
TANIKLAR, TARAFIN ÖLÜMÜ İLE MİRASÇI OLARAK DAVANIN TARAFI HALİNE GELMESİ NEDENİYLE TANIK OLARAK DİNLENEMEZ.
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6769
KARAR NO : 2021/7916
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karar davacı mirasçılarından Hatice, Mehmet, Ali, Nazmiye ve Perihan vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Gülçin Türkay'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı torunlarının ısrarla “dede bize bu arsayı verirsen üzerine ev yaparız, sana da bakarız” telkiniyle kendisini tapu müdürlüğüne götürdüklerini, yaşlılığı ve okuma yazma bilmemesinden faydalanılarak maliki olduğu 4192 ada 37 parsel sayılı taşınmazın adlarına devrini sağladıklarını, davalılar tarafından kandırılması sonucu taşınmazının elinden alındığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, yargılama aşamasında ölmesi üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edilmiştir.
Davalılar, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldıklarını, işlemlerin davacının iradesi doğrultusunda yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece, “Somut olayda; hile iddiası bakımından yapılan araştırma, inceleme ve değerlendirmenin hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca; öncelikle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünde tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, iddia doğrultusunda tanıkların tekrar dinlenilmesi, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak toplanan ve toplanacak tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesi ile bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, dava konusu 4.92 ada 37 parsel sayılı, 16898,00 m2 yüzölçümlü, arsa vasıflı taşınmazın tamamı davacı Ramazan O. adına kayıtlı iken 18.07.2011 tarihli satış işlemi torunları olan davalılara 1/3'er paylarla temlik ettiği, torunlarının hileli davranışları neticesinde söz konusu satış işleminin gerçekleştiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiyle eldeki davayı açtığı, yargılama aşamasında 21.12.2016 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, bozma ilamına uyulmakla taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğacağı ve mahkemece bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Bu hususun kamu düzeniyle ilgili olduğu belirtilmelidir.
Somut olayda; bozma ilamına uyulduğu belirtilmesine rağmen, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Şöyle ki; hile iddiası bakımından davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünde tarafların bildireceği tüm delillerin toplanması, iddia doğrultusunda tanıkların tekrar dinlenilmesi, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği üzerinde durulmuş olmasına rağmen, söz konusu bozma gereklerinin yerine getirilmediği, davacı tanığının tekrar dinlenmediği, yalnızca davalı tanıklarının dinlenmesiyle yetinildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, önceki bozma ilamında belirtilen hususların eksiksiz ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi, davacı tanıklarından Mehmet Ali O.’un, davacının ölümü ile mirasçı olarak davanın tarafı haline gelmesi nedeniyle tanık olarak dinlenemeyeceği gözetilerek diğer tanık Mustafa B.'ın usulüne uygun olarak duruşmaya çağrılması ve hile iddiası ile ilgili olarak tekrar dinlenmesi, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı (mirasçılarının) yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
H. KAYA M. ÖZCAN R. ÜLGER T. T. GENÇ İ. AYSAL
İÇTİHAT YORUMU : Davacının ölümü sebebi ile davacının tanıkları davada taraf haline gelmiştir. Kanımızca, bu durumda, davacının ölümü ile taraf haline gelen tanıklarına kusur izafe edilemeyeceği için HMK m. 240/2 hükmündeki ikinci tanık listesi verme yasağına takılmadan taraf haline gelen tanıklara ikinci tanık listesi verebilmesi durumunun da kararda değerlendirilmesi daha yerinde olurdu.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/3530
Karar No : 2024/988
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kahta 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09.12.2022
SAYISI : 2022/221 Esas, 2022/948 Karar
Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonucunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının bonoya dayalı olarak müvekkili aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlattığını, taraflar arasında bono verilmesini gerektirir bir ticari ilişki bulunmadığı gibi müvekkilinin ilk defa başlatılan icra takibiyle böyle bir bononun varlığından haberdar olduğunu, müvekkilinin öz yeğenleri olan Sabri ve Bahri P.’ın 2011 yılının yaz aylarında kendisine doğrudan gelir desteklemesi başvurularının başladığını, dosyanın hazırlanması için kendisine yardımcı olacaklarını söylediklerini, müvekkilinin yaşlı oluşu, kendisine yardımcı olacak insanların da öz yeğenleri olması ve Kahta'ya gidecek durumda bulunmayışı gibi nedenlerle kabul ettiğini, takibe dayanak bonoyu imzalattıklarını, senedin davalıya geçtiğini, vadesi dolunca icra takibine konulduğunu, müvekkilinin yaklaşık 83 yaşında olduğunu, yaşlılığın da beraberinde getirmiş olduğu bazı rahatsızlıklardan ötürü neredeyse duyma ve görme özürlü bir hale geldiğini, yürümekte güçlük çektiğini, akli melekelerinin yerinde olmadığını, okuma yazması olmadığını ileri sürerek haksız ve yersiz bir şekilde açılan takibin iptali ile alacaklı tarafın haksız icra tazminatına mahkum edilmesine, olmadığı takdirde davalı tarafın talep ettiği faiz oranının iptal edilerek mevzuatın öngördüğü faiz oranlarının uygulanmasına karar verilmesini talep etmiş, Mahkemeye hitaben sunmuş olduğu 08.12.2022 tarihli dilekçeyle; müvekkilinin icra takibine konu borcun tamamını cebri icra tehdidi altında ödediğini belirterek davaya istirdat davası olarak devam edilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; takibin dayanağı kambiyo senedi olduğundan, ticari bir ilişkiye gerek olmadığını, müvekkilinin, davacının okuma yazmasının olup olmadığı veya borçlanma ehliyetinin olup olmadığını bilme zorunluluğu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI, BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Mahkemece Verilen Karar
Mahkemenin 10.02.2016 tarih, 2013/391 E., 2016/115 K. sayılı kararı ile davacının yaşı itibariyle fiil ehliyetinin bulunmadığına dair iddiasına yönelik olarak, Adli Tıp Kurumu'ndan alınan rapor uyarınca davacının hukuki işlem tarihi olan 01.12.2010 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun belirtildiği, davacının iddiasının kanıtlanamadığı, bu nedenle soyut nitelikte bulunan bonoya ilişkin menfi tespit iddiasının ispatlanamadığı, somut uyuşmazlıkta, davacının icra takip dosyasında faiz oranlarının düşürülmesine yönelik talebinin mahkemenin görevi dahilinde bulunmadığı, uyuşmazlığa bakmakla İcra Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle davacının menfi tespit talebine ilişkin davanın reddine, davacının Kahta İcra Müdürlüğü'nün 2013/1119 E. sayılı takip dosyasının faiz oranlarının düşürülmesine yönelik talebi hakkında dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
B. Bozma Kararı
Dairemizin 31.03.2022 tarihli, 2021/1648 E., 2022/2679 K. sayılı kararı ile " davacının, dava konusu bononun kendisine hile ile imzalatıldığını iddia ederek eldeki davayı açtığı ancak Mahkemece, davacının işlem tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğu gerekçesiyle hile iddiası konusunda davacı tanığı dinlenmeden ve bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadan karar verildiği, hile iddiasının tanıkla isbatının mümkün olmasına göre bu konuda davacının eşi olan tanığın dinlenmesi ve dava konusu bononun hile ile düzenlenip düzenlenmediği konusunda karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı" gerekçesiyle hükmün bozulmasına ve dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
C. Mahkemece Bozma İlamına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava ve takibe konu senetteki imzanın davacılar murisinin eli ürünü olduğu, senetteki imzanın sahte olduğuna yönelik bir iddiada bulunulmadığı, davacı tarafın senedin hile ile alındığını iddia ettiği, tarafların beyanının talil niteliğinde olmadığı, bedelsizlik iddiasını ispat külfetinin halen davacı tarafta olduğu, davacıların hile ile senedin alındığı iddiaları yönünden tanık da dahil her türlü delille ispatlanabileceğinden Mahkememizce bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davacı tanığı Fatma T.'