
DOWN SENDROMLU ÇOCUĞUN, GERİYE DÖNÜK ÖTENAZİ İSTEMİNDEN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNDE HUKUKİ YARAR BULUNMAMAKTADIR
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/4434
Karar No : 2024/7416
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 25.05.2023
SAYISI : 2022/1963 Esas, 2023/839 Karar
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
KARAR
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili Bahar Ç.'in, diğer müvekkillerinin müşterek çocuğu olduğunu, müvekkili Rabia Ç.'in gebelik takibinin en az 6 farklı tarihte Bafra Devlet Hastanesi'nde kadın doğum uzmanı olan Dr. S.Y. tarafından yapıldığını, davalı A. Sigorta'nın, Dr. S.Y.'in tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesini tanzim ederek tarifede belirlenen toplam 800.000,00 TL'lik teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlendiğini, davalı sorumluluğunun, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 1485 inci maddesinin birinci hükmü nedeniyle geriye dönük 10 yıllık süreyi de kapsadığını, zamanaşımı süresinin ise 10 yıl olduğunu, müvekkili Rabia Ç.'in hamileliği boyunca davalının sigortalısı doktor tarafından takip edildiğini ne var ki anılan doktorun genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu, down sendromunun hamilelikte teşhis edilemediğini ve küçük Bahar Ç.'in down sendromlu olarak doğduğunu, sigortalı doktorun müvekkili Bahar Ç.'i gebelikte olabilecek hastalıklar, yaptığı (yapacağı) tarama testleri, down sendromunun ne olduğu, down sendromu ve benzeri hastalıkların teşhis ve tespitiyle ilgili seçenekler konusunda bilgilendirmediğini, aydınlatılmış rızasını almadığını, ileri testleri önermediğini, CVS/amniyosentez yapmadığı gibi bilgilendirme de yapmayarak, down sendromunu gebelikte saptayamayarak sakat bir çocuğun doğumuna neden olduğunu, vekalet sözleşmesi kapsamında doktorun, hastanın müterafik kusuru bulunmadıkça en hafif kusurundan dolayı bile gerçekleşen zararın tamamından sorumlu olacağını, down sendromunun hayat boyu devam eden bir iş göremezlik hali olup müvekkili Bahar Ç.'in bu işgöremezlik hali nedeniyle maddi zarara uğradığını ve dahi bizzat bu acıyı yaşam boyu çekecek olması nedeniyle de manevi zarara uğradığını ileri sürerek müvekkili küçük Bahar Ç. için 15.000,00 TL işgöremezlik (bakıcı ücreti dahil) maddi tazminat ile 20.000,00 TL manevi tazminat, anne Rabia Ç. için 10.000,00 TL manevi tazminat, baba Hüseyin Ç. için 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 55.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; sigorta genel şartlarına göre alacak 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup down sendromlu doğuma sebep olunduğunun küçük Bahar Ç.'in doğum tarihi olan 11.06.2014 tarihi itibariyle öğrenildiğini, bu tarihten itibaren 2 yılık süre içerisinde talepte bulunulmadığından talebin zamanaşımına uğradığını, davanın açılmasından önce sigortalıya söz konusu olayın ihbar edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerektiğini, sigortalıya ihbar tarihinde geçerli bulunan poliçenin sigortacısının sorumlu olduğunu, bu nedenle müvekkili aleyhine açılan davanın husumetten reddinin gerektiğini, dava dışı sigortalının müvekkilince 06.08.2016-2017 tarihleri arasında sigortalandığını, somut olayda tıbbi uygulama hatası bulunmadığını, meydana gelen sonuç ile sigortalı hekimin fiilleri arasında nedensellik bağı bulunmadığını, dava öncesinde müvekkiline başvuru bulunmaması halinde bu tarih öncesi faiz sorumluluğunun olmadığını, olay haksız fiilden kaynaklandığından davacıların ancak yasal faiz isteyebileceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, her ne kadar Adli Tıp Kurumu raporunda doktorun açıkça kusurlu bulunmadığı yönünde rapor düzenlenmiş ise de hastayı takip eden doktorun kişiye sözel ya da yazılı olarak invaziv yöntem önerdiğine ilişkin dosyaya somut delil sunulamadığının anlaşıldığı, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemlerin de düşük gibi riskleri beraberinde getirmekte olduğunu, bu durumda hekimin, test sonucunda elde edilen verileri, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklaması ve onu aydınlatması gerektiği, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat yükünün ise hekimde olduğu, sunulan deliller kapsamında sigortalı dava dışı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirdiğinin ispatlanamadığı, bilirkişi raporunda yapılan hesaplama sonucunda davacı küçüğün sürekli iş göremezlik yönünden 3.698.961,31 TL ve bakıcı gideri yönünden 4.426.941,90 TL tazminat bakıcı gideri talep edebileceği, sigortanın teminat limitinin 800.000,00 TL olduğu, buna göre maddi tazminat talebi yönünden davanın ıslah edilmiş haliyle tam kabulünün gerektiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olayın niteliği, iş göremezlik oranı, davacılarda oluşturduğu elem ve üzüntüye göre davacıların talep ettikleri manevi tazminat tutarlarının makul olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı Bahar Ç. için 760.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminat ile davacı anne Rabia Ç. için 10.000,00 TL ve baba Hüseyin Ç. için 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince istinaf edilmiştir.
IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, yerel mahkemece verilen kararda usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden herhangi bir aykırılığın bulunmadığı, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
V. TEMYİZ İNCELEMESİ
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 12 ve 17 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
1. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin karara yönelik davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2. Davacı çocuk Bahar Ç. yönünden; Anayasa'nın Temel hak ve hürriyetlerin niteliği başlıklı 12 nci maddesi, "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir...", Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı başlıklı 17 nci maddesi, "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir..." düzenlemelerini içermektedir. Öte yandan 31.12.2008 tarihli, 5825 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin Giriş bölümünde (h) bendinde, İşbu Sözleşmeye Taraf Olan Devletlerin, "...Bir kişinin engelli olduğu için ayrımcılığa maruz kalmasının her bireyin doğuştan sahip olduğu insanlık onuru ve değerinin de ihlal edilmesi anlamına geldiğini de kabul ederek,..." aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmaya vardıkları belirtilmiş olup Yaşama Hakkı başlıklı 10 uncu maddesinde, Taraf Devletlerin her insanın yaşama hakkına sahip olduğunu yeniden onaylayarak engellilerin bu haktan etkin ve diğer bireylerle eşit koşullar altında yararlanmalarını sağlayacak gerekli tüm tedbirleri alacağı, Kişisel Bütünlüğün Korunması başlıklı 17 nci maddesinde, engelli her kişinin, beden ve ruh bütünlüğüne diğer bireylerle eşit bir şekilde saygı duyulması hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Anılan hükümler hep birlikte değerlendirildiğinde, somut uyuşmazlıkta down sendromlu doğan davacı çocuk bakımından açılan davada, “Hekim, zamanında aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı ölümcül şekilde rahimden tahliye edilecektim, sağ olarak dünyaya gelmemle, hekimin ihmali arasında illiyet bağı bulunuyor" şeklinde tevil edilebilecek bir dava ile geriye dönük ötenazi isteminden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebinde hukuki yarar bulunmamakta, istem özünde davacı çocuğun kişilik haklarını ihlal etmektedir. Maddi ya da manevi, neticede parasal bir değere tekabül eden bir menfaat, kişilik haklarını ihlal eder şekilde talep ve dava konusu edilemez. Sosyal devlet ilkesi çerçevesinde engelli bireylere tanınan tüm haklardan davacı çocuk Bahar Ç.'in de yararlanacağı şüphesizdir. Açıklanan bu hususlar doğrultusunda davacı çocuk hakkında kurulan hükmün bozulması gerekmiştir.
