen derdest olan davalara uygulanacağına ilişkin Diremizce verilen 20.03.2013 Tarih,2013/1141 Esas,2013/1703 Karar sayılı ilama yerel mahkemece direnilmesi neticesinde Hukuk Genel Kurulunun 2013/23-1758 Esas, 2015/1190 Karar sayılı ilamı ile Daire bozma ilamı doğrultusunda direnme hükmü bozulmuştur.
Yukarıda açıklandığı üzere; Kanuni ve temerrüt faizi ile ilgili 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 88 ve 120/2. maddelerine ilişkin hükümlerin, 6101 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca,kesinleşmiş davalar dışında ve halen derdest olan davalara aynen uygulanması gerektiğinden, aksi halin ise, adı geçen yasa maddesi ve gerekçesine uygun düşmediğinden,yazılı gerekçeyle direnme hükmünün bozulması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Hamit DÜNDAR
23. Hukuk Daire Başkanı
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 33'ü DEĞİŞİK BOZMA, 14'ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/2249
KARAR NO : 2015/1362
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2013/294 - 2013/311
DAVACI - K.DAVALI : G. Elektrik Tes.San.Tic. ve Ltd.Şti. vekili Av. Ç.Ç.
DAVALI - K.DAVACI : T.İ. vekili Av. R.Ü.
Taraflar arasındaki “menfi tespit, alacak ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesince asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.02.2012 gün ve 2010/32 E. 2012/38 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 09.10.2012 gün ve 2012/9769 E., 2012/13041 K. sayılı ilamı ile;
(.... Uyuşmazlık, asıl davada sözleşme gereğince teminat olarak verilen 50.000 TL bedelli çekin aynen iadesi, mümkün olmaması halinde iptali, karşılık davada ise kiralanan makineler nedeniyle kira alacağı ve tazminatın tahsiline ilişkindir. Mahkemece asıl davanın reddine, karşılık davanın kısmen kabulü ile 56.116.70 TL alacağın sözleşme gereği aylık % 10 faizi ile davacı- karşı davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine hüküm davacı- karşı davalı vekili ve davalı -karşı davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına, takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre temyiz eden davalı- karşı davacının tüm ve davacı - karşı davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı - karşı davalının hüküm altına alınan faize ilişkin temyiz itirazlarına gelince ;
Davada dayanılan ve hükme esas alınan 20.10.2009 başlangıç tarihli ve onbeş gün süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 6. maddesinde sözleşme imza tarihinden itibaren aylık kiraların peşin ödenmek istenmemesi veya gecikmesi durumunda tahakkuk ettiği tarihten itibaren geciken günler için ödeneceği tarihe kadar her ay hesaplanarak ilave edilmek kaydıyla peşin olarak % 10 akdi faiz uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Mahkemece de yapılan yargılama sonucu hüküm altına alınan alacağa ilişkin olarak akdi % 10 faiz uygulanmasına hükmedilmiştir. Bununla birlikte 1.7.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki 6101 Sayılı Kanun'un 7. maddesinde Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76. faize ilişkin 88. temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddelerinin görülmekte olan davalarda da uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinde düzenlenen faiz konusunun davanın halen derdest olması karşısında 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde değerlendirilerek bir karar verilmesi yönünden hükmün bozulması gerekmiştir.....)
gerekçesiyle ( 1 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle asıl davanın reddine ilişkin hüküm kısmının onanmasına, davacı- karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda ( 2 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı- karşı davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kira sözleşmesi gereğince teminat olarak verilen 50.000 TL bedelli çekin aynen iadesi, mümkün olmaması halinde iptali, karşılık dava; kiralanan makineler nedeniyle kira alacağı ve tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan makine ve ekipmanlar kiraladığını, kiralanan makinelerin teslim edilmesine ve kira bedelinin ödenmesine rağmen davalıya teminat olarak verilen çeklerden birinin iade edilmediğini ileri sürerek çekin aynen iadesine aksi halde iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, kira sözleşmesi ile davacıya kiralanan makine ve ekipmanların arızalı olarak teslim edildiğini, makinelerde değer kaybı oluştuğunu, halen alacağının bulunması nedeniyle çekin iade edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş karşı dava ile; makine ve teçhizat kiralama sözleşmesi uyarınca hasarlı olarak süresinden sonra teslim edilen ekipmanlar nedeniyle, 6.874,70TL tamir bedeli, 41.492,00TL makine değer kaybı ve 51.633,30TL kira bedelinin aylık %10 vade farkı ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı karşı davalı vekili, makine ve ekipmanların 15 gün süre ile kiralandığını, davacının talimatı doğrultusunda süresinde teslim edildiğini, karşılığında 36.000,00TL ödeme yapıldığını, aylık %10 vade farkı istenmesinin ahlaka ve adaba aykırı olduğunu, yasal bir talep olmadığını belirterek karşı davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; davalı karşı davacının kira bedeli alacağının 7.750,00TL, değer kaybının 41.492,00TL, tamir için yapılan masrafın da 6.874,70TL olduğu, servis cevabına göre bu bedelin karşı davacı tarafından ödendiği, sözleşmeye göre kiracı tarafından karşılanması gerektiği, sözleşmenin 6.maddesi uyarınca alacak için aylık %10 faiz oranının kararlaştırıldığı, tarafların tacir oldukları gözetilerek faiz oranını serbestçe belirleyebilecekleri gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile 56.116,70TL’nin karşı dava tarihi olan 26/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek aylık %10 faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine dair verilen karar yukarıda belirtilen gerekçelerle Özel Dairece bozulmuş, mahkemece, önceki nedenlerle ve ticari işlerde faiz oranının serbestçe kararlaştırılabileceği gerekçesiyle direnilmiştir.