ın görgüye dayalı beyanından aslında senedin davacılar murisinin yaşlı olmasından ve okuma yazma bilmemesinden yararlanılarak aldatma saiki altında 2010 yılında düzenlendiği, senedin vade tarihine 01.08.2011 tarihinin yazılı olmasına rağmen icra takibinin 17.09.2013 yılında başlatılmış olması, vade tarihi 2011 yılı olan yüksek meblağlı bir bononun 2013 yılına kadar beklenilerek 2013 yılında icra takibine konulmasını gerektirecek inandırıcı ve gerçekçi hiç bir delil ibraz edilememiş olması, icra takibinin 17.09.2013 tarihinde başlatılarak davacıya 27.09.2013 tarihinde tebliğ edilmesi, davacının iş bu menfi tespit davasını hemen 2013 yılı içerisinde 08.10.2013 tarihinde açmış olması sebebiyle hileyi öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığının anlaşıldığı, davacının davalı ile herhangi bir şekilde hukuki ve ticari bir ilişkisi olmamasına karşın, davalının ne şekilde elde ettiği tam belli olmayan bonoyu dosyaya yansıyan hastane kayıtlarından davacının yaşlı olmasından ve okuma yazma bilmemesinden yararlanılarak aldatma saiki altında, aynı zamanda senette kefil olarak yer alan ve davacılar murisinin yeğenleri olan Bahri ve Sabri ile beraber kendisine "ellerindeki belgeyi imzaladığı takdirde devletten tarımsal kredi desteği alacaklarını" beyan ederek aldatma saiki ile imzalatılarak takibe sokmak suretiyle davacılar murisini borç altına sokmak istediği, tanığın beyanlarının doğrudan senedin tanzim anına ilişkin olduğu, hile olgusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 203 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ve bendi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 36 ıncı ila 38 inci maddeleri uyarınca usulen ispatlandığı kanaatine varılmış olup böylelikle davacılar murisi Abdullah T.'ın ne kambiyo hukuku ne de iç ilişki itibariyle davalıya bu bonodan dolayı borçlu bulunmadığının sabit olduğu ve davalının bu gerçek olmayan hukuki ilişkiyi gerekçe göstererek bonoyu takibe koyarak kötüniyetli hareket ettiği, takip konusu borcun yargılama sırasında ödendiği ve icra dosyasının infaz ile kapatıldığı, bu nedenle davanın kendiliğinden istirdat istemine dönüştüğü görüldüğünden, icra dosyasına davacılar murisi tarafından yapılan ödemelerin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile (takip dosyasında avans faizi talep edilerek tahsilat yapıldığından) davalıdan alınarak davacı mirasçılarına miras payları oranında verilmesine karar vermek gerektiği gerekçesiyle davacıların Kahta İcra Müdürlüğü'nün 2019/401 E. (Eski 2013/1119) sayılı dosyasına konu bono ve ferileri yönünden davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra dosyasında davacı tarafça ödenen 67.512,74,00 TL'nin 21.09.2020'den, 3.279,34 TL'nin 22.03.2017'den, 5,93 TL'nin ise 09.11.2015'den itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı mirasçılarına miras payları oranında verilmesine ve asıl alacağın %20'sine tekabül eden 5.000,00 TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece tanık olarak dinlenilip beyanı davanın kabulüne gerekçe yapılan Fatma B.'ın davacının eşi olup davacının vefatıyla birlikte davanın tarafı ve davanın kabulünde en çok menfaati olanlardan birisi haline geldiğini, bu yüzden tanık olarak dinlenilemeyeceğini, yine bu nedenle beyanının taraf beyanı niteliğinde olduğunu, Mahkemece, davanın tarafı olan kişinin beyanına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını, davacı yanın dava dilekçesiyle, hilenin yeğenleri olan Sabri P. ve Bahri P. tarafından yapıldığını beyan ettiğini, davacının beyanına göre senedin bu şekilde hile ile imzalatıldığı anda müvekkilinin orada bulunmadığını ve yapıldığı iddia edilen hileye bir dahli bulunmadığını, bu durumda senedin hile ile alındığı kabul edilse dahi bu iddianın müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, davacı Fatma B.'ın tanık sıfatıyla alınan ifadesiyle dava dilekçesinde ileri sürülen maddi vakıanın çelişki arz ettiğini, davacının icra takibine usulüne uygun tebliğe rağmen itiraz etmemesinin ve senedi kendisinden hile ile aldığını iddia ettiği kişilere karşı suç duyurusunda bulunmamasının dikkat çekici olduğunu, bu durumun açıkça iş bu davanın borçtan kurtulma niyetiyle ve kötü niyetle açıldığının en büyük göstergesi olduğunu, Mahkemece, istirdadına karar verilen 3.279,34 TL ile 5,93 TL'lik ödemelerin davacı tarafından değil icra dosyasının diğer borçlusu Bahri T. tarafından yatırıldığını, Mahkemece, davacı yanca talep edilmemesine rağmen istirdadına karar verilen tutarlar bakımından faize hükmedildiğini, keza davacı tarafça ödeme yapılırken adi faiz ödendiği halde avans faizine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu, bunun yanında müvekkili aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin de doğru olmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hile hukuksal nedenine dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6098 sayılı Kanun'un 36 ıncı maddesi, 6100 sayılı Kanun'un 203 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ile 240 ıncı maddesinin ikinci fıkrası.
