KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde yayınlanan tüm içerik telif yasaları ve Türk Patent Enstitüsü kapsamında koruma altındadır. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın kullanımından doğabilecek zararlar için KARAMERCAN HUKUK Bürosu hiçbir sorumluluk kabul etmez. www.karamercanhukuk.com/blog_yargitay.php internet adresinde paylaşılan Yargıtay Kararları’nın link verilmeden bir başka anlatımla www.karamercanhukuk.com internet adresinden alındığı belirtilmeksizin kopyalanması, paylaşılması ve kullanılması YASAKTIR. KARAMERCAN HUKUK Bürosu internet sitesini ziyaret etmekle, yukarıda belirtilen kullanım şartlarını kabul etmiş sayılırsınız.
Yazdır

TMK 512/3 HÜKMÜ, ÇIKARMANIN YERİNDE OLMADIĞINI KABUL EDEN MAHKEMEYE DAVACI MİRASÇININ SAKLI PAYINI TESPİT VE TENKİS YÖNÜNDE İNCELEME YAPMA GÖREVİNİ YÜKLEMİŞTİR.

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Esas No        : 2023/3-53
Karar No       : 2024/464

T Ü R K   M İ L L E T İ   A D I N A

Y A R G I T A Y   İ L  M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ                :
 Antalya 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ                          : 06.07.2021
SAYISI                          : 2021/129 E., 2021/503 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.12.2020 tarihli ve 2019/5522 Esas,
                                        2020/8054 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki vasiyetnamenin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin babası Hüseyin S.’ın 07.10.2009 tarihinde vefat ettiğini, miras bırakan tarafından 10.01.2008 tarihinde noterde düzenlenen vasiyetnamenin 19.12.2011 tarihinde açıldığını ve müvekkilinin bu vasiyetnameyle mirasçılıktan çıkarıldığını öğrendiğini, mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak gösterilen hususların doğru olmadığını, müvekkilinin hayatı boyunca babasının tüm ihtiyaçlarını giderdiğini ve işçisi gibi tüm taleplerini yerine getirdiğini, babasının ailesinden kalan taşınmazlarla hayatını idame ettirirken müvekkilinin bu taşınmazlarla ilgili iş ve işlemleri yürüterek babasının mal varlığını çoğalttığını, bu kapsamda verilmiş vekâletname ile yapılan işlemlerde hiçbir hukuka aykırılık bulunmadığını, karşılıklı çekilmiş ihtarname içeriklerinden de bu durumun anlaşılacağını, onun istediği kişiyle evlenmediği için babasıyla aralarının açıldığını, müvekkilini ıskat eden vasiyetin tümüyle diğer mirasçı davalılara haksız çıkar sağlama amacı taşıdığını, vasiyeti aslında davalıların düzenlettirdiklerini, ayrıca vasiyetname tarihinde miras bırakanın yaşı nedeniyle eyleminin sonuçlarını tam olarak kavrayabilecek yeterlilikte olmadığını, bu hâliyle içeriği, bağlandığı koşullar ve yüklemelerin hukuka aykırı olduğunu ileri sürdüğü vasiyetnamenin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 557/3 maddesi gereği iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili; davanın süresinde açılmadığını, davacının babasından aldığı 31.01.2003 tarihli vekâletnameyi kötüye kullanarak çok sayıda taşınmazı satış vaadi sözleşmeleriyle dava dışı Arif O. isimli kişiye sattığını, alıcının açtığı ferağa icbar davasının derdest olduğunu ve incelenmesi gerektiğini, satıştan murise hiçbir bedel ödenmediğini, Arapsuyu mahallesi 3770 ada, 20 parseldeki taşınmazı kat karşılığı inşaata veren davacının babasına ait olan 4 numaralı daireyi vekâleti kötüye kullanıp dolambaçlı yollarla kendi üzerine kaydettirdiğini, aynı yerdeki 1 numaralı dairenin ise kira bedelini tahsil edip babasına hiçbir ödeme yapmadığını, 3792 ada, 3 parseldeki hisseyi kendi eşine satıp üzerine ipotek tesis ettirdiğini, 5693 ada, 10 parsel sayılı taşınmazdaki 10 numaralı daire yükleniciye aitken Arif O. adına kaydettirdiğini ve kredi çekerek ipotek altına aldığını, bir evlada yakışmayacak şekilde babasına, annesi ve babaannesine tehdit ve hakaretlerde bulunarak yüz kızartıcı davranışlar içerisine girdiğini ve murisin bu hususu vasiyetnamesinde acı şekilde açıkladığını, felç geçirdiği dönemde davacının babasıyla hiç ilgilenmediğini ve ailesine karşı mükellef olduğu bakım yükümlülüklerini yerine getirmediğini, muris öldükten sonra dahi kötü davranışlara devam eden davacının murise ve diğer mirasçılara karşı suç işlediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin 27.03.2018 tarihli ve 2012/204 Esas, 2018/98 Karar sayılı ilk kararı ile; murisin vasiyetname düzenleme tarihi itibariyle fiil ehliyetini haiz olduğunun dosya kapsamında toplanan delillerle sabit olduğu, bu sebeple vasiyetnamenin iptali koşullarının oluşmadığı şeklindeki gerekçeyle davanın reddine hükmedilmiştir.

2. Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 14.02.2019 tarihli, 2018/1262 Esas, 2019/224 Karar sayılı kararıyla; Mahkemece yalnızca ehliyetsizlik iddiası yönünden inceleme yapılıp, davacı tarafın ıskatın haklı olmadığı iddiaları üzerinde durulmaksızın karar verildiği oysa ispat yükünün davalı üzerinde olduğu gözetilerek murisin davacıyı mirastan çıkarmakta haklı olup olmadığı belirlenmesi, mirasçılıktan çıkarmanın tasarruf nisabı oranında geçerli olacağı, davacının saklı payını isteyebileceği, davaya tenkis davası olarak devam edebileceği göz önünde tutularak değerlendirme yapılması gerekirken bu hususa ilişkin deliller değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle mahkeme kararı ortadan kaldırılarak bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

3. Mahkemenin 04.04.2019 tarihli, 2019/89 Esas, 2019/117 Karar sayılı kararıyla; dava konusu vasiyetnamede davacının babasından aldığı vekâletnameler vasıtasıyla kendi menfaatine, muris ve diğer mirasçıların aleyhine hareket ettiği belirtilerek vekil sıfatıyla yapılan hukuki işlemlerin ayrı ayrı sıralandığı, davalı tanıklarının davacının muris babası Hüseyin S.'tan almış olduğu vekâletnameleri kötüye kullandığını, babası tarafından bu husus öğrenildikten sonra aralarında tartışmalar yaşandığını beyan ettiği, davalı tarafça cevap dilekçesine ekli ve davacı tarafından düzenlendiği anlaşılan taahhütname ve sözleşmedir başlıklı belge içeriğinden davacının, eşi Hatice S. adına kendi miras hissesine mahsuben yaptığını belirttiği devirlere ilişkin olarak murisin rızasının olmadığının vasiyetname içeriğinden anlaşıldığı, tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde murisin vasiyet tarihinde hukuki işlem ehliyetinin olduğu, vasiyetnamenin davacıyı mirasçılıktan çıkarma iradesiyle düzenlendiği, davacının muris babasının vermiş olduğu vekâletnameyi kötüye kullanmak suretiyle rızası dışında devirler yaptığı ve bu suretle davalı tarafın 4721 sayılı Kanun'un 510 uncu maddesinde yazılı mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluştuğunu ispat ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 03.10.2019 tarihli ve 2019/1186 Esas, 2019/1149 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı bilgi ve belgelere, özellikle temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararında yazılı gerekçelere göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Dava; vasiyetnamenin iptali istemine ilişkindir.

Mirasçılıktan çıkarma (ıskat); mirasbırakanın, kanunda belirtilen sebeplerin varlığı hâlinde, ölüme bağlı bir tasarruf ile saklı paylı mirasçısının mahfuz hisse üzerindeki haklarını tamamen veya kısmen ortadan kaldırmasıdır.

Medeni Kanunumuzda, cezai (alelade) çıkarma ve koruyucu (aciz sebebiyle) çıkarma olarak iki çeşit ıskat düzenlenmiştir.

Cezai çıkarma sebepleri, Türk Medeni Kanunu’nun 510. maddesinde, genel bir hüküm içinde ifade olunmuştur. Buna göre, mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse ya da mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse, mirasbırakan ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir.

Bununla birlikte, mirasçı, mirasbırakanla arasında borçlar hukukundan doğan bir mükellefiyeti ihlal etse, miras hakkından ıskat edilmesi için bir sebep meydana gelmemiştir. Çünkü böyle bir ihlalin müeyyidesi Borçlar Kanununda düzenlenmiş bulunmaktadır. (İnan, Ertaş, 2000, Miras Hukuku, s.304)

TMK’nın 512. maddesine göre; “Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.

Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur.”

Somut olayda; davaya konu vasiyetname incelendiğinde, mirasbırakanın, “... Oğlum Ali S.’a itimat ederek verdiğim çeşitli vekâletnameler neticesinde adıma yaptığı işlemlerde kendi menfaatine ve diğer evlatlarımın zararına hareket ettiğinden, rahmetli annem aleyhine konuşarak ve bana da bir evladın babasına söyleyemeyeceği sözler ile argo sözler söyleyerek toplum içerisinde beni rencide ettiğinden...” demek suretiyle çıkarma sebebini bildirdiği görülmektedir. Çıkarma sebebi olarak gösterilen “ vekâletin kötüye kullanılması” hali, Türk Borçlar Kanununda düzenlenen vekâlet ilişkisinin bir sonucu olup, aile hukukundan doğan yükümlülüklerin ihlali kapsamında değerlendirilemeyecektir. Dosya kapsamında toplanan delillere göre, diğer çıkarma sebeplerinin varlığı da ispat külfeti üzerinde bulunan davalılar tarafından ispat edilememiştir.

Hâl böyle olunca, ilk derece mahkemesince; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, “vekâletin kötüye kullanılması” hâlinin çıkarma sebebi sayılamayacağı, diğer çıkarma sebeplerinin varlığının ise davalılar tarafından ispat edilemediği, TMK’nın 512/3 maddesi gereğince, ölüme bağlı tasarrufun davacının saklı payı dışında (tasarruf nisabı oranında) yerine getirileceği, diğer bir anlatımla davacının saklı payını talep edebileceği dikkate alınarak, davaya tenkis davası olarak devam edilmesi gerektiği gözetilmeden, istemin tümden reddedilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…" şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.

B. Mahkemece Verilen Direnme Kararı

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; mirasçılıktan çıkarma şartlarının dosya kapsamı itibarıyla ispatlandığı yönündeki ilk karar gerekçesi yanında, davanın vasiyetnamenin iptali talebiyle açıldığı, tenkis yönünden ise talep bulunmadığı, bu nedenle taleple bağlılık ilkesi gereğince tenkis davası olarak yargılamaya devam edilemeyeceği belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; dava konusu vasiyetnameyle müvekkilinin tüm miras haklarından mahrum bırakıldığını, vasiyetnamenin diğer mirasçılara haksız şekilde mal kazandırma amacıyla düzenlendiğini, müvekkilinin mirasçılıktan çıkarılmasını gerektirir hiçbir eyleminin olmadığını, 4721 sayılı Kanun'da aranan şartların oluşmadığını, bu nedenlerle bozma kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mirasçılıktan çıkarma içeren vasiyetnamenin iptali talep edilen somut olayda,

I- Vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiasının mirasçılıktan çıkarma nedeni olarak kabul edilip edilemeyeceği,

II- İleri sürülen diğer mirasçılıktan çıkarma sebeplerinin varlığının dosya kapsamı itibarıyla davalı tarafça ispatlanıp ispatlanamadığı,

III- İlk iki uyuşmazlıkta mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluşmadığı sonucuna varılacak olursa, yargılamaya tenkis davası olarak devam edilmesinin taleple bağlılık ilkesine aykırılık teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 322, 510, 511, 512, 557, 558, 559, 560 ıncı maddeleri.