Direnme kararı davacı karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tacir olan taraflar arasında akdedilen kira sözleşmesi gereğince sözleşmeden kaynaklanan alacağa aylık %10 gecikme faiz uygulanacağına ilişkin hükmün, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanun'un 7. maddesinde Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88., temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddelerinin görülmekte olan davalarda da uygulanacağının hüküm altına alınması durumunda geçerli olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konunun çözüme kavuşturulması bakımından faiz kavramı ve yasal dayanakları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Faiz; para alacağının medeni semeresidir. Başka bir ifade ile faiz, ödünç akdi veya başka bir hukuki muamele yahut fiil neticesinde başka bir kimseden alacaklı duruma geçen kimsenin para alacağının karşılığı ve bir nevi ücret ve kirası olarak tanımlanmaktadır. (Domaniç Hayri Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C:1,S:41). Bu tanım, faizin genel tanımı olup, faizin türlerine göre çeşitli eklemelerle değişiklik gösterebilmektedir Faiz borcu, asıl alacaktan ayrı fakat ona bağlı bir yan edimdir. Faiz borçları asıl alacağın varlığına bağlıdır ve asıl alacak sona erdiğinde faiz borcu da sona erer (TBK’nun 131/1, BK’nun.113/2. Maddesi).
Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, temerrüt (gecikme) faizinin hukuki niteliği, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminat olduğu kabul edilmektedir. (Dr. Becker:İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, s.5 Dr.S.Özkök Çevirisi; A.Von Tuhr: Cilt 1-2 s.617, C.Edege Çevirisi; Nami Barlas: Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1992, s.127 vd.; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.297 vd.;Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s.373 vd.) Bu tanımın, gecikme zammını da içerdiği kabul edilmektedir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.6.1997 gün ve 1997/11-278 E. 529 K.; 18.11.2009 gün ve 2009/21-435 E. - 544 K. sayılı ilamlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 88. maddesinin “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de; “Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, ticari işlere ilişkin düzenlemelerin bulunduğu 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 8/1. maddesinde; ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği, 9/1. maddesinde; ticari işlerde kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup bu maddede gönderme yapılan ilgili mevzuat 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanundur. 3095 sayılı Kanunun 1/1. maddesinde, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse faiz oranının yıllık % 12 olacağı düzenlenmiştir. Fakat Bakanlar Kurulu, Kanun’un 1/2 maddesinden aldığı yetkiye dayanarak 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ticari işlerde kanuni faiz oranını % 9’a indirmiştir.
Görüldüğü üzere Türk Ticaret Kanunu ve 3095 sayılı Kanun’da ticari işlerde akdi faizi sınırlayacak bir hüküm bulunmamaktadır.
6102 Sayılı TTK’nın 8. ve 9. maddelerinin gerekçesinde; ticarî işlerde faiz oranının serbestçe tayin olunacağının Türk Ticaret Kanununda temel bir ilke olarak yer alması gerektiği, ticarî işlerde temel bir kanun olarak Türk Ticaret Kanununun konunun düzenlenmesi gereken yer olduğu, ayrıca bir kanunun sadece kendi kapsamındaki konuları düzenlemesi, bunlara ilişkin hüküm koyması gerektiği, bu sebeple hükmün 6762 sayılı Kanunda olduğu gibi ticarî işlere özgülendiği, 6762 sayılı Kanunda kullanılan "tayin olunabilir" ibaresinin ilke ile bağdaşmayan gereksiz bir esnekliğe yer verdiği, ilkenin tam olarak öngörülebilmesi için kesin bir ifade kullanılması gerektiğinden "belirlenir" şeklinde düzeltildiği vurgulanmıştır.
Somut olayda taraflar tacir olup “Ekipman (Makine ve Teçhizat) Kira Sözleşmesi” ile enerji iletim hattı işinde kullanılmak üzere bir kısım makineler davacı karşı davalı tarafından, davalı karşı davacıdan kiralanmış, kira sözleşmesinin 6. maddesi ile kiracı borçlarının peşinen ödenmek istenmemesi veya gecikmesi durumunda tahakkuk ettiği tarihten itibaren geciken günler için ödeneceği tarihe kadar her ay hesaplanarak ilave edilmek kaydıyla peşin olarak %10 akdi faiz uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Kira sözleşmesi gereğince kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tamamının süresinde ödenmediği, tarafların tacir olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK'nın 8/1. maddesinde ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği hükmüne aynı maddenin 3. fıkrasında tüketicinin korunmasına ilişkin hükümlerin saklı tutulacağına ilişkin bir istisna getirilmiş ise de başkaca bir istisna bulunmamaktadır. Aynı Kanunun 9. maddesinde, ticari işlerde kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Anılan yasa hükmünde sözü edilen ilgili mevzuatın 3095 sayılı yasa hükümleri olduğunun, akdi faiz oranı yönünden bir sınırlama getirmediğinin ve 6102 sayılı TTK'nın 8. ve 9. maddelerinin ticari işler bakımından özel hüküm niteliğinde olup ticari işlerde bu hükümlerin uygulanması gerektiğinin, başka bir anlatımla 6098 sayılı TBK'nın 88. ve 120. maddeleri hükümlerinin ticari işlerde uygulanamayacağının kabulü gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce 01.07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “KİRACI ALEYHİNE DÜZENLEME YASAĞI” başlıklı 346. maddesinin, “kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.”hükmü gereğince kiracı aleyhine düzenleme yapılamayacağı, mahkeme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından somut olayda tarafların tacir olup ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği gerekçesiyle kabul edilmemiştir.