VI. SONUÇ : Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.10.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Abdullah Yaman Dr. Orhan Sekmen Mehmet Tunç İsmail Yavuz Okan Albayrak
BİLGİ : “Doktorun gebelik dönemindeki ihmaline dayalı olarak çocuğun down sendromlu doğması sebebi ile tazminat talep edilebilir” şeklindeki Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08 Aralık 2021 ve 22 Şubat 2023 tarihli kararı için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yukarıda belirtilen 08 Aralık 2021 ve 22 Şubat 2023 tarihlerinde daha önce benimsemiş olduğu görüşünden dönerek "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.
Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır.
Örnek olarak, Almanya Federal Mahkemesi'nin 14 Kasım 2024 tarihli kararı ile gittiği içtihat değişikliğinin duyurulduğu yine aynı günlü 14 Kasım 2024 tarihli basın bülteni için bkz.
Yine örnek olarak, İsviçre Federal Mahkemesi'nin 22 Ekim 2024 tarihli kararı ile gittiği içtihat değişikliğinin duyurulduğu 21 Kasım 2024 tarihli basın bülteni için bkz.
En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir:
“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.
“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.
66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.
68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır. 69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)
Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
DOWN SENDROMLU ÇOCUĞUN, GERİYE DÖNÜK ÖTENAZİ İSTEMİNDEN KAYNAKLANAN MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNDE HUKUKİ YARAR BULUNMAMAKTADIR
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
Esas No : 2023/4434
Karar No : 2024/7416
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 25.05.2023
SAYISI : 2022/1963 Esas, 2023/839 Karar
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
KARAR
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkili Bahar Ç.'in, diğer müvekkillerinin müşterek çocuğu olduğunu, müvekkili Rabia Ç.'in gebelik takibinin en az 6 farklı tarihte Bafra Devlet Hastanesi'nde kadın doğum uzmanı olan Dr. S.Y. tarafından yapıldığını, davalı A. Sigorta'nın, Dr. S.Y.'in tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesini tanzim ederek tarifede belirlenen toplam 800.000,00 TL'lik teminat limiti dahilinde maddi, manevi zarardan doğan sorumluluğu üstlendiğini, davalı sorumluluğunun, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 1485 inci maddesinin birinci hükmü nedeniyle geriye dönük 10 yıllık süreyi de kapsadığını, zamanaşımı süresinin ise 10 yıl olduğunu, müvekkili Rabia Ç.'in hamileliği boyunca davalının sigortalısı doktor tarafından takip edildiğini ne var ki anılan doktorun genel olarak tıbbi kötü uygulaması sonucu, down sendromunun hamilelikte teşhis edilemediğini ve küçük Bahar Ç.'in down sendromlu olarak doğduğunu, sigortalı doktorun müvekkili Bahar Ç.'i gebelikte olabilecek hastalıklar, yaptığı (yapacağı) tarama testleri, down sendromunun ne olduğu, down sendromu ve benzeri hastalıkların teşhis ve tespitiyle ilgili seçenekler konusunda bilgilendirmediğini, aydınlatılmış rızasını almadığını, ileri testleri önermediğini, CVS/amniyosentez yapmadığı gibi bilgilendirme de yapmayarak, down sendromunu gebelikte saptayamayarak sakat bir çocuğun doğumuna neden olduğunu, vekalet sözleşmesi kapsamında doktorun, hastanın müterafik kusuru bulunmadıkça en hafif kusurundan dolayı bile gerçekleşen zararın tamamından sorumlu olacağını, down sendromunun hayat boyu devam eden bir iş göremezlik hali olup müvekkili Bahar Ç.'in bu işgöremezlik hali nedeniyle maddi zarara uğradığını ve dahi bizzat bu acıyı yaşam boyu çekecek olması nedeniyle de manevi zarara uğradığını ileri sürerek müvekkili küçük Bahar Ç. için 15.000,00 TL işgöremezlik (bakıcı ücreti dahil) maddi tazminat ile 20.000,00 TL manevi tazminat, anne Rabia Ç. için 10.000,00 TL manevi tazminat, baba Hüseyin Ç. için 10.