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26 ncı maddesi.

2. Değerlendirme

1. Dava, mirasçılıktan çıkarma içeren vasiyetnamenin iptali istemine ilişkin olup uyuşmazlıkların çözümlenebilmesi için öncelikle konuyla ilgili kavram ve hükümlerin ortaya konulması, sonrasında her bir uyuşmazlığın yapılan bu açıklamalar ışığında ayrı ayrı ele alınması gerekir.

2. Kural olarak miras bırakan, sağlığında kendi mal varlığı değerleri üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma özgürlüğüne sahiptir. Ancak bu özgürlük sınırsız değildir.

3. Türk Medeni Kanunu’nun 505 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği üzere, mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında; bu mirasçılardan hiçbiri yoksa mirasının tamamı üzerinde tasarrufta bulunabilir. Saklı paylar dışında kalan ve miras bırakanın üzerinde tasarrufta bulunabileceği bu kısma, tasarruf oranı (nisabı) veya tasarruf edilebilir kısım denir.

4. Miras bırakanın ölümünden sonra meydana gelmesini arzu etmiş olduğu hususlara ilişkin her türlü irade açıklaması, ölüme bağlı tasarruf olarak nitelendirilir (Bilge Öztan, Fırat Öztan: Ölüme Bağlı Tasarruflara İlişkin Medeni Kanunu’ndaki ve Noterlik Kanunu’ndaki Şekil Şartları, AÜHFD, 65 (4), 2016, s. 3586).

5. Kanun koyucu, miras bırakanın irade özgürlüğüne büyük önem verdiğinden, miras bırakanın iradesinin öldükten sonra da ayakta tutulmasını ve değer taşımasını, yapacağı ölüme bağlı tasarrufların hukuk düzenince korunmasına bağlamıştır (Ahmet Kılıçoğlu: Miras Hukuku, Ankara 2018, s. 32). Bu tür hukuki işlemlerin, ölüme bağlı tasarruf olarak adlandırılmalarının sebebi miras bırakanın terekesine ilişkin olmalarıdır.

6. Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf, miras bırakanın ölümünden sonra gerçekleşmesini ümit ettiği son arzularını kanunda öngörülen belli şekil şartlarına uygun olarak meydana getirmesidir. Şekli anlamda ölüme bağlı tasarruflarda sınırlı sayı söz konusu olduğundan yalnızca vasiyetname ve miras sözleşmeleri şeklî anlamda ölüme bağlı tasarruf niteliği taşır. Bunların dışında herhangi bir işlem, şekli anlamda ölüme bağlı tasarruf olarak kabul edilmez (Rona Serozan, Baki İlkay Engin: Miras Hukuku, Ankara 2018, s. 276, 277).

7. Vasiyetname de, bir kimsenin (gerçek kişi) bizzat yapacağı ölüme bağlı bir tasarruf olup amacı bütün mamelekinin veya muayyen bir malının mülkiyetini gerçek veya tüzel bir şahsa devredilmesini sağlamaya yönelik tek taraflı bir hukuksal işlemdir (Hukuk Genel Kurulunun 14.10.2021 tarihli, 2020/14-540 Esas, 2021/1223 Karar sayılı kararı).

8. Miras bırakan vasiyetname ile mal varlığı üzerinde ölümüne bağlı tasarrufta bulunurken, bu tasarruf nedeniyle saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçılar da belli koşullarla kanun koyucu tarafından korunmuş ve 4721 sayılı Kanun'un 560 ıncı maddesinde miras bırakanın tasarruf oranını (nisabını) aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilecekleri hükme bağlanmıştır.

9. Saklı pay ihlâlinin yaptırımı tenkistir ve ancak mirastan feragat, mirasçılıktan çıkarma ve mirastan yoksunluk gibi istisnai hâllerde, miras bırakanın tasarruf oranı (nisabı) genişler. Ne var ki bu hâllerde dahi miras bırakanın tasarruf oranının genişlemesi mutlak değildir.

10. Gelinen aşamada somut olayda uyuşmazlık noktasını teşkil eden mirasçılıktan çıkarma ile ilgili kavram ve hükümlerin ortaya konulmasında fayda vardır.

11. Türk Medeni Kanunu'nun 510 ve devam maddelerinde düzenlenen mirasçılıktan çıkarma; kanunun aradığı anlamda aile bağına layık olmadığını gösteren kimseye uygulanan bir medeni hukuk yaptırımı, bir çeşit özel hukuk cezasıdır. Davranışlarıyla miras bırakan ile arasındaki sıkı ve yoğun aile bağlarını koparan mirasçıyı miras bırakanın tasarruflarına karşı korumakta ısrar etmek anlamlı olmayacağından, belli koşullar dâhilinde kanun koyucu miras bırakana ölüme bağlı tasarrufuyla mirasçısını mirasından tümüyle uzaklaştırma imkânı tanımıştır.

12. Cezai mirasçılıktan çıkarma olarak isimlendirilen bu durumun şartları 4721 sayılı Kanun'un 510 uncu maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;

“Aşağıdaki durumlarda mirasbırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:

1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,

2. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.”.