O halde, Mahkemenin tacir olan taraflar arasında kararlaştırılan faiz oranı dikkate alınarak hükmedilen miktara %10 akdi faiz oranı uygulanmasına ilişkin kararı açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davacı karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 15.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 36'sı ONAMA, 11'i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU'NUN FAİZ KONUSUNDA VERDİĞİ KARARLAR
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/19-199
KARAR NO : 2013/1418
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 05/04/2012
NUMARASI : 2011/1796 - 2012/427
DAVACI : A.E. ve Gıda Ürünleri San. Tic. A.Ş. vekili Av. G.K.
DAVALI : D.O.Yatırımları ve İşletmeciliği A.Ş. vekilleri Av. F.B.Ş. - Av. E.D.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 4. Sulh Hukuk Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 28.12.2010 gün ve 2009/2254 E., 2010/1636 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 18.10.2011 gün ve 2011/3506 E., 2011/12776 K. sayılı ilamı ile;
(… Davacı vekili, davalının müvekkilinden et ve gıda ürünleri satın aldığını, taraflar arasındaki protokolün 3. maddesinde “ödemeler vadesinde yapılmadığı takdirde aylık % 4 vade farkı uygulanacağının” hükme bağlandığını, davalının alacağın tahsili için girişilen icra takibinde işlemiş faize ve faiz oranına ilişkin kısmi itirazının haksız olduğunu ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına % 40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, temerrüt faizinin ancak alacaklı tarafından temerrüde düşürülen borçludan talep edilebileceğini, müvekkiline temerrüt ihtarı gönderilmediğini, iyi niyetli müvekkilinin ana para ve diğer ferilerinden başka 16.10.2009 ile 09.11.2009 tarihleri arasındaki süreyi kapsayan 1.215.60. TL yasal faizi yatırarak borcu kapattığını belirterek davanın reddi ile % 40 kötü niyet tazminatının davacıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller benimsenen bilirkişi raporuna göre davanın 3.376.95. TL. üzerinden kabulüne fazlaya ilişkin talebin reddine, davalının itirazının iptali ile takibin 3.376.95. TL üzerinden devamına hükmolunan miktarın % 40’ı oranındaki icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Davanın temelini oluşturan icra takibinde asıl alacak ve işlemiş temerrüt faizi talep edilmiştir. Davalı tarafça asıl alacak kabul edilmiş ancak işlemiş faiz ile temerrüt faiz oranı yönünden itirazda bulunulmuştur. Başka bir anlatımla, somut olayda icra takibinde vade farkı talebinde bulunulmamıştır. Buna rağmen mahkemece talep dışına çıkılarak vade farkı yönünden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır...)
gerekçesiyle, bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, alacağın tahsili amacıyla yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; davacının, taraflar arasında yapılan protokole göre asıl alacağa 16.10.2009 tarihinden 02.11.2009 tarihine kadar aylık % 4, yıllık % 48 oranında vade farkı hesaplayarak 4.592,53 TL vade farkı talep ettiği, icra takip dosyasında sehven temerrüt ibaresi kullandığı gerekçesi ile önceki kararda direnilmiştir.
Direnme hükmünü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; davacının, icra takibinde temerrüt faizi mi yoksa vade farkı mı talep ettiği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, temerrüt faizi hakkında kısa ve genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.
Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, temerrüt (gecikme) faizinin hukuki niteliği, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminat olduğu kabul edilmektedir. (Dr. Becker:İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, s.5 Dr.S.Özkök Çevirisi; A.Von Tuhr: Cilt 1-2 s.617, C.Edege Çevirisi; Nami Barlas: Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1992, s.127 vd.; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.297 vd.;Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s.373 vd.) Bu tanımın, gecikme zammını da içerdiği kabul edilmektedir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.6.1997 gün ve 1997/11 E.-278-529 K.; 18.11.2009 gün ve 2009/21-435 E. - 544 K. sayılı ilamlarında aynı ilkeler kabul edilmiştir).
İşlemiş bulunan temerrüt faizlerinin toplam tutarını para borçlarının ifasına ilişkin genel hükümler çerçevesinde alacaklıya ödemek zorunda olan borçlu, bu ödemeyi rızaen yapmadığı takdirde, alacaklı temerrüt faizi alacağını tahsile yönelik olarak icra takibi veya dava yoluna başvuracaktır. Temerrüt faizi, asıl alacağa ilişkin dava veya takip çervesinde istenebileceği gibi, asıl alacaktan bağımsız olarak ayrı bir dava veya takibe de konu edilebilir (Nami, Barlas: age., s.181).
Bu noktada “vade farkı” kavramı üzerinde de durulmalıdır.
Vade farkı, enflasyonun ekonomi üzerindeki olumsuz etkisi sonucunda yargı kararları ile uygulama bulmuş ve bu kavram ile, para borcunun ifasında gecikmeden zarar gören alacaklının korunması amaçlanmıştır.
Nitekim, 27.06.2003 gün ve 2001/1 E, 2003/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda vade farkının “veresiye veya taksitle satışlarda ilk satış bedeline yani semen'e belirli oranlarda yapılan ilave başka bir anlatımla … mal ve hizmet satım sözleşmesinde kararlaştırılan veya ticari teamüllere göre vade tarihinden başlayarak fiili ödeme tarihindeki mal ve hizmet bedeline ekleme yapılmak suretiyle semen'in ulaştığı miktarı ifade ettiği” belirtilmiştir.