3. Değerlendirme
1. Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup davacı vekili, davaya konu bononun müvekkili Abdullah B.'a hile ile imzalatıldığını iddia etmiş, bu iddiasını ispat için davacının eşi olan Fatma B.'ın tanık olarak dinlenilmesini istemiştir.
2. Tanıklık, üçüncü kişilerin (davanın tarafı dışındaki kişilerin) dava ile ilgili bir vakıa hakkında, dava dışında edinmiş oldukları bilgiyi mahkemeye bildirmeleridir. Bu anlamda tanığın davanın tarafları dışında üçüncü bir kişi olması zorunlu olup taraflar ve külli halefleri kendi davalarında tanık olamazlar. Tarafların bilgisinden, davada ancak tarafların dinlenilmesi ve isticvap yolu ile yararlanılır. (Baki Kuru, Burak Aydın, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. II, Yetkin, Ankara, ikinci baskı, 2021, s. 761)
3. Mahkemece, bozmaya uyularak Fatma B.'ın tanık sıfatıyla bilgi ve görgüsüne başvurulmuş ve adı geçen kişinin ifadesine itibar edilerek yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak davacı Abdullah B., Fatma B.'ın tanık olarak dinlenilmesinden önce vefat etmiş olup, Abdullah B.'ın mirasçılardan olması hasebiyle onun külli halefi olan Fatma B. davanın tarafı haline gelmiştir. Bu nedenle Mahkemece, adı geçenin tanık olarak dinlenilmesi ve beyanına da tanık beyanı olarak kıymet verilmesi doğru olmayıp Fatma B.'ın Mahkeme huzurunda verdiği ifade, isticvap beyanı niteliğindedir.
4. 6100 sayılı Kanun'un 240 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında, tanık göstermek isteyen tarafın dinlenilmesini istediği tanıkları bir listeyle Mahkemeye bildireceği, bu listede gösterilmemiş olan kişilerin tanık olarak dinlenilemeyeceği ve ikinci bir liste verilemeyeceği düzenleme altına alınmış olup bu durum, ikinci tanık listesi verme yasağı olarak adlandırılmaktadır. Ancak kamu düzeninden olduğu kabul edilen ikinci tanık listesi vermesi yasağının bazı istisnaları bulunmakta olup bunlar, tanık listesinde gösterilen tanığın ölmesi, tanıklıktan çekinmesi veya tanıklıktan yasaklı olması gibi hallerdir. (Kuru, Aydın, s. 770) Bu gibi hallerde tarafın, vereceği ikinci bir listeyle dinlenilmeyen tanığın yerine başka bir tanık bildirmesi mümkündür. Somut olayda, davacı yanca gösterilen tanığın dinlenilmesi davanın tarafı haline gelmemesi sebebiyle mümkün olmayıp bu durum ikinci tanık listesi verme yasağının bir istisnası niteliğindedir.
5. Bu itibarla, Mahkemece, davacı yana, dinlenilemeyen tanığının yerine başka bir tanık dinletmek isteyip istemediği sorularak bildirilmesi halinde bu tanığın dinlenilmesi, Fatma B.'ın beyanı ise isticvap beyanı olarak kabul edilip dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeye ve eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
6. Öte yandan, Mahkemece, davacı yanca talep edilmediği halde istirdadına hükmedilen tutarlara faiz işletilmesi doğru olmamış, Mahkemenin kabul şekline göre hükmün bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
13.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Hafize Gülgün Mehmet Durgun Mehmet Cebeci İsmail Yavuz Okan Albayrak
Vuraloğlu
TANIKLAR, TARAFIN ÖLÜMÜ İLE MİRASÇI OLARAK DAVANIN TARAFI HALİNE GELMESİ NEDENİYLE TANIK OLARAK DİNLENEMEZ.
T.C.
