KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

MİRASIN REDDİNİN İPTALİ DAVASINDAKİ ALTI AYLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE, MİRASIN REDDİNİN ÖZEL KÜTÜĞE KAYDEDİLMESİ TARİHİNDEN İTİBAREN BAŞLAMAKTADIR.

T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ

Esas No       : 2024/3179
Karar No      : 2024/4203

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                       :
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi
TARİHİ                                 : 24.04.2024
SAYISI                                 : 2021/1055 E., 2024/656 K.

Taraflar arasındaki mirasın reddinin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

Kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davacıya olan borcundan dolayı, davalı borçlu aleyhine Eskişehir 7. İcra Müdürlüğünün 2016/7502 Esas sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, takibin kesinleştiğini, ancak davalı adına haczedilecek menkul ve gayrimenkulünün olmadığını, davalının babası Servettin Ş.'in 01.07.2017 tarihinde vefatı ile muristen intikal eden taşınmazlar olduğunu, davalının Kırıkkale 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/809 Esas, 2017/853 Karar sayılı kararı ile mirası reddettiğini belirterek mirasın reddinin iptalini, mirasın resmen tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Kırıkkale 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2017/809 Esas dosyasında davacı vekilinin mirasın reddine dair özel vekaletnamesi olmadığını, bu nedenle mirasın reddi kararının yerinde olmadığını, ayrıca sürelerin yanlış tespit edilerek hatalı karar verildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü sebepleri belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması ve davanın kabulüne karar verilmesi istemi ile temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, mirasın reddinin iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 609 uncu maddesi şöyledir;

"Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır.

Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.

Sulh hâkimi, sözlü veya yazılı ret beyanını bir tutanakla tespit eder.

Süresi içinde yapılmış olan ret beyanı, mirasın açıldığı yerin sulh mahkemesince özel kütüğüne yazılır ve reddeden mirasçı isterse kendisine reddi gösteren bir belge verilir.

Tutanağın ve kütüğün nasıl tutulacağı Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikle düzenlenir."

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 617 nci maddesi şöyledir;

"Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler.

Reddin iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir.

Bu suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir şey düşerse bundan, önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerler ise, ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir."

3. 21.07.2003 tarih ve 2003/5960 sayılı Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet Ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük'ün 39 uncu maddesi şöyledir;

"Mirasın reddi, mirasçılar tarafından sulh hukuk mahkemesine sözlü veya yazılı beyanla yapılır. Reddin kayıtsız ve şartsız olması gerekir.

Mirasçının mirası reddetmesi halinde, sulh hakimince düzenlenecek bir tutanakla reddeden mirasçının açık kimliği belirlenir ve ret beyanı mirası reddedene veya istem, bu konuda yetkisi olan vekil tarafından yapılmış ise vekiline imza ettirilip, hakim ve zabıt katibince imzalanır. Vekilin vekaletnamesi bu tutanağa eklenir.

Süresi içinde yapılan ret beyanı mahkemece tutulan özel kütüğe işlenir. Bu kütükte miras bırakanın adı ve soyadı ile ölüm tarihi, mirasın ret tarihi ve reddedenin adı ve soyadı, ret beyanını içeren tutanağın tarihi ve numarası ile mirasçılık belgesini veren mahkemenin esas ve karar numarası gibi hususlara yer verilir. Süresi içinde yapılmayan ret beyanları bu kütüğe yazılmaz.

Reddeden mirasçıya isterse, mahkemenin özel kütüğünün kayıt numarasını içeren, mahkeme mührü ile mühürlenmiş ve zabıt katibi tarafından onaylanmış mirası reddettiğine ilişkin bir belge verilir."

