ANNE VE BABA TARAFINDAN EŞLERE YAPILAN TEMLİK İŞLEMİ RESMİ KAYITTA BEDELLE YAPILMIŞSA EDİNİLMİŞ MAL KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMELİDİR.
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2022/3443 2022/5629
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı kadın ve davalı-davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı erkeğin tüm, davacı-davalı kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yersizdir.
2. Davacı-davalı kadının diğer temyiz itirazlarının incelemesinde;
a. Asıl davada tasfiyeye konu 2613 ve 2775 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK mad. 222).
Somut olayda, mahkemece tasfiyeye konu 2613 ve 2775 parsel sayılı taşınmazların kişisel mal olduğu, davacı-davalı kadının edinilmiş mal olduğunu ispatlayamadığı gerekçesiyle işbu taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verildiği, tasfiyeye konu 2613 parsel sayılı taşınmazın 245/875 hissesi ve 2775 parsel sayılı taşınmazın 1/6 hissesi davalı-davacı erkeğin annesi Emine Ç. adına kayıtlı iken 17.08.2005 tarihinde satış yoluyla davalı-davacı Mustafa Ali adına tescil edildiği anlaşılmakla, tasfiyeye konu taşınmazlar edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı-davacı erkek adına satın alındığından, kanuni karine gereğince edinilmiş mal olup aksinin ispat külfeti davalı-davacı erkektedir (TMK mad. 6, HMK mad. 190). O halde, mahkemece, taşınmazların kişisel mal olduğuna yönelik ispat külfeti davalı-davacı erkekte olmasına rağmen, hatalı değerlendirme ile ispat külfetinin davacı-davalı kadında olduğunun kabul edilerek karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
b. Birleşen davada tasfiyeye konu davacı-davalı kadının Z. Bankası hesabına İ. Bankasından devredilen miktara yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, mahkemece tasfiyeye konu banka hesabının edinilmiş mal kabul edilerek katılma alacağının kabulüne karar verildiği, İ. Bankasından gelen yazı cevabına göre, taraflar adına müşterek hesap olarak açılan hesaplarda bulunan paraların tarafların Z Bankasındaki bireysel hesaplarına her bir mudinin hesabına olacak şekilde 16.01.2004 tarihinde 53.310,64 TL ve 16.735,74 TL, 15.10.2007 tarihinde 128.168,94 TL yattığı anlaşılmakla, Z. Bankası hesabında bulunan 128.168,94 TL İ. Bankasındaki açılan müşterek hesaptan her bir mudinin hesabına devredilen miktar olup, her bir mudinin hesabına yatan miktar yönünden eşlerin serbest iradeleriyle paylaşım gerçekleştirdikleri, diğer bir deyişle, her bir payın o eşin kişisel mal grubuna terk edildiğinin kabul edilmesi gerekir.
O halde, mahkemece davacı-davalı kadının Z. Bankası hesabına İ. Bankasından aktarılan miktar yönünden kişisel mal denkleştirmesi yapılarak karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 2.a. 2.b. bentlerinde gösterilen sebeplerle bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıdaki yazılı harcın Mustafa Ali'ye yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 292.10 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran Saadet'e geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 13.06.2022 (Pzt.)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan A. Albayrak Doğan Sedat Demirtaş M. Kasım Çetin Harun Can
İÇTİHAT YORUMU : Mal rejimlerine ilişkin dava dosyalarının temyiz incelemesi görevi 2009 yılının Mart ayına kadar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılıyordu. 2009 yılının Mart ayından 01.07.2021 tarihine kadar ise bu görev Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından yürütülmekteydi.
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı Kararı ile mal rejimlerine ilişkin dava dosyalarının temyiz incelemesi görevi 01.07.2021 tarihinden itibaren tekrar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne verilmiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, aksi kanıtlanmadıkça karşılıksız kazandırma (TMK 220/2 maddesi) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde değerlendirilmekteydi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi de, 20.09.2021 tarihinde aynı yönde karar vermişti.