YARGITAY
1. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/6769
KARAR NO : 2021/7916
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin verilen karar davacı mirasçılarından Hatice, Mehmet, Ali, Nazmiye ve Perihan vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi Gülçin Türkay'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, davalı torunlarının ısrarla “dede bize bu arsayı verirsen üzerine ev yaparız, sana da bakarız” telkiniyle kendisini tapu müdürlüğüne götürdüklerini, yaşlılığı ve okuma yazma bilmemesinden faydalanılarak maliki olduğu 4192 ada 37 parsel sayılı taşınmazın adlarına devrini sağladıklarını, davalılar tarafından kandırılması sonucu taşınmazının elinden alındığını ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, yargılama aşamasında ölmesi üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edilmiştir.
Davalılar, taşınmazı bedeli karşılığında satın aldıklarını, işlemlerin davacının iradesi doğrultusunda yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, Dairece, “Somut olayda; hile iddiası bakımından yapılan araştırma, inceleme ve değerlendirmenin hüküm kurmaya yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur. Hâl böyle olunca; öncelikle davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünde tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, iddia doğrultusunda tanıkların tekrar dinlenilmesi, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılarak toplanan ve toplanacak tüm deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesi ile bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, dava konusu 4.92 ada 37 parsel sayılı, 16898,00 m2 yüzölçümlü, arsa vasıflı taşınmazın tamamı davacı Ramazan O. adına kayıtlı iken 18.07.2011 tarihli satış işlemi torunları olan davalılara 1/3'er paylarla temlik ettiği, torunlarının hileli davranışları neticesinde söz konusu satış işleminin gerçekleştiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescil istemiyle eldeki davayı açtığı, yargılama aşamasında 21.12.2016 tarihinde ölümü üzerine mirasçıları tarafından davaya devam edildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, bozma ilamına uyulmakla taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğacağı ve mahkemece bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekeceği kuşkusuzdur. Bu hususun kamu düzeniyle ilgili olduğu belirtilmelidir.
Somut olayda; bozma ilamına uyulduğu belirtilmesine rağmen, bozma gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
Şöyle ki; hile iddiası bakımından davanın hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı yönünde tarafların bildireceği tüm delillerin toplanması, iddia doğrultusunda tanıkların tekrar dinlenilmesi, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği üzerinde durulmuş olmasına rağmen, söz konusu bozma gereklerinin yerine getirilmediği, davacı tanığının tekrar dinlenmediği, yalnızca davalı tanıklarının dinlenmesiyle yetinildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, önceki bozma ilamında belirtilen hususların eksiksiz ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi, davacı tanıklarından Mehmet Ali O.’un, davacının ölümü ile mirasçı olarak davanın tarafı haline gelmesi nedeniyle tanık olarak dinlenemeyeceği gözetilerek diğer tanık Mustafa B.'ın usulüne uygun olarak duruşmaya çağrılması ve hile iddiası ile ilgili olarak tekrar dinlenmesi, toplanan ve toplanacak delillerin bir arada değerlendirilmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken noksan inceleme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davacı (mirasçılarının) yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edenlere geri verilmesine, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15/12/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
H. KAYA M. ÖZCAN R. ÜLGER T. T. GENÇ İ. AYSAL
İÇTİHAT YORUMU : Davacının ölümü sebebi ile davacının tanıkları davada taraf haline gelmiştir. Kanımızca, bu durumda, davacının ölümü ile taraf haline gelen tanıklarına kusur izafe edilemeyeceği için HMK m. 240/2 hükmündeki ikinci tanık listesi verme yasağına takılmadan taraf haline gelen tanıklara ikinci tanık listesi verebilmesi durumunun da kararda değerlendirilmesi daha yerinde olurdu.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/3530