13. Görüldüğü üzere; mirasçılıktan cezai çıkarmanın iki temel şartı bulunmaktadır: Bunlar, çıkarma sebeplerinden birinin gerçekleşmesi ve çıkarmanın ölüme bağlı tasarruf biçiminde yapılmasıdır.

14. Mirasçılıktan çıkarma sebeplerinin neler olduğu hususuna gelindiğinde; kanun koyucunun yukarıda değinilen maddede işaret ettiği ilk sebep, mirasçının miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemiş olması hâlidir.

15. Miras bırakanın bu sebebe dayanabilmesi için, mirasçının mutlaka suçtan mahkûm olması gerekmez. Başka bir deyişle kesinleşmiş mahkûmiyet kararının varlığı bir koşul değildir; aile bağlarını koparacak seviyede kusurlu ve suç teşkil edebilecek hukuka aykırı bir eylemin varlığı, bu konuda verilmiş bir mahkûmiyet kararı olması aranmaksızın, ispat yükü üzerinde olan tarafça, ispata elverişli delillerle ortaya konulabilecektir. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere, bu sebebin varlığının kabul edilebilmesi için suçun "ağır" olması aranmıştır. Hâkimin suçun ağırlığı konusunda takdir yetkisini kullanırken ceza hukuku kuralları bağlamında değil, işlenen fiilin aile bağlarına yaptığı etki bakımından medeni hukuk esaslarına göre değerlendirmede bulunması gerekir.

16. Mirastan çıkarma için ikinci sebep ise; mirasçının, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemiş olması hâlidir.

17. Aile üyelerinin birbirlerine karşı aile hukukundan doğun yükümlülüklerine ilişkin olarak Medeni Kanunumuzda pek çok hüküm bulunmakla beraber somut olayı da ilgilendiren en genel hüküm Kanun'un 322 nci maddesinin "Ana, baba ve çocuk, ailenin huzur ve bütünlüğünün gerektirdiği şekilde birbirine yardım etmek, saygı ve anlayış göstermek ve aile onurunu gözetmekle yükümlüdür" şeklindeki düzenlenmesidir.

18. Mirasçılıktan çıkarmaya ilişkin bu ikinci sebep; ilkine kıyasla daha genel nitelikli olmakla birlikte, kanun koyucunun amacına bakıldığında ilk bentte aranan suçun "ağır" olma hâli ile bu bentte düzenlenen aile hukuku yükümlülüklerinin "önemli ölçüde" ihlâli birbiriyle uyumlu ve orantılı şekilde yorumlanmalıdır. Aksi takdirde ilk bentte mirastan çıkarma koşulu çok ağır şartlara tâbi iken, ikinci bentte daha esnek ve kolay şekilde saklı paydan yoksun bırakılma sonucu doğabilir ki bu durumun, söz konusu düzenlemeyle sağlanmak istenen miras bırakan ve mirasçının hakları arasındaki dengeye hizmet etmeyeceği açıktır. Bu nedenle; aile hukukundan doğan yükümlülüklerin önemli ölçüde yerine getirilmemiş olması, ağır bir suç işlenmiş gibi miras bırakanın mirasçısını saklı payından mahrum bırakarak cezalandırmasını haklı kılacak ağırlık ve yoğunlukta olmalı, bazı yükümlülüklerin ihlâl edilmiş olması tek başına yeterli kabul edilmemeli ve ağır bir ihlâlin varlığı aranmalıdır.

19. Miras bırakanın bu sebeplere dayanarak bir mirasçısını mirasından uzaklaştırabilmesi için somut olayda objektif ve subjektif unsurların bir arada bulunması gerekir. Öncelikle mirasçının eylemi objektif olarak aile bağlarını koparacak nitelikte olmalıdır (Mustafa Dural/Turgut Öz, Türk Özel Hukuku-Miras Hukuku, İstanbul 2016, C.IV, s. 208). Aksi takdirde mirasçılıktan çıkarma, miras bırakanın mirasçılarına karşı kullanabileceği bir baskı aracına dönüşebileceği gibi kötüye kullanmaya da açık hâle gelebilecektir. Ayrıca mirasçının eyleminin objektif olarak aile bağını koparacak nitelikte olması yeterli değildir; eylemin fiilen yani sübjektif olarak da aile bağlarını koparıp koparmadığı irdelenmelidir.

20. Neticeten her iki çıkarma sebebinde de hâkim taraflarca sunulan ispat araçlarıyla dosyaya yansıyan vakıaları her somut olayın özelliğine göre ayrı ayrı değerlendirmeli ve mirasçının kanun koyucunun miras bırakının tasarruf özgürlüğüne karşı koruduğu saklı payından dahi mahrum olmasını gerektirir bir durumun var olup olmadığını ortaya koymalıdır.

21. Mirasçılıktan çıkarma sebeplerine ilişkin bu açıklamalardan sonra mirasçılıktan çıkarılmanın sonuçları ve bu duruma itirazın koşulları üzerinde durulmalıdır.

22. Türk Medeni Kanunu'nun mirasçılıktan çıkarmanın "Hükümleri" başlıklı 511 inci maddesine göre; miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufuyla mirasçılıktan çıkarılan kimse; saklı pay da dâhil olmak üzere mirastan pay alamaz ve tenkis davası açamaz. Mirasçılıktan çıkarmada, kural olarak mirasçılıktan çıkarılan saklı paylı mirasçı da dikkate alınarak saklı paylar hesaplanır ancak mirasçılıktan çıkarılan saklı paylı mirasçıya isabet eden saklı pay oranı, miras bırakanın tasarruf oranına (nisabına) eklenir. Miras bırakan aksi yönde bir tasarrufta bulunmamışsa, mirastan çıkarılan kişinin miras payı sanki o miras bırakandan önce ölmüş gibi varsa kendi alt soyuna, yoksa miras bırakanın diğer yasal mirasçılarına geçer (m. 511/2). Yine maddenin üçüncü fıkrası uyarınca, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir.