“… Yargıtayın ve Dairenin yerleşmiş uygulamalarına göre, eşlerden her birinin kendi anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi fiili karine olarak karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirilmektedir. Bu tasarrufi işlem, hayatın olağan akışına göre, fiili karine olarak bağış kabul edilmektedir. Bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını iddia eden eş iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Kabul edilen bu fiili karine, ispat yükümlülüğü altındaki tarafı değiştirmektedir. Anne ya da babadan gelen mala ilişkin tasarrufun bağış değil de gerçek anlamda satış olduğunu iddia eden eş, başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlamalıdır.” (Y. 2. HD. 20.09.2021, 5506/6245 sayılı Kararı)
Ancak, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 13.06.2022 tarihinde daha önce benimsemiş olduğu Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin görüşünden dönerek kanunî karinenin, fiilî karinenin önüne geçeceği düşüncesi ile "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.
Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır. En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir.
“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.
“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.
66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.
68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır. 69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)
Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2021/8440 2022/5830
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
Somut olayda, davaya konu 6615 parselde yer alan 6 numaralı dairenin davalı erkeğin babası adına iken, evlilik birliği içinde 13.02.2001 tarihinde davalı erkek adına satış yoluyla tescil edildiği, mahkemece babadan devredilen taşınmazın fiili karine olarak hayatın olağan akışına göre, eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan bu gibi devirlerin bağışlama olarak değerlendirildiği, aksinin ispat yükünün davacıda olduğu kabul edilerek, davacının satış olgusunu ispatlayamaması sebebiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, verilen karara katılma imkanı bulunmamaktadır. Şöyle ki, dava konusu malın, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilerek davalı erkek adına tescil edildiği, davacının çalışarak elde ettiği gelirle dava konusu taşınmazın alımına katkıda bulunduğunu iddia ettiği anlaşıldığına göre, taraf delilleri bu çerçevede değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken fiili karine olgusundan hareketle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 14.06.2022 (Salı)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan A. Albayrak Doğan Sedat Demirtaş M. Kasım Çetin Harun Can
ANNE VE BABA TARAFINDAN EŞLERE YAPILAN TEMLİK İŞLEMİ RESMİ KAYITTA BEDELLE YAPILMIŞSA EDİNİLMİŞ MAL KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLMELİDİR.
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2022/3443 2022/5629
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı kadın ve davalı-davacı erkek tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1. Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı erkeğin tüm, davacı-davalı kadının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yersizdir.
2. Davacı-davalı kadının diğer temyiz itirazlarının incelemesinde;
a. Asıl davada tasfiyeye konu 2613 ve 2775 parsel sayılı taşınmazlara yönelik temyiz itirazlarının incelemesine gelince;
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK mad. 222).
Somut olayda, mahkemece tasfiyeye konu 2613 ve 2775 parsel sayılı taşınmazların kişisel mal olduğu, davacı-davalı kadının edinilmiş mal olduğunu ispatlayamadığı gerekçesiyle işbu taşınmazlar yönünden davanın reddine karar verildiği, tasfiyeye konu 2613 parsel sayılı taşınmazın 245/875 hissesi ve 2775 parsel sayılı taşınmazın 1/6 hissesi davalı-davacı erkeğin annesi Emine Ç. adına kayıtlı iken 17.08.2005 tarihinde satış yoluyla davalı-davacı Mustafa Ali adına tescil edildiği anlaşılmakla, tasfiyeye konu taşınmazlar edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde davalı-davacı erkek adına satın alındığından, kanuni karine gereğince edinilmiş mal olup aksinin ispat külfeti davalı-davacı erkektedir (TMK mad. 6, HMK mad. 190). O halde, mahkemece, taşınmazların kişisel mal olduğuna yönelik ispat külfeti davalı-davacı erkekte olmasına rağmen, hatalı değerlendirme ile ispat külfetinin davacı-davalı kadında olduğunun kabul edilerek karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
b. Birleşen davada tasfiyeye konu davacı-davalı kadının Z. Bankası hesabına İ. Bankasından devredilen miktara yönelik temyiz itirazlarının incelemesinde;
Somut olayda, mahkemece tasfiyeye konu banka hesabının edinilmiş mal kabul edilerek katılma alacağının kabulüne karar verildiği, İ. Bankasından gelen yazı cevabına göre, taraflar adına müşterek hesap olarak açılan hesaplarda bulunan paraların tarafların Z Bankasındaki bireysel hesaplarına her bir mudinin hesabına olacak şekilde 16.01.2004 tarihinde 53.310,64 TL ve 16.735,74 TL, 15.10.2007 tarihinde 128.168,94 TL yattığı anlaşılmakla, Z. Bankası hesabında bulunan 128.168,94 TL İ. Bankasındaki açılan müşterek hesaptan her bir mudinin hesabına devredilen miktar olup, her bir mudinin hesabına yatan miktar yönünden eşlerin serbest iradeleriyle paylaşım gerçekleştirdikleri, diğer bir deyişle, her bir payın o eşin kişisel mal grubuna terk edildiğinin kabul edilmesi gerekir.