Vade farkı, başta sözleşme ilişkisi kurulurken ya da daha sonradan tarafların ortak iradeleri ile kararlaştırılabileceği gibi, var olan ticari teamüller sonucu da ortaya çıkabilir.
Vade farkının sözleşmede kararlaştırıldığı ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru kabul edildiği durumlarda alacaklı bu yöndeki istemini doğrudan sözleşmeye dayandıracaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.09.2003 gün ve 2003/19-449 E.- 2003/491 K.; 28.04.2004 gün ve 2004/19-205 E. - 2004/246 K.; 06.10.2004 gün ve 2004/19-470 E. - 2004/462 K. sayılı ilamları).
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Davacı, 09.03.2009 tarihli sözleşme uyarınca alacaklı olduğu bedel ile 4.592,53 TL (16.10.2009-02.11.2009 % 48 temerrüt) işlemiş faizinin tahsili amacıyla Antalya 12. İcra Müdürlüğü’nün 2009/2314 E. sayılı dosyası ile icra takibinde bulunmuş, davalı tarafından işlemiş faize ve faiz oranına itiraz edilmesi üzerine takip kısmen durmuştur.
Davacı, icra takibinde açıkça temerrüt faizi istemiş olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesi gereğince, hakim taleple bağlı olduğundan mahkemece talep edilmeyen vade varkının hüküm altına alınması usul ve yasaya aykırı bulunmaktadır.
Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 02.10.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/23-2212
KARAR NO : 2015/1309
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 28.05.2013
NUMARASI : 2013/97 E - 2013/165 K.
DAVACI : S.S.A.Ç. Arsa ve Konut Yapı Kooperatifleri B. vekilleri Av. G.K. ve diğerleri
DAVALI : S.S.Y. Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi vekili Av. İ.K.
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.03.2012 gün ve 2011/292 E.- 2012/153 K. sayılı karar, taraflar vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 02.11.2012 gün ve 2012/3818 E. - 2012/6364K. sayılı kararı ile;
(... Davacı vekili, müvekkili birliğin eski ortaklarından olan davalı kooperatifin birikmiş 9.148,00 TL aidat 4.645,28 TL gecikme faizi borcunun tahsili için başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, aidat ve gecikme faizi talep edilen dönemler itibariyle davalı kooperatifin davacı birliğin ortağı olduğu, takip tarihi itibariyle davalı koperatifin davacı kooperatife 9.148,00 TL aidat ve 4.499,28 TL faiz olmak üzere toplam 13.467,28 TL borçlu bulunduğu gerekçesiyle, bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulü ile asıl alacağın %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
b) Dava, aidat asıl alacağı ve gecikme faizinin tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesinde aynen "Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'nci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. " hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinin "Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz." hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; "Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olay bakımından, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının anılan yasal düzenlemedeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 42. maddesine göre genel kurul bütün üyeleri temsil eden en yetkili organ olup, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi'nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.
Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, (belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup) aidatın süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, kooperatif ve üyeler arasında ayrıca faiz oranları ile ilgili sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ayrıca genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, 818 sayılı BK’nın 101/2. (6098 sayılı TBK'nın 117.) maddesi hükmü karşısında, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK'nın 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun' un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak faizi oranını, belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 sayılı TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate alınmak zorundadır.
Somut olayda, davaya konu 2007 - 2010 dönemindeki aidat borcu ve faiz oranı kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı TBK’nın 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı bakımından gerektiğinde bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
2) Bozma nedenine göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir...)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava aidat ve faiz alacağı için girişilen takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
Dava kooperatif birliği aidat ve faiz alacağının tahsili için girişilmiş takibe itirazın iptali istemi ile açılmış; mahkemece itirazın kısmen iptali ile takibin, belirlenen 9.148,-TL asıl ve işlemiş 4.499,28 TL gecikme faizi toplamı 13.647,28 TL üzerinden ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren aylık %2 oranında gecikme faizi uygulanmak suretiyle devamına ve asıl alacağın %40’ı oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline dair verilen karar 23.Hukuk Dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık Türk Borçlar Kanunu’nun 01.07.2012 günü yürürlüğe girmiş olması karşısında, derdest davada 2007 ile 2010 dönemi kooperatif aidat alacağına işletilecek faizin belirlenmesi bakımından, bu Kanun’un 120/2 nci maddesindeki sınırlamanın uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu, tarafların sözleşme ile kararlaştırdığı faiz oranına müdahalede bulunmuştur (m.120). Madde metni şu şekildedir:
“Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur”.
Bu düzenleme ile kanun koyucu sözleşme ile kararlaştırılsa dahi aşırı oranlarla belirlenen (fahiş) faizin önüne geçmek istemiş ve bunu kamu yararı gerekçesiyle sınırlamak yoluna gitmiştir. Kooperatif genel kurullarında aidat ödemelerinin geciktirilmesi halinde alınması kararlaştırılan gecikme zammı, temerrüt faizi niteliğindedir. Kooperatif genel kurullarında belirlenen gecikme zammı oranlarının da anılan düzenleme kapsamında olduğu tartışmasızdır.
Vurgulanması gereken diğer iki düzenleme ise Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Yasa’nın (Yürürlük Yasası) 1'inci ve 7'nci maddeleridir. Bu Yasa’nın “geçmişe etkili olmama kuralı” başlıklı 1 inci maddesi:
“Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir” hükmünü içermektedir.
Aynı Yasa’nın 7'nci maddesine göre:
“Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'inci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'inci maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır”.