23. Kanun koyucu böyle bir sonuç doğurabilecek söz konusu ölüme bağlı tasarrufa karşı mirasçılara tasarrufun iptali imkânı sağlayan bazı haklar tanımıştır.

24. Bunlardan ilki daha genel koşullar içeren ve 4721 sayılı Kanun'un 557-559 uncu maddelerinde düzenlenen "Ölüme bağlı tasarrufların iptali" hükümleridir. Anılan 557 nci maddede ölüme bağlı tasarrufun iptali sebepleri sınırlı olarak sayılmıştır: Buna göre ehliyetsizlik, vasiyetnamenin yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmış olması, tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar veya yüklemelerin hukuka veya ahlâka aykırı olması ve tasarrufun kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmış olması hâllerinden birinin mevcut olduğu iddiasıyla açılacak bir dava ile vasiyetnamenin tamamen yahut kısmen iptali mümkün olabilecek, mirasçı yalnızca saklı payını değil miras payını alabilecektir.

25. Kanun'un 512 nci maddesinde ise ölüme bağlı tasarrufla mirasçılıktan çıkarılmanın söz konusu olduğu duruma özgü bir hâl düzenlenmiştir. Buna göre;

"Mirasçılıktan çıkarma, mirasbırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.

Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, mirasbırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur".

26. Kanun koyucu maddenin birinci fıkrasında, genel iptal sebeplerinden farklı şekilde, bir geçerlilik koşulu öngörmüştür: Mirastan çıkarmanın geçerli olabilmesi için miras bırakan ortaya koyduğu bu iradesini gerektiren sebepleri tasarrufunda açıklamak zorundadır (m. 512/1).

27. Mirasçılıktan çıkarılan mirasçı Kanun'un 512/2 maddesi hükmü çerçevesinde söz konusu ölüme bağlı tasarrufa itiraz edebilir. Bu durumda ispat yükü çıkarmadan yararlanan mirasçı veya vasiyet alacaksına aittir.

28. Mirasçılıktan çıkarılan kişinin itirazı üzerine görülen davada, çıkarma sebebinin varlığı karşı tarafça ispat edilemezse veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf Kanun'un 512/3 maddesi gereği ancak mirasçının saklı payı dışında yerine getirilebilir. Başka bir anlatımla bu durumda ölüme bağlı tasarruf tümden geçersiz hâle gelmez, mirasçılıktan çıkarılması yerinde görülmeyen mirasçının saklı payı dışında miras bırakanın iradesi yerine getirilir. Ancak mirastan çıkarılan kişi, miras bırakanın çıkarma sebebi konusunda açık bir yanılgıya düştüğünü ispat edebilirse çıkarma geçersiz olacak (md. 512/3); bu hâlde mirasçı sadece saklı payını hak etmeyecek, miras payını alabilecektir.

29. Konuyla ilgili bu açıklamalardan sonra somut olaydaki durum ortaya konulmalıdır.

30. Davacı Ali S. ve davalılar kardeş olup babaları Hüseyin S. 10.01.2008 tarihli vasiyetnameyle oğlu Ali S.'ı mirasçılığından çıkardığını belirtmiş, davacı Ali S. öncelikle 4721 sayılı Kanun'un 557 nci maddesi çerçevesinde ehliyetsizlik ve tasarrufun içeriğinin bağlandığı koşullar/yüklemelerin hukuka aykırı olması iddiasıyla vasiyetnamenin iptal edilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de bu koşulların mevcut olmadığı Mahkeme ve Özel Dairece kabul edilmekle çekişmesiz hâle gelerek direnmeyle yapılan temyiz incelemesi dışında kalmıştır.

31. Davacı taraf genel iptal koşullarının var olduğu iddiasından başka, mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak vasiyetnamede bahsi geçen hususların gerçekle bağdaşmadığını ileri sürerek 4721 sayılı Kanun'un 512 nci maddesi anlamında itirazda bulunmuş, bu iddiaya karşı ispat yükü üzerine düşen davalı tarafça vasiyetnamede belirtilen hususlara ilişkin deliller sunulmuştur.

32. Mahkemece direnmeye esas kararda; davalı tarafça sunulan, davacının imzasının bulunduğu "Taahhütname ve Sözleşmedir" başlıklı belge içeriğinden davacının, eşi Hatice S. ve kendisi adına miras hissesine mahsuben yaptığını belirttiği devirler yönünden miras bırakanın rızasının olmadığının vasiyetname içeriğiyle anlaşıldığı, bu hâlde davacının muris babasının vermiş olduğu vekâletnameyi kötüye kullanmak suretiyle rızası dışında devirler yaptığı ve Kanun'un 510 uncu maddesinde yazılı mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Özel Dairece ise vekâletin kötüye kullanılması iddiasının aile hukukundan kaynaklanan bir yükümlülüğünün ihlâli teşkil etmemekle mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak kabul edilemeyeceğine ve vasiyetnamede gösterilen diğer çıkarma sebeplerinin ise davalı tarafça ispatlanamadığına işaret edilerek bozma kararı tesis edilmiştir.

Bu hâliyle somut olay ve direnme konusu uyuşmazlıklar yukarıda yapılan açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

(I) Numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan değerlendirme:

33. Direnmeye konu uyuşmazlık noktalarından ilki; miras bırakanın, davacı oğluna verdiği vekâletnameleri kötüye kullanarak gerek kendisi gerekse diğer mirasçılar aleyhine hareket ettiği iddiasından kaynaklanmaktadır.