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 55.000,00 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; sigorta genel şartlarına göre alacak 2 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup down sendromlu doğuma sebep olunduğunun küçük Bahar Ç.'in doğum tarihi olan 11.06.2014 tarihi itibariyle öğrenildiğini, bu tarihten itibaren 2 yılık süre içerisinde talepte bulunulmadığından talebin zamanaşımına uğradığını, davanın açılmasından önce sigortalıya söz konusu olayın ihbar edilip edilmediğinin tespit edilmesi gerektiğini, sigortalıya ihbar tarihinde geçerli bulunan poliçenin sigortacısının sorumlu olduğunu, bu nedenle müvekkili aleyhine açılan davanın husumetten reddinin gerektiğini, dava dışı sigortalının müvekkilince 06.08.2016-2017 tarihleri arasında sigortalandığını, somut olayda tıbbi uygulama hatası bulunmadığını, meydana gelen sonuç ile sigortalı hekimin fiilleri arasında nedensellik bağı bulunmadığını, dava öncesinde müvekkiline başvuru bulunmaması halinde bu tarih öncesi faiz sorumluluğunun olmadığını, olay haksız fiilden kaynaklandığından davacıların ancak yasal faiz isteyebileceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesince, her ne kadar Adli Tıp Kurumu raporunda doktorun açıkça kusurlu bulunmadığı yönünde rapor düzenlenmiş ise de hastayı takip eden doktorun kişiye sözel ya da yazılı olarak invaziv yöntem önerdiğine ilişkin dosyaya somut delil sunulamadığının anlaşıldığı, bebeğin down sendromlu olup olmadığının tespiti için kesin tanı yöntemlerine başvurulması gerekmekte, ancak bu yöntemlerin de düşük gibi riskleri beraberinde getirmekte olduğunu, bu durumda hekimin, test sonucunda elde edilen verileri, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce anneye açıklaması ve onu aydınlatması gerektiği, aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirildiğinin ispat yükünün ise hekimde olduğu, sunulan deliller kapsamında sigortalı dava dışı hekimin aydınlatma yükümlülüğünü gereği gibi yerine getirdiğinin ispatlanamadığı, bilirkişi raporunda yapılan hesaplama sonucunda davacı küçüğün sürekli iş göremezlik yönünden 3.698.961,31 TL ve bakıcı gideri yönünden 4.426.941,90 TL tazminat bakıcı gideri talep edebileceği, sigortanın teminat limitinin 800.000,00 TL olduğu, buna göre maddi tazminat talebi yönünden davanın ıslah edilmiş haliyle tam kabulünün gerektiği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, olayın niteliği, iş göremezlik oranı, davacılarda oluşturduğu elem ve üzüntüye göre davacıların talep ettikleri manevi tazminat tutarlarının makul olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı Bahar Ç. için 760.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminat ile davacı anne Rabia Ç. için 10.000,00 TL ve baba Hüseyin Ç. için 10.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince istinaf edilmiştir.
IV. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, yerel mahkemece verilen kararda usul, yasa ve dosya kapsamı yönlerinden herhangi bir aykırılığın bulunmadığı, davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
V. TEMYİZ İNCELEMESİ
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, tıbbi kötü uygulamaya ilişkin zorunlu mali sorumluluk sigorta poliçesine dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 12 ve 17 nci maddeleri.