O halde, mahkemece davacı-davalı kadının Z. Bankası hesabına İ. Bankasından aktarılan miktar yönünden kişisel mal denkleştirmesi yapılarak karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi de hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 2.a. 2.b. bentlerinde gösterilen sebeplerle bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıdaki yazılı harcın Mustafa Ali'ye yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna ve 292.10 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran Saadet'e geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 13.06.2022 (Pzt.)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan A. Albayrak Doğan Sedat Demirtaş M. Kasım Çetin Harun Can
İÇTİHAT YORUMU : Mal rejimlerine ilişkin dava dosyalarının temyiz incelemesi görevi 2009 yılının Mart ayına kadar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi tarafından yapılıyordu. 2009 yılının Mart ayından 01.07.2021 tarihine kadar ise bu görev Yargıtay 8. Hukuk Dairesi tarafından yürütülmekteydi.
Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı Kararı ile mal rejimlerine ilişkin dava dosyalarının temyiz incelemesi görevi 01.07.2021 tarihinden itibaren tekrar Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne verilmiştir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, aksi kanıtlanmadıkça karşılıksız kazandırma (TMK 220/2 maddesi) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde değerlendirilmekteydi.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi de, 20.09.2021 tarihinde aynı yönde karar vermişti.
“… Yargıtayın ve Dairenin yerleşmiş uygulamalarına göre, eşlerden her birinin kendi anne veya babalarından gelen mallar söz konusu olduğunda; satış gösterilse dahi fiili karine olarak karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirilmektedir. Bu tasarrufi işlem, hayatın olağan akışına göre, fiili karine olarak bağış kabul edilmektedir. Bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını iddia eden eş iddiasını ispatlamakla yükümlüdür. Kabul edilen bu fiili karine, ispat yükümlülüğü altındaki tarafı değiştirmektedir. Anne ya da babadan gelen mala ilişkin tasarrufun bağış değil de gerçek anlamda satış olduğunu iddia eden eş, başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlamalıdır.” (Y. 2. HD. 20.09.2021, 5506/6245 sayılı Kararı)
Ancak, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 13.06.2022 tarihinde daha önce benimsemiş olduğu Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin görüşünden dönerek kanunî karinenin, fiilî karinenin önüne geçeceği düşüncesi ile "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.
Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır. En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir.
“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.
“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.
66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.
68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır. 69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)
Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
AYNI YÖNDE KARAR:
T.C.
Y A R G I T A Y
2. Hukuk Dairesi
ESAS NO: KARAR NO:
2021/8440 2022/5830
TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, katkı payı alacağı istemine ilişkindir.
Somut olayda, davaya konu 6615 parselde yer alan 6 numaralı dairenin davalı erkeğin babası adına iken, evlilik birliği içinde 13.02.2001 tarihinde davalı erkek adına satış yoluyla tescil edildiği, mahkemece babadan devredilen taşınmazın fiili karine olarak hayatın olağan akışına göre, eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan bu gibi devirlerin bağışlama olarak değerlendirildiği, aksinin ispat yükünün davacıda olduğu kabul edilerek, davacının satış olgusunu ispatlayamaması sebebiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, verilen karara katılma imkanı bulunmamaktadır. Şöyle ki, dava konusu malın, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilerek davalı erkek adına tescil edildiği, davacının çalışarak elde ettiği gelirle dava konusu taşınmazın alımına katkıda bulunduğunu iddia ettiği anlaşıldığına göre, taraf delilleri bu çerçevede değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken fiili karine olgusundan hareketle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple temyiz edilen bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, karardan bir örneğinin ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oy birliğiyle karar verildi. 14.06.2022 (Salı)
Başkan Üye Üye Üye Üye
Ömer Uğur Gençcan A. Albayrak Doğan Sedat Demirtaş M. Kasım Çetin Harun Can