Karar No : 2024/988
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kahta 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 09.12.2022
SAYISI : 2022/221 Esas, 2022/948 Karar
Taraflar arasındaki menfi tespit ve istirdat davasının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonucunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının bonoya dayalı olarak müvekkili aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla icra takibi başlattığını, taraflar arasında bono verilmesini gerektirir bir ticari ilişki bulunmadığı gibi müvekkilinin ilk defa başlatılan icra takibiyle böyle bir bononun varlığından haberdar olduğunu, müvekkilinin öz yeğenleri olan Sabri ve Bahri P.’ın 2011 yılının yaz aylarında kendisine doğrudan gelir desteklemesi başvurularının başladığını, dosyanın hazırlanması için kendisine yardımcı olacaklarını söylediklerini, müvekkilinin yaşlı oluşu, kendisine yardımcı olacak insanların da öz yeğenleri olması ve Kahta'ya gidecek durumda bulunmayışı gibi nedenlerle kabul ettiğini, takibe dayanak bonoyu imzalattıklarını, senedin davalıya geçtiğini, vadesi dolunca icra takibine konulduğunu, müvekkilinin yaklaşık 83 yaşında olduğunu, yaşlılığın da beraberinde getirmiş olduğu bazı rahatsızlıklardan ötürü neredeyse duyma ve görme özürlü bir hale geldiğini, yürümekte güçlük çektiğini, akli melekelerinin yerinde olmadığını, okuma yazması olmadığını ileri sürerek haksız ve yersiz bir şekilde açılan takibin iptali ile alacaklı tarafın haksız icra tazminatına mahkum edilmesine, olmadığı takdirde davalı tarafın talep ettiği faiz oranının iptal edilerek mevzuatın öngördüğü faiz oranlarının uygulanmasına karar verilmesini talep etmiş, Mahkemeye hitaben sunmuş olduğu 08.12.2022 tarihli dilekçeyle; müvekkilinin icra takibine konu borcun tamamını cebri icra tehdidi altında ödediğini belirterek davaya istirdat davası olarak devam edilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; takibin dayanağı kambiyo senedi olduğundan, ticari bir ilişkiye gerek olmadığını, müvekkilinin, davacının okuma yazmasının olup olmadığı veya borçlanma ehliyetinin olup olmadığını bilme zorunluluğu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI, BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Mahkemece Verilen Karar
Mahkemenin 10.02.2016 tarih, 2013/391 E., 2016/115 K. sayılı kararı ile davacının yaşı itibariyle fiil ehliyetinin bulunmadığına dair iddiasına yönelik olarak, Adli Tıp Kurumu'ndan alınan rapor uyarınca davacının hukuki işlem tarihi olan 01.12.2010 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğunun belirtildiği, davacının iddiasının kanıtlanamadığı, bu nedenle soyut nitelikte bulunan bonoya ilişkin menfi tespit iddiasının ispatlanamadığı, somut uyuşmazlıkta, davacının icra takip dosyasında faiz oranlarının düşürülmesine yönelik talebinin mahkemenin görevi dahilinde bulunmadığı, uyuşmazlığa bakmakla İcra Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle davacının menfi tespit talebine ilişkin davanın reddine, davacının Kahta İcra Müdürlüğü'nün 2013/1119 E. sayılı takip dosyasının faiz oranlarının düşürülmesine yönelik talebi hakkında dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
B. Bozma Kararı
Dairemizin 31.03.2022 tarihli, 2021/1648 E., 2022/2679 K. sayılı kararı ile " davacının, dava konusu bononun kendisine hile ile imzalatıldığını iddia ederek eldeki davayı açtığı ancak Mahkemece, davacının işlem tarihinde hukuki ehliyeti haiz olduğu gerekçesiyle hile iddiası konusunda davacı tanığı dinlenmeden ve bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadan karar verildiği, hile iddiasının tanıkla isbatının mümkün olmasına göre bu konuda davacının eşi olan tanığın dinlenmesi ve dava konusu bononun hile ile düzenlenip düzenlenmediği konusunda karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı" gerekçesiyle hükmün bozulmasına ve dosyanın Mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.