34. Davaya konu vasiyetnamede Hüseyin S. mirasçılıktan çıkarma sebebi olarak öncelikle oğluna itimat ederek verdiği vekâletnamelerin kötüye kullanılması iddiasını göstermiş; bu kapsamda bazı taşınmazların Ali S. tarafından rızası dışında kendisi ve eşi adına tescil ettirildiğini, üzerilerine ipotek tesis ettirdiğini, topladığı kira bedellerini ödemediğini açıklamıştır. Söz konusu vekâletnameler dosyaya sunulmamış olmakla birlikte, miras bırakanın sahip olduğu taşınmazlarla ilgili işleri takip etmesi, inşaat işleriyle ilgilenmesi için oğlu olan davacıyı vekil tayin ettiği hususu taraflar arasında çekişmesizdir.

35. Vekâlet, borçlar hukukunun konusunu teşkil eden bir sözleşme tipi olarak bu sözleşmede tarafların hak ve borçları 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nda 386 ilâ 398 inci maddeler, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda ise 502 ilâ 514 üncü maddeler arasında düzenlenmiştir. Vekâlet sözleşmesine aykırı hareket edildiği iddiasında bulunan taraf bu hükümler çerçevesinde karşı tarafın sorumluluğuna gidebilir. Bu, borçlar hukukuna ait bir sorumluluk türüdür. Oysa yukarıda 11-20 nci bentlerde de açıklandığı üzere, mirasçılıktan çıkarılma koşullarının var olduğunun kabul edilebilmesi için mirasçının miras bırakan veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi yahut miras bırakan ve aile üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi şarttır. Vekâletin kötüye kullanılması tek başına mirasçılıktan çıkarılmayı gerektirir bir durumun varlığını kabul etmeye elverişli değildir. Özel Daire de bozma kararında aynı duruma işaret etmiş olup konu her somut olayın özelliği ve ağırlığına göre 4721 sayılı Kanun'un 510-512 nci maddeleri bağlamında değerlendirilmelidir.

36. Nitekim somut olaya bakıldığında davacının vekâlet görevinin bir süre sonra sona erdiği, babasının yeni vekil olarak tayin ettiği damadı Yusuf A. ile bir araya gelerek dosyaya sunulan 05.07.2007 tarihli "Taahhütname ve Sözleşmedir" başlıklı belgenin imzalandığı, bu protokolde Yusuf A.'ın müteveffa Hüseyin S.'ı temsilen hareket ettiği ve davacının hangi taşınmazlar üzerinde ne şekilde ve ne sebeple işlemler yaptığına dair açıklamalarını kayıt altına alarak davacının konuyla ilgili taahhütleri kayınpederi adına kabul ettiği gözetildiğinde bu aşamada davacı ve babası arasında herhangi bir anlaşmazlık olmadığı ancak tanık anlatımlarına göre daha sonra sorunlar yaşandığı anlaşılmaktadır.

37. Bu hâlde dosyaya yansıyan delillerden davacının vekil olarak hareket ettiği dönemde 4721 sayılı Kanun'un 322 nci maddesini ağır şekilde ihlâl eder ve 510 uncu maddedeki koşulları sağlar bir eyleminin de mevcut olmadığı, varsa sorumluluğunun Özel Daire kararında belirtildiği üzere borçlar hukuku kaideleri çerçevesinde tartışılması gerektiği, Mahkemenin salt vekâlet verenin iradesi hilafına hareket edildiğinden hareketle mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluştuğunu kabul etmesi ve şartları sağlanmadıkça miras bırakanın üzerinde tasarruf yetkisinin olmadığı saklı payından mahrum kalmasına sebep olacak şekilde karar vermesinin hatalı olduğu sonucuna varılmaktadır.

38. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde, Özel Dairenin bozma kararında vekâletin kötüye kullanılmasının mirasçılıktan çıkarma nedeni olarak sayılmasının mümkün olmadığı yönündeki ibarenin mutlak bir kaide gibi değerlendirildiğinde kanun koyucunun mirasçılıktan çıkarma koşullarına ilişkin düzenlemesinin amacına uygun düşmediği, somut olayda Mahkemenin bu yöne ilişkin direnme gerekçesinin yerinde olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiş ve ilk uyuşmazlık yönünden direnme kararının usul ve yasaya aykırı olduğu sonucuna oy çokluğuyla varılarak ikinci uyuşmazlığın incelenmesine geçilmiştir.

(II) Numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan değerlendirme:

39. Vekâletin kötüye kullanılması iddiasının somut olayda mirasçılıktan çıkarma için aranan koşulları sağlamadığının bu şekilde tespitinden sonra direnmeye konu ikinci uyuşmazlık noktası olan vasiyetnamedeki sair mirasçılıktan çıkarma sebeplerinin varlığının davalı tarafça ispat edilip edilemediği hususu açıklanmalıdır.

40. Dava konusu vasiyetnamede vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasına ilişkin açıklamalardan sonra mirasçılıktan çıkarma için dayanılan ikinci sebep metnin 7 numaralı bendinde "Tüm bu yaptığı işleri öğrendiğimde ise rahmetli annem aleyhine konuşarak ve bana da bir evladın babasına söyleyemeyeceği argo sözler söyleyerek toplum içerisinde beni rencide etmiştir. Bu evladım Ali S. ile bir araya gelmem ve görüşmem hâlinde toplumun gözünde onursuz ve şerefsiz bir insan olacağım katidir. Kendisinin ölçüsüz harcamaları nedeniyle maddi yardımı kestiğim için şahsıma karşı ve arkamdan özellikle ortak köylümüz, tanıdıklarımız nezdinde yaptığı hakaretamiz dedikodular nedeniyle oğlum olarak Ali S.'ı kabul etmem mümkün değildir" şeklinde ifade edilmiştir.