3. Değerlendirme

1. Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 36/5 inci maddesinde "dava, dava dilekçesinin tevzi edilerek kaydedildiği tarihte açılmış sayılır." düzenlemesi mevcuttur. Aynı maddenin 4 üncü fıkrasında ise başka yer tevzi bürosundan açılan davalar hakkında izlenecek yol ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Buna göre; bir dava dilekçesi doğrudan mahkemesine hitaben verilerek açılabileceği gibi başka yer tevzi bürosu aracılığı ile de mahkemesine gönderilebilir. Bu gibi hallerde dilekçenin ilk verildiği yerdeki havale tarihinin dava tarihi olarak esas alınması gerekir.

2. Somut olayda; davacı vekili, dava dilekçesini Kırıkkale Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere Eskişehir Asliye Hukuk Mahkemesine, 19.02.2018 tarihinde teslim etmiş olup dava harcını da aynı tarihte yatırmıştır. O halde, eldeki davada, dava tarihi olarak esas alınması gereken tarih, 19.02.2018 tarihidir.

3. Öte yandan, 21.07.2003 tarih ve 2003/5960 sayılı Türk Medeni Kanununun Velayet, Vesayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına İlişkin Tüzük'ün 39 uncu maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasına göre süresi içerisinde yapılan mirasın reddi beyanın Mahkemece tutanakla belirlenerek özel kütüğe tescili gerekmektedir.

4. Dava konusu olayda ise; davalı mirasçı, 10.08.2017 tarihinde mirasın reddi beyanında bulunmuş ise de mirasın reddi beyanının tespit ve tesciline ilişkin karar, 18.08.2017 tarihinde verilmiştir.

5. 6100 sayılı Kanun'un 28 inci maddesindeki aleniyet ilkesi uyarınca, Mahkemece mirasın reddi beyanının tespiti ile özel kütüğe tesciline karar verilmediği sürece mirasın reddine ilişkin beyan aleniyet kazanamaz. Nitekim Anayasa Mahkemesinin 2013/148 Esas, 2014/62 Karar sayılı kararında da; 4721 sayılı Kanun'unun sisteminin "ret tarihi"nin mirasın ret beyanın sulh hakimine ulaşmasıyla tutanakla tespiti ile özel kütüğe tescil edilmekle alacaklılar tarafından mirasın ret beyanın derhal öğrenilebilme imkanını tanıdığı, alacaklıların sulh hukuk mahkemesi nezdinde yapacakları girişim ile mirasın reddi beyanın öğrenme imkanına sahip olduklarını belirtilmiştir. Bu durumda 4721 sayılı Kanun'unun sistemi de nazara alındığında alacaklı için mirasın reddedildiğinin bilinebilme imkanı ancak tüzüğe bu hususların yazılması ile mümkündür.

6. Tüm bu açıklamalara göre, 4721 sayılı Kanun'un 617 nci maddesindeki 6 aylık hak düşürücü sürenin, mirasın reddinin özel kütüğe kaydedilmesi tarihinden itibaren başlayacağı gözetilmeksizin, mirasın reddi davasının açıldığı tarih esas alınarak, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.10.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

Başkan              Üye                       Üye                    Üye                   Üye 
Hikmet Onat       Gülfem Saygılı      Mustafa Erol       Bayram Şen     Necmi Apaydın

İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 14. ve 7. Hukuk Dairesi, mirasın reddinin iptali davasındaki altı aylık hak düşürücü sürenin, ret beyanının mahkemece tutulan özel kütüğe işlenip işlenmediğine bakmaksızın mirası ret tarihinden itibaren işleyeceğini kabul etmekteydi.

“… Somut olayda; murisin ölüm tarihi 05.11.2009 olup, davalı 19.11.2009 tarihinde mahkemeye müracaat ederek “mirası kayıtsız şartsız reddettiğine” dair beyanda bulunmuş, 27.12.2012 tarihinde mirasın reddine karar verilmiştir. Türk Medeni Kanununun 617/1. maddesinin açık hükmü karşısında ret tarihi ile davanın açıldığı tarih arasında 6 aylık hak düşürücü sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Belirtilen nedenle mahkemece de resen nazara alınması gereken 6 aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu sebeple kararın bozulması gerekmiştir.” (Y. 14. HD. 08.04.2019, 2016/9033 E. - 2019/3173 K. Naklen: KARAMERCAN, Fatih, Mirasın Reddi ve İcra Takibine Etkisi, Ankara, 2025, s. 119)