C. Mahkemece Bozma İlamına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava ve takibe konu senetteki imzanın davacılar murisinin eli ürünü olduğu, senetteki imzanın sahte olduğuna yönelik bir iddiada bulunulmadığı, davacı tarafın senedin hile ile alındığını iddia ettiği, tarafların beyanının talil niteliğinde olmadığı, bedelsizlik iddiasını ispat külfetinin halen davacı tarafta olduğu, davacıların hile ile senedin alındığı iddiaları yönünden tanık da dahil her türlü delille ispatlanabileceğinden Mahkememizce bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davacı tanığı Fatma T.'ın görgüye dayalı beyanından aslında senedin davacılar murisinin yaşlı olmasından ve okuma yazma bilmemesinden yararlanılarak aldatma saiki altında 2010 yılında düzenlendiği, senedin vade tarihine 01.08.2011 tarihinin yazılı olmasına rağmen icra takibinin 17.09.2013 yılında başlatılmış olması, vade tarihi 2011 yılı olan yüksek meblağlı bir bononun 2013 yılına kadar beklenilerek 2013 yılında icra takibine konulmasını gerektirecek inandırıcı ve gerçekçi hiç bir delil ibraz edilememiş olması, icra takibinin 17.09.2013 tarihinde başlatılarak davacıya 27.09.2013 tarihinde tebliğ edilmesi, davacının iş bu menfi tespit davasını hemen 2013 yılı içerisinde 08.10.2013 tarihinde açmış olması sebebiyle hileyi öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığının anlaşıldığı, davacının davalı ile herhangi bir şekilde hukuki ve ticari bir ilişkisi olmamasına karşın, davalının ne şekilde elde ettiği tam belli olmayan bonoyu dosyaya yansıyan hastane kayıtlarından davacının yaşlı olmasından ve okuma yazma bilmemesinden yararlanılarak aldatma saiki altında, aynı zamanda senette kefil olarak yer alan ve davacılar murisinin yeğenleri olan Bahri ve Sabri ile beraber kendisine "ellerindeki belgeyi imzaladığı takdirde devletten tarımsal kredi desteği alacaklarını" beyan ederek aldatma saiki ile imzalatılarak takibe sokmak suretiyle davacılar murisini borç altına sokmak istediği, tanığın beyanlarının doğrudan senedin tanzim anına ilişkin olduğu, hile olgusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 203 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ve bendi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 36 ıncı ila 38 inci maddeleri uyarınca usulen ispatlandığı kanaatine varılmış olup böylelikle davacılar murisi Abdullah T.'ın ne kambiyo hukuku ne de iç ilişki itibariyle davalıya bu bonodan dolayı borçlu bulunmadığının sabit olduğu ve davalının bu gerçek olmayan hukuki ilişkiyi gerekçe göstererek bonoyu takibe koyarak kötüniyetli hareket ettiği, takip konusu borcun yargılama sırasında ödendiği ve icra dosyasının infaz ile kapatıldığı, bu nedenle davanın kendiliğinden istirdat istemine dönüştüğü görüldüğünden, icra dosyasına davacılar murisi tarafından yapılan ödemelerin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile (takip dosyasında avans faizi talep edilerek tahsilat yapıldığından) davalıdan alınarak davacı mirasçılarına miras payları oranında verilmesine karar vermek gerektiği gerekçesiyle davacıların Kahta İcra Müdürlüğü'nün 2019/401 E. (Eski 2013/1119) sayılı dosyasına konu bono ve ferileri yönünden davalıya borçlu olmadığının tespitine, icra dosyasında davacı tarafça ödenen 67.512,74,00 TL'nin 21.09.2020'den, 3.279,34 TL'nin 22.03.2017'den, 5,93 TL'nin ise 09.11.2015'den itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacı mirasçılarına miras payları oranında verilmesine ve asıl alacağın %20'sine tekabül eden 5.000,00 TL kötü niyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece tanık olarak dinlenilip beyanı davanın kabulüne gerekçe yapılan Fatma B.'ın davacının eşi olup davacının vefatıyla birlikte davanın tarafı ve davanın kabulünde en çok menfaati olanlardan birisi haline geldiğini, bu yüzden tanık olarak dinlenilemeyeceğini, yine bu nedenle beyanının taraf beyanı niteliğinde olduğunu, Mahkemece, davanın tarafı olan kişinin beyanına itibar edilerek davanın kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını, davacı yanın dava dilekçesiyle, hilenin yeğenleri olan Sabri P. ve Bahri P. tarafından yapıldığını beyan ettiğini, davacının beyanına göre senedin bu şekilde hile ile imzalatıldığı anda müvekkilinin orada bulunmadığını ve yapıldığı iddia edilen hileye bir dahli bulunmadığını, bu durumda senedin hile ile alındığı kabul edilse dahi bu iddianın müvekkiline karşı ileri sürülemeyeceğini, davacı Fatma B.'ın tanık sıfatıyla alınan ifadesiyle dava dilekçesinde ileri sürülen maddi vakıanın çelişki arz ettiğini, davacının icra takibine usulüne uygun tebliğe rağmen itiraz etmemesinin ve senedi kendisinden hile ile aldığını iddia ettiği kişilere karşı suç duyurusunda bulunmamasının dikkat çekici olduğunu, bu durumun açıkça iş bu davanın borçtan kurtulma niyetiyle ve kötü niyetle açıldığının en büyük göstergesi olduğunu, Mahkemece, istirdadına karar verilen 3.279,34 TL ile 5,93 TL'lik ödemelerin davacı tarafından değil icra dosyasının diğer borçlusu Bahri T. tarafından yatırıldığını, Mahkemece, davacı yanca talep edilmemesine rağmen istirdadına karar verilen tutarlar bakımından faize hükmedildiğini, keza davacı tarafça ödeme yapılırken adi faiz ödendiği halde avans faizine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu, bunun yanında müvekkili aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin de doğru olmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, hile hukuksal nedenine dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6098 sayılı Kanun'un 36 ıncı maddesi, 6100 sayılı Kanun'un 203 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi ile 240 ıncı maddesinin ikinci fıkrası.