41. Yukarıda ayrıntılı şekilde değinildiği üzere aile üyeleri birbirlerine karşı saygı ve anlayış gösterme ve aile onurunu gözetme yükümlülüğü altındadır. Ancak bu yükümlülüğün karşılıklı olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Somut olayda davacının babasının arzu ettiği kişi ile evlenmeyi reddettiği, bu sebeple baba oğlun arasının açıldığı, davacının kendi istediği kişiyle evlenmek istediği ancak babasının kız isteme merasimine dahi gelmediği, davacının babasıyla barışabilmek için bulduğu her fırsatı değerlendirdiği ancak sonuç alamadığı, aradan uzun zaman geçtikten sonra yakınlarının devreye girmesiyle babanın oğlu ile barıştığı ve mal varlığında bulunan taşınmazlar üzerinde yapılacak inşaatlarla ilgili işleri takip etmesi, kiraları toplaması için güvendiği oğluna vekâlet verdiği, davacının hem vekil hem de bir evlat olarak üzerine düşen edimleri yerine getirdiğini ve babasının mal varlığında ciddi artış olacak şekilde iş ve işlemler yaptığını ancak buna rağmen diğer mirasçı kız kardeşi davalıların yönlendirmesiyle, sırf onlara daha fazla mal kalabilsin diye haksız isnatlarda bulunduğunu beyan ettiği, dinlenen tanık ifadelerinin çoğunun murisin dairelerin bir kısmının devredilmesi nedeniyle aralarının açıldığını belirtmekle beraber davacının muris ve yakınlarına ağır suç teşkil eden bir eylemi, bilhassa aile onuru kıracak bir hakaretinin bulunduğuna yahut araları tümüyle bozulduktan sonra önemli ölçüde ailevi yükümlülüklerini ihlâl ettiğine dair görgülerinin olmadığı, yalnızca davalı Ayşe A.'ın eşi olan tanık Yusuf A.'ın kendilerinin tapu devri ile ilgili bu durumu öğrenince kayınpederine aktardıkları ve onun da çok kızdığını, bu sebeple davacı ile tartıştıkları sırada davacının babasına "…bu yaşta niye hâla bize bağırıyorsun,...sen babanın kim olduğunu biliyor musun" şeklinde sözler sarf ettiğini beyan ettiği ve bu tartışmadan sonra babanın oğlunu vekillikten azlettiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasında yaşanan tüm bu olaylar birlikte değerlendirildiğinde; davacının karşılıklı tartışma sırasında babasına karşı ağzından çıkan sözlerin hakaret niteliği taşıdığı, bu duruma kızan babanın davacıyı vekillikten azletmesinde ve ölümü hâlinde terekesinden hak edeceği miras payını oğluna bırakmak istememesinde genel hayat tecrübesine aykırı herhangi bir durumun bulunmadığı ancak kanun koyucu tarafından miras bırakanın tasarruf özgürlüğüne karşı korunan saklı payının elinden alınabilmesi için mirasçının 4721 sayılı Kanun'un 510 uncu maddesi anlamında hem objektif hem de subjektif olarak çok daha ağır bir eylem yahut ihmâl içerisinde olması gerektiği, somut olayda bu koşulun gerçekleşmediği sonucuna varılmıştır.

42. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; sarf edilen sözlerin mahiyeti gözetildiğinde miras bırakanın davacıyı mirasçılıktan çıkarma sebebinin 510 uncu maddede belirtilen koşulları sağladığı ve davalı tarafın dosya kapsamı itibarıyla bu durumu ispatladığının kabul edilmesi gerektiği, bu durumda Mahkemece davanın reddine karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamakla hükmün onanmasının yerinde olacağı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

43. İlk iki uyuşmazlıkla ilgili değerlendirme sonunda somut olayda mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluşmadığı sonucuna oy çokluğuyla varılmakla, bu kabul çerçevesinde üçüncü uyuşmazlığın incelenmesine geçilmiştir.

(III) Numaralı uyuşmazlık yönünden yapılan değerlendirme:

44. Direnmeye konu üçüncü uyuşmazlık mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluşmadığını tespit sonrasında Mahkemenin yargılamaya ne şekilde devam etmesi gerektiğine ilişkindir.

45. Mahkeme davacının hiçbir aşamada tenkis yönünde açık talebinin bulunmadığı, bu sebeple taleple bağlılık ilkesine aykırı olacağından yargılamaya tenkis hükümleri çerçevesinde devam edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesine dayanmıştır.

46. Bu direnme gerekçesinin yerinde olup olmadığının değerlendirilebilmesi için kısaca taleple bağlılık ve tenkis kavramlarıyla ilgili hükümler açıklanmalı ve bu kavramların mirasçılıktan çıkarma kurumu içerisinde nasıl tezahür ettiği ortaya konulmalıdır.

47. Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri olan "Taleple Bağlılık İlkesi" 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26 ncı maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:

"(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır".

48. Kanun koyucu maddenin birinci fıkrasında temel kuralı açıkladıktan sonra ikinci fıkrada yine kanun hükümleriyle bunun aksinin mümkün olabileceğine işaret etmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez.

49. Nitekim konuyla bağlantılı olmakla önem arz eden Hukuk Genel Kurulunun 20.11.2018 tarihli, 2017/3-1017 Esas, 2018/1750 Karar sayılı kararına ilişkin uyuşmazlıkta yine eldeki davada olduğu gibi vasiyetnamenin iptali istenmiş, Mahkemece talebin reddine karar verilmiş, Özel Daire iptal talebi reddedilmekle birlikte tenkis yönünde inceleme yapılması gerektiğine işaret ederek bozma kararı tesis etmiş, bu yönde talep olmadığı gerekçesiyle verilen direnme kararı Hukuk Genel Kurulunca taleple bağlılık, taraflarca getirilme ve tarafların somutlaştırma yükümlülüklerine ilişkin ilkeler ışığında yapılan değerlendirme sonucunda yerinde görülerek söz konusu davada açıkça talep edilmediğinden tenkis yönünde inceleme yapılamayacağına hükmedilmiştir. Ne var ki söz konusu emsale konu vasiyetnamede mirasçılıktan çıkarma yönünde bir tasarruf bulunmamaktadır.