“… TMK'nın VII. mirasçıların alacaklılarının korunması başlıklı 617. maddesi: "Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflas idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler.(Y. 7. HD. 22.12.2021, 1317/4202 sayılı Kararı. Naklen: KARAMERCAN, s. 119)

“Doktrindeki bir görüş (GÖNEN, Doruk, Mirası Reddeden Mirasçının Alacaklılarının TMK m. 617 Kapsamında Korunması, İHM, C: 80, S: 3, Y: 2022, s. 862) tarafından, TMK m. 617 hükmündeki altı aylık hak düşürücü sürenin kaçırılmaması için alacaklının, kendisine borçlu olan mirasçının mirası reddedebileceğinden şüpheleniyorsa, mirasın reddedilebileceği süreyi gözeterek zaman zaman mirasbırakanın yerleşim yeri sulh mahkemesine giderek mahkemenin TMK m. 609 hükmü gereği tuttuğu mirası reddedenlere ilişkin özel sicili incelemesi menfaatine olacağı ileri sürülmüşse de, daha önce de belirttiğimiz üzere, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, 21.11.2023 tarihinden itibaren görüş değiştirerek, 7. Hukuk Dairesi gibi “mirasın gerçek reddi isteminin çekişmesiz yargı işlerinden olduğu, çekişmesiz yargı işleri için talepte bulunan kişinin veya ilgililerden birinin oturduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu” görüşünü benimsediği için başka bir ifadeyle, mirasbırakanın son yerleşim yerindeki değil mirasçının bulunduğu yerdeki mahkeme yetkili olacağı için doktrindeki bu görüşün pratikte herhangi bir faydası olmayacaktır. Ayrıca, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin “borçlunun murislerini gösterecek nüfus kayıtlarının UYAP üzerinden tespiti talebi kişisel verilerin korunmasına aykırıdır” şeklinde vermiş olduğu içtihatlar (Y. 12. HD. 16.01.2023, 2022/7743 E. - 2023/211 K. ve Y. 12. HD. 04.03.2024, 649/2008 sayılı Kararı - İçtihat Bülteni) da, dikkate alındığında, alacaklının, borçlunun üstsoyunun ölmüş olup olmadığını bile sorgulama hakkı bulunmamaktadır. Sonuç itibarı ile uygulamada, alacaklının TMK m. 617 hükmündeki altı aylık hak düşürücü süreyi kaçırmamasının veya bu hususa ilişkin herhangi bir önlem almasının imkânı kalmamıştır.” (KARAMERCAN, s. 120)

Artık, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi kanımızca, mirasçının alacaklıları için mirasın reddinin iptali davasında öngörülen hak düşürücü sürenin, mirasın reddeden mirasçının ret beyanının, özel kütüğe kaydedilmediği sürece işlemeyeceği görüşündedir. Sonuç olarak, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, kanımızca, 01 Ekim 2024 tarihli kararı ile içtihat değişikliğine gitmiş başka bir ifadeyle önceki görüşünden dönmüştür. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, daha önce benimsemiş olduğu görüşünden dönerek "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.

Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır. En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.

Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir.

“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)

Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.

https://bit.ly/3NKAnzh

“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.

66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.

67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.

68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır. 69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)

Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.

https://bit.ly/3nXMYVn

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/terditli-tapu-iptali-tescil-alacak-talebi-alacagin-kesinlesmesi-gerekmez

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/haczin-kaldirilmasi-icin-kabul-edilen-usulsuz-teblige-iliskin-sikayetin-kesinlesmesine-gerek-yoktur

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/meskeniyet-sikayetinin-sonucu-beklenmeden-yapilan-ihalenin-feshi-gerekir

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.

http://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/katilma-yoluyla-istinaf-edenin-davayi-butun-yonleriyle-istinaf-etme-hakki-bulunmaktadir