3. Değerlendirme
1. Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin karara yönelik davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2. Davacı çocuk Bahar Ç. yönünden; Anayasa'nın Temel hak ve hürriyetlerin niteliği başlıklı 12 nci maddesi, "Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir...", Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı başlıklı 17 nci maddesi, "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir..." düzenlemelerini içermektedir. Öte yandan 31.12.2008 tarihli, 5825 sayılı Kanun ile onaylanması uygun bulunan Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin Giriş bölümünde (h) bendinde, İşbu Sözleşmeye Taraf Olan Devletlerin, "...Bir kişinin engelli olduğu için ayrımcılığa maruz kalmasının her bireyin doğuştan sahip olduğu insanlık onuru ve değerinin de ihlal edilmesi anlamına geldiğini de kabul ederek,..." aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmaya vardıkları belirtilmiş olup Yaşama Hakkı başlıklı 10 uncu maddesinde, Taraf Devletlerin her insanın yaşama hakkına sahip olduğunu yeniden onaylayarak engellilerin bu haktan etkin ve diğer bireylerle eşit koşullar altında yararlanmalarını sağlayacak gerekli tüm tedbirleri alacağı, Kişisel Bütünlüğün Korunması başlıklı 17 nci maddesinde, engelli her kişinin, beden ve ruh bütünlüğüne diğer bireylerle eşit bir şekilde saygı duyulması hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Anılan hükümler hep birlikte değerlendirildiğinde, somut uyuşmazlıkta down sendromlu doğan davacı çocuk bakımından açılan davada, “Hekim, zamanında aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmiş olsaydı ölümcül şekilde rahimden tahliye edilecektim, sağ olarak dünyaya gelmemle, hekimin ihmali arasında illiyet bağı bulunuyor" şeklinde tevil edilebilecek bir dava ile geriye dönük ötenazi isteminden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebinde hukuki yarar bulunmamakta, istem özünde davacı çocuğun kişilik haklarını ihlal etmektedir. Maddi ya da manevi, neticede parasal bir değere tekabül eden bir menfaat, kişilik haklarını ihlal eder şekilde talep ve dava konusu edilemez. Sosyal devlet ilkesi çerçevesinde engelli bireylere tanınan tüm haklardan davacı çocuk Bahar Ç.'in de yararlanacağı şüphesizdir. Açıklanan bu hususlar doğrultusunda davacı çocuk hakkında kurulan hükmün bozulması gerekmiştir.
VI. SONUÇ : Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.10.2024 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Abdullah Yaman Dr. Orhan Sekmen Mehmet Tunç İsmail Yavuz Okan Albayrak
BİLGİ : “Doktorun gebelik dönemindeki ihmaline dayalı olarak çocuğun down sendromlu doğması sebebi ile tazminat talep edilebilir” şeklindeki Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 08 Aralık 2021 ve 22 Şubat 2023 tarihli kararı için bkz.
İÇTİHAT YORUMU : Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yukarıda belirtilen 08 Aralık 2021 ve 22 Şubat 2023 tarihlerinde daha önce benimsemiş olduğu görüşünden dönerek "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gitmiştir.
Her ne kadar, 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun m. 15/3 hükmü gereği, Yargıtay dairelerinden biri; yerleşmiş içtihadından dönmek isterse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu veya Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na başvurması gerekiyor ise de, günümüz koşullarında Yargıtay’ın iş yükü nedeni ile ilgili hüküm uygulanamaz duruma gelmiştir. İsviçre Federal Mahkemesi ve Almanya Federal Mahkemesi, önceki görüşünden dönerek içtihat değişikliğine gittiğinde hukukî güvenlik ve istikrar ilkeleri gereği, internet sitelerinde bu değişikliği basın bülteni şeklinde ivedilikle paylaşmaktadır.
Örnek olarak, Almanya Federal Mahkemesi'nin 14 Kasım 2024 tarihli kararı ile gittiği içtihat değişikliğinin duyurulduğu yine aynı günlü 14 Kasım 2024 tarihli basın bülteni için bkz.
Yine örnek olarak, İsviçre Federal Mahkemesi'nin 22 Ekim 2024 tarihli kararı ile gittiği içtihat değişikliğinin duyurulduğu 21 Kasım 2024 tarihli basın bülteni için bkz.
En azından olması gereken, Yargıtay’ın da, basın bülteninde içtihat değişikliklerini ivedilikle paylaşması gerektiği kanaatindeyiz.