Görüldüğü gibi bu düzenleme esasen kamu düzeni ve genel ahlak temeline dayandırılmıştır; maddede münferiden sayılan haller de bu kapsamdadır. Düzenleme 1'inci maddedeki ilke karşısında yeni bir ilke getirmemekte, sınırlı bir istisnayı öngörmektedir.
Her iki düzenlemenin birlikte değerlendirilmesinde Türk Borçlar Kanunu'nun hükümlerinin kural olarak geçmişe yürümeyeceği fakat istisnaen belirli hallerde, değişikliklerin görülmekte olan davalara da uygulanacağı sonucuna varılmaktadır. Yürürlük Yasası’nın 7'nci maddesi ile kanun koyucu aşırı faizin önüne geçmek yönündeki iradesini, derdest davalara da yansıtmıştır.
Burada üzerinde durulması gereken hususlardan biri de “görülmekte olan dava” kavramıdır. Kanun koyucu aile, miras, eşya hukuku gibi alanlarda özel dava türleri benimsemiş olsa da usul kanunlarının temel dava anlayışı; ihlal edilen subjektif hakkın korunması amacını doğrudan doğruya yansıtan alacak benzeri hukuki korumaları kapsamaktadır. Bu bakımdan mesela inşai bir dava ya da bir menfi tesbit davası kural olarak usul kanunlarında temel düzenleme konusu edilmemekte ve mahiyetleri uygun düştüğü ölçüde, hâkimin adil yargılama ve silahların eşitliği ilkeleri çerçevesindeki yorumlamaları ile yürütülmektedir.
Bu açıdan bakıldığında Yürürlük Kanunu’nun “görülmekte olan dava” kıstasının, faizin dava içinde devam ettiği halleri gösterdiği kabul edilmelidir. Oysa eldeki dava, Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce oluşan 2007 ila 2010 yıllarına ait aidat borçlarının tahsili için girişilen takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. Burada hem aidat borçlarının ait olduğu dönem ve hem de temerrüt hali 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden öncedir. Asıl alacak 818 sayılı Borçlar Kanunu'na tâbi olarak doğmuş ve bu Yasa’ya göre faiz işlemiştir. Böyle bir halde faize ilişkin sınırlamanın, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 gününden önce oluşan asıl borç ve buna işleyecek faiz bakımından da uygulanması, Yürürlük Yasası’nın 1'inci maddesindeki temel ilkeye aykırıdır.
Diğer taraftan haklarında aynı gün takip yapılmış iki kooperatif ortağından biri borcunu Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe henüz girmediği bir tarihte (mesela 30.06.2012 günü) ödemiş ise sınırlandırılmamış (fazla) faiz ile ödeyecek; fakat borcunu ödememiş ve hakkında dava açılmış olan ortak, sırf derdest dava kavramına yüklenen farklı yorum nedeniyle geriye doğru eksik faiz ödeyecektir. Bu uygulama eşitler arasında eşitsizliğe yol açmaktadır (bkz. Kooperatifler Kanunu m.23).
Bu durumda mahkemece Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girdiği tarihe kadar belirlenen faiz oranı, bu tarihten sonra ise 120'nci maddenin ikinci bendindeki sınırlandırılmış temerrüt faizinin uygulanması bakımından kademeli hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp; yerel mahkeme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler davanın derdest olmasından yola çıkarak faiz oranı sınırlamasına ilişkin 120'nci maddenin uygulanması gerektiği yönünde görüş bildirmişlerse de yukarıda açıklanan nedenlerle bu görüş benimsenmemiştir.
Yukarıda açıklanan bu değişik nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 06.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı vekili, müvekkili birliğin eski ortaklarından olan davalı kooperatifin birikmiş 9.148,00 TL aidat 4.645,28 TL gecikme faizi borcunun tahsili için başlatılan icra takibine haksız itiraz ettiğini ileri sürerek, vaki itirazın iptali ile icra inkâr tazminatının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, aidat ve gecikme faizi talep edilen dönemler itibariyle davalı kooperatifin davacı birliğin ortağı olduğu, takip tarihi itibariyle davalı koperatifin davacı kooperatife 9.148,00 TL aidat ve 4.499,28 TL faiz olmak üzere toplam 13.467,28 TL borçlu bulunduğu gerekçesiyle, bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulü ile asıl alacağın %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1) Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;
a) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
b) Dava, aidat asıl alacağı ve gecikme faizinin tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece karar verildikten sonra temyiz aşamasında; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesinde aynen "Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76'ncı, faize ilişkin 88'nci, temerrüt faizine ilişkin 120'nci ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138'nci maddesi görülmekte olan davalarda da uygulanır. " hükmüne yer verilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinin "Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranını yüzde elli fazlasını aşamaz." hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de aynen; "Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur." düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olay bakımından, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranının anılan yasal düzenlemedeki yerine gelince; para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun 42. maddesine göre genel kurul bütün üyeleri temsil eden en yetkili organ olup, kanun veya anasözleşme ile genel kurula tanınmış olan konular hakkında karar verme yetkisini haizdir. Konut Yapı Kooperatifi Tip Anasözleşmesi'nin 23/1. maddesinin 6. bendi uyarınca ortaklardan tahsil edilecek taksit miktar ve ödeme şartları ile gecikme halinde uygulanacak esasları tespit etmek genel kurulun yetkisi dahilindedir.
Genel kurulca, ödeme günü belirlenerek, (belirlenmemişse ayın sonu ödeme günü olup) aidatın süresinde ödenmesine, süresinde ödenmemesi halinde ise temerrüt faizi uygulanmasına ilişkin alınan kararın kesinleşmesi halinde, bu kararın tüm ortakları bağlayacağı açıktır. Genel kurul kararları, üyeler ile kooperatif arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, kooperatif ve üyeler arasında ayrıca faiz oranları ile ilgili sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ayrıca genel kurullarca kararlaştırılan faiz oranları daha sonraki yıllarda değiştirilmediği ve iptal edilmediği sürece genel kurula katılmasa dahi tüm üyeleri bağlar. Bu durumda, 818 sayılı BK’nın 101/2. ( 6098 sayılı TBK'nın 117.) maddesi hükmü karşısında, genel kurulun belirlediği tarih kesin vade olup, üyenin bir ihtarla ayrıca temerrüde düşürülmesine gerek kalmadan, borcun ifasının istenebileceği kuşkusuzdur. Anapara faizi ise, borçlunun henüz temerrüde düşmeden ödemesi gereken sözleşmeyle kararlaştırılan faizdir. Bu durumda, kooperatif genel kurullarında kararlaştırılan faiz oranı, TBK'nın 88. maddesinde düzenlenen anapara faizi olmayıp, 120. maddede düzenlenen temerrüt faizine ilişkindir. Kooperatif ile üyesi arasında ticari ilişki bulunmadığından yasal oranda temerrüt faizi uygulanmalıdır. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun' un 2/1. maddesi gereğince, bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen yasal faiz oranına göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.
Maddenin açık ifadesinden de anlaşılacağı üzere temerrüt faizinin, yasal faiz oranından fazla alınması taraflarca kararlaştırılabilir. Anılan maddeler birlikte değerlendirildiğinde kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt faizinin yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılabileceği anlamı çıkmaktadır. Ancak taraflar, uygulanacak faizi oranını, belirlerken, yukarıdaki paragrafta belirtilen 6098 sayılı TBK’nın 120/2. maddesinde öngörülmüş olan sınırlamayı dikkate alınmak zorundadır.
Somut olayda, davaya konu 2007-2010 dönemindeki aidat borcu ve faiz oranı kooperatif genel kurul kararlarıyla belirlendiğinden ve genel kurul kararları da sözleşme niteliğinde olduğundan davacının takip konusu alacak kalemlerine uygulanması gereken azami faiz oranı TBK’nın 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olup, davacı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuata yani 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'un 2/1. maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Bu durumda, mahkemece, karar tarihinden sonra yürürlüğe giren anılan yasal düzenleme bu açıklamalar çerçevesinde somut olay bakımından değerlendirilerek, işlemiş ve işleyecek temerrüt faizi oranı ve miktarı bakımından gerektiğinden, bilirkişiden denetime elverişli bir rapor alınmak ve sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm, Dairemizce bozulmuştur.
Bozma ilamı üzerine, Mahalli Mahkemenin önceki kararında israr edmesi ve davalının temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan müzakereler sonucu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemlerde oluşan alacaklar için kademeli faiz uygulanması gerektiği gerekçesi ve oy çokluğu ile direnme hükümü bozulmuştur.
Türk Borçlar Kanununun Yürürülüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı gerekçesinde;
Tasarının tek fıkradan oluşan "A.Görülmekte olan davalara ilişkin uygulama " kenar başlıklı 7. maddesinde, Türk Borçlar Kanunun Tasarısının hangi hükümlerinin, yasalaşıp yürürlüğe girmesinden sonra,görülmekte olan davalarda da uygulanacakları düzenlenmektedir.
Maddeye göre,Türk Borçlar Kanunun Tasarısının geçici ödemlere, faize, gecikme faizine, aşırı ifaya, ilişkin maddelerinin görülmekte olan davalara da uygulanacağı belirtilmiş olup,böylece para borçlusunu aşırı faize karşı koruyan maddelerinin ve taraflarca, sözleşme ile üstlenilen edimler arasında sağlanmış olan dengenin, içlerinden biri aleyhine ve aşırı ölçüde bozulması durumunda, o tarafı korumayı amaçlayan maddeler; Türk Borçlar Kanunun Tasarısının,yasalaşıp yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan ve halen devam etmekte olan davalara da uygulanacağı öngörülmüştür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 1.Temmuz 2012 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanunu'nun 7. maddesindesinin halen derdest olan davalara uygulanacağına ilişkin Diremizce verilen 20.03.2013 Tarih,2013/1141 Esas,2013/1703 Karar sayılı ilama yerel mahkemece direnilmesi neticesinde Hukuk Genel Kurulunun 2013/23-1758 Esas, 2015/1190 Karar sayılı ilamı ile Daire bozma ilamı doğrultusunda direnme hükmü bozulmuştur.
Yukarıda açıklandığı üzere; Kanuni ve temerrüt faizi ile ilgili 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 88 ve 120/2. maddelerine ilişkin hükümlerin, 6101 sayılı Kanunun 7. maddesi uyarınca,kesinleşmiş davalar dışında ve halen derdest olan davalara aynen uygulanması gerektiğinden, aksi halin ise, adı geçen yasa maddesi ve gerekçesine uygun düşmediğinden,yazılı gerekçeyle direnme hükmünün bozulması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Hamit DÜNDAR
23. Hukuk Daire Başkanı
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 33'ü DEĞİŞİK BOZMA, 14'ü ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.
T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/2249
KARAR NO : 2015/1362
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 16/07/2013
NUMARASI : 2013/294 - 2013/311
DAVACI - K.DAVALI : G. Elektrik Tes.San.Tic. ve Ltd.Şti. vekili Av. Ç.Ç.