3. Değerlendirme
1. Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup davacı vekili, davaya konu bononun müvekkili Abdullah B.'a hile ile imzalatıldığını iddia etmiş, bu iddiasını ispat için davacının eşi olan Fatma B.'ın tanık olarak dinlenilmesini istemiştir.
2. Tanıklık, üçüncü kişilerin (davanın tarafı dışındaki kişilerin) dava ile ilgili bir vakıa hakkında, dava dışında edinmiş oldukları bilgiyi mahkemeye bildirmeleridir. Bu anlamda tanığın davanın tarafları dışında üçüncü bir kişi olması zorunlu olup taraflar ve külli halefleri kendi davalarında tanık olamazlar. Tarafların bilgisinden, davada ancak tarafların dinlenilmesi ve isticvap yolu ile yararlanılır. (Baki Kuru, Burak Aydın, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. II, Yetkin, Ankara, ikinci baskı, 2021, s. 761)
3. Mahkemece, bozmaya uyularak Fatma B.'ın tanık sıfatıyla bilgi ve görgüsüne başvurulmuş ve adı geçen kişinin ifadesine itibar edilerek yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak davacı Abdullah B., Fatma B.'ın tanık olarak dinlenilmesinden önce vefat etmiş olup, Abdullah B.'ın mirasçılardan olması hasebiyle onun külli halefi olan Fatma B. davanın tarafı haline gelmiştir. Bu nedenle Mahkemece, adı geçenin tanık olarak dinlenilmesi ve beyanına da tanık beyanı olarak kıymet verilmesi doğru olmayıp Fatma B.'ın Mahkeme huzurunda verdiği ifade, isticvap beyanı niteliğindedir.
4. 6100 sayılı Kanun'un 240 ıncı maddesinin ikinci fıkrasında, tanık göstermek isteyen tarafın dinlenilmesini istediği tanıkları bir listeyle Mahkemeye bildireceği, bu listede gösterilmemiş olan kişilerin tanık olarak dinlenilemeyeceği ve ikinci bir liste verilemeyeceği düzenleme altına alınmış olup bu durum, ikinci tanık listesi verme yasağı olarak adlandırılmaktadır. Ancak kamu düzeninden olduğu kabul edilen ikinci tanık listesi vermesi yasağının bazı istisnaları bulunmakta olup bunlar, tanık listesinde gösterilen tanığın ölmesi, tanıklıktan çekinmesi veya tanıklıktan yasaklı olması gibi hallerdir. (Kuru, Aydın, s. 770) Bu gibi hallerde tarafın, vereceği ikinci bir listeyle dinlenilmeyen tanığın yerine başka bir tanık bildirmesi mümkündür. Somut olayda, davacı yanca gösterilen tanığın dinlenilmesi davanın tarafı haline gelmemesi sebebiyle mümkün olmayıp bu durum ikinci tanık listesi verme yasağının bir istisnası niteliğindedir.
5. Bu itibarla, Mahkemece, davacı yana, dinlenilemeyen tanığının yerine başka bir tanık dinletmek isteyip istemediği sorularak bildirilmesi halinde bu tanığın dinlenilmesi, Fatma B.'ın beyanı ise isticvap beyanı olarak kabul edilip dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirmeye ve eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
6. Öte yandan, Mahkemece, davacı yanca talep edilmediği halde istirdadına hükmedilen tutarlara faiz işletilmesi doğru olmamış, Mahkemenin kabul şekline göre hükmün bu sebeple de bozulması gerekmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının BOZULMASINA,
Bozma sebebine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
13.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Başkan V. Üye Üye Üye Üye
Hafize Gülgün Mehmet Durgun Mehmet Cebeci İsmail Yavuz Okan Albayrak
Vuraloğlu