Anayasa Mahkemesi’nin bu konuya ilişkin görüşleri ise şu şekildedir:
“… 71. Dairelerin kararları arasındaki farklılık, birbirine benzer davalarda sağlık raporu delilinin değerlendirilmesinden ve bununla ilintili biçimde ispat yükünün yöneltilmesinden kaynaklanmıştır. Dolayısıyla, 2797 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ikinci fıkrasının (b) veya (c) bendi uyarınca Yargıtayın ilgili dairesinin konuyu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulundan ziyade, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne getirmesi ve yeknesak bir uygulamanın sağlanması mümkün olabilirdi. Bununla birlikte, Yargıtay daireleri bu gibi durumlarda kendiliğinden içtihatlarını değiştirme yoluna gittiğinden, yasada belirtilen yolun teoride kaldığı ve etkili bir çözüm sunamadığı anlaşılmaktadır.” (B. No: 2013/6932, 06.01.2015, § 71)
Anayasa Mahkemesi’nin 06.01.2015 tarihli kararı için bkz.
“… 64. Yukarıda da değinildiği üzere bir hukuk sisteminde bölgesel veya görevsel yetki farklılıkları sebebiyle yargı içtihatlarında farklılıklar oluşabilmesi doğaldır. Bu yargısal içtihat farklılıklarının hukuk güvenliği ve hukuki belirlilik ilkelerini zedelememesi için en önemli görev yüksek mahkemelere düşmektedir. Esas itibarıyla hukuk kurallarını yorumlama ve uygulama yetkisine sahip olan Yargıtay Dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de somut olayda bu içtihattan sonraki kararlarında da aynı Dairenin eski içtihadını sürdürdüğü dikkate alınmalıdır. Diğer bir deyişle başvurucunun açtığı davada verilen karar Yargıtayın önceki içtihadına uygun olmadığı gibi bu karardan sonraki tarihlerde verilen içtihada da uygun değildir. Dolayısıyla içtihat farklılığının bizzat bu farklılıkları önlemekle görevli Yargıtay Dairesi kararlarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
65. Diğer taraftan Yargıtay Dairesinin kararında önceki içtihattan farklı karar verilmekle niçin bu içtihattan ayrıldığına dair herhangi bir açıklamada bulunulmamış, buna dair bir gerekçe gösterilmemiştir.
66. Son olarak söz konusu içtihat farklılığını giderebilecek bir mekanizmanın işletilmemiş olmasına da dikkat çekilmelidir. Somut olayda başvurucunun karar düzeltme talebinde bulunduğu ancak bu talebin de Yargıtay Dairesi reddedildiği anlaşılmaktadır. Buna göre önceki içtihattan farklı karar verilmesi durumunda karar düzeltme aşamasında bu hususun değerlendirilebilmesinin mümkün olduğu, Yargıtay Dairesi kendi içtihadı arasındaki farklılığı bu aşamada giderebileceği gibi önceki içtihattan ayrılma gerekçelerini de açıklayabileceği hâlde somut olayda bu imkânın da değerlendirilmediği görülmüştür.
67. Dolayısıyla somut olaya özgü olduğu anlaşılan içtihadın aynı uyuşmazlıklar yönünden yine aynı Daire ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenmediği, en üst dereceli mahkeme sıfatıyla Yargıtay nezdinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın sağlanmadığı saptanmıştır. Bu durum ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği gibi bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de sarsmaktadır.
68. Sonuç olarak somut olayda görülen davada Yargıtayın aynı dairesinin diğer içtihadıyla çelişecek şekilde karar verilmesi söz konusu olup makul bir gerekçe de ortaya konulmadan ve sonrasında istikrarlı bir şekilde uygulanmadan benzer nitelikteki uyuşmazlığın zıttı olacak şekilde davanın neticelenmesi hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır. 69. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.” (B. No: 2015/17453, 22.01.2019, § 64-68)
Anayasa Mahkemesi’nin 22.01.2019 tarihli kararı için bkz.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği karar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin de "daha önceki görüşümüzden dönülerek" veya "içtihat değişikliğine gidilerek" ifadelerini kullanmadan görüş değişikliğine gittiği kararlar için bkz.