50. Kelime olarak indirme, azaltma veya eksiltme anlamına gelen "tenkis" (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Ankara 2021, C.1, s. 574, 1092); 4721 sayılı Kanun'un 560 ıncı ve devam maddelerinde düzenleme alanı bulan ve miras bırakanın, saklı payı ihlâl eden sağlar arası veya ölüme bağlı kazandırmalarının, yasal sınıra indirilmesini sağlayan yenilik doğurucu nitelikte bir dava olarak tanımlanabilecek "tenkis davası" kurumu içerisinde kendisine yer bulur ve elbette hemen yukarıda değinilen Hukuk Genel Kurulu kararında da ifade edildiği üzere bu dava taleple bağlılığa ilişkin genel ilkelere tâbidir.

51. Ne var ki iptali istenen ölüme bağlı tasarrufta, mirasçılıktan çıkarma yönünde bir hüküm söz konusu olur ve çıkarmanın yerinde olmadığı itirazı ileri sürülür ise durum farklılık arz eder. Zira bu hâlde 4721 sayılı Kanun'un 512 nci maddesi işlerlik kazanır. Buna göre; şayet mirasçılıktan çıkarma sebeplerinin varlığı ispat edilemezse veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse "tasarruf mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir" demekle Kanun, çıkarmanın yerinde olmadığını kabul eden Mahkemeye davacı mirasçının saklı payını tespit ve tenkis yönünde inceleme yapma görevini yüklemiştir. Bu hüküm 6100 sayılı Kanun'un 26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında işaret edilen ve taleple bağlılık kuralının istisnasını teşkil eden bir düzenlemedir.

52. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararına uyulması gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

53. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

25.09.2024 tarihinde, (I) ve (II) numaralı uyuşmazlıklar yönünden oy çokluğu, (III) numaralı uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I  O Y"

(İkinci Uyuşmazlık Yönünden)

1. Dava mirasçılıktan çıkarma içeren vasiyetnamenin iptali istemine ilişkindir.

2. Bu yönde bir vasiyetnameye itiraz edildiğinde 4721 sayılı Kanun'un 510-512 nci maddesi hükümleri çerçevesinde inceleme yapılacak ve miras bırakanın vasiyetnamesinde çıkarma sebeplerini gösterip göstermediği denetlenerek ispat yükü üzerine düşen davalı tarafça vasiyetnamede gösterilen çıkarma sebebiyle bağlı kalınarak sebebin varlığının dosya kapsamında sunulan delillerle ispatlanıp ispatlanamadığı üzerinde durulacaktır.

3. Somut olayda miras bırakan, davacı oğlunu vekâlet görevini kötüye kullanıp kendisi ve diğer mirasçılar aleyhine işlemler yaptığı ve sonrasında yaşanan tartışmada kendisine ağır hakaretlerde bulunduğu için mirasçılıktan çıkardığını açıklamıştır.

4. Direnmeye konu birinci uyuşmazlık açısından; vekâlet görevinin kötüye kullanılması iddiasının tek başına mirasçılıktan çıkarma koşullarını sağlamadığı, bunun borçlar hukukundan doğan bir sorumluluk teşkil ettiği yönündeki değerlendirmeye aynen iştirak etmekteyim.

5. Yine, mirasçılıktan çıkarma koşullarının oluşmadığı yönündeki çoğunluk kabulünden sonra; bu tespit çerçevesinde üçüncü uyuşmazlık için yapılan incelemede, mirasçılıktan çıkarmaya itirazla ilgili davada, taleple bağlılık kuralının istisnasını teşkil eden 4721 sayılı Kanun'un 512/3 üncü maddesinin amir hükmü gereği tenkis yönünde inceleme yapılması gerektiği konusunda da hemfikirim.

6. Ancak ikinci uyuşmazlık yönünden aynı görüşte olamadığımı ifade etmem gerekir. Zira; müteveffanın vasiyetnamesinde en naif sözcüklerle aktarmaya çalıştığı ve dinlenen tanık beyanlarıyla da doğrulanan, bir evladın babasına onun nesebinin sahih olmadığına dair söylediği sözlerin, yaşadığımız toplumun aile yapısı ve değer yargılarında alelâde bir hakaret ile denk tutulmaması gerektiği, söylenen sözlerin yalnızca babanın değil ailenin de onurunu zedeleyecek ağırlıkta olduğu ve davacı ile babası arasındaki bağları tümüyle koparttığı, tarafların tekrar bir araya gelmesinin mümkün olmadığı da gözetildiğinde miras bırakanın davacıyı bu sebeple mirasçılığından çıkarmak istemesinin haklı olduğu düşüncesindeyim.

7. Bu sebeple ikinci uyuşmazlık yönünden saygıdeğer çoğunluğun görüşüne iştirak etmem mümkün olmamıştır.

Birinci Başkanvekili
Adem Albayrak

BİLGİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 23’ü I. UYUŞMAZLIK YÖNÜNDEN BOZMA, 2’si ise I. UYUŞMAZLIK YÖNÜNDEN ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda bulunan 25 üyenin 18’i II. UYUŞMAZLIK YÖNÜNDEN BOZMA, 7’si ise II. UYUŞMAZLIK YÖNÜNDEN ONAMA yönünde oy kullanmışlardır.

BİLGİ : “Vasiyetnamenin iptali istemi aksi belirtilmemiş ise tenkis isteğini kapsamaz” şeklindeki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20 Kasım 2018 tarihli kararı için bkz.

https://karamercanhukuk.com/yargitay-karari/vasiyetnamenin-iptali-istemi-aksi-belirtilmemis-ise-tenkis-istegini-kapsamaz