DAVALI - K.DAVACI : T.İ. vekili Av. R.Ü.
Taraflar arasındaki “menfi tespit, alacak ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesince asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulüne dair verilen 14.02.2012 gün ve 2010/32 E. 2012/38 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 09.10.2012 gün ve 2012/9769 E., 2012/13041 K. sayılı ilamı ile;
(.... Uyuşmazlık, asıl davada sözleşme gereğince teminat olarak verilen 50.000 TL bedelli çekin aynen iadesi, mümkün olmaması halinde iptali, karşılık davada ise kiralanan makineler nedeniyle kira alacağı ve tazminatın tahsiline ilişkindir. Mahkemece asıl davanın reddine, karşılık davanın kısmen kabulü ile 56.116.70 TL alacağın sözleşme gereği aylık % 10 faizi ile davacı- karşı davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine hüküm davacı- karşı davalı vekili ve davalı -karşı davacı vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına, takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre temyiz eden davalı- karşı davacının tüm ve davacı - karşı davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı - karşı davalının hüküm altına alınan faize ilişkin temyiz itirazlarına gelince ;
Davada dayanılan ve hükme esas alınan 20.10.2009 başlangıç tarihli ve onbeş gün süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 6. maddesinde sözleşme imza tarihinden itibaren aylık kiraların peşin ödenmek istenmemesi veya gecikmesi durumunda tahakkuk ettiği tarihten itibaren geciken günler için ödeneceği tarihe kadar her ay hesaplanarak ilave edilmek kaydıyla peşin olarak % 10 akdi faiz uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Mahkemece de yapılan yargılama sonucu hüküm altına alınan alacağa ilişkin olarak akdi % 10 faiz uygulanmasına hükmedilmiştir. Bununla birlikte 1.7.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun yürürlüğü ve uygulama şekli hakkındaki 6101 Sayılı Kanun'un 7. maddesinde Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76. faize ilişkin 88. temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddelerinin görülmekte olan davalarda da uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bu durumda 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 88. maddesinde düzenlenen faiz konusunun davanın halen derdest olması karşısında 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde değerlendirilerek bir karar verilmesi yönünden hükmün bozulması gerekmiştir.....)
gerekçesiyle ( 1 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle asıl davanın reddine ilişkin hüküm kısmının onanmasına, davacı- karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün yukarıda ( 2 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı- karşı davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; kira sözleşmesi gereğince teminat olarak verilen 50.000 TL bedelli çekin aynen iadesi, mümkün olmaması halinde iptali, karşılık dava; kiralanan makineler nedeniyle kira alacağı ve tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan makine ve ekipmanlar kiraladığını, kiralanan makinelerin teslim edilmesine ve kira bedelinin ödenmesine rağmen davalıya teminat olarak verilen çeklerden birinin iade edilmediğini ileri sürerek çekin aynen iadesine aksi halde iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, kira sözleşmesi ile davacıya kiralanan makine ve ekipmanların arızalı olarak teslim edildiğini, makinelerde değer kaybı oluştuğunu, halen alacağının bulunması nedeniyle çekin iade edilmediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş karşı dava ile; makine ve teçhizat kiralama sözleşmesi uyarınca hasarlı olarak süresinden sonra teslim edilen ekipmanlar nedeniyle, 6.874,70TL tamir bedeli, 41.492,00TL makine değer kaybı ve 51.633,30TL kira bedelinin aylık %10 vade farkı ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davacı karşı davalı vekili, makine ve ekipmanların 15 gün süre ile kiralandığını, davacının talimatı doğrultusunda süresinde teslim edildiğini, karşılığında 36.000,00TL ödeme yapıldığını, aylık %10 vade farkı istenmesinin ahlaka ve adaba aykırı olduğunu, yasal bir talep olmadığını belirterek karşı davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; davalı karşı davacının kira bedeli alacağının 7.750,00TL, değer kaybının 41.492,00TL, tamir için yapılan masrafın da 6.874,70TL olduğu, servis cevabına göre bu bedelin karşı davacı tarafından ödendiği, sözleşmeye göre kiracı tarafından karşılanması gerektiği, sözleşmenin 6.maddesi uyarınca alacak için aylık %10 faiz oranının kararlaştırıldığı, tarafların tacir oldukları gözetilerek faiz oranını serbestçe belirleyebilecekleri gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kısmen kabulü ile 56.116,70TL’nin karşı dava tarihi olan 26/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek aylık %10 faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine dair verilen karar yukarıda belirtilen gerekçelerle Özel Dairece bozulmuş, mahkemece, önceki nedenlerle ve ticari işlerde faiz oranının serbestçe kararlaştırılabileceği gerekçesiyle direnilmiştir.
Direnme kararı davacı karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tacir olan taraflar arasında akdedilen kira sözleşmesi gereğince sözleşmeden kaynaklanan alacağa aylık %10 gecikme faiz uygulanacağına ilişkin hükmün, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6101 sayılı Kanun'un 7. maddesinde Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76., faize ilişkin 88., temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddelerinin görülmekte olan davalarda da uygulanacağının hüküm altına alınması durumunda geçerli olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle konunun çözüme kavuşturulması bakımından faiz kavramı ve yasal dayanakları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Faiz; para alacağının medeni semeresidir. Başka bir ifade ile faiz, ödünç akdi veya başka bir hukuki muamele yahut fiil neticesinde başka bir kimseden alacaklı duruma geçen kimsenin para alacağının karşılığı ve bir nevi ücret ve kirası olarak tanımlanmaktadır. (Domaniç Hayri Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C:1,S:41). Bu tanım, faizin genel tanımı olup, faizin türlerine göre çeşitli eklemelerle değişiklik gösterebilmektedir Faiz borcu, asıl alacaktan ayrı fakat ona bağlı bir yan edimdir. Faiz borçları asıl alacağın varlığına bağlıdır ve asıl alacak sona erdiğinde faiz borcu da sona erer (TBK’nun 131/1, BK’nun.113/2. Maddesi).
Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, temerrüt (gecikme) faizinin hukuki niteliği, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminat olduğu kabul edilmektedir. (Dr. Becker:İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, s.5 Dr.S.Özkök Çevirisi; A.Von Tuhr: Cilt 1-2 s.617, C.Edege Çevirisi; Nami Barlas: Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1992, s.127 vd.; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.297 vd.;Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s.373 vd.) Bu tanımın, gecikme zammını da içerdiği kabul edilmektedir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.6.1997 gün ve 1997/11-278 E. 529 K.; 18.11.2009 gün ve 2009/21-435 E. - 544 K. sayılı ilamlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 88. maddesinin “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmünü içermesinin yanı sıra, temerrüt faizine ilişkin 120. maddesinde de; “Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Öte yandan, ticari işlere ilişkin düzenlemelerin bulunduğu 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 8/1. maddesinde; ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği, 9/1. maddesinde; ticari işlerde kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmış olup bu maddede gönderme yapılan ilgili mevzuat 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanundur. 3095 sayılı Kanunun 1/1. maddesinde, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse faiz oranının yıllık % 12 olacağı düzenlenmiştir. Fakat Bakanlar Kurulu, Kanun’un 1/2 maddesinden aldığı yetkiye dayanarak 01.01.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ticari işlerde kanuni faiz oranını % 9’a indirmiştir.
Görüldüğü üzere Türk Ticaret Kanunu ve 3095 sayılı Kanun’da ticari işlerde akdi faizi sınırlayacak bir hüküm bulunmamaktadır.
6102 Sayılı TTK’nın 8. ve 9. maddelerinin gerekçesinde; ticarî işlerde faiz oranının serbestçe tayin olunacağının Türk Ticaret Kanununda temel bir ilke olarak yer alması gerektiği, ticarî işlerde temel bir kanun olarak Türk Ticaret Kanununun konunun düzenlenmesi gereken yer olduğu, ayrıca bir kanunun sadece kendi kapsamındaki konuları düzenlemesi, bunlara ilişkin hüküm koyması gerektiği, bu sebeple hükmün 6762 sayılı Kanunda olduğu gibi ticarî işlere özgülendiği, 6762 sayılı Kanunda kullanılan "tayin olunabilir" ibaresinin ilke ile bağdaşmayan gereksiz bir esnekliğe yer verdiği, ilkenin tam olarak öngörülebilmesi için kesin bir ifade kullanılması gerektiğinden "belirlenir" şeklinde düzeltildiği vurgulanmıştır.
Somut olayda taraflar tacir olup “Ekipman (Makine ve Teçhizat) Kira Sözleşmesi” ile enerji iletim hattı işinde kullanılmak üzere bir kısım makineler davacı karşı davalı tarafından, davalı karşı davacıdan kiralanmış, kira sözleşmesinin 6. maddesi ile kiracı borçlarının peşinen ödenmek istenmemesi veya gecikmesi durumunda tahakkuk ettiği tarihten itibaren geciken günler için ödeneceği tarihe kadar her ay hesaplanarak ilave edilmek kaydıyla peşin olarak %10 akdi faiz uygulanacağı kararlaştırılmıştır. Kira sözleşmesi gereğince kira sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tamamının süresinde ödenmediği, tarafların tacir olduğu hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK'nın 8/1. maddesinde ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği hükmüne aynı maddenin 3. fıkrasında tüketicinin korunmasına ilişkin hükümlerin saklı tutulacağına ilişkin bir istisna getirilmiş ise de başkaca bir istisna bulunmamaktadır. Aynı Kanunun 9. maddesinde, ticari işlerde kanuni, anapara ile temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Anılan yasa hükmünde sözü edilen ilgili mevzuatın 3095 sayılı yasa hükümleri olduğunun, akdi faiz oranı yönünden bir sınırlama getirmediğinin ve 6102 sayılı TTK'nın 8. ve 9. maddelerinin ticari işler bakımından özel hüküm niteliğinde olup ticari işlerde bu hükümlerin uygulanması gerektiğinin, başka bir anlatımla 6098 sayılı TBK'nın 88. ve 120. maddeleri hükümlerinin ticari işlerde uygulanamayacağının kabulü gerekir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce 01.07. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “KİRACI ALEYHİNE DÜZENLEME YASAĞI” başlıklı 346. maddesinin, “kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.”hükmü gereğince kiracı aleyhine düzenleme yapılamayacağı, mahkeme kararının Özel Daire bozma kararı doğrultusunda bozulması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından somut olayda tarafların tacir olup ticari işlerde faiz oranının serbestçe belirleneceği gerekçesiyle kabul edilmemiştir.
O halde, Mahkemenin tacir olan taraflar arasında kararlaştırılan faiz oranı dikkate alınarak hükmedilen miktara %10 akdi faiz oranı uygulanmasına ilişkin kararı açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olup direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davacı karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 15.05.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nda bulunan 47 üyenin 36'sı ONAMA, 11'i ise BOZMA yönünde oy kullanmışlardır.