
İİK 89/4 MADDESİNE DAYALI TAZMİNAT DAVASI, BELİRSİZ ALACAK DAVASI ŞEKLİNDE AÇILMIŞSA HUKUKİ YARAR YOKLUĞUNDAN REDDEDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/2556
Karar No : 2023/2571
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 17. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08.12.2022
SAYISI : 2020/181 - 2022/758
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Kiraz Koyuncu Ceylan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı B. Yapı İş Ortaklığını oluşturan B. Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. ile G. İnş. ve Tic. Ltd. Şti. adına ayrı ayrı vekaletname sunan davacılar vekilinin icra mahkemesine başvurusunda; birinci haciz ihbarnamesine haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin ihbarnamenin tebliğ tarihi ve devam eden hak edişler itibariyle borçluya olan borcu miktarında faizi ile birlikte tazminata ve haksız yere itiraz edilen tutarın %20'sinden az olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ettiği, mahkemece verilen görevsizlik kararının Dairemizce bozulmasına üzerine, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; talebin HMK'nın 107. maddesi kapsamında, 10.000,00 TL tazminata hükmedilmesine ilişkin belirsiz alacak davası olduğu, oysa üçüncü kişiye gönderilen birinci haciz ihbarnamesinde belirtilen miktara göre tazminat alacağının belirli bir alacak olduğu, buna göre de İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat isteminin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verildiği, kararın alacaklılar tarafından temyiz edildiği anlaşılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89/4 maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" hükmü yer almaktadır.
Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK'nın 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir.
Alacaklının icra mahkemesine başvurusu, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat davasıdır. İİK'nın 89/4 maddesi uyarınca; icra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere inceler. Buna göre, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değerinin gösterilmesi gerekir. Nitekim, bu tür bir davada, HMK'nın 120. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 15. ve 16. maddeleri uyarınca belirlenen dava değeri üzerinden Harçlar Kanunu'nun 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.
Somut olayda, alacaklılar tarafından birinci haciz ihbarnamesine haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle borçluya olan borcu miktarında tazminata hükmedilmesi talep edilmiş olup, 14.11.2013 tarihli birinci haciz ihbarnamesinde alacak tutarına (174.091,47 TL) açıkça yer verilmiştir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre, tazminat miktarı birinci haciz ihbarnamesi ile istenen miktarı aşamayacaktır. Bu durumda, dava dilekçesinde harca esas değer olarak 10.000,00 TL'nin gösterilmesi ve davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmiş olması, alacak tutarının belirli olması karşısında davayı belirsiz alacak davası haline getirmeyeceğinden, mahkemece, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat isteminin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Diğer taraftan, alacaklıların, davanın açılması sırasında yatırması gereken nispi karar ve ilam harcının peşin ödenmesi gereken kısmını yatırmadığı ve mahkemece yargılama aşamasında da ikmal ettirilmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda, mahkemece; birinci haciz ihbarnamesindeki alacak miktarı üzerinden peşin karar ve ilam harcının tamamlattırılması ve anılan eksiklikler giderildikten sonra tazminat talebine konu haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişinin takip borçlusuna muaccel hale gelmiş, kesin bir borcunun bulunup bulunmadığını tespiti ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, alacaklıların hukuki yararının bulunmadığına ilişkin yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz
SONUÇ : Alacaklıların temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nın 366 ve HUMK’nın 428. maddeleri uyarınca re'sen (BOZULMASINA), bozma nedenine göre esasa yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.04.2023 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
N. ŞİMŞEK R. C. HANEDAN Dr. Ş. KELEŞ S. ÖZTEMİZ A. AYAN
BİLGİ : Bu konunun irdelendiği çalışma için bkz. DIRENİSA, Efe, Üçüncü Kişinin Gerçeğe Aykırı İtirazda Bulunması Nedeniyle İcra Ve İflâs Kanunu’nun 89/4 Hükmü Uyarınca Açılacak Tazminat Davasının Belirsiz Alacak Davası Şeklinde Açılıp Açılamayacağı Üzerine Bir Değerlendirme, SDÜHFD, C: 12, S: 1, Y: 2022, s. 329-360.
İlgili makale için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : “Belirsiz alacak davasındaki hukukî yarar tamamlanamaz dava şartıdır” şeklindeki Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 18 Haziran 2018 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, görüldüğü üzere, 18.06.2018 tarihli kararında “belirsiz alacak davasındaki hukukî yararın tamamlanamaz dava şartı olduğu” görüşünde iken tespit edebildiğimiz kadarı ile 12.04.2023 tarihinden itibaren ise “belirsiz alacak davasındaki hukukî yararın tamamlanabilir dava şartı olduğu” şeklinde "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.
Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır. En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir:
“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.
“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.
66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.
68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)
Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/7784
Karar No : 2024/5759
Tebliğname No : 7 - 2022/12373
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından ve CMK'nun 299. maddesi gereğince, bu yöndeki isteğin reddine oy birliği ile karar verildikten sonra işin esası incelendi:
1- Hakikate Muhalif Beyanda Bulunmak suçuna yönelik kurulan hükme ilişkin incelemede,
Temyiz incelemesine konu edilen suçun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 338. maddesi kapsamında kalan ve kanunda üst sınırı bir yıla kadar hapis cezası öngören, "Hakikate Muhalif Beyanda Bulunmak" suçunu oluşturduğu gözetildiğinde;
28/02/2019 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen CMK'nun 286/2-d uyarınca; İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığı cihetle, yapılan temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nun 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- İİK 89/4 maddesi uyarınca talep edilen tazminat istemine yönelik olarak kurulan hükme ilişkin incelemede;
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89/4 maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" hükmü yer almaktadır.
Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK'nın 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir.
Alacaklının icra mahkemesine başvurusu, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat davasıdır. İİK'nın 89/4 maddesi uyarınca; icra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere inceler. Buna göre, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değerinin gösterilmesi gerekir. Nitekim, bu tür bir davada, HMK'nın 120. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 15. ve 16. maddeleri uyarınca belirlenen dava değeri üzerinden Harçlar Kanunu'nun 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.
Somut olayda, alacaklı tarafından dava dilekçesinde birinci haciz ihbarnamesine haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle dava değerinin arttırılması hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL tazminata hükmedilmesi talep edilmiş olup, 09.03.2017 tarihli birinci haciz ihbarnamesinde alacak tutarına (2.633.333,50 TL) açıkça yer verilmiştir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre, tazminat miktarı birinci haciz ihbarnamesi ile istenen miktarı aşamayacaktır. Bu durumda, dava dilekçesinde harca esas değer olarak 1.000,00 TL'nin gösterilmesi ve davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmiş olması, alacak tutarının belirli olması karşısında davayı belirsiz alacak davası haline getirmeyeceğinden, mahkemece, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat isteminin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Diğer taraftan, alacaklının, davanın açılması sırasında yatırması gereken nispi karar ve ilam harcının peşin ödenmesi gereken kısmını yatırmadığı ve mahkemece yargılama aşamasında da ikmal ettirilmediği anlaşılmıştır.
O halde, mahkemece, öncelikle davacıya birinci haciz ihbarnamesindeki borç miktarı üzerinden nispi harcı tamamlaması için Harçlar Kanunu' nun 30. maddesine uygun şekilde kesin süre verilerek, nispi harcın tamamlattırılması ve sonucuna göre tazminat talebi hakkında anılan eksiklikler giderildikten sonra tazminat talebine konu haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişinin takip borçlusuna muaccel hale gelmiş, kesin bir borcunun bulunup bulunmadığının tespiti ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, alacaklının hukuki yararının bulunmadığına ilişkin yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 32. Ceza Dairesinin 2020/5452 Esas, 2021/4571 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA ve İstanbul 14. İcra Ceza Mahkemesi'nin 2017/529 Esas ve 2020/398 Karar sayılı kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 04.06.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL N. ŞİMŞEK M. ÇAMUR S. ÖZTEMİZ A. AYAN
İİK 89/4 MADDESİNE DAYALI TAZMİNAT DAVASI, BELİRSİZ ALACAK DAVASI ŞEKLİNDE AÇILMIŞSA HUKUKİ YARAR YOKLUĞUNDAN REDDEDİLEMEZ.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/2556
Karar No : 2023/2571
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 17. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 08.12.2022
SAYISI : 2020/181 - 2022/758
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Kiraz Koyuncu Ceylan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı B. Yapı İş Ortaklığını oluşturan B. Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti. ile G. İnş. ve Tic. Ltd. Şti. adına ayrı ayrı vekaletname sunan davacılar vekilinin icra mahkemesine başvurusunda; birinci haciz ihbarnamesine haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin ihbarnamenin tebliğ tarihi ve devam eden hak edişler itibariyle borçluya olan borcu miktarında faizi ile birlikte tazminata ve haksız yere itiraz edilen tutarın %20'sinden az olmamak üzere inkar tazminatına mahkum edilmesini talep ettiği, mahkemece verilen görevsizlik kararının Dairemizce bozulmasına üzerine, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda; talebin HMK'nın 107. maddesi kapsamında, 10.000,00 TL tazminata hükmedilmesine ilişkin belirsiz alacak davası olduğu, oysa üçüncü kişiye gönderilen birinci haciz ihbarnamesinde belirtilen miktara göre tazminat alacağının belirli bir alacak olduğu, buna göre de İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat isteminin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verildiği, kararın alacaklılar tarafından temyiz edildiği anlaşılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89/4 maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" hükmü yer almaktadır.
Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK'nın 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir.
Alacaklının icra mahkemesine başvurusu, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat davasıdır. İİK'nın 89/4 maddesi uyarınca; icra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere inceler. Buna göre, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değerinin gösterilmesi gerekir. Nitekim, bu tür bir davada, HMK'nın 120. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 15. ve 16. maddeleri uyarınca belirlenen dava değeri üzerinden Harçlar Kanunu'nun 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.
Somut olayda, alacaklılar tarafından birinci haciz ihbarnamesine haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle borçluya olan borcu miktarında tazminata hükmedilmesi talep edilmiş olup, 14.11.2013 tarihli birinci haciz ihbarnamesinde alacak tutarına (174.091,47 TL) açıkça yer verilmiştir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre, tazminat miktarı birinci haciz ihbarnamesi ile istenen miktarı aşamayacaktır. Bu durumda, dava dilekçesinde harca esas değer olarak 10.000,00 TL'nin gösterilmesi ve davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmiş olması, alacak tutarının belirli olması karşısında davayı belirsiz alacak davası haline getirmeyeceğinden, mahkemece, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat isteminin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Diğer taraftan, alacaklıların, davanın açılması sırasında yatırması gereken nispi karar ve ilam harcının peşin ödenmesi gereken kısmını yatırmadığı ve mahkemece yargılama aşamasında da ikmal ettirilmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda, mahkemece; birinci haciz ihbarnamesindeki alacak miktarı üzerinden peşin karar ve ilam harcının tamamlattırılması ve anılan eksiklikler giderildikten sonra tazminat talebine konu haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişinin takip borçlusuna muaccel hale gelmiş, kesin bir borcunun bulunup bulunmadığını tespiti ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, alacaklıların hukuki yararının bulunmadığına ilişkin yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz
SONUÇ : Alacaklıların temyiz itirazlarının kabulü ile, mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nın 366 ve HUMK’nın 428. maddeleri uyarınca re'sen (BOZULMASINA), bozma nedenine göre esasa yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.04.2023 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
N. ŞİMŞEK R. C. HANEDAN Dr. Ş. KELEŞ S. ÖZTEMİZ A. AYAN
BİLGİ : Bu konunun irdelendiği çalışma için bkz. DIRENİSA, Efe, Üçüncü Kişinin Gerçeğe Aykırı İtirazda Bulunması Nedeniyle İcra Ve İflâs Kanunu’nun 89/4 Hükmü Uyarınca Açılacak Tazminat Davasının Belirsiz Alacak Davası Şeklinde Açılıp Açılamayacağı Üzerine Bir Değerlendirme, SDÜHFD, C: 12, S: 1, Y: 2022, s. 329-360.
İlgili makale için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : “Belirsiz alacak davasındaki hukukî yarar tamamlanamaz dava şartıdır” şeklindeki Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 18 Haziran 2018 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, görüldüğü üzere, 18.06.2018 tarihli kararında “belirsiz alacak davasındaki hukukî yararın tamamlanamaz dava şartı olduğu” görüşünde iken tespit edebildiğimiz kadarı ile 12.04.2023 tarihinden itibaren ise “belirsiz alacak davasındaki hukukî yararın tamamlanabilir dava şartı olduğu” şeklinde "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.
Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır. En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir:
“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.
“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.
66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.
68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)
Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/7784
Karar No : 2024/5759
Tebliğname No : 7 - 2022/12373
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz incelemesinin duruşmalı yapılmasına işin ivediliği ve niteliği nedeniyle 5311 Sayılı Kanunla değişik İİK'nin 366. maddesi hükmü uygun bulunmadığından ve CMK'nun 299. maddesi gereğince, bu yöndeki isteğin reddine oy birliği ile karar verildikten sonra işin esası incelendi:
1- Hakikate Muhalif Beyanda Bulunmak suçuna yönelik kurulan hükme ilişkin incelemede,
Temyiz incelemesine konu edilen suçun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 338. maddesi kapsamında kalan ve kanunda üst sınırı bir yıla kadar hapis cezası öngören, "Hakikate Muhalif Beyanda Bulunmak" suçunu oluşturduğu gözetildiğinde;
28/02/2019 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen CMK'nun 286/2-d uyarınca; İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizi mümkün olmadığı cihetle, yapılan temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nun 298/1. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- İİK 89/4 maddesi uyarınca talep edilen tazminat istemine yönelik olarak kurulan hükme ilişkin incelemede;
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 89/4 maddesinde; "Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder" hükmü yer almaktadır.
Kanun hükmünde yer alan tazminatın konusu, haciz ihbarnamesine karşı üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması sebebiyle takip alacaklısının uğradığı zarardır. Bu davada üçüncü kişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunu, davacı takip alacaklısı ispat etmelidir. Üçüncü kişinin beyanının aksi, İİK'nın 68. maddesinde sayılan belgelere bağlı olmaksızın her türlü delille ispat edilebilir. Anılan maddenin açık hükmü gereğince; icra mahkemesince, genel hükümlere göre yargılama yapılarak sonuca gidilmelidir.
Alacaklının icra mahkemesine başvurusu, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat davasıdır. İİK'nın 89/4 maddesi uyarınca; icra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere inceler. Buna göre, dava dilekçesinde talep edilen tazminat miktarı ve dava değerinin gösterilmesi gerekir. Nitekim, bu tür bir davada, HMK'nın 120. ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'nun 15. ve 16. maddeleri uyarınca belirlenen dava değeri üzerinden Harçlar Kanunu'nun 26, 27, 28, 30 ve 32. maddelerinin öngördüğü şekilde işlemlerin yerine getirileceği ve gerekli olan harcın alınacağı tartışmasızdır. Diğer taraftan, Harçlar Kanunu harç alınmasını veya tamamlanmasını yanların isteklerine bırakmamış, değinilen yönün mahkemece kendiliğinden gözetilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır.
Somut olayda, alacaklı tarafından dava dilekçesinde birinci haciz ihbarnamesine haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin ihbarnamenin tebliğ tarihi itibariyle dava değerinin arttırılması hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL tazminata hükmedilmesi talep edilmiş olup, 09.03.2017 tarihli birinci haciz ihbarnamesinde alacak tutarına (2.633.333,50 TL) açıkça yer verilmiştir. Dairemizin yerleşmiş içtihatlarına göre, tazminat miktarı birinci haciz ihbarnamesi ile istenen miktarı aşamayacaktır. Bu durumda, dava dilekçesinde harca esas değer olarak 1.000,00 TL'nin gösterilmesi ve davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmiş olması, alacak tutarının belirli olması karşısında davayı belirsiz alacak davası haline getirmeyeceğinden, mahkemece, İİK'nın 89/4 maddesine dayalı tazminat isteminin belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği gerekçesi ile davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Diğer taraftan, alacaklının, davanın açılması sırasında yatırması gereken nispi karar ve ilam harcının peşin ödenmesi gereken kısmını yatırmadığı ve mahkemece yargılama aşamasında da ikmal ettirilmediği anlaşılmıştır.
O halde, mahkemece, öncelikle davacıya birinci haciz ihbarnamesindeki borç miktarı üzerinden nispi harcı tamamlaması için Harçlar Kanunu' nun 30. maddesine uygun şekilde kesin süre verilerek, nispi harcın tamamlattırılması ve sonucuna göre tazminat talebi hakkında anılan eksiklikler giderildikten sonra tazminat talebine konu haciz ihbarnamesinin tebliğ tarihi itibariyle haciz ihbarnamesine itiraz eden üçüncü kişinin takip borçlusuna muaccel hale gelmiş, kesin bir borcunun bulunup bulunmadığının tespiti ile oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, alacaklının hukuki yararının bulunmadığına ilişkin yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 32. Ceza Dairesinin 2020/5452 Esas, 2021/4571 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA ve İstanbul 14. İcra Ceza Mahkemesi'nin 2017/529 Esas ve 2020/398 Karar sayılı kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 04.06.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A. TUNCAL N. ŞİMŞEK M. ÇAMUR S. ÖZTEMİZ